MÜMTEHINE SURESİ

1

Ey iman edenler! Hem Benim, hem de sizin düşmanınız olanları dost edinmeyin. Bu âyet, Hatıb İbn Ebî Beltea el-Absî hakkında inmiştir. Hatıb muhacirlerdendi. Bedir Savaşı'na iştirak etmiş ve Hudeybiye'de yapılan Rıdvan Biatı'nda bulunmuştu.

Nasihatin umumi olması için Cenab-ı Hak, bütün mü'minlere hitabetmistir. Bu âyette’'düşmandan" maksat, Kureyş kâfirleridir.

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hicret'in 8. yılında Mekke fethi için hazırlıklara girişince Hatıb Mekke halkına bir mektup yazdı. Mektubunda şöyle diyordu: ”Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'yi almak istiyor. Tedbirinizi alın. Kalabalık bir ordu ile size yöneldi." Hatıb, mektubu Abdülmuttalib Oğullarının azadlı kölesi Sâre ile göndermişti. Sâre, beraberinde Hatıb'ın mektubu olduğu halde Mekke'ye yöneldi. Cebrail (aleyhisselâm) bu durumu, Rasûl-i Ekrem'e haber verdi. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Ali, Amnıâr, Talha, Zübeyr, Mikdâd ve Ebû Mersed (radıyallahü anh)'i Sâre'nin arkasından gönderip şu talimatı verdi: ”Hemen yola çıkın, Ravdet-u Hah denilen yerde deve üzerinde hevdecte bir kadın vardır. Bu kadının beraberinde Hatıb'ın Mekke halkına yazdığı mektubu var. Mektubu atın, kadını serbest bırakın. Mektubu vermemekte diretirse boynunu vurun."

Kadın mektubu inkâr etti. Hazret-i Ali kılıcını kınından çekip çıkardı, kadın saç örgüleri içerisinden mektubu çıkardı. Mektubu alıp Medine'de Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a teslim ettiler. Rasûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Hatıb'ı çağırdı ve şöyle buyurdu: ”Ey Hatıb! Seni bu harekete sevkeden nedir?"Hatıb: ”Ey Allah'ın Rasûlü! İslâm'a girdikten sonra kâfir olmadım. Sana samimiyetle bağlandıktan sonra karışık işlere girip hile yoluna sapmadım, seni aldatmadım. Fakat ben Kureyşli olmadığım halde onlarla irtibatım vardır. Seninle beraber olan muhacirlerin Mekke'de akrabaları vardır. Onlar Muhacirlerin Mekke'deki mallarını ve çoluk çocuklarını -muhafaza ederler. Fakat benim çoluk çocuğumu koruyacak akrabam yoktur. Bundan dolayı onlardan bir destek bulmak istedim ki ehlimi korusunlar. Küfre girdiğim için ve dinden dönerek yapmadım bunu. Mektubumun onlara hiçbir fayda vermeyeceğini de biliyordum."

Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hatıb'ı tasdik edip mazeretini kabul buyurdu. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) ”Bana mü sade et, şu münafığın boynunu vurayım," dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Yâ Ömer! Hatıb Bedirde hazır bulundu. Olabilir ki Allah (celle celalühü) Bedir'de hazır olan kimselerin haline muttali olup da onlara: ’Dilediğinizi yapın, ben sizi bağışladım' demiş olabilir" buyurdu. Bu söz üzerine Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'in iki gözünden yaş boşandı.

Bu olayda, fayda olduğu veya gizli kalmasında zarar bulunduğu takdirde casusların sırlarını ve bozguncuların gizli hallerini ortaya çıkarmanın caiz olduğuna, bir kimsenin sakıncalı bir İş yapıp da makul bir sebep gösterdiği takdirde mazeretinin kabul olunacağına, özrün değerli insanlar katında kabul göreceğine işaret vardır.

Onlar, size gelen gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz. Yani, mektuplaşma ve benzeri sevgiye delâlet eden şeylerle muhabbetinizi onlara ulaştırıyor veya aranızda bulunan sevgi sebebiyle Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın haberlerini onlara veriyorsunuz. Âyetteki ”gerçek"ten maksat, ya Kur'an veya İslâm Dini yahut da Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dır.

Oysa onlar, Rabbiniz Allah'a inandığınızdan dolayı, Peygamber'i ve sizi yurdunuzdan Mekke'den

çıkarıyorlar. ”Rabbiniz Allah'a inandığınızdan dolayı" ifadesi, çıkarmalarının sebebini açıklıyor.

Şayet sız Benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, onlara nasıl gizli gizli sevgi gösterirsiniz? Sanki şöyle denmek isteniyor: Eğer Benim dostlarım iseniz, düşmanlarımı dost edinmeyiniz. Yani, vatanlarınızdan bu iki şey için çıktıysanız o düşmanları dost edinmeyiniz ve onlara sevgi göstermeyin iz. Cihad, mücâhede gibi düşmanla çarpışmak manasınadır.

Tarifen isimli kitapta şöyle söyleniyor: ”Cihad, Hak dine davet etmektir."

Müfredat’ta da şöyle deniyor: ”Cihad ve mücâhede, düşmana karşı savunmada bütün gücü sarfetmedir. Üç önemli düşmanla cihad yapılır: Görünen düşmanlarla cihad, şeytanla cihad ve nefse karşı cihad. Cihad, bazan elle bazen de dille olur. Hiç şüphesiz ki Allah yolunda cihad, Allah'ın dinini yüceltmek için yapılır. Başka bir maksat için değil."

Müslümanların Mekke'den çıkmalarının, cihad ve Allah rızasını elde etmeye dayandırılması, Kâfirlerin onları çıkarmalarının, onlara eziyet etmek suretiyle çıkmalarına sebep olduklarına delâlet eder. Bu sebep, cihad ve Allah rızası için çıkmalarına mani değildir.

"Onlara nasıl sevgi gösterirsiniz?" cümlesi, azarlama ve kınamaya yönelik bir cümledir. Sanki Müslümanlar: ”Biz ne yaptık ki böyle azarlanıyoruz?" diye sormuşlar da, ”Onlara gizli gizli sevgi besliyorsunuz" cevabını almışlardır.

Halbuki Ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim.

Allahü teâlâ, açıktan veya gizli olarak düşmana karşı gösterdiğiniz sevgiyi, özür dilemeyi ve buna benzer durumlarınızı bilir. Allah'ın bilmesi noktasında gizli ve aşikârın arasında hiçbir fark olmadığına göre gizlemekte ve özür beyan etmekte ne yarar olabilir?

Sizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur. Yani kim Allah düşmanlarına karşı yasak olan dostluğu gösterirse, sonsuz mutluluğu kazanmaya sebep olan hak ve doğru yoldan sapmış olur.

Kurtubî diyor ki: ”Bütün bu söylenenler Hatibi azarlamadır. Bu sözler aynı zamanda Hatibin faziletine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a karşı olan samimiyetine ve imanının doğruluğuna delâlet eder. Çünkü azarlama, sevgiliden sevgiliye karşı yapılır. Nitekim bir şiirde şöyle denmiştir:

Azarlama ortadan kalkınca sevgi de yok olur. Azarlama devam ettiği müddetçe sevgi de devam eder.

"Îtâb", herhangi bir kimseye karşı, sevginin devam ile beraber, onu terkederek kızgınlığını açığa vurmaktır.

1 ﴿