5Allah'a ve Rasûlüne karşı gelenler, onlara düşmanlık edenler ve muhalefet edenler... Allah'ın velî kulları da aynı hükümdedirler. Çünkü Allah'ın velî kullarına düşmanlık eden kimse Yüce Allah'a karşı gelmiş olur. Bazı âlimler der ki: ”Âyetin orjinal metninde yer alan ”muhadd" kelimesi, demir anlanına gelen hadîd kelimesinden türemedir. Burada maksat demirle karşı koymak demektir. Kullanılan bu demir, ister gerçekten demir olsun isterse demirle yapılan mücadeleye benzeyen şiddetli bir çekişme ve münakaşa tarzında olsun farketmez." Bazı âlimlere göre âyetin mânâsı şöyledir: ”Allah'a ve Rasûlüne karşı, onların çizmiş olduğu sınırlardan başka sınırlar çizenler ve tercih edenler, demektir." Burada, şeriatın çizmiş olduğu sınırlara aykırı olarak bir takım emirler ve yasaklar getiren ve adına ”kanun" diyen kötü idareciler ve yöneticilere büyük bir tehdit vardır. Kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi yani Nuh, Hûd, Sâlih ve diğer peygamberlerin kavimleri gibi, peygamberlere düşman olan geçmiş ümmetlerin kâfirlerinin alçaltıldıkları gibi alçaltılacaklardır. Yani azaltılmışlardır. el-Müfredât'da şunlar yazılıdır: ”Kebt, şiddetle ve küçük düşürerek reddetmek ve kovmak demektir." el-Kâmus'a göre kebt kelimesi, birisini yere sermek, rezil rüsvay etmek, kovmak, düşmanı kini ile birlikte savuşturmak ve alçaltmak demektir. İbn Şeyh der ki: ”Bu ifade kâfirlere beddua ve ileride olacak şeyi 'dili geçmiş zaman kipi' kullanılmak sureti ile haber vermek demektir. Fiilin kipinin geçmiş zaman kullanılması azaltılacaklarının kesinliğinden dolayıdır. Buna göre âyetin mânâsı şu şekilde olur: Allah'a ve Rasûlüne karşı gelenler alçaltılacaklardır. Bunların arasına bütün kâfirler ve münafıklar da dahildir. Kâfirler açıkça ve gizlice Yüce Allah'a düşmanlık ettiklerinden dolayı alçaltılacaklar, münafıklar ise gizliden gizliye karşı gelmeleri sebebi ile onlara dahil olacaklardır." es-Serî (radıyallahü anh) der ki: ”Zayıf ve güçsüz olup da güçlü kuvvetli birisine karşı gelene şaşarım." Kendisine: ”Bu nasıl oluyor?" diye sorulduğunda: ”İnsan zayıf yaratılmıştır" (Nisa: 28) âyetini okumuştur. Güçlü ve kuvvetli olan semaları ve yeryüzünü yoktan var eden her şeye kadir olan Yüce İlâhtır." Halbuki Biz apaçık âyetler indirmişizdir.Yani oysa Biz onlardan önce geçen ümmetlerden Allah'a ve peygamberine karşı gelenlerle onlara yapmış olduğumuz şeyler hakkında apaçık âyetler indirimsizdir. Ya da Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın doğru söylediğini gösteren, getirmiş olduğu şeylerin doğru olduğuna delâlet eden âyetler indirimsizdir. Burada şöyle bir soru insanın aklına gelebilir: İnzal yani indirmek, bir şeyi yukarıdan aşağıya nakletmek demektir. Bu da her hangi cisme sahip olan varlıklar hakkında düşünülebilir. Oysa âyetler her hangi maddî bir cisme sahip olmayan söz ve kavramdan ibarettirler. Bunların indirilmeleri nasıl tasavvur olunabilir? Bu soruya cevap olarak denilebilir ki: İndirmekten maksat, Yüce Allah'tan vahiy alan meleği indirmek ve onu Allah'ın kuluna göndermektir. Ya da maksat, istiare yoluyla indirmek ve ulaştırmak demektir. Bu âyetleri ya da iman edilmesi gerekli olan bütün gerçekleri inkâr eden kâfirler için izzetlerini ve kibirlerini yok edecek küçük düşürücü bir azap vardır. Buna göre âyetin mânâsı şöyle olur: Bu kişiler için dünyada alçaltımla ve âhirette de küçük düşürücü azap vardır ve onlar her iki dünyada da azap göreceklerdir. Bazı âlimler derler ki: ”Yüce Allah'ın kâfirlere verilecek olan azabı, ilkin acı ve elem verici olarak ve sonra da küçük düşürücü şeklinde nitelemesi, önce onlara elem ve azabın verileceği sonra da bu sebeple küçük düşürülecekleri içindir." |
﴾ 5 ﴿