17

Yemin olsun ki, onlardan Mekke kâfirlerinden

önce Firavun'un kavmini de imtihan ettik. Kıptîleri de denedik. Yani imtihan eden kimsenin yaptığı gibi Biz de onlara Mûsa (aleyhisselâm)'yı, bakalım iman edecekler mi diye gönderdik ki, böylece gizli halleri açığa çıksın. Onlar da inanma yerine küfrü seçtiler. Yahut onlara mühlet vermekle, rızıklarını bollaştırmakla onları fitneye düşürdük.

Ve onlara kerim bir peygamber gelmişti. Allahü teâlâ katında değerli olan Mûsa (aleyhisselâm) gelmişti. Yani o Allah katında birçok ikramlara müstehak oldu. Veya mü'miniar nazarında kerim olan, yahut kendi zatında kerim vasfı taşıyan bir peygamber gelmişti. Çünkü Allahü teâlâ'nın gönderdiği her peygamber nesep olarak en üstün, soy olarak da en şereflidir. Buna göre, kerim; sevilen, medhedilen özellik anlamındadır.

Bazıları da: ”Mûsa (aleyhisselâm) Allah'la konuştuğu ve O'nun sözünü vasıtasız olarak duyduğu için ”kerim" denilmiştir," dedi.

Âyette Allah'ın, Firavun ve kavmini, içine düştükleri felâketle, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetine ders kıldığına, bu ümmetin onlardan ibret alıp, onların inkârlarında ısrar ettikleri gibi ısrar etmemeleri, doğru yola dönmeleri, Peygamberlerinin çağrısına yönelerek getirmiş olduğu her şeye, inanmaları gerektiğine ve böylece onların başına gelen felâketin kerim bir elçi kendilerine geldikten sonra onlara da isabet etmemesi için verilmiş bir örnek olduğuna işaret vardır.

17 ﴿