12Böylece onları iki günde yedi gök olarak yarattı. Bu âyet-i kerime, bir önceki âyette mücmel (özet) olarak belirtilen semanın yoktan varedilişini tefsir etmekte ve ayrıntısıyla açıklamaktadır. Görüleceği üzere bir önceki âyette bu mücmellik kendilerine emir verilmesi ve onların da cevabı şeklinde ifade olunmuştu. Buna göre âyetin mânâsı, Allahü teâlâ onları yedi sema halinde yarattı, demek olur. Ya da yedi sema cihetinden benzersiz bir yaratışla yarattı ve yaratılışlarını hikmetinin gereği olarak herhangi bir noksan olmaksızın ve deliksiz bir biçimde sapasağlam yaptı demek olur. ”İki gün" ifadesiyle kastedilen, iki gün ile takdir olunan vakitte demektir. Bu iki gün, Perşembe ve Cuma günleridir. Allahü teâlâ semaları Perşembe günü, semalardaki ayı, güneşi ve yıldızları Cuma günü yaratmıştır. Yüce Allah yeryüzünün ne kadar zamanda yaratıldığını ve yeryüzündeki varlıkların ne kadar zamanda yoktan var edildiğini, onların takdir edildiğini ifade ederken belirtmiştir. Şu halde tamamının yaratılışı Kur'an-ı Kerim’in çeşitli yerlerinde işaret olunduğu üzere altı gündür. Ve her göğe görevini vahyetti. Bu cümle yukarıda geçen yarattı fiili üzerine atfedilmiştir. ”İyhâ" (vahyetmek), emir gibi yaratmaktan ibarettir. Önce geçen, yarattı fiili, nasıl vakitle kayıtlıysa bu da öyle kayıtlıdır. Buna göre âyetin mânâsı; Allahü teâlâ herbirinde mevcut olan melekleri, yıldızları ve diğer sayısını ancak Allah'ın bilebileceği cisimleri yarattı, dilediğini ortaya çıkardı ve herb irindeki canlılara emirlerini verdi. Kendilerine uygun olan mükellefiyetle onları mükellef kıldı, demek olur. Ve Biz yakın semayı kandillerle kandil gibi geceleyin ısıtan yıldızlarla donattık. Bakan kimse bütün bunların en alçak semada parladıklarını görecektir. Burada ”mesâbîh" kelimesinden maksat. Yüce Allah'ın semalarda sabit ve gezegen olarak yaratmış olduğu ışık veren bütün yıldızlardır. Çünkü biz bütün yıldızları tutuşturulmuş birer kandil gibi görmekteyiz. Bazılarına göre her semada ışık veren yıldızlar vardır. Bazılarına göre ise yıldızlar sadece dünya semasına mahsustur. Ve bozulmaktan da koruduk. Yani dünya semasını âfetlerden ve kulak hırsızlığı yapanlardan koruduk, demek olur. Kulak hırsızlığı yapanlardan maksat, bir şeyler dinleyip kaçmak üzere semaya yükselen şeytanlardır. Bunların ardından yıldızların ateşinden oluşan ve onlardan kopan alev atılır. Yoksa şeytanlara bizzat yıldızların kendisi fırlatılmaz. Çünkü yıldızlar kendi yörüngelerinde sabit cisimlerdir. Şeytanların ardından fırlatılanlar ise ateşten koparılmış birer alev parçasından ibarettir. Oysa geride kalan ateş kütlesi kendi hali üzere durmakta, miktarından hiçbir şey eksilmemektedir. İşte ayrıntılarıyla anlatılanlar bu azîz ve alîm olan kudreti sonsuz Allah'ın takdiridir. Çünkü Yüce Allah'ın her mahlûkat üzerinde sonsuz kudreti vardır. O'nun ilmi de sonsuzdur, her şeyi kuşatacak sonsuz bir ilme sahiptir. Âyet-i kerimede yeryüzünün yaratılmasıyla gökyüzünün yaratılması arasında bir tertip (sıralama) olduğuna dair bir işaret yoktur. Tertip sadece ”takdir" (gıdaları takdir etme) ile ”icâd" (yoktan var etme) fiili arasında vardır. "Yaratma" ve onun üzerine atfedilen üç fiil (dağların yerleştirilmesi, yeryüzündekilerin rızıklarının takdiri, sonra semaya yönelme) zahirî mânâlarına alınacak olursa bu taktirde önce yeryüzü ve içindekiler, sonra da gökyüzü ve içindekiler yaratılmış olur ve buna göre arada tertip (sıralama) mümkündür. Müfessirlerin ekserisi de bu görüşü benimsemişlerdir. Bakara süresindeki ”O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı, sonra semaya yöneldi..." (Bakara: 29) âyet-i kerimesi de bu görüşü desteklemektedir. Bazılarına göre yeryüzünün yaratılması semaların yaratılmasından daha öncedir. Fakat yeryüzünün elips haline getirilmesi ve içinde bulunanların yaratılması daha sonradır. Zira Yüce Allah: ”...Ondan sonra da yerküreyi döşedi (elips haline getirdi.)" (Nâziât: 30) buyurmaktadır. Tabi bu anlam, âyette geçen ”sümme" kelimesinin zaman açısından sonralık ifade etmesi takdirine göredir. Buna karşılık aynı kelime zaman açısından aralığı değil de daha aşağıdan daha yukarıya doğru bir yükselmeyi ve mertebe farklılığını ifade eder denecek olursa bu taktirde semaların yaratılışı yeryüzünün ve içinde bulunanların yaratılışından daha önce olmuş olur. Nitekim müfessirlerin ekserisi bu görüşe meyletmişlerdir. Bu durumda birinci şekilde olduğu gibi âyet-i kerimede bu iki unsurun yaratılışı arasında bir tertip olduğuna dair herhangi bir işaret yoktur. Şeyh Nîsâbûrî der ki,: ”Yüce Allah yeryüzünden önce semayı yarattı ki, kendi fiilinin mahlûkatın fiillerine benzemediği ve onların fiillerinin aksine olduğu bilinsin. Çünkü O, önce tavanı, sonra temeli yaratmıştır. Semayı kudretine ve mükemmel yaratmasına delâlet etsin diye direksiz yaratmıştır." Rivayete göre Allahü teâlâ Pazar ve Pazartesi günü yeryüzünün kütlesini yaratmış, Salı ve Çarşamba günü de dünyayı elips haline getirmiş ve içinde bulunanları yoktan var etmiştir. Gökteki ve içindekileri Perşembe günü yaratmıştır. Cuma günü ise günün en son anında Âdem’i yaratmıştır. Bu öyle bir andır ki, kıyamet de o anda kopacaktır. Cuma gününe bu ismin verilmesi mahlûkatın biraraya gelmesinden ve tamamlanmasından dolayıdır. Allahü teâlâ Cumartesi günü hiçbir şey yaratmayınca İsrail oğulları o gün İbnü'ş-Şeyh’in Havâşiye'sinde işaret olunduğu üzere çalışmayı bırakmışlardır. Bu açıklamayla Müftî Sadî'nin söylemiş olduğu: ”Burada bir kapalılık vardır. Çünkü o gün, belirli bir gün değildir," sözüne cevap verilmiş olur. İbn Atıyye der ki,: ”Kıssalardan ortaya çıkan şudur ki, Âdem’in yaratılmış olduğu Cuma gününden önce çok günler ve Cumalar geçmiştir. Yüce Allah'ın mahlûkatı yaratmış olduğu bugünler, günlerin ilkidir. Çünkü yeryüzünün, semanın ve güneşin yaratılmasıyla gün vücuda gelmiştir. Cuma gününün yaratılması konusunda bir hadis-i şerifte şu ifade yer alır: 'Cuma günü Yahudilere ve Hristiyanlara farzolunmuş bir gündür. Ancak onlar bugünü kaybetmişler, Allahü teâlâ sizlere Cuma gününü göstermiştir.' (6) Allah'ın Yahudilere ve Hristiyanlara farz kılması demek, şu demektir: Onlara Cuma gününe tazim etmek ve o günde kendilerini ibadete vermek emrolunmuştur. Fakat Yahudiler kendiliklerinden Cuma yerine Cumartesiyi tercih etmişlerdir. Çünkü onlar Yüce Allah'ın gökleri, yeri ve bu ikisi içindeki yaratıkları yaratmasından dolayı istirahate çekildiği yedinci gün olduğunu iddia etmişlerdir. Onlara göre Cumartesinin yedinci gün olması haftanın ilk gününün Pazar günü olması ve bugünün yaratılışın başlangıcı olmasından dolayıdır. Tercih edilen görüşe göre yaratılışın başlangıcı Pazar günüdür. Bazılarına göre haftanın ilk günü lügat itibariyle Pazar günüdür. Fakat örfe göre ilk gün Cumartesidir. Yani Fıkıh bilginlerinin yemin konusunda ve başka bölümlerdeki örflerine göre ilk gün Cumartesidir. Hristiyânlar kendi kafalarından Cuma gününe bedel olarak Pazar gününü seçmişlerdir. Onlar da Pazar gününün Yüce Allah'ın mahlûkatı yaratmaya başladığı ilk gün olmasına binaen böyle söylemişlerdir. Bu görüş daha uygundur. Bir merfû hadiste şu ifade yer alır: 'Cuma günü günlerin efendisidir ve Allah katında en büyüğüdür. Bugün, diğer günlere göre Ramazan ayının öbür aylara olan fazileti gibidir. (Cuma gününde bir an vardır ki, o anda dualar kabul edilir.) Cuma günü içinde duanın kabul buyrulduğu an, Ramazan ayındaki Kadir gecesi gibidir.'“ (7) Bir hadis-i şerifte Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyururlar: '"Leyletu'z-Zehrâ'da ve 'yevmu'l-Eğar'da (Zehra gecesi ve Eğar günü) bana çok salevât getiriniz. Çünkü salât-u selâmınız bana arzolunur ve ben de size duâ ederim, sizin için istiğfarda bulunurum ” (8) ”Leyletu'z-Zehrâ" tabirinden maksat Cuma gecesi, ”Yevmu'l-Eğar" teriminden maksat da Cuma günüdür. |
﴾ 12 ﴿