3

Hani peygamber, eşlerinden birisine... O, Hazret-i Hafsa'dır. Onunla hicretin otuzuncu ayı olan Şaban in başında evlenmiştir.

Gizli bir şey -ya Mâriye'yi kendisine haram edişi, ya da halifelik meselesi-

söylemişti. Gizlemek, açığa vurmanın zıddıdır. Hem cisimler, hem de manalar için kullanılır. Sır da, nefiste gizlenen sözdür. Âyetin anlamı şudur: ”Ey dinleyici! Rasûlüllahin gizlice söylediği vakti, azarlama ve kınama olarak hatırla." Eğer âyette hitap Rasûlüllah'a ise: ”Gizli söz söylemiştin" denilerek zamir kullanılacak yerde, ”Peygamber gizlice söylemişti..." denilerek açık söz kullanılması, onu yüceltmek içindir. Bu yüceltme, ona saygıya riayetin ve Peygamberin hoş görmediği şeylerden mahremiyetini korumanın gereğini bildiren bir vasfı getirmek suretiyledir. Eğer hitap genel anlamda Hazret-i Peygamberden başkaları için ise, Nebî vasfı ile zikredilmesi, onun nübüvvet iddiasındaki sadakatini bildirmek içindir,

Eşi bunu (başkalarına) haber verip, yani Hazret-i Hafsa, arkadaşı Hazret-i Âişe'ye Rasûlüllahin kendisine söylediği sözü haber verdi, onu ifşa etti.

Allah da onu Peygamber'e açıklayınca yani Allahü teâlâ, Hafsa'nın o sırrı ifşa ettiğini, Rasûlüne Cebrail vasıtasıyla haber verince

Peygamber Hafsa'ya, arkadaşına ifşa ettiği sözün

bir kısmını kınama kabilinden olmak suretiyle

bildirmiş, ona: ”Ben sana sırrımı gizlemeni, onu kimseye açıklamamanı emretmedim mi?" demişti. O sır, halifelikle ilgili sözdür. Rivayet edildiğine göre, Rasûlüllah Hafsa'yı azarlayınca, Hafsa: ”Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın onun babasına has kıldığı üstünlük sebebiyle sevinçten kendime sahip olamadım," dedi.

Bir kısmından da vaz geçmişti. Yani kerem ederek, bilginin bir kısmım açıklamadı. O, Mâriye konusundaki sözdür.

Bir kısım bilginler ise, Rasûlüllahin, cariye'yi haram kılışı ile ilgili sözü bildirip, hilâfet konusunu bildirmediğini söylemişlerdir. Çünkü o bu konunun insanlar arasında yayılmasını istemiyordu. Ayrıca bu, ondan bir kerem ve hilın idi. Bunda, edebin terki kabilinden olan şeyleri fazla araştırmamaya teşvik vardır. Çünkü bu, iyilerin özelliğidir. Hasan-ı Basrî: ”Kerem sahibi birisi asla fazla araştırmaz," demiştir."

Bunu o hanımına söyleyince yani Hazret-i Peygamber, yaydığı sözü Hafsa'ya haber verince - Allah, Rasûlüne Hafsa'nın sırrını ifşa ettiğini açıklamıştı-

eşî: ’Bunu sana kim haber verdi,' dedi. Yani sözü ifşa ettiğimi sana kim haber verdi? O, bunu Hazret-i Âişe'nin haber verdiğini zannetmişti. Hafsa'nın bu sözü hem hayretinin, hem de bunu Hazret-i Âişe'nin haber vermiş olmasını yadırgamasının ifadesidir.

Peygamber: ’Bana, her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan kendisine hiç bir gizlinin gizli kalmadığı

Allah haber verdi,' dedi. Bunun üzerine Hafsa sustu ve teslim oldu. ”Her şeyi bilen" anlamında ki ”alîm" ve aynı kökten olan ”âlim, allâm" sözleri, Allah'ın isimlerindendir. Allah'ın her şeyi, hatta kalplerdeki gizli şeyleri, zihinlerden geçenleri bildiğini bilen kişinin Ondan utanması, O'na isyandan kaçınması ve kahrından korkması edep gereğidir. ”Her şeyden haberdar olan" diye terecine edilen ”habîr" kelimesi, ”alîm: her şeyi bilen" anlamındadır.

İmam Gazâlî kuddise sirruhû şöyle der: ”Mutlak anlamdaki bilgi nazarı itibara edindiği zaman Allah, mutlak ”alîm"diı. Bilgi, gayba ve gizil şeylere izafe edildiği zaman ” habır ”diı. Açık işlere izafe edilerse o zaman ”şehîd"dk. Kul, Allahü teâlâ 'nın, yaptıklarından haberdar, sırrına muttali olduğunu bildiği zaman Onun -kendisi unutsa bile- tüm yaptıklarım veya amellerinden gizlediklerini bildiğini bilir. Ölesiye bir mahcubiyet hisseder."

Anlatıldığına göre, bir adam bir gün düşünür: ”Ömrüm şu kadar senedir. Bu, şu kadar ay, şu kadar gün eder," der ve ömrünü binlerce güne çıkartır. ”Her gün Allah'a bir kez isyan etsem, amel defterimde şu kadar bin günah olur. Oysa ben her gün bir çok kez günah işliyorum," der ve Allah'ın azabından korkarak şiddetli bir nara atar, ölecek hale gelir. Şu İslâmın terbiye ettiği temiz kalplere bak!

3 ﴿