ABESE SURESİMekke devrinde nazil olmuştur, 42 âyettir. 1Yanına ama bir kimse geldi diye Peygamber yüzünü asıp çevirdi. ”El-Ubsü" ve ”El-Ubûs"; yüz ekşitmek, surat asmak, kaş çatmaktır. "En câehü, yanına... geldi" cümlesindeki zamir Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e râcidir. Âmânın gelmesi, yüz çevirmenin sebebidir. Âmânın kendisine gelmesinden ötürü geri döndü, yüz çevirdi, demektir. ”El-Umyü" gözün kaybedilmesidir. ”El-âmâ"daki el, ahd içindir. Böylece bilinen âmâ kastedilir ki, o da Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ikinci müezzini olan İbn-ü Ümm-i Mektûm'dur. Rivayet edilir ki, İbn Ümm-i Mektûm Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a geldi. O anda Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)in yanında Rebia'nın iki oğlu Utbe ve Şeybe. İbn-i Hişamın oğlu Ebu Cehil. Abdülmuttalib'in oğlu Abbas, Ümeyve İbn-ü Halef ve El-Velîd İbn-ül Muğîre gibi Kureyş'in ileri gelenleri vardı. Onları İslâm'a çağırıyordu. Çünkü insanların âdetidir; büyükleri bir şeye meyletti mi başkaları da meyleder. Nitekim ”İnsanlar krallarının dini üzeredir" denmiştir. İbnü Ümmi Mektûm Rasûlüllah'a dedi ki: ”Yâ Rasûlallah, Allah'ın sana öğrettiğini bana da öğret de ondan faydalanayım." O, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bir grupla ilgilendiğini bilmediği için bu sözü tekrarlayıp duruyordu. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sözünün kesilmesini, onları bırakıp da onunla meşgul olmayı hoş karşılamıyordu. Yüzünü ekşitti ve ondan yüz çevirdi. İbn-ü Ümm-i Mektûm da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yüzünü ekşitmesinin ve yüz çevirmesinin, Allah'ın kendisinden sudûrunu çirkin gördüğü şeyden dolayı olmasından korkarak hüzünlü bir şekilde geri döndü. Bunun üzerine âyetler nazil oldu. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu gördüğü zaman ikramda bulunur ve derdi ki: ”Kendisi hakkında Rabbimin beni itab ettiği kişi merhaba!" Denilir ki: ”Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hayatında hiç’Abese Sûresi' kendisine indiğinde üzüldüğü gibi üzülmedi. Çünkü o, rüşd sahibi Habibdir. Bununla beraber Allah bu hitabı onunla kendisi arasında bırakmadı ki bu kınama daha hafif kalsın. Aksine O, bunu müminlere açıkladı, bu harekete karşı takva sahibi kullarını uyardı. Bundan dolayıdır ki Ömer İbn'ül Hattab (radıyallahü anh)'a münafıklardan birinin kavmine imamlık yaparken sırf’Abese Sûresini' okuduğu başka bir sure okumadığı haberi ulaştı. Bunun üzerine onun da bununla küfre girdikleri sonucunu çıkardığı için bir adam gönderip boynunu vurdurduğu rivayet edilir." İbn-ü Zeyd der ki: ”Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) için vahiyden bir şey gizlemesi caiz olsaydı, bunu gizlerdi." Şu âyetler de buna benzemektedir: ”Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun?..." (Tahrim: 1) ”(Rasûlüm!) Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: ’Eşini yanında tut, Allah'tan kork!' diyordun. Allah'ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana lâyık olan Allah'tır..." (Ahzâb: 37) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yaptığı şey, evlâ olanı terketme babından olup günah sayılmaz. Çünkü onun içtihadı evlâ olanı talep hakkındadır. Amâ sıfatıyla ifade -halbuki bu vasıfla zikretme onun durumunu tahkirdir ki, bu da itabdan anlaşılan tazime aykırıdır- ya Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in o topluluğa olan sözünü kesmeye cesaret etmesindeki özrünü kabul edip onu tasdik etmek, yumuşak davranmaya, kaba davranmamaya ve merhamete lâyık olduğunu bildirmek için, ya da aşırı yadırgama içindir. Çünkü yadırgamanın aslı makamın delâletindendir. Sanki şöyle denmiştir: Âmâ olduğu için ondan yüz çevirdi, bu ise onun yüce ahlâkına yakışmaz. Nitekim Allah'ın: Ne bilirsin... sözündeki iltifat (gıyabî itabdan hitaba geçme) bundan dolayıdır. Çünkü karşısına alıp hitap etme, kınamanın şiddeti hususunda daha tesirlidir. Tıpkı kendisine cinayette bulunan caniyi insanlara şikayet edip sonra da caniye dönerek onu azarlayan kimse gibi. Yani onun durumunu sana bildiren ve işin iç yüzüne seni muttali kılan nedir ki ondan yüz çeviriyorsun? İmam Süheylî der ki: ”Bak âyet nasıl gaibden haber verme lafzıyla indi, ”yüzünü asıp çevirdi" dedi de ”yüzünü astın ve geri çevirdin" demedi. Bu, yüz çevirip sonra da muhataba yönelerek onu karşısına alan ve: ”Ne bilirsin" diyen gaibin durumuna benzer. Halbuki Allahü teâlâ biliyor ki o, âmâdan yüz çevirmekle sadece hayra rağbetini ve bu müşrikin yani Velîd b. Mıığira'nın İslâm'a girmesini istiyordu. Çünkü böyle büyük birinin Müslüman olması çoğu kimselerin Müslüman olması demektir. Allahü teâlâ Nebisi (sallallahü aleyhi ve sellem)'ne kendisinden yüz çevirenin sözüne benzer sözle konuştu, sonra da onu yalnızlıktan kurtarmak için ’Ne bilirsin...' kitabıyla karşısına aldı." "İbn Ümm-i Mektûm Müslüman olmuş, din işleri ile ilgili olarak muhtaç olduğu şeyleri öğrenmeye gelmişti. O kâfirlere gelince henüz Müslüman olmamışlardı. Onların Müslüman olması çoğu kimselerin Müslüman olmasına sebep olacaktı. Nasıl oldu da Allahü teâlâ peygamberini bunun üzerine kınadı?" denilecek olursa, cevaben denilir ki: Durum her ne kadar anlatıldığı gibi ise de, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)in yaptığı şeyin dış görünüşü, zenginleri fakirlere takdim ettiğini, fakirlerin kalplerinin kırılmasına az önem verdiğini andırır. Bu ise peygamberlik makamına yakışmaz. Çünkü bu, en iyiyi terketmektir ki, bundan dolayı Allahü teâlâ onu itab etmiştir. |
﴾ 1 ﴿