16Bundan dolayı Biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o uğursuz günlerde onların köklerini kazımak üzere soğuk bir rüzgâr gönderdik. Bu soğuk rüzgâr, soğukluğunun şiddetinden onları helak edip yakmıştır. Tıpkı ateşin sıcaklığıyla yakıp kavurması gibi. Arapçada ”sırr" soğuk demektir. Âyet-i kerimeyi, estiği zaman ses çıkaran rüzgâr şeklinde anlamak da mümkündür. ”Uğursuz günler" ifadesinde yer alan ”nahisât", ”nahise" kelimesinin çoğuludur. Mânâsı ”saide" (mutlu oldu) kelimesinin zıddıdır. Dahhâk der ki,: ”Allahü teâlâ Âd kavminden üç yıl yağmuru kesmiş ve yağmursuz olarak rüzgâr estirmiştir." Cabir (radıyallahü anh) der ki,: ”Allahü teâlâ herhangi bir kavme iyilik diledi mi onlara yağmur gönderir ve çok rüzgâr estirmez. Bir kavme de kötülük diledi mi onların yağmurunu keser, başlarına çok rüzgârı musallat eder." Buna göre âyetin mânâsı; içinde hayır namına hiçbir şey olmayan o uğursuz günde demektir. Bugünün uğursuzluğu şöyle olmuştur: Allahu teâlâ bu rüzgârları aynı biçimde ve aynı şekilde hiç gevşemeksizin ve ardı arası kesilmeksizin estirmiş ve Âd kavmini helak etmiştir. Yoksa müneccimlerin iddia ettikleri gibi bazı günler hattı zâtında uğursuz, bazıları da uğurlu demek değildir. Müneccimler iddialarını bu âyet-i kerimeye dayandırmışlardır. Oysa bu doğru değildir. Çünkü zamanın parçaları hattı zâtında birbirine eşittir. Parçalar arasında hiçbir fark yoktur. Fark sadece o parça ve dilimde meydana gelen itaat ve günahlara göredir. Cuma günü itaatkâr bir kimse açısmdan mutlu bir gün, hattı zâtında mutlu olsa bile isyankar açısmdan uğursuz bir gündür. Adamın biri el-Asmaî'nin yanında zamanın bozulduğundan söz eder. el-Asmaî der ki,: Uzayıp kısalsa da zaman Bozulmaz asla, bozulan insan! Şâirin biri de: Zamanı kötüleriz, oysa ayıp bizde Zamana bak, onda ayıp yok, ayıp bizde! der. Bu âyette ”azap" kelimesinin ”hızy" kelimesine izafe edilmesi (zillet azabı denilmesi), mevsûfun sıfata izafeti kabilindendir. Böylece mübalâğa mânâsı elde edilmek için mastarla tavsif yapılmıştır. Bir başka ifadeyle söylenmek istenen alçak ve değersiz azap demektir. Çünkü aslında zelil ve değersiz olan azaba uğrayanlardır. Yoksa azabın kendisi değildir. Âhiret azabı elbette daha çok rüsvay edicidir, yani daha zelil kılıcıdır ve dünya azabından daha fazladır. Burada aslında rüsvay olan âhiret azabı değildir, bu sıfat o azabı gören kişinin sıfatıdır. Azabın rüsvay sıfatıyla sıfatlanması rüsvaylığm o sebeple meydana gelmesinden dolayıdır ve mecazîdir. Onlara hiçbir biçimde ne dünyada, ne âhirette azapları kaldırılmak suretiyle yardım da edilmez. Çünkü onlar Allahü teâlâ'ya ve dinine yardım etmemişlerdir. Müzminlere gelince onlar her ne kadar zayıf olsalar da Allahu teâlâ kendilerine yardım etmiştir. Çünkü onlar Allah'a ve dinine yardımcı olmuşlardır. Zayıfın yanında kuvvetlinin olması, kuvvetin yanında da zayıflığın olması ne kadar hayret vericidir! Bir hadis-i şerifte Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: ”Sizlere ancak içinizdeki zayıflar yüzünden yardım olunur" (9) Hadisin mânâsı; sizlere yardım edilmesi için duâ eden zayıflar yüzünden yardım olunur, demektir. Ad kavmine soğuk rüzgârla azap olunmasının sebebi, onların boylarının uzunluğu, vücutlarının iriliği, kuvvetlerinin fazlalığına güvenip de aldanmaları yüzündendir. Çünkü onlar zannetmişlerdi ki, insanın vücudu bu derece kuvvetli ve bu derece ağır olursa o kişi yerinde sabit kalır ve onu hiçbir belâ bastığı yerden söküp uçuramaz. İşte bu aldanıştan sonra Allahü teâlâ onların üzerine bir rüzgâr göndermiş, başlarına musallat etmiştir. Vücutları havadaki tüy gibi uçmuştur. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) rüzgâr eserken iki dizi üzerine yere çöker ve şöyle derdi: ”Yâ Rabbi! Bu rüzgârı bize rahmet kıl, azap kılma. Allahım, onu bize ”riyâh" (rahmet) kıl, ”rıh" (azap) kılma." (lü) Rasûlüllah ”rıh" kelimesini tekil olarak kullanmakla Kur'anda geçen ”rıh" kelimelerinin ekserisinin azap mânâsına geldiğini ifade etmek istemiştir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur: ”... O uğursuz günlerde soğuk bir rüzgâr (rıh) gönderdik." (Fussilet: 16) ve yine Yüce Allah: ”Âd kavminde de (ibretler vardır.) Onlara kasıp kavuran rüzgârı (rıh) göndermiştik." (Zâriyât: 41) buyurmaktadır. Ancak kelime bazan de rahmet mânâsına gelir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur: ”...Hatta siz gemilerde bulunduğunuz o günlerde içindekileri tatlı bir rüzgârla (rıh) alıp götürdükleri ... zaman..." (Yûnus: 22) ”Rüzgârlar" anlamına ”riyâh" şeklinde çoğul gelen her yerde bu kelime sadece rahmet anlamınadır. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) rüzgâr estiğinde, bir ses işittiğinde, gök gürültüsü duyup şimşek çaktığını gördüğünde şöyle duâ ederdi: ”Allahım! Bizi gazabınla katletme, azabınla helak etme. Bundan önce bize afiyet ver." Bir başka hadis-i şerifte de Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: ”Rîh" (rüzgâr)a kötü söz söylemeyiniz. Hoşlanmadığınız bir durum gördüğünüzde deyiniz ki,: Yâ Rabbi! Senden bu rüzgârın hayrını ve içinde bulunan hayrı ona emrolunan emrin hayırlısını dileriz. Bu rüzgârın kötülüğünden, içinde bulunan kötülükten ve kendisine emrolunan kötü şeyden sana sığınırız."(12) |
﴾ 16 ﴿