3

O ilktir. Zat ve sıfatları itibariyle diğer varlıklardan öncedir. Çünkü onların başlangıcı ve yaratıcısıdır. İlk ve önce olmak, zat itibariyle olup zaman yönünden değildir. Çünkü zaman da sonradan olmadır.

Sondur. O, mahlûkat son bulduktan sonra da bakîdir. Mahlûkatın son bulması; ya gerçekten veya kendisini devam ettiren şeye bakılmaksızın zatı itibariyledir. Çünkü mümkün olan bütün varlıklar var oluş sebeplerine bakılmazsa yok hükmündedir.

Zahirdir. Çokluğun varlığı O'nun açık delillerindendir.

Bâtındır. Gerçekten gizlidir. Akıl O'nun mahiyetini idrak etmenin yanına yaklaşamaz. Allah'ı gerçek manada ancak Allah bilir.

O, her şeyi bilicidir. Gizli, açık hiçbir şey onun ilminin dışında değildir. ”Alîm" mübalağa kipi olup, Allahü teâlâ 'nın her şeyin gizlisini ve açığını tam olarak bildiğine delâlet eder.

Bu âyet hakkında şu şekilde başka yorumlar da vardır: O ilktir, sebepler O'ndan başlar. O sondur, neticeler O'nda son bulur. Yani birbirinden meydana gelen varlıklar zincirine baktığında Cenab-ı Hakkı bu zincirin başlangıcı ve sonu olarak görürsün. Sebepler zinciri O'ndan başlar. Neticeler zinciri O'nda son bulur. Bundan dolayı şöyle söylendi: Geminin düzgün gitmesi konusunda rüzgâra güvenme. Çünkü bu fiillerin birliği hakkında şirk, işlerin içyüzleri hakkında ise cehalettir. Alemin mahiyeti olduğu gibi kendisine görülen kimse bilir ki, rüzgâr da kendiliğinden hareket etmez. Onun ilk hareket ettiriciye varıncaya dek hareket ettiricileri vardır. ”Zahirdir" her şeye galiptir. ”Bâtındır" her şeyin içyüzünü bilir.

Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre O, şöyle demiştir: ”Rasûlüllah'ın kızı Fâtıma, babasının yanına girip ondan bir hizmetçi istedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona şöyle dedi: 'Sana bundan daha hayırlısını göstereyim mi? Şöyle duâ edersin: Ey Yedi göğün ve yüce arşın Rabbi Allah'ım! Bizim ve her şeyin Rabbi, Tevrat'ı, incil'i ve Kur'an'ı indiren, taneyi ve çekirdeği yaran, her şeyin idaresi elinde olan! Her şer sahibinin şerrinden sana sığınırım. Sen ilksin. Senden önce hiçbir şey yoktur. Sen sonsun. Senden sonra hiçbir şey yoktur. Sen zahirsin, senin üstünde hiçbir şey yoktur. Sen bâtınsın (gizlisin), sana gizli hiçbir şey yoktur. Benim borcumu öde ve beni fakirlikten kurtarıp zengin yap." (2) Bu hadiste, ”zâhir'den galip, ”bâtın" dan ise eşyanın içyüzünü bilen manası kastedilmiştir. Yani O, her şeye galip gelir. O'na ise hiçbir şey galip gelemez.

2- Müslim, hadisi şu lâfızlarla rivayet etmiştir; ”Hazret-i Fâtıma, bir hizmetçi istemek üzere Rasûlüllah'a geldi. İşten şikayet etti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Sana hizmetçiden daha hayırlısını göstereyim mi? Otuz üç defa sühhânellah, otuz üç defa elhamdülillah, otuz üç defa Allahu ekber dersin..." Bkz. Câmiu'l-Usûl, 4/251. Hadisin pek çok başka rivayetleri de vardır. Fakat bunlar, Hazret-i Fâtıma'nın hizmetçi istediği tarzında değildir.

Allah'ın, ”O, evveldir" sıfatının manası hakkında: ”Varlık âleminde hiçbir şey O'nu geçmemiştir," denirse bu konuda: ”O, başkasına muhtaç değildir. O, kendi kendine yeterlidir," diyenlerin görüşleri de aynı olmaktadır.

Allah'ın zahir ve bâtın sıfatları için, evvel ve âhir sıfatlarında olduğu gibi birbirinin mukabili iki sıfattır denemez.

Denildiki: ”Zahir, bizim açık bilgimize işaret eder. Çünkü yaratılış (fıtrat), insan nereye bakarsa baksın Allah'ın var olduğunu görmeyi gerektirir. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: ”Gökteki ilâh da, yerdeki ilâh da O'dur..." (Zuhruf:84)

Bunun için filozoflardan biri şöyle dedi: ”Allah'ı bilmek isteyen kimse, yanında olan şeyi dışarlarda aramak için dolaşan kimseye benzer. Bâtın ise, O'nu gerçek manada bilmeye işarettir."

Ayrıca denildi ki: ”O, âyetleriyle zahir, zatıyla bâtın (gizli)dır. O, her şeyi kuşatması ve idrak etmesiyle zahir, tam kavraması açısından bâtındır. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: ”Gözler O'nu kavrayanım. O ise, bütün gözleri kavrar..." (En'am: 103)

Tirmizî şöyle dedi: ”O telif (bir araya getirme) yönünden ilk, teklif (yükümlü kılma) yönünden sondur. İn'ânı (nimet verme) yönünden ilk, itmam (tamamlama) yönünden sondur. İkramda ilk, ilham da sondur."

Usûl ehlinden birisi şöyle dedi: ”Bu sıfatlar, başkasına benzemeyi yok etmek için mübalağa tarzında söylenmiştir. Çünkü ilk olan son olmaz, zahir olan bâtın olmaz. O, ilktir. Sondur. Zahirdir, bâtındır demekle, yaratılan ve yapılan hiçbir şeye benzemediğini haber vermiş olmaktadır."

3 ﴿