TALAK SURESİMedine devrinde nazil olmuştur. 12 âyettir. 1Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınız zaman... Boşama karşılığında kullanılan ”talâk" kelimesi, sözlükte bağdan salıvermek anlamındadır. Deveyi bağından çözdüm mânâsında, ”etlaktu'l-baîyre min ıkâlihî" denilir. ”Tallaktuhu da aynı anlamdadır. Kadını boşamak terimi de bu anlamdan alınmıştır. Boşadığın zaman da ”O taliktir," denilir ki, nikâh ipinden çözülmüş demektir. ”Selâm", ”teslim" kelimesi gibi selâm vermek anlamında kullanıldığı gibi: ”talâk" da, ”tatlik" kelimesi gibi boşamak anlamında kullanılır. Bu izaha göre âyetin mânâsı şöyle olmaktadır: ”Zifafa girdiğiniz ve hayız sayarak iddet bekleyen kadınları boşamak istediğiniz ve bunda kararlı olduğunuz zaman..." Aşağıda gelecek olan ”fe tallikühunne = onları boşayın" cümlesi, buna delâlet etmektedir. Bu âyette bir şeye yönelen, o şeye başlamış gibi telakki edilmiştir (boşamayı isteyen sanki boşamış gibi düşünülmüştür.) Hitap tüm ümmete şamil olduğu halde, nidanın sadece Hazret-i Peygambere yöneltil işi, Rasûlüllah'ın ümmetin imamı ve önderi oluşundandır. Nitekim bir toplumun reisine ve büyüğüne, onun önceliğini göstermek, liderliğine ve onun toplumunun dili olduğuna itibar için ”Ey filan! Şöyle şöyle yap," denilir. Hitabı toplumun liderine yöneltmek, onu toplum üzerine şerefli kabul etmektir. Çünkü o bu durumda toplumu kendi isminde toplamış olur. Bu hitapla ilgili olarak Kesfu'l-Esrar da dört görüş olduğu bildirilmektedir. Bunlar: 1- Hitap Rasülüllah'adır. Kendisini yüceltmek için çoğul kelime kullanılmıştır. Nitekim krallara hitap edilirken çoğul, kullanılır. 2- Hitap Rasülüllah'adır ama murad ümmetidir. 3- Bu, ”Ey Peygamber ve müminler! Boşadığınız zaman..." takdirindedir. Hüküm bu mânâya delâlet ettiği için ”müminler" kelimesi hazfedilmiş, belirtilmemiştir. 4- Mânâ: ”Ey Peygamber! Mü'minlere söyle, boşadı klan zaman..." şeklindedir. Bu son görüş, makama daha uygun düşmektedir. ”Ey Peygamber! Hanımlarına söyle..." (Ahzâb: 59) ve ”Müminlere söyle..." (Nur: 30) âyetlerine benzemektedir. Hazret-i Peygamber ilâhî hükmü açıklamak için hanımını boşamıştır. Hazret-i Ömer'in kızı Hazret-i Hafsa'yı boşamış, âyet-i kerime inince dönmüştür. O, çok hadis bilen, fakih bir kadındı. Taberî'nin anlattığına göre Rasûlüllah onu boşayınca kendisine: ”Ona dön. Şüphesiz o çok oruç tutan, çok namaz kılan birisidir. O, cennette senin hanımlarındandır," denildi. (1) 1- Hadisi İbn Ebî Hâtem, Enes'ten şu şekilde rivayet etmiştir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hafsa'yı boşadı. Hafsa ailesinin yanına geldi. Bunun üzerine: ”Ey Peygamber! Kadınları boşadığınız zaman..." mealindeki âyet indi. Rasûlüllah'a: ”Ona dön, şüphesiz o, çok oruç tutan, çok namaz kılan bindir," denildi. Bkz. Muhtasaru Tefsin İbn Kesîr, 3/512. İddetlerini gözeterek boşayın. ”İddet", ”saydı" fiilinin mastarıdır. Kadının boşandıktan veya kocası öldükten sonra beklediği zamana bu ”iddet" ismi verilmiştir. Çünkü kendisi için konulmuş olan günleri sayar, kendisi için vaadedilen ferahlığı bekler. Âyetin mânâsı: ”O kadınları, onlar iddetlerini karşılar bir vaziyette iken boşayın," şeklinde olmaktadır. İddet, Hanefîlere göre hayızdır. Bir kadın hayızı takip eden temizlik içinde boşandığı zaman iddetini karşılar bir durumda boşanmış olur. Bu emirden murad, kadınların temizlendikten sonra ilişkide bulunulmadan boşanmaları, sonra da iddetleri bitene kadar bir daha boşanmadan bırakılmalarıdır. Böyle bir boşama en iyi, sünnete en uygun ve pişmanlığa en uzak olanıdır. Çünkü kişi üç talâkı bir defada verirse belki de pişmanlık duyar. Sünnete uygun olan boşama, kadın hayızdan temizlendikten sonra ilişkide bulunulmadan ve sünnet üzere üç temizlik içerisinde üç ayrı seferde olan boşamadır. Bid'î olan (sünnete aykırı olan) boşamanın da çeşitli şekilleri vardır. Şu şekillerle boşamak bid'îdir: 1- Kadın temizken ama ilişkide bulunulduktan sonraki bir vakitte, 2- Hayız veya nifas hallerinde, çünkü bu durumda iddet hesabını hayıza göre yapan Ebû Hanife'ye göre iddet uzatılmış olmaktadır. Çünkü boşamanın vuku bulduğu hayız, iddet için hesaba katılmaz. Kendisi ile henüz zifafa girilmemiş kadını boşamak, bu söylediğimizden müstesnadır. Çünkü onun hayız esnasında boşanmasında bidat söz konusu değildir. Çünkü onun için iddet yoktur. Ayın şekilde iddetini hayızla beklemeyenler de bu hükmün istisrıalarındandır. Çünkü onları boşamak, herhangi bir zamana bağlı değildir. 3- Üç talâkı aynı anda birlikte vermek, yani ya bir seferde defaten veya bir temizlik esnasında yarı ayrı zamanlarda üç talâk vermektir. 'Alimlerin çoğunluğuna göre, sünnete aykırı olarak verilmiş olan talâk geçerlidir, kadın boş olur. Ama böyle talâk veren kişi günahkârdır. Bundan dolayı Hazret-i Ömer kendisine, karısını üç talâkla boşayan birisi getirildiğinde onu dayakla cezalandırdı. Bir adam Hazret-i Peygamber'in huzurunda karısını üç talâkla boşadı. Bunun üzerine Rasûlüliah: ”Ben aranızda iken Allah'ın kitabıyla oynuyor musunuz?"(2) buyurdu. 2- Hadisi Nesâî Talâk' 6/142 tahrîc etti. Hadisin geri kalan kısmı şöyledir: ”...Öyle ki bir adam kalkıp; Ya Rasûlallah! Onu öldüreyim mi?' dedi." Bilinmelidir ki nikâh da, talâk da meşru iki şeydir. Sıradan meşru şeylerdendir. Onların, hâllere ve zamanlara göre iyi olanı ve kötü (çirkin) olanı vardır. Az önce belirtildiği üzere Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Hafsa'yı tek bir talâkla boşamıştır. Aynı şekilde Şevde ile Mekke'de evlendi, sonra da Medine'de Rasûlüliah, Şevde Bedir savaşında öldürülen akrabalarına ağlarken yanına girdiği zaman boşadı. Şevde, Rasûlüllah'tan şefaat diledi ve sırasını Hazret-i Âişe'ye verdi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber Sevde'ye rücü etti. Eğer Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Allah katında helâllerin en hoşlanılmayanı talâktır," (3) buyurduğu halde bunu nasıl yaptı? denilirse şöyle cevap verilir: Nikâh biraraya gelmeye, talâk ise ayrılığa götürür. Allahü teâlâ biraraya gelmeyi sever, ayrılıktan hoşlanmaz. Ayrılık gününün güneşi yoktur. Bağların koptuğu gecenin, gündüzü yoktur. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: ”Bir şüphe olmadan kadınları boşamayınız. Şüphesiz Allahü teâlâ gözü başkasının nimetinde olan erkekleri ve kadınları sevmez."(4) Bir başka hadiste de Efendimiz: ”Hiçbir sebep yokken kocasından kendisini boşamasını isteyen kadına cennetin kokusu haramdır," buyurmuştur. (5) 3- Hadisi Ebû Davud, Talâk konusunda mevsûl ve mürsel olarak tahrîc etti. Bkz. Câmiu'l-Usûl, 7/623. 4- Hadisi Taberânî, Kebîr'de Ebû Mûse'l-Eş'arî'den merfû olarak rivayet etti. Bkz. el-Fethu'l-Kebîr, 3/329. 5- Hadisi Ebû Davud. Ibn Mâce, Tirmizî ve Ahmed b. Hanbel tahrîc etmişlerdir. Bkz. el-Fethu'l-Kebîr, 1/494. Ve iddeti sayın. Yani boşadığmız zamanı iyi belirleyerek iddeti zapt ediniz. Onu eksiksiz tam üç kur'a yani Hanefîlere göre üç hayıza tamamlayınız. Çünkü iddetten gaye, rahmin boş olduğunun (bebek olmadığının) tespitidir. Bunun iyi şekilde bilinmesi de üç temizlikle değil, üç hayızla olur. ”Sayın" emrinin muhatapları karılar ve genel anlamda Müslümanlar değil, kocalardır. Aksi halde zamirlerin dağılması gerekir. Ama zevceler, ilhak yoluyla bu hitaba dahildirler. Ebu'l-Leys şöyle der: ”İddeti korumak erkeklere emredilmiştir. Çünkü kadınlarda gaflet eksik olmaz. İddeti muhafaza edememeleri muhtemeldir. Erkek ise üç defa boşamak istediği zaman talâkı temizlik hallerine bölmeye imkân bulmak için iddeti sayar. Çünkü üç talâkı tek temizlik içinde vermek, Ebû Hanife ve talebelerine göre ınekuhtuı. İmam Şafiî ve tâbilerine göre ise bunda bir mahzur yoktur. İmam Şafiî: ’Ben talâkın sayıları hakkında sünnî ve bid'î diye bir şey bilmiyorum. O mubahtır,' demektedir. Karısını boşayan, boşadığı kadına tekrar arzu duyarsa dönebilmesi için dönme vaktini bilmesi için ya da nafaka vermenin gerekli olduğu ve sona erdiği zamanı bilmesi, böylece o kadının, evinde oturmaya ya da oradan çıkarmaya hakkının olup olmadığını bilmesi için veya kadının çocuğunun nesebini adama ilhaka imkân bulmak ve ondan kesmek için iddet in sayılması gerekir." Bazı durumlarda erkek için de iddet olduğunu söylemişlerdir. Şu durumlar bu kabildendir: 1- Bir adamın dört eşi olsa, bunlardan birisini boşasa, onun iddeti bitmeden başka bir kadınla evlenemez. 2- Adamın karısının bir kızkardeşi olsa, karısını boşasa onun iddeti devam ettiği müddetçe, onun kızkardeşi ile evlenemez. Onlara döndükten sonra, ikinci bir talâk verip de onların iddetlerini uzatmaktan ve onlara zarar vermekten Rabbiniz olan Allah'tan korkun. ”Korkmak" diye terceme edilen ”takva", aslında insanı hoşlanmadığı şeylerden koruyan ve onunla bu hoşlanmadığı şeyin arasına giren kalkan ve benzerî koruyucular edinmek demektir. Sonra semtte kulu koruyan ve daimî zararlardan kurtulmasına, mevcut menfaatlerle yaşamasına sebep olan şey için istiare olarak kullanılmıştır. Takvanın birtakım faziletleri vardır. Her mertebede Allah'tan gereği gibi korkana beyanın gerçekleri açılır, eşyada onun için hiçbir şek ve şüphe olmaz. Apaçık bir hayasızlık yani zina yapmaları dışında... ”Hayasızlık" diye terecine ettiğimiz ”fahişe" aslında çirkinliği fazla, olan söz ve fiiller anlamındadır. Burada zina anlamındadır. Çirkin söz ve dil uzatmak anlamlarında olduğu da söylenmiştir. Çünkü o, haklarım düşürmek açısından serkeşlik hükmündedir. Onları evlerinden çıkarmayın. Yani ayrılık esnasında o kadınları iddetleri bitinceye kadar evlerinizden, çıkarmayın. Evler, kocalarının olduğu halde, oralarda sanki kendi mülkleri imiş gibi oturmaya tam hak sahibi olduklarını belirtmek suretiyle yasaklamayı kuvvetlendirmek için, kadınlara izafe edilmiştir. Sizin izninizle bile olsa kendileri de çıkmasmlar. Çünkü çıkmaya izin vermek, çıkarmak hükmündedir. Çünkü ayrılma durumundaki meskende kalmak şeriatın hakkıdır. Bu, kulun düşürmesiyle düşmez. Kadınlar çıkmak isterlerse kendiliklerinden de çıkmasmlar. İddet bekleyen kadın, zaruret ve ihtiyaç olmadan evinden çıkarsa günah işlemiş olur. Ama eğer evin yıkılması veya yanmasından korkması gibi bir zorunluluk varsa, başka bir eve çıkabilir. Aynı şekilde kadının iplik satmak, pamuk satın almak türü bir ihtiyacı olursa onun gece değil, ama gündüz çıkması caizdir. Bunlar bu hükümler Allah'ın kulları için tayin ettiği sınırlarıdır. ”Hudûd" un tekili olan ”had", iki şey arasında birinin diğerine karışmasını engelleyen sınırdır. Kim anılanlardan birini bozmak suretiyle Allah'ın anılan sınırlarını aşarsa, -burada haddi aşmaktan korkutmak ve aşağıdaki cümledeki hükmün sebep oluşunu bildirmek için zamir yerine ”Allah." lâfzı açıkça zikredilmiştir.- şüphesiz kendisine zulmetmiş olur. Zarar vermiş olur. Bak İt şöyle der: ”Allahü teâlâ, yolunda gidenlerin kurtuluşu için emirler ve yasaklarla birtakım sınırlar çizmiştir. O sınırları geçtikleri zaman, hak yoldan çıkarlar ve uzaklık karanlıklarına saparlar. Bu, nefislere karşı en büyük zulümdür. Çünkü onun Allah'a yakınlık derecelerine ulaşmasına mani olmuşlardır." Âlimlerden birisi de şöyle demiştir: ”Bir emri ınühimsememek, onu emredeni bilmemekten kaynaklanır. Kişide mutlaka korku, umut, haya veya Allah'ın ilminde masumiyetten birisi bulunmalıdır. İşte bunlar dört sebeptir, bir beşincisi daha yoktur. Düşülmemesi gereken yerlere düşmekten koruyucudurlar. Kendisinde bu sebeplerden birisi olmayan kişi günaha girer ve nefsine zulmeder." Sen bilmezsin... Bu, şartın içeriğinin gerekçelcndirilmesidir. Ey haddi aşan! Sen işin sonunun ne olacağını bilmezsin, anlamındadır. Belki de Allah bundan sonra, yaptığın haddi aşmalardan sonra yaptıklarının aksini gerektiren, kadınlardan buğzu muhabbete, yüzçevirmeyi onlara yönelmeye çeviren bir durum yaratıverir. Gönlünde meydana getiriverir. Şüphesiz kalpler Allah'ın iki parmağı arasındadır. Onları dilediği gibi çevirir. 6- Hadisi Müslim, Sıfâtu'l-Münâfikîn'da tahrîc etti. No: 2813. Âyet-i kerime üç talâkın bir çırpıda verilmesinin mekruh olduğuna işaret etmektedir. Çünkü üç talâktan sonra dönmek mümkün değildir. Üç talâk vermek şeytana yardım, öyle yapmamak ise ona karşı çıkmaktır. Nitekim Müslim'in Câbir (radıyallahü anh)'den, Rasûlüllah'tan duyduğunu söyleyerek rivayet ettiği şu hadis buna delâlet etmektedir: ”Şeytanın arşı deniz üzerindedir. Ordusunu ve yardımcılarını gönderip insanların akıllarını çelerler. Şeytanın katında onların en büyüğü, en çok fitne çıkaranıdır. Birisi gelip ”şöyle şöyle yaptım" der. Buna karşılık şeytan: ”Bir şey yapmamışsın," karşılığını verir. Sonra bir başkası gelip: ”Karı ile kocanın arasını ayırdım," der. Şeytan ona yaklaşıp: ”Sen iyi yapmışsın," der" (fi) Yani sen ne iyi sapıncı veya ne iyi kötülük yapıcısın. İkramı hakeden sensin. |
﴾ 1 ﴿