6

Allah'ın, onların mallarından Peygamberi'ne verdiği ganimetler için siz, at ve deveye binip onları sürmüş değilsiniz. Yahudilerin yurt ve hurmalarının tahrip edilip kesilmesi ve başlarına gelen ve gelecek olan azabın açıklanmasından sonra şimdi de, onlardan alman mallar hakkında yapılacak muamele bu âyette anlatılıyor.

"Fey"; lügatte dönmek manasınadır. Âyette de bu asıl mânâsında kullanılmıştır. Âyetin anlamı şöyle olur: ”Allah'ın, Yahudilerin mallarından Rasûlüllah'a döndürdükleri... Yani dönücü kıldığı..." Bu mânâda şuna işaret vardır: Onların ellerinde olan mallar, aslında Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın olması gerekir. Ancak haksız olarak bu mallar Yehudilerin eline geçmiştir. Allah da onu lâyık ve gerçek hak sahibine döndürdü. Çünkü Cenab-ı Hak (celle celalühü), insanları kendisine ibadet için yaratmıştır. Yarattığı nimet ve imkânları da, O'na itaate bir aracı olarak kullansınlar diye varetmiştir. Şu halde mal ve servetler, Allah'a itaat edenlere lâyıktır. Rasûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) de itaat edenlerin başında gelir ve onların reisidir. Allah'a itaat eden, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın sayesinde eder. O halde, malda Rasûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem), daha çok hak sahibidir.

Bu mânâlara göre ”dönmek", bir şeyin ayrıldığı yere dönmesidir. Mezkûr anlam da budur. Mânânın; ”Allah, o malları Rasûlüllah'a ait kıldı." şeklinde olması da mümkündür. Bu mânâya göre dönmek, bir şeyin her nekadar daha evvel olmasa da ayrıldığı şeye geçip dönmesidir.

Bu ikinci mânânın tekellüf ve zorlamaya ihtiyacı yoktur. Birinci mânâ böyle değildir. Âyetteki ”alâ" kelimesi, ikinci mânâyı destekler.

İlim ehlinin bir kısmı dedi ki: ”Âyeti, 'Allah'ın fey olarak verdiği mallar...' şeklinde anlamak, fey'in ganimet olduğuna göredir. Şu halde, 'Allah'ın Rasûlüne döndürdüğü mallar...' demek, yalnız ona ganimet olarak verdikleri demektir."

Rağıb der ki:" Fey, güzel, övülen bir hale dönmek demektir. Kolaylıkla elde edilen ganimete, fey denilmiştir."

Diğer bazıları dedi ki: ”Dünya malının en değerlisinin bile yok olan bir gölge gibi olduğuna dikkatleri çekmek için ganimet, gölge mânâsında olan fey'e benzetilmiştir." Böylece, dünya mallarının en değerlilerinin, gölge gibi yok olacağına dikkat çekilmiştir. -

Arapçada ....... desteklemede birbirine dönen ve böylece yardımlaşan topluluğa denilir.

Mutarrizî, Muğrib isimli kitapta şöyle diyor: ”Ganimet, fey ve nefel arasındaki fark şudur: Ganimet: Harp devam ederken müşriklerden zorla elde edilen maldır. Bu beşe bölünür. Beşte dördü yalnız ganimeti elde eden mücahitlere verilir. Fey, harp bittikten ve o memleket İslâm yurdu olduktan sonra elde edilen ganimettir. Bu, bütün Müslümanlara taksim edilir, beşe bölünmez. Nefel, gaziye hissesinden fazla olarak verilen ganimettir. Burada devlet reisi veya komutan şöyle söyler: 'Kim bir düşman öldürürse üzerindeki mallar öldürene aittir.' Yahut da askerî birliğe şöyle söyler:'Elde ettiğiniz malların yarısı veya dörtte biri size aittir.' Bu durumda beşe taksim edilmez, devlet reisinin sözünde durması vaciptir.

"Binip onları sürmüş değilsiniz.." demek, o malı elde etmek için koşturmuş değilsiniz demektir. ”Vecif", süratli koşmak demektir. Arapçada ”hayl", atlar mânâsındadır. Bu kelimenin tekili yoktur. Yahut tekili, ”hâil" dir. Çünkü at yürürken çalımlı ve böbürlenerek yürür. Buna göre çoğulu ”huyûl" gelir. Kamusta böyledir.

"Rikâb"; Sadece binilen devedir. Nitekim Araplar yalnız deveye binene ”râkib" derler. Atana binene ”taris" derler. Teres" kelimesinin kendi lâfzından tekili yoktur. Mânâ cihetiyle tekili ”râhıle"dir.

Bu izahlara göre mânâ şöyle olur: Elde edilen mallar için uzak mesafelere gitmediniz, zorluklarla karşılaşmadınız, zorlu bir savaş yapmadınız. Çünkü Benî Nadir mahalleleri Medine-i Münevvere'ye iki mil mesafede idi. Ashab-ı Kiram (radıyallahü anh) oralara yürüyerek gitti. Aralarında binekli oları yalnız Rasûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) idi. Yuları hurma lifinden yapılmış bir merkebe binmişti. Aralarında silâhlı bir mücadele geçmeden sulh yoluyla Benî Nadir yurdu fetholundu. Allah'ın onlardan alıp Rasûlüne verdiği bu ganimetler için herhangi bir yorgunluk ve alın teriyle karşılaşmadılar.

Fakat Allah, Peygamberlerini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah her şeye kadirdir. İlahî kanun. İslâm düşmanlarından Allah'ın diledikleri üzerine özel bir biçimde Müslümanları musallat kılıp, üstün getirmesidir. Halbuki bu hadisede mu tad olmayan şekilde, Allah, Rasûlünü onlara üstün getirdi. Siz Müslümanlar tehlikeli zorluklara girişmediniz, savaşın zorluklarına göğüs germediniz. O halde bu mallarda sizin hakkınız yoktur, tasarruf Rasûl-i Ekrem'e havale edilmiştir. Dilediği yerde kullanır. Şu halde bu mallar, uğrunda savaşılan ve zorla elde edilen ganimetler gibi taksim edilmez.

Müslümanlar bu ganimetlerin de, Hayber fethinde alınan ganimetlerin taksimi gibi taksim edilmesini istedikleri için bu âyet nazil olmuştur.

Allah dilediğini yapar. Bazan bilinen şekillerde, bazan da başka türlü tasarruf eder.

6 ﴿