3Kadınlarından zıhar ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin... Ayetin mânâsı şudur: Söz konusu çirkin lâfı söyleyip de sonra söylediklerine ve zıhar sebebi ile kaybetmiş oldukları kadınlarından yararlanmaya geri dönenlerin, bir başka ifade ile kadınlarından zıhar ile, ayrılmak isteyip de sonra söyledikleri sözü düzeltmek ve telâfi etmek ayrıca helâl olan kadınlarının kendilerine haram olmasından kaynaklanan başlarına gelen fesadı ortadan kaldırmak için geri dönenlerin... Âyeti şöyle anlamak da mümkündür: Kadınlarından zıhar ile ayrılmak isteyip de sonra zıhar sebebi ile kendilerine haram kılmış oldukları cinsel yönden yararlanma fiiline geri dönmek isteyenlerin... Karıları ile temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Yani zıhar yapan koca ile zıhar yapılan kadının her birinin diğerinden cinsel birleşme, öpme, dokunma, ve cinsel organa şehvetle bakma gibi birbirlerinden faydalanmadan önce... Çünkü Arapça da temas kelimesi, saymış olduğumuz, cinsel birleşme, öpme vb. fiillerin tamamını içine alır. Eğer keffâret vermeden önce bu saydığımız fiillerden herhangi biri yapılacak olursa kocanın tevbe istiğfar etmesi gerekir. Çünkü haram işlemiştir. Keffâret vermedikçe aynı hareketleri bir daha yapamaz ve bilginlerin görüş birliği halinde ifadelerine göre koca ilk keffâretten başka bir şey vermekle yükümlü de değildir. Keffâret verecek olan erkek, kölenin bir kısmını hürriyetine kavuştursa ve sonra karısına dokunacak olsa, Ebu Hânife'ye göre yeniden keffârete başlaması gerekir ve keffâret borcu üzerinden düşmez. Tam tersine keffâreti kaza biçiminde yerine getirir. Tıpkı namazını vaktinde kılmayıp geçiren kimse örneğinde olduğu gibi. Zira böyle bir kimsenin üzerinden namaz borcu düşmez. Tanı tersine kaza etmesi gerekir. Âyet metninde geçen ”tahrir" herhangi bir kimseyi hür kılmak demektir ki bu, kölenin zıddı demek olur. Âyetin mânâsı buna göre şöyle olur: Kadınlarmdan zıhar ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönmek isteyenler için bunun telâfisi, ya da vacip olan, mü'min ve sâlih bir köleyi azad etmek, daha iyi ve daha güzel olsa bile, herhangi bir köle azad etmektir. Zıhar yapan koca, böyle bir kölenin hizmetine muhtaç bile olsa onu azad edecek ve azad ederken niyet etmiş bulunacaktır. Köleyi azad ettikten sonra niyet edecek olsa ya da hiç niyet etmemiş bulunsa, bu, keffaret için yeterli değildir. Zıhar yapan erkek, köle azad edecek paraya malik bulunsa fakat bu paraya ihtiyacı olsa köle azad etmek zorunda değildir. Köle azadı yerine oruç tutabilir. Köle azadı için ümmü'l-veled, müdebber, anlaşma bedelinden birazını ödemede bulunmuş mükateb köleleri azad etmek yeterli olmaz. Mükâtep köle bedelinden her hangi bir miktarı ödememiş ise, bu takdirde onun hürriyetine kavuşturulması keffaret yerine geçer. Azad edilecek kölenin, âlimlerin görüş birliğine göre çok aşırı ayıplardan salim olması gerekir. Şafiî mezhebine göre azad edilecek kölenin mü'min olması şarttır. İmam Şafiî bu hükmü, Kati keffâretinde hürriyetine kavuşturulacak köleye kıyas ederek elde etmiştir. Nitekim Yüce Allah ilgili âyeti kerimede: ”Yanlışlıkla bir mü mini öldüren kimsenin mü'min bir köleyi azad etmesi... gereklidir" (Nisa: 92) buyurmaktadır. Bize göre ise mutlak olan bir âyetin mukayyet âyete hamledilmesi yani mutlak âyetin mukayyet âyetlerdeki kayıtlarla kayıtlı kabul edilmesi her iki olayın ve hükmün aynı olması halinde mümkündür. Oysa burada olaylar farklıdır. Dolay ısı ile mutlak olan zıhar keffâreti âyetinin, mukayyet olan kati keffâreti âyetine kıyas etmek mümkün değildir. Âyet metninde yer alan ”fa" harfi, sebep bildirmektedir. ”Fa" nın buraya getirilmesinin sağladığı faydalardan birisi de zıhar tekerrür etikçe köle azadının da tekrar tekrar yapılacağının vacipliğini göstermesidir. Çünkü sebep tekerrür ettikçe bu sonucun da tekerür etmesini gerekli kılar. Her hangi bir kimse farklı farklı yerlerde karısına iki ya da üç kez zıhar yapacak olsa, her bir zili arı için ayrı bir keffaret gerekir. Bu âyeti kerime kadına da yükümlülük getirmekte ve kocası keffâretini vermedikçe kendisine yaklaşmasına izin vermesinin caiz olmayacağını göstermektedir. Çünkü âyeti kerime karı-kocanın her ikisinin keffâretten önce birbirlerine dokunmalarını yasaklamaktadır. Hanefî âlimlerinden el-Kuhistânî der ki: ”Kadının kocasından zıhar keffâretini vermesini isteme hakkı vardır. Hakim, kocayı bu keffâreti vermeye hapsetmek suretiyle ve sonra da ona vurarak icbar edebilir. Karı-koca arasındaki nikâh mevcuttur. Haramlık ise ancak keffaret in verilmesi ile ortadan kalkar. Yine bunun gibi koca, zıhar yapmış olduğu karısını boşasa sonra onunla iddeti bittikten sonra bir daha evlense, ya da kadın başka bir koca ile evlendikten sonra boşanmış iken zıhar yapan koca onunla ikinci kez evlenmiş olsa, zıhar keffâretini ödemedikçe cinsel birleşme yine haram olur." Ebu Hanife'ye göre, keffâreti gerektiren dönme, kadınla cima etme arzusu ve isteğidir. Erkek buna ne zaman karar verirse keffaret vermedikçe kadın kendisine helâl olmaz. Zıhardan bir süre sonra fakat koca keffâretini daha vermeden önce kadın ölecek olsa kocadan keffaret borcu düşer. Çünkü artık kadınla cima etmeye karar verme diye bir şey kalmamış olur. Ey mü'minler! Size öğütlenen keffaret hükmü budur. Âyet metninde geçen fiilden türeme ”va'z" kelimesi, içinde korkutma da olan vazgeçirme anlamındadır. Buna göre âyetin mânâsı şöyle olur: Söz konusu çirkin fiili işlemekten yasaklandığınız şey budur. Burada bunun belirtilmesinden maksat, böyle bir hükmün verilmesinin amacının büyük bir sevaba vesile olan ve bunun simgesi olan köle azad etmekle sevap elde etmeniz değildir. Tersine, bundan amaç, sizlerin bu köleyi azad etmeyi gerekli kılan fiili yapmaktan yasaklanmanız ve engeilenmenizdir. Allah zıhar suçu ve bunun keffâreti ile bunun gibi daha az ve daha çok yaptıklarınızdan haberdar olandır. Yani Allah yaptıklarınızın zahirini ve batınını, içini ve dışını bilen ve bunların karşılığını size verendir. Şu halde Allah'ın size teşri kılmış olduğu sınırları aşmayınız ve o hudutları her hangi bir şeyle çiğnemeyiniz. |
﴾ 3 ﴿