29Gök ve yer, onların ardından ağlamadı. Araplar, içlerinden önemli ve büyük mevki sahibi birisi öldüğünde, arkasından gök ve yer ağladı, derlerdi. Yani, onun ölümünden dolayı felâketin halka yayıldığını, ardından herkesin, hatta gök ve yerin bile ağladığını kastederlerdi. Arkasından gök ve yer ağlamadı dediklerinde de; onun ardından, şeref ve mevki sahiplerine olduğu gibi hüzün ve teessürün olmadığını kastederler. Bu âyette de kâfirlerle ve onların haliyle eğlenip hafife alma ifadesi vardır. Çünkü onların bu halleri, kaybı çok büyük ve ağır olup da ardından gök ve yer ağladı denilen kişilerin hallerine aykırı düşmektedir. Bazıları da şöyle dedi: ”Bu söz; -gök ve yerin ağlaması- gerçektir. Bunu Peygamberimizden rivayet edilen şu hadis desteklemektedir. ”Her mü'min için gökte iki kapı vardır. Bir kapıdan rızık çıkar, bir kapıdan da onun ameli girer. Mü'min öldüğünde ise onu kaybetmekten ardından ağlar." Sonra şu âyeti okudu: ”Gök ve yer onların ardından ağlamadı." Diğer bir hadiste de: ”Mü'minin ardından, yeryüzünde namaz kıldığı yer, ibadet ettiği yer ve amelinin çıktığı göğe yükseldiği yer ağlar." Rivayet olundu ki,: ”Kâfir öldüğünde, bundan gök ve yer ehli, ülkeler ve kullar rahatlık duyar, ardından da yer ve gök ağlamaz." Bazıları şöyle dedi: ”Gökler ve yer âsilerin, dalâlette olanların ve egoistlerin ardından ağlamazlar. Gök kendisinden oraya hiçbir itaati, güzel ameli çıkmamış olan kimsenin ardından, yer de kendisi üzerinde Allah'a isyan eden kimsenin ardından nasıl ağlasınlar? Onlar ancak itaat eden kimselerin arkasından ağlarlar." Onlara helak vakitleri geldiğinde mühlet de verilmedi. Ek bir zaman verilmedi, veya âhirete kadar ertelenmedi. Aksine azapları dünyada hemen verildi. Birincisinin yani onlara ek bir zamanın verilmemesinin sebebi; çünkü insanın ömrü sayılı nefeslerden ibarettir. Bu nefesler tükendiğinde ertelemeye imkân kalmamış olur. İkincisinin yani âhirete kadar ertelenmemesinin sebebi ise; çünkü onlar dünya ve âhiret azabının her ikisine de müstehaktırlar. Dünya azabına müstehak olmaları, açık olarak dış görünüşleriyle davetçiye eziyet edip azabı hemen arzu etmekle meşgul olduklarından; âhiret azabına müstehak olmaları ise, iç halleriyle yalanlayarak Allah'a karşı harp ettiklerinden dolayıdır. Mü'minlerin âsîlerinin durumu ise bunun aksinedir. Çünkü onlar herhangi bir günah işlediklerinde, onlara tevbe etmeleri için mühlet verilir, amel defterlerine hemen yazılmaz ve acele olarak da dünyada cezalandırılmazlar. Çünkü Allah(celle celalühü) günahların çoğunu affeder, bazı felâketleri de günahlara keffaret kılar. Cezayı âhirete de ertelemez, onlara, Allah'a hamd olsun, geniş rahmet vardır. Fakat mü'mine, ümmetlerin akıbetlerinden ibret alıp, bütün hallerde Allah'a itaat etmesi, çamurun ıslahı için değil, dinin ihyası için çalışıp çaba göstermesi gerekir. Yardım ise Allah (celle celalühü)'tandır. |
﴾ 29 ﴿