12Süleyman'a da sabah yani güneşin doğumundan zeval vakti ara sında, gün ortasına kadar olan süre içinde gidişi insanların, hayvanların yürüyüşü ile bir aylık mesafe, akşam yani gün ortasından geceye kadar olan sürede dönüşü bir aylık mesafe olan rüzgârı saba rüzgârını ver dik, emrine amade kıldık. Bu rüzgâr, binekli olan birinin iki aylık mesafesi ni bir günde katediyordu. Dendi ki, Hazret-i Süleyman, bir gün, yürüyüşü esnasında mülkünü ve sahip olduğu hükümranlığın büyüklüğünü düşünmüş, bu arada rüzgâr da onun yay gısına doğru eğilmiş ve bunun üzerine Hazret-i Süleyman rüzgâra: ”Düzgün dur." demiştir. Rüzgâr da: ”Asıl sen düzgün dur. Çünkü düzgün durduğun sürece ben de düzgün dururum. Sen meyledersen ben de başka tarafa meylederim." İşte sırrın ve kalbin durumu da böyledir. Kalp sapma gösterince Allah da sır yaygısını ayrılık rüzgârı ile yok eder. ”...Bir millet kendini bozmadıkça Allah onların durumunu değiştirmez..." (Ra'd: 11) Hikâye edildiğine göre Buhara kentinde suculuk yapan bir adam, otuz yıl bir kuyumcunun evine su taşımıştır. Bu kuyumcunun oklukça güzel ve iyi bir hanımı varmış. Sucu âdeti üzere bir gün gelmiş ve cinsel hislerle o hanımın eline dokunmuştu. Hanım, kocası çarşıdan gelince ona şu soruyu yönelt miştir: ”Bugün Allahü teâlâ'nın rızasının zıddına ne yaptın?" Kocası: ”Bir şey yapmadım" demiş, hanımı ısrar edince şöyle demiştir: ”Bir kadın dükkânıma geldi. Yanımda bir bilezik vardı. Bu bileziği kadının koluna taktım. Teninin beyazlığı hoşuma gitti ve kolunu sıktım." Hanımı: ”Allahu ekber! Sucunun bugünkü hainliğinin hikmeti işte budur." demiş, kocası da: ”Hanım! Tevbe ettim, beni bağışla," demiştir. Ertesi gün sucu gelerek tevbe etmiş ve kadına: ”Hane sahibi! Ne olur beni bağışla. Çünkü beni şeytan saptırdı," demiştir. Bunun üzerine kadın şöyle demiştir: ”İşine bak! Hata, sadece dükkânda bulunan beyefendiden kaynaklanmıştır. Çünkü o, yabancı kadına dokunmak suretiyle Allah'la olan ilişkisini değiştirince hanımına yabancı erkeğin dokunması suretiyle Allah da onunla olan ilişkisini değiştirmiştir." Ve onun için erimiş bakırı kaynağından akıttık. Allah, Hazret-i Davud için demiri yumuşattığı gibi Hazret-i Süleyman için de bakırı kaynağından akıtmış ve tıpkı suyun kaynaktan çıktığı gibi kaynağından çıkmıştır. Bu sebeple ”kaynak" tabiri kullanılmıştır. Rabbinin izni, emri ile -ki, âyetin devamı bunu göstermektedir- cinlerden bir kısmı onun önünde yani Hazret-i Süleyman'ın huzurunda ve onun isteği doğrultusunda çalışırdı. Onlardan, cinlerden kim emrimizden saparsa Hazret-i Süleyman'a itaat etmekten aynlırsa ve isyan ederse ona alevli azabı, âhiretteki cehennem azabını tattırırız. Süddi'den rivayet edildiğine göre Hazret-i Süleyman'ın elinde ateşten bir kamçı vardı. Cin ona isyan edince, göremeyecek şekilde ona bir darbe indirerek kendisini ateşle yakardı. |
﴾ 12 ﴿