14Peygamberler onlara, önlerinden ve arkalarından gelerek: 'Allah'tan başkasına kulluk etmeyin,' dedikleri zaman: Onları hafife alarak: 'Rabbimiz peygamberler göndermeyi dileseydi elbette melekler indirirdi. Onun için biz sizinle, sizin zannınıza göre gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz' size ve getirdiklerinize inanmıyoruz demişlerdi. Âyet-i kerimede ”rusül" (peygamberler) şeklinde çoğul ifade edildiğine göre zahir olan odur ki, bu ifade, tesniye (ikil) kelime yerine çoğul kullanılması kabilindendir. Çünkü Ad kavmine gelen Hûd, Semûd kavmine gelen de Salih (aleyhisselâm)'dir. "Önlerinden ve arkalarından gelerek" ifadesi ile kastedilen her taraflarından gelerek demektir. Çünkü bu peygamberler her türlü irşad ve nasihat metoduyla bunları irşad etmeye çaba sarfetmişler bazan yumuşak, bazan şiddetli olmuşlar, zaman zaman teşvik etmişler, zaman zaman onları korkutmuşlardır. Burada ”önlerinden ve arkalarından" ifadesinden maddî ciheti ve kendilerini her yönden kuşatan mekânları anlamamak gerekir. Ya da geçmiş zamanda kâfirlerin başına gelen olaylardan uyarıyı, gelecek zamanda da âhirette kendilerine hazırlanan cezadan kaçınmayı anlamak mümkündür. Bu ibare ile çokluk da kastedilmiş olabilir. Nitekim Nahl süresindeki: ”...Ona rızkı her yerden hol hol gelirdi..." (Nahl: 112) âyet, bunun benzeridir. Bu açıklamaya göre âyet-i kerimedeki ”rusül" (peygamberler) kelimesiyle, önce geçmiş ve sonra gelen peygamberler kastedilmiş olur. Ya da peygamberlerin etrafa göndermiş oldukları elçiler de kastedilmiş olabilir. Çünkü az önce de işaret olduğu üzere gelen peygamber sadece iki peygamberdir ve iki sayısında da çokluk özelliği yoktur. Bu peygamberler: ”Ey insanlar topluluğu! Allah'tan başkasına ibadet ve kulluk etmeyin," demişler, onlara bir olan Allah'a ibadeti emretmişlerdir. Onlar da ”Rabbimiz dileseydi elbette melekler indirirdi." Yani sizin yerinize melekleri gönderirdi ve bizi gelenler hakkında şüpheye düşürmezdi, bizde kendilerine iman ederdik, demişlerdir. Meleklerin peygamber olarak gönderilmeleri, indirilme yoluyla olduğu için âyet-i kerimede ”indirirdi" fiili kullanılmıştır. Rivayet olunduğuna göre Ebû Cehil, Kureyşin ileri gelenlerinin önünde açıktan açığa şöyle demiştir: ”Muhammed’in işi bizim kafamızı karıştırdı. Bize şiiri, kâhinliği ve büyücülüğü bilen bir adam bulun da onunla konuşsun, sonra Muhammed’in asıl iç yüzünü bize getirsin," demiştir. Bunun üzerine Utbe b. Rabîa der ki,: ”Vallahi ben şiir dinledim, kâhin ve sihirbaz da gördüm ve bu konuda bir bilgi sahibi oldum. Dolayısıyla bu mesele benim bilgim dışında olamaz. Ona beni gönderiniz." Bu tekliften sonra Utbe b. Rabîa Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelir ve der ki,: ”Ey Rasûlüm Muhammed! Sen mi daha hayırlısın, Haşim mi? Sen mi daha hayırlısın, yoksa Abdu'l-Muttalib mi? Sen mi daha hayırlısın, yoksa baban Abdullah mı? O halde neden bizim ilâhlarımıza kötü söylüyor, bizi sapıtıyorsun? Eğer başkanlık istiyorsan sana bir sancak verelim bizim başkanımız ol. Eğer evlenmek istiyorsan sana Kureyş kızlarından seçecek olduğun on tane kadın verelim, nikahlan. Eğer malda gözün varsa sana yetecek kadar mal toplayalım," der. O bunları söylerken Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sessiz ve dinlemektedir. Utbe sözünü bitirince Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Ey Ehu'l-Velîd! Sözün bitti mi?" diye sorar. Utbe; ”Evet" deyince Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: ”O halde dinle. Bismillâhirrahmânirrahîm ”Hâ. Mîm" diye Fussilet sûresini okumaya başlar ve Rasûlüllah birinci âyetten ”Eğer onlar yüzçevirirlerse de ki,: 'İşte sizi Âd ve Semûd'un başına gelen yıldırım benzeri bir yıldırıma karşı uyarıyorum'" âyet-i kerimesine kadar okur. Utbe elini Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ağzına koyarak ondan yakınları hakkı için susmasını diler ve sonra Rasûlüllah'ın görevi hakkında şaşkın bir vaziyette evine geri döner. Kureyşin yanına gitmez. Oysa Kureyşliler ondan gelecek haberi beklemektedirler. Utbe yanlarına gelmeyince derler ki,: ”Utbe'yi göremediğimize göre mutlaka dinini değiştirmiştir." Kalkıp Utbe'ye giderler ve derler ki,: ”Ey Utbe! Seni bizim yanımıza gelmekten alıkoyan şey, dinini değiştirmiş olmandır. Sen mutlaka dinini değiştirdin." Utbe bu söze çok kızar ve sonra şöyle söyler: ”Vallahi onunla konuştum. Bana öyle bir şeyle cevap verdi ki, Allah'a kasem ederim bu şiir değil, kâhinlik değil ve sihir değil. Âd ve Semûd kavminin başına gelen yıldırım ve ceza âyetine gelince ağzını tuttum ve yakınları hakkı için, daha okumamasını diledim. Bildiğiniz üzere Muhammed herhangi bir şey söyledi mi yalanlanmaz. İşte bundan dolayı başınıza azap geleceğinden korktum," der. Ancak orada toplananlar Bedir Savaşı'nda öldürülünceye kadar inkârlarında ısrarlı olurlar. Allahü teâlâ da nurunu tamamlamaktan ve dinini galip kılmaktan geri durmaz. Neticede onların istedikleri değil, Yüce Allah'ın istediği oldu. |
﴾ 14 ﴿