A'L SÛRESİMekke devrinde nazil olmuştur, 19 âyettir. 1Yüce Rabbinin adını tesbih et. ”Tesbîh", tenzih yani kusurdan uzak kılma demektir. ”A'lâ", Rabbin sıfatıdır. Allah'ın a'lâ olmasının mânâsı, ariflerin ilminden ve tanımlayanların tanımından daha yüksek olmasıdır. Kim Allahü teâlâ 'nın yüceliğini bilirse huzurunda eğilip tevazu gösterir. Ayetin anlamı şudur: Putlara rab ve ilâh denmesi gibi bâtıl tevillerle Allah'ın ismini küfürden uzak tut. Araplar, yalancı Peygamber Müseylime'ye: ”Yemame'nin Rahmanı" ismini vermişlerdi. Allah'ın ismini böyle şeylerden tenzih ettiğin gibi saygı ve ululuk ifade etmeyecek tarzda anmayarak da tenzih et. Esneme ve tuvalet esnasında Allah adını anmak, şuursuzca ve gerçeğine vakıf olmadan gafilce zikretmek Allah adına saygısızlıktır. Allah adını kullanarak gelişi güzel yemin etmek de tenzihe aykırıdır. İbn Cerîr bu âyetin tefsiri konusunda şöyle dedi: ”Allah'ın adını zikrederken sesini yükselt. Çünkü müsemmayı zikretmek ancak ismini zikretmekle mümkündür. Buradan anlaşıldığına göre âyette geçen isim zaid değildir." Bazıları ise şöyle demişlerdir. ”İsimle müsemma aynı şeydir. Buna göre mânâ şöyledir: Allah'ın zâtını vehim ve hayale giren şeylerden uzak tut." Hadis-i şerifte şöyle bildiriliyor: ”Ulu Rabbinin adını tesbih et." (Vakıa: 74) âyeti nazil olunca Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: ”Rükûnuzda bu âyeti okuyun. ”Yüce Rabbinin adını tesbih et" (A'lâ: 1) âyeti nazil olunca: ”Bunu da secdenizde okuyun." Ashab-ı kiram rükûda: ”Ey Allah'ım! Senin için rükû ettim." Secdede ise; ”Allah'ım! Senin için secde ettim," derlerdi. Hadis, ismin zaid olduğuna işaret etmektedir. Çünkü ”tesbih et" emrine ”sübhâne rabbiye'l-azîm, sübhâne rabbiye'l-a'lâ" demek suretiyle uyulmuş olmaktadır. Âyetin kendisini okumak gerekmemektedir. Bundan dolayı Hazret-i Ali ve İbn Ömer, ”sübhâne rabbiye'l-a'lâ" diye okumuşlardır. Çünkü ”sebbih" sözü, tesbihi emretmektedir. Bu da ancak ”sübhâne rabbiye'l-a'lâ" demekle olur. ”Sübhâne rabbike rabbi'l-izzeti" de aynıdır. Mânâsı, izzet sahibi Rabbini noksanlıktan tenzih et, demektir. Bu emir, ”sübhâne rabbenâ, rabbi'l-izzeti' demek suretiyle yerine getirilmiş olur. Mânâsı: ”İzzet sahibi Rabbimiz noksanlıklardan uzak oldu," demektir. Tesbihle emredilen diğer yerleri de buna kıyasla. "Sübhâne rabbiye'l-azîm" in rükûya, ”sübhâne rabbiye'l-a'lâ"nın secdeye has kılınmasının hikmeti şudur: Birincisi kul rükûda eğilmiş vaziyette iken Allah'ın azamet ve celâline işaret etmektedir. Kul sanki şöyle demektedir: ”Ey ulu Rabbim! Sen zorbaların boyun eğmesi gereken Rabsin." İkincisi tevazu ve teslimiyetin zirvesi olan secde halindeki durumu olup kul: ”Ey yüce Rabbim! Seni noksanlıklardan tenzih ederim" der. Bu da en şerefli en değerli organı olan yüzünü yere koymak suretiyle kulluğun en kâmil şekline işaret etmektedir. Sanki kul, sonsuz büyüklük ve yücelik karşısında sonsuz tevazu ve itaatini dile getirmektedir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashabı tepelere çıktıklarında tekbir getirirler, aşağılara indiklerinde ise tesbih ederlerdi. Namaz da bu tarzda tanzim edilmiştir. Yücelik sadece Allah'a mahsus olunca, onun huzuruna çıkmak da bir bakıma yükseklere çıkmaya benzer. Bundan dolayı doğrulurken tekbir getirilir. Böylece Allah, büyüklüğüne ortak olunmayacak kadar büyük ve yücedir, denmekte ve sanki belimiz de dik haliyle sözümüze katılmaktadır. Eğilirken tesbihle emredilmesinin sebebi Allah Teâlanın şu âyetle de belirttiği gibi Hak teâlâ ile beraber olma sırrım yaşamak içindir: ”...Nerede olursanız olun O, sizinle beraberdir" (Hadîd: 4) Bundan dolayı doğrulurken tekbir, eğilirken tesbih emredilmiştir. Kul namazında veya namazı dışında ”sübhâne Rabbiye'l-a'lâ" dediğinde Allahü teâlâ şöyle mukabele eder: ”Kulum doğru söyledi. Ben gerçekten en yüceyim, her şeyden üstünüm, Benden üstün hiçbir şey yoktur. Ey meleklerim! Şahit olun. Ben kulumu bağışladım." Hadis-i şerifte şöyle buyuruldu: ”Sübhânellah ve'l-hamdü lillâh", yerle gök arasını doldurur." Çünkü bu iki kelime, en güzel övgüyü yer, gök ve arasında eserleri aşikâr olan fiilî ve zatî sıfatları bildirmektedir. Allah'ın zâtı, kâmil mânâda ism-i a'lâdır. Her şeyin kendine has bir tesbihi vardır. |
﴾ 1 ﴿