24Yoksa onlar:, Mekke kâfirleri: 'Muhammed Allah'a karşı peygamberlik iddiasıyla ve Kur'an okuyarak yalan uydurdu' mu, derler? Burada sanki şöyle denilmiştir: Onlar Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gibi birisine, Allah'a iftira ettiğini mi söylüyorlar? Oysa bu, günahların en büyüğü ve en çirkinidir. Allah dilerse senin kalbini de mühürler Bu ifade, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), şayet Allahü teâlâ'ya iftira etseydi Yüce Allah kesinlikle onu bundan menederdi, şeklindeki bir beyanla onların iddialarının bâtıllığma ve asılsızlığına bir delil mahiyetindedir. Şöyle ki,: Kur'an-ı Kerim’in Allahü teâlâ'ya iftira olduğu iddiası, onların, Yüce Allah'ın, Kur'an'ın Peygamberden ortaya çıkmasını dilemediği, tam tersine çıkmamasını arzu ettiği şeklindeki sözleridir. Böyle bir iddianın zorunlu sonucu da Allahü teâlâ'nın, Hazret-i Peygamber’i bundan menetmesidir. Sanki şöyle denilmiş olmaktadır: Şayet Kur'an-ı Kerim, Allahü teâlâ'ya iftira ise Yüce Allah, Kur'an'ın Peygamber tarafından tebliğ edilmemesini dilerdi ve O, şayet bunu dileseydi senin kalbini mühürlerdi de Kur'an'daki manalardan hiçbirisi senin hatırına gelmezdi. Ve Kurandaki harflerden bir tek harfi bile sen söyleyemezdin. Madem ki, meselenin içyüzü böyle değildir, tam tersine zaman aralıklarıyla vahiy gelmektedir. O halde buradan ortaya çıkıyor ki, Kur'an, Yüce Allah'ın kalındandır ve Allah bâtılı yok eder, sözleriyle hakkı ortaya koyar. Bu cümle başlıbaşına yeni bir cümle olup, daha önce geçen ”mühürler" fiiline matuf değildir. Rasûlüllah'ın, Yüce Allah'a iftira etmediğini ifade eden yeni bir cümledir. Nitekim âyet metninde açıkça yer alan Yüce Allah'ın ismi, bu cümlenin bir öncekine matuf olmadığına işaret etmektedir. Muzari sîgası (şimdiki zaman kipi), süreklilik ifade eder. Buna göre âyetin manası şöyledir: Yüce Allah'ın, bâtılı yok etmek, hakkı, vahyi ile ya da kazası ile ortaya koymak âdetindendir. Şayet Kur'an, onların iddia ettikleri gibi Yüce Allah'a bir iftira olsaydı O, Kur'an'ı yok eder ve ortadan kaldırırdı. Bu son âyet-i kerime, böyle anlaşılacağı gibi bunun, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a verilmiş bir vaad olması da mümkündür. Bu vaade göre Yüce Allah onların yürümüş oldukları, içinde bühtan ve yalanlamanın da bulunduğu bâtıl yolu ortadan kaldırır, Kur'an'ın üzerinde bulunduğu hakkı baki kılar. Ya da Yüce Allah bâtılı, müminlere yardımı hususunda engel olunamaz hükmüyle ortadan kaldırır. Şüphesiz O, kalplerde olanı bilendir. Bilir de onlara uygun olan ahkâmı ile, bâtılı silerek hakkı ortaya koyarak karşılık verir. Burada Yüce Allah ”zevâtu's-sudûr" buyurmamıştır. Çünkü kalpler kelimesiyle kalp cinsini kastetmiştir. ”Zât" kelimesi burada ”zf" kelimesinin müennesi olup, sahip anlamınadır. Buna göre âyetin manası, şüphesiz O, kalplerde yer eden ve gizli bulunan şeyleri bilendir, demek olur. Kalplerde bulunan ise, insanı birtakım şeyleri yapmaya sevkeden ve birtakım şeyleri yapmaktan da alıkoyan nişlerdir. Kalplerde bulunan duygular ve hislere ”sâhibetü's-sudûr" (kalplerin arkadaşı) denmesi, bunların kalplerden ayrılmamalarından ve oraya yerleşmiş bulunmalarmdandır. |
﴾ 24 ﴿