TAHRİM SÛRESİMedine devrinde nazil olmuştur, 12 âyettir. 1Ey peygamber! Eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek... ”Rıza" anlamına gelen ”merzât" kelimesi, mastardır. ”Eşlerinin" diye başlayan cümle de haldir. Bu durumda anlam: ”Sen eşlerinin rızasını ister ve gözetler bir durumda niçin kendine haram kılıyorsun? Oysa onlar senin rızanı istemeye, senin onların rızasını istemenden daha muhtaçtırlar. Şüphesiz onların üstünlüğü, sadece senin sebebinledir" demektir. "Niçin kendine haram ediyorsun?" sözü ile ifade edilen inkâr, hem kayda hem de mukayede aynı anda şamildir. Hem Rasûlüllahin eşlerinin rızasını isteme gayreti, hem de bu yüzden helâl olan şeyi kendisine haram edişi hoş karşılanmamıştır. Bu ifadenin bir benzeri: ”Ey iman edenler! Kat kat arınılmış olarak faiz yemeyin..." âyetidir. (Al-i İmrân: 130) Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? ”Niçin" mânâsına gelen ”lime" kelimesinin aslı, ”limâ" dır. Buradaki som, Hazret-i Peygamberin mubah olan bir şeyi kendisine haram kılışının hoş karşılanmadığını ifade içindir. Rivayet olundu ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bir gün, Mısır kiralı Mukavkısin kendisine hediye ettiği cariyesi Mâriye ile bir odada baş başa kaldı. O gün, Rasûlüllahin eşleri için uyguladığı sıra Hafsa'da idi. Ama Hazret-i Hafsa ortada yoktu. Hafsa durumu öğrenince Rasûlüllah kendisine: ”Bunu gizle, Âişe'ye söyleme. Mâriye'yi kendime haram ettim. Ayrıca sana, benden sonra ümmetimin başına Ebû Bekir ve Ömer'in geçeceğini müjdelerim," dedi. Ama Hafsa bunu gizlemedi, Hazret-i Âişe'ye haber verdi. İkisi, birbirine dosttular. Rasûlüllahın diğer eşlerine karşı birbirlerine yardım ederlerdi. (1) 1- Bkz. Taherî Tefsiri, 28/101. Bu rivayeti Dara kutnî, İbn Abbas'tan nakletti. Bkz. Süyûtî, Esbabu'n-Nuzûl, 223, Muhtasaru Tefsiri İbn Kesir, 3/ 519. Süheylî şöyle der: ”Hafsa, Efendimizi, on sekiz aylıkken ölen oğlu İbrahim'in annesi olan kıplî Mâriye'nin evinde görmüştü. Bu yüzden eşlerinin gönlüne bir kıskançlık ve gayretin gelmesinden korktu. Bu sebeple Hafsa'ya gördüklerini Âişe'ye ve diğer eşlerine söylememesini emretti. Ama Hazret-i Hafsa olayı ifşa etti." Tercihe şayan olan görüş: Bazı müfessirlerin de dedikleri gibi, Hazret-i Peygamberin Hafsâ'nın sırası olan günde Mâriye ile başbaşa kalmış oluşudur. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımları arasında adaletli davranır, günlerini onlar arasında sıraya koyardı. Sıra Hazret-i Ömer'in kızı Hafsâ'nın olduğu bir gün, Hafsa babasını ziyarete gitmek için, Hazret-i Peygamberden izin istedi. O çıkınca, Ümmü Veledi (oğlunun anası) ve cariyesi olan Mâliyeye haber gönderdi. O gelince, Hafsâ'nın odasına sokup, kendisi ile ilişkide bulundu. Hafsa dönüp de durumu öğrenince, Hazret-i Peygamberi kınadı: ”Demek bana bunun için izin verdin. Cariyeni odama soktun, sonra da benim günümde, benim yatağımda onunla ilişkiye girdin. Eğer bana saygın olsaydı ve hakkımı gözetseydin, onlardan bir kadınla bunu yapmazdın," dedi. Buna karşılık Hazret-i Peygamber: ”O benim cariyem değil mi? Allah onu bana helâl etmedi mi? Sus, ses çıkarma. O artık bana haramdır. Bununla senin rızanı alıyorum. Bu olayı eşlerimden hiçbirisine haber verme," buyurdu. Rasûlüllah çıkınca Hafsa kendisi ile Âişe arasındaki duvara vurdu. ”Sana müjdeliyorum, Rasûlüllah cariyesi Mâriye'yi kendisine haram etti. Allah bizi ondan kurtardı." dedi. Gördüğünü Hazret-i Âişe'ye haber verdi. Bunun üzerine Rasûlüllah sırrını ifşa ettiği için ceza olarak Hafsa'yı boşadı. Hanımlarından uzak durdu. Onlara olan şiddetli öfkesinden dolayı bir ay süre ile hiç birinin yanına girmeden bekledi. Nihayet bu âyet indi. Hazret-i Ömer, kızı Hafsâ'nın yanına girdi. O ağlıyordu. ”Rasûlüllah sizi boşadı mı?" dedi. Hafsa: ”Bilmiyorum. O, şu odada tek başına duruyor," dedi. Hazret-i Ömer bundan sonraki olayı şöyle naklediyor: Rasûlüllah'a geldim, yanına girip selâm verdim. O bir hasır parçasına uzanmış vaziyette idi. Hasır yan tarafında iz bırakmıştı. ”Hanımlarını boşadın mı, ya Rasûlallah?" dedim. ”Hayır" karşılığını verdi. Bunun üzerine: ”Allahu Ekber! Ya Rasûlallah! Biliyorsun biz Kureyşliler, kadınlara hükmederdik. Medine'ye gelince, kendilerine karılarının galebe çaldığı bir topluluk bulduk. Bizim hanımlar da onlardan öğrenmeye başladılar," dedim. Rasûlüllah gülümsedi. Hazret-i Ömer Rasûlüllah'a: ”Hanımlarının durumundan dolayı üzülme. Allah seninle, Ebû Bekir seninle, ben de seninleyim," dedi. İşte bu âyet, Ömer'in sözüne uygun bir şekilde indi. Hazret-i Âişe şöyle dedi: ”Yirmi dokuz gün geçince, Rasûlüllah yanıma girdi. Ya Rasûlallah! Bir ay bizim yanımıza girmemeye yemin etmiştin. Oysa sen yirmi dokuz günde girdin. Ben saydım," dedim. Efendimiz: ”Ay bazen yirmi dokuzdur. Bu ay da böyledir," buyurdu. Cebrail inip, Rasûlüllah'a Hazret-i Hafsa hakkında şöyle dedi: ”Hafsa'ya dön. Şüphesiz o çok oruç tutan, çok namaz kılan birisidir. O, cennette senin hanımlarındandır." (2) O zaman, Rasûlüllahın nikâhı altında dokuz hanımı vardı. 2- Rasûlüllah Hafsa'yı boşadı. Kendisine: ”Ona dön, zira o çok oruç tutar, çok namaz kılar' denildi. Hadisi, Enes'ten İbn Ebî Matem rivayet etti. Bkz. Muhtasaru Tefsin İbn Kesir, 3/512. Bu açıklamalardan sonra âyetin anlamının şöyle olduğunu söyleyebiliriz: ”Sen cariyelik yoluyla Allah'ın sana helâl kıldığını kendine niçin haram ediyorsun? Ondan yararlanmaktan niçin kaçmıyorsun? Oysa, onun sana helâl olduğuna inanıyorsun. Çünkü Allah helâl kıldıktan sonra, onun haram oluşuna inanmak mü'minlerin avamından bile tasavvur edileni ivecek bir şeydir. Peygamberlerden böyle bir halin vukuu nasıl düşünülebilir?!" Allah çok bağışlayıcı, seni bağışlamış ve senin yaptığın haram etme olayım örtmüştür. Çünkü kerem sahibi Mevlâ'nın ihsan ettiği şeyden yararlanmaktan kaçınmak, onun ihsanını kabul etmemeye benzer. Çok esirgeyicidir. Sana merhamet etmiş, seni sorumlu tutmamıştır. Seni, masumiyetine rağmen kınamıştır. Keğ'u'l-Esrâr'da şöyle denilmektedir: ”Bu, Rasûlüllahin Kur'an'daki en şiddetli kınan ısıdır." el-Bakli'de şöyle der: ”Allahü teâlâ, nebisini sadece kendi görüşü ile hareket etmemesi ve kendisine vahyolunana uyması için te'dib etti." Nitekim ulemadan kimisi: ”Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında bükmedesin diye..." (Nîsâ: 105) âyetindeki, ”sana gösterdiği" sözünden maksadın, kendi görüşü değil, kendisine vahyolunan vahiy ile hükmetmek olduğunu söylemişlerdir. Çünkü Allahü teâlâ, Rasûlünü, Âişe ve Hafsa olayında helâl olan bir şeyi kendisine haram ettiği için kınadı. Eğer din rey ile olsaydı, Rasûlüllahin reyi (görüşü), her görüşten üstün olurdu. |
﴾ 1 ﴿