5

Ve Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) müşrikleri imâna ve Kur'an'ın ahkâmına göre amele davet ettiği zaman onlar

dediler ki,: 'Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kapalıdır. Burada yer alan ”ekinne" kelimesi, ”kinân" kelimesinin çoğulu olup içinde herhangi bir şeyin saklandığı, muhafaza edildiği örtü demektir. Buna göre müşrikler demiş oluyor ki,: ”Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kesif ve yoğun bir örtünün içindedirler. Bir başka ifadeyle bu örtü senin bizi davet ettiğin ve bize getirmiş olduğun şeyi anlamamıza engel oluyor." Burada müşrikler kalplerini, üzeri kendisini çepeçevre kuşatan bir örtüyle kuşanmış şeye benzetmektedirler. Artık üzeri kapalı olan bu nesneye hiçbir şey isabet edememekte ve böylece kendileri hakkı idrak etmekten ve buna inanmaktan uzaklaşmaktadırlar.

Müftî Sa'dî der ki,: ”Bu âyet-i kerimede fi kelimesi gelirken, Kehf sûresinde 'alâ' kelimesi kullanılmıştır. (2) Çünkü bu âyet-i kerimede maksat, onların kabul etmeyişleri noktasında mübalâğa yapmaktır. 'Ekinne' öyle bir örtüdür ki, kalbin üzerini kuşatıp örttüğü zaman tıpkı bir zarfın, içindeki nesneyi kuşatması gibi sarar ve artık o nesneye herhangi bir şeyin ulaşması mümkün olmaz. İşte bu mübalağa 'alâ' kelimesinde yoktur. Sonra Kehf sûresinde ifade, azameti vurgulamak için sevkedilmiştir. Buna uygun olan da isti'lâ edatı olan 'ala harfinin getirilmesidir. ”

2- Müfessir, bu ifadesiyle, Kehf süresindeki şu âyet-i kerimeye işaret etmektedir: ”...Biz onların kalplerine, bunu anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyyen hidayete eremeyeceklerdir." (Kehf: 57)

Kulaklarımızda da bir ağırlık, sağırlık

vardır. el-Kâmus'ta denir ki,: ”Arapçada 'vakr', kulaktaki ağrılık ve işitme duyusunun tamamen gitmesi demektir." Müşrikler kendi işitmelerini ve kulak vermelerini sağır olan bir kulakla işitmeye benzetmişlerdir. Şu açıdan ki, kulakları hakkı kabul etmeyip dışarı atmakta ve hakkı işitmeye meyletmemektedir.

Bizimle senin aranda büyük ve kalın

bir perde, örtü

bulunmaktadır. Bu perde ve kaim örtü bizim sana ulaşmamıza ve anlaşmamıza engel olmaktadır. Müşrikler burada kendilerinin Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile olan durumlarını, aralarında büyük bir perde bulunan iki şeyin haline benzetmişlerdir. Bu perde o iki şeyden birinin diğerine bitişmesine, onu görmesine ve ona uyumlu olmasına mani olmaktadır. Müşrikler burada sadece üç azalarından sözetmektedir. Bunlar kalp, kulak ve gözdür. Bunlardan ”kalp" marifetin, bilginin yatağıdır. ”Kulak" ve ”göz" bilgi elde etmeye araç olan nesnelerin en güçlüsüdür. Bu üç organ şayet perdeliyse bu, perdenin bulunmasından daha güçlüdür. Böyle bir durumdan Allah'a sığınırız.

O halde sen dinine uygun olarak istediğini

yap, çünkü" biz de dinimiz gereğince

yapıyoruz.'

5 ﴿