23İşte bu, büyük lütuf Allah'ın iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği sevap dir. Yani Allahu teâlâ onlara Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'İn dilinde işte bunları müjdelemektedir. De ki,: 'Ben buna karşılık sizden, akrabalık sevgisinden başka bir ücret, bir fayda istemiyorum.' Rivayete göre müşrikler birgün toplantı yerlerinde biraraya gelirler. İçlerinden birisi: Görüyor musunuz, Muhammed yaptığı şeye karşılık bir ücret istiyor deyince bu âyet-i kerime nazil olur. Buna göre âyetin manası; De ki,: Benden önceki peygamberlerin, ümmetlerinden herhangi bir ücret istemedikleri gibi ben de sizlere yapmış olduğum tebliğ ve müjdelemeye karşılık herhangi bir ücret istemiyorum. Âyet metninde yer alan ”mevedde", Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sevgisi demektir. Yine burada geçen ”kurbâ", mastardır, manası akrabalık demektir. Rasûlüllah'a karşı sevgi, ona eziyeti bırakmak akrabalık gereğine göre davranmak demektir. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) burada sevgiyi ücret olarak isimlendirmekte ve bu ücretten sevgiyi tıpkı ücretmiş gibi istisna etmektedir. Böyle bir istisna, Arapçadaki ifade edilen şu şiir kabilindendir: Onların hiç ayıbı yok, ayıpları tek; Kılıçlarının ağzı kırık, sebep; düşman öldürmek. (10) 10- Yani onlar öyle iyi kimseler ki, hiçbir kusurları yok, sadece bir kusurları var o da çok düşman öldürmekten dolayı kılıçlarının ağzı kırılmıştır. Bu da bir kusur değil kahramanlıktır. (Mütercim). Böyle bir açıklama yapmamızın sebebi, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yapmış olduğu peygamberlik tebliğme karşı cinsi ve çeşidi ne olursa olsun herhangi bir ücret talep etmesinin caiz olmayışıdır. Çünkü peygamberler ücret talep etmemişlerdir. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ise haydi haydi etmez. Çünkü o daha üstündür ve çünkü o, ücret talep etmeyeceğini şu ifadesinde açıkça belirtmiştir: ”Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum." (Sâd: 86) Çünkü tebliğ etmek, Yüce Allah'ın ”Ey Rasûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et..." (Mâide: 67) âyet-i kerimesi gereğince vacipti. Üzerine vacip olan bir görev için ücret talep etmek yakışmaz. Çünkü dünya metâı en değersiz şeylerdendir. O halde en değerli bir şey olan ilâhî bir vahyin tebliği karşılığında nasıl olur da ücret talep olunur. Çünkü ücret talep etmek, şaibe uyandırır. Bu da kesinlikle peygamberliğe aykırı bir husustur. Buna göre âyetin manası: Ben tebliğ görevim karşılığında sizden asla ücret istemem. Ancak sizden istediğim, akraba olmamız dolayısıyla beni sevmeniz ve bu sebeple eziyetten vazgeçip, düşmanlık etmemenizdir. Her nekadar bu, bana özel bir ücret ise de aslında ücret değildir. Çünkü ey Kureyş kabilesi! Aramızda akrabalık olmayan hiçbir kabile boyu yoktur. Madem ki, benim akrabalığım, sizin akrabalığınızdır; bu akrabalığımın gözetilmesi ve bana yapılan eziyetten vazgeçilmesi, hem şeriat açısından, hem örf ve âdet açısından ve hem de insanlık bakımından gereklidir. Ben, daha önce ister tebliğ yapmış olayım, isterse yapmayayım farketmez. Sizler sıla-i rahim âdetinizle ve akrabaları kötülüklerden korumakla övünüyordunuz. O halde aramızda akrabalık bağı, yukarıda zikredildiği gibi olduğuna göre neden bana eziyet ediyorsunuz? Âyetin manası bu şekilde olabileceği gibi, ”kurbâ" kelimesiyle Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a sevgi bakımından yakın olanlar da kastedilmiş olabilir. Buna göre âyetin manası; ben sizden tebliğime karşı herhangi bir ücret istemiyorum. Bütün istediğim, bana sevgi bağlarıyla yakın olan kimseleri, sabit ve sağlam bir sevgiyle sevmenizdir. Rivayet olunduğuna göre bu âyet-i kerime nazil olduğu zaman Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a; sevmemiz gereken yakınların kimlerdir, diye sorulmuş. O da: ”Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin (radıyallahu anhüm) dir," demiştir. Kim bir iyilik işlerse Biz onun bu hususta, bu iyilik hususunda güzelliğini artırırız. Öyle bir iyilik daha yapmasına fırsat veririz ve bunda ihlâslı olmasını sağlarız. Güzelliğini öyle bir arttırırız ki, kul, kendi beşer gücüyle öyle bir iyiliğe asla ulaşamaz. Âyet metninde yer alan ”yakterif" kelimeşinin kökü olan ”karf" ve ”iktirâf", ağacın kabuğunu soymak, deve yavrusunun derisini yüzmek anlammadır. Daha sonra ”iktirâf kelimesi; gerek iyi, gerek kötü, herhangi bir şeyi kazanmak anlamına istiare sanatıyla kullanılmıştır. Ancak kelime daha çok kötülük kazanmakta kullanılır. Şüphesiz Allah günah işleyeni bağışlayan, itaat edenin yaptığı şükrün karşılığını sevap lütfederek ve daha fazlasını ihsan ederek, verendir. |
﴾ 23 ﴿