2Yerin içine tohumlar, yağmurlar, hazineler, defineler, ölüler, haşe reler, hayvanlar ve benzeri şeylerden gireni ve ondan çıkanı, yani inlerin den çıkan hayvanları, ekinleri, bitkileri, menba sularını, madenleri, mahşer anında ölüleri vs.yi, gökten ineni yani melekleri, kitapları, hükümleri, rızıkları, bereketleri, yağmurları, kar, dolu ve çığı, kıvılcımları, yıldırımları ve ona doğru yükseleni melekleri, tertemiz ruhları, buharları, dumanlan, duaları ve kulların amellerini bilir. Burada Allahü teâlâ, ”göğe kadar" an lamına gelen ”ileyha" deyimini kullanmamıştır. Çünkü O'nun; ”...O'na ancak güzel sözler varır. Onları da Allah'a iyi amel yükseltir..." (Fâtır: 10) buyru ğu, varılan son noktanın gök değil, Allahü teâlâ olduğuna işaret etmektedir. O, kendisine hamd edenleri ve O'nu dost edinenleri çok merhamet eden, kusurlu olanları çok bağışlayandır. Allahü teâlâ yaratma, hükümranlık, ta sarruf, ilim, rahmet, af vb. üstün sıfatlarla nitelendiğine göre yegâne hamd O'na mahsustur. Rivayete göre Rifaa b. Rafi' (radıyallahü anh) şöyle demiştir: ”Biz Allah Rasûlü ile birlikte namaz kılıyorduk. Efendimiz, başını rükûclan kaldırınca: ”Semi'allâhü limen hami deh" (Allah, kendisine hamd edenin sesini işitmiştir) dedi; arkadan bir adam da, ”Rabbenâ leke’l-hamd, hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh" (Rabbimiz! Hamd sana mahsustur. Biz sana, çok iyi olan ve kendisinden bereket umulan bir hamd ile hamd ederiz) dedi. Allah Rasûlü na mazı bitirince; ”Az önce konuşan kim?" buyurdular. Bunun üzerine adam: 'Ben,' dedi. Efendimiz de: ”Sözünü ilk önce yazmak için birbirleriyle yarışan otuz kiisür melek gördüm" buyurdular. |
﴾ 2 ﴿