5Gecenin ve gündüzün değişmesinde yani gecenin ve gündüzün peşpeşe gelmesinde ya da onların uzunluk ve kısalık bakımından birbirinden farklı olmasında veya gecenin karanlık, gündüzün aydınlık olmasında Allah'ın gökten indirmiş olduğu rızıkta yani yağmurda ki, yağmur rızka sebebtir. Yağmur kavramının rızık kelimesi ile ifade edilmesi, yağmurun Yüce Allah'ın kudretine ve rahmetine bir delil olduğuna dikkatleri çekmek içindir. Ve ölümünden sonra yani yeryüzünün kuruyup hayat belirtilerinden uzaklaşmasında, üzerinde bitki bitirme kuvvetinin yok olmasında, meyve ağaçlarının meyvesiz kalmasından sonra yerden çeşit çeşit ekinler, meyveler ve bitkiler çıkarmak sureti ile yeri onunla diriltmesinde, rüzgârları estirmesinde aklım kullanan bir toplum için dersler vardır. Bu âyette yağmurla ıslanan yeryüzü, doğumun ve gelişmenin başlangıcı olmaları bakımından canlıların ruhuna; ayrıca bu rutubetin yok olması da ruhun gidip cesedin ölmesine benzetilmektedir. Âyette ”rüzgârın estirilmesi" demek rüzgârın bir yönden diğer yöne gönderilmesi, bir durumdan bir başka duruma çevrilmesi demektir. Çünkü rüzgârın doğudan eseni olduğu gibi batıdan, güneyden ve kuzeyden eseni vardır. Yine sıcak, soğuk faydalı ve zararlı rüzgârlar vardır. Normalde önce rüzgâr esip sonra yağmur yağdığı halde âyet metninde rüzgârın esmesinin yağmurun yağmasından daha sonra ifade edilmiş olmasının sebebi: Ya rüzgârın da başlıbaşma ayrı bir delil olduğunu vurgulamak içindir. Çünkü kâinattaki durum gözetilecek ve buna göre ifade edilecek olsa idi belki de rüzgârların estirilmesi ve ardından yağmurun yağmasının bir tek delil ve alâmet olduğu kanaati uyanabilirdi. Ya da rüzgârın esmesi, sırf yağmurun meydana gelmesi için bir delil olmadığından tersine hem yağmur ve hem de gemilerin denizlerde yol alması olayında olduğu gibi başka yararlarının da bulunmasından dolayıdır. "Dersler" şeklinde Türkçeleştirilen ”âyât" kelimesi, buraya kadar geçtiği üç yerde de elif lamsız olarak getirilmesinin sebebi, nicelik ve nitelik olarak bu ders ve ibretlerin şerefinin vurgulanması içindir. Bilgiyi kabul etmek için hazır olan yüce akıldır. İnsanın bu güç sayesinde elde ettiği bilgiye akıl denir. Bu sebeple Emiri'l-Mü'minîn Hazret-i Ali kerremallahu veçhen der ki: ”Akıl iki çeşittir: Matbu ve mesmu'. (Matbu: insanın kendisinden kaynaklanan, Mesmu' ise, duyu organları ile elde ettiği demektir.) Matbu akıl, mesmu' yoksa bir fayda sağlamaz. Tıpkı insanın gözünün nuru yoksa güneşin bir anlam ifade etmediği gibi. İşte yüce Allah'ın ”...Fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir." (Ankebût: 43) âyeti kerimesinde kastedilen bu akıldır. Kâfirlerin akılsızlıkla kınandıkları her yerde işaret olunan birinci değil ikinci akıldır. Buna karşılık aklı olmadığı için kuldan mükellefiyetin kaldırıldığı her yerde kasdedilen akıl ise birinci akıldır. Buna göre âyetin mânâsı şöyle olur: Gündüzün ve gecenin değişmesinde akıl gözleri ile bakan ve bunlardan ibret alan toplum için dersler vardır. Çünkü görülen şeyler bunları yaratan bir yaratıcının olduğuna, O'nun muazzam bir kudreti ve hikmeti olduğuna çok açık delildir. Ayette, akıllı olan kimselerin zikredilmesinin sebebi, bu delillerin, işaretlerin ve derslerin ancak akıl sayesinde kavranabileceğindendir. Her halde burada sadece aklın zikredilmesi ve iman ile ikandan sonra getirilmesinin sebebi şudur: Bu son delil, hem gökyüzünde hem yeryüzünde ve hem de bunların arasındadır. İnsanın aklının bütün bunları anlama gücü ve iman ve ikan mertebelerini elde etme fonksiyonu vardır. Bu âyette Yüce Allah'ın dinî ilimleri bir yandan kesbî kılıp deliller yardımıyla destekleneceğine, bir yandan da vehbî kılıp canlı şahitlerle tahkik edileceğine işaretler vardır. Bunlara basiret gözü ile bakmayan kimsenin ayağı, sıratı müstakimden kayar ve cehennem azabına düşer. Bu gün böyle bir kimse şaşkınlık ve taklit içinde bocalarken âhirette ebedî ceza ile tehdit edilmektedir. Yüce Allah bizi ve sizleri delil ve şahitlerden istifade edenlerden eylesin ve bizleri bütün inkarcı ve kâfirlerin körlüğünden muhafaza buyursun. Çünkü O, birdir ve tektir. |
﴾ 5 ﴿