8

Rableri katında onların imanlarına ve taatlerine mukabil

mükâfatları, altlarından ırmaklar akan Adn Cennetleridir. Yani Adn Cennetlerine girmektir. ”Adn": İkamet ve devam anlamındadır. İbn Mes'ûd: ”Adn, cennetin ortasıdır" demiştir.

Âyette geçen ”cennet" kelimesinden, sık dallı ağaçlar kastedilmişse, altlarından ırmakların akmasının anlamı açıktır. Ama tüm arz ve üzerindekiler kastedilmiş ise maksat, nehirlerin her hangi bir çukurluk olmadan akışlarıdır. Âyetteki ”cennet" kelimesinin çoğul oluşu, mükellef için birden fazla cennet olduğunu göstermektedir. ”Rablerinin makamından korkanlar için iki cennet vardır" (Rahman: 46) ”Bu ikisinden aşağıda iki cennet daha vardır." (Rahman: 62) âyetleri de buna delâlet etmektedir. ”Allahü teâlâ  cennetleri, onlara mukabil tutmuş, yani hem mükâfatı, hem de hak edenleri çoğul olarak getirmiştir. Bu da, ferdi ferde mukabil tutmaktır. Dolayısıyla her bir mükellef için tek bir cennet vardır. Ama bu cennetlerin en basiti dünyanın içindekilerle birlikte on katıdır" da denilmiştir. Hatta merfu bir hadiste böyle rivayet edilmiştir. ”Orada nereye bakarsan bak, nimet ve büyük bir saltanat görürsün" (İnsan:20) âyeti de buna işaret eder.

Âyette geçen ”el-enhâr" kelimesinin başındaki ”el", tarif içindir. Daha önce geçen nehirlere işaret eder. Bu nehirler, su nehri, süt nehri, bal nehri ve şarap nehridir. Nehirlerin akıcılıkla nitelenmesi, taatlere devamları sebebiyle onları medhe işarettir. Sanki Allahü teâlâ  şöyle buyuruyor: ”Sen hayatta olduğun müddetçe, taatin devam etmektedir. Bundan dolayı Benim keremimin nehirleri de sonsuza kadar akıcıdır."

Orada, çeşitli cismânî ve rûhânî nimetlerden menfaatlenerek

ebedî olarak kalacaklardır. Orada ölmezler ve oradan çıkartılmazlar. Onların amellerine karşılık olarak verilecek olanlara ek olarak

Allah onlardan razı olmuş, sanki ”onlara Allah'ın rızası da eklenir" denilmiştir.

İbnü'ş-Şeyh şöyle der: ”Mükellef ruh ve cesetten yaratıldığı ve Rabbine taate gayret ettiği için, hikmet onun ruh ve cesetten her birinin rahat edeceği ve nimetleneceği şeylerle mükâfatlandınlmasını gerektirdi. Cesedin cenneti, özellikleri belirtilen cennettir. Ruhun cenneti de Rabbin rızasıdır."

Bir sahih hadisle şöyle buyurulmaktadır: ”Allahü teâlâ  cennetliklere: Razı mısınız? diye sorar. Sonra: ”Ben rızamı sizin için helâl kıldım. Bundan sonra artık ebediyyen size kızmam" buyurur." (2)

2- Buharî ve Müslim'in tahric ettikleri hadisten bir bölümdür. Bkz. Muhtasaru Tefsiri ibn Kesîr, 21156.

Onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. Çünkü isteklerinin doruğuna ulaşmışlar, emellerinin hepsini elde etmişlerdir. Kendilerine, hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın duymadığı, hiç bir beşerin gönlünden geçmeyen nimetler verilmiştir. Onlara, özellikle en büyük hedef olan Rabbe kavuşma verilmiştir.

İşte bu, anılan mükâfat ve ceza

Rabbinden korkan, O'ndan çekinen, Mevlâsına taatle amel eden

içindir. Bu korku, bilginlerin özelliklerindendir. Allahü teâlâ  bir âyette: ”...Kulları içinde ancak âlimler, Allah'tan gereğince korkarlar..." (Fatır:28) buyurmuştur.

Hazret-i Enes'ten rivayet edilen bir hadisi şerifin manası da şu şekildedir: ”Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Übey b. Ka'b (radıyallahü anh)'a: ”Şüphesiz Allahü teâlâ  hana, sana 'lem yekunillezîne keferu sûresini okumamı emretti," buyurdu. Übey: ”Allah sana benim adımı söyledi mi?" dedi. Hazret-i Peygamber: ”Evet," buyurdu. Enes der ki: ”Bunun üzerine Übey'in gözlerinden yaş boşandı."(3)

3- Hadisi Buhârî, Müslim ve Ahmed b. Hanbel tahric ettiler. Bkz. ed-Dürru'l-Mensûr, 6/378.

Kur'an-ı Kerim'i bazı vakitlerde başkasından dinlemek sünnettir. Abdullah b. Mes'ud (radıyallahü anh)'un rivayet ettiği şu hadis buna işaret etmektedir: ”Resûlullah bana: ”Bana Kur'an oku" buyurdu. ”Kur'an sana inmişken ben mi okuyayım?" dedim. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Ben başkalarından dinlemeyi severim" buyurdu. Bunun üzerine Nisa sûresini okumaya başladım. ”Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz, seni de onlara şahit tuttuğumuz zaman durundan nasıl olacak? ”(Nisa: 41) mealindeki âyete geldiğimde, ”şu an yeter," buyurdu. Kendisine döndüm. Ne göreyim! Gözlerinden yaşlar bosanıyordu." (4)

4- Hadisi Buhârî ve Müslim tahric ettiler. Bkz. Câmiu'l-Usûl, 2/465.

Hazret-i Ömer, Ebû Mûsa el-Eş'arî'ye: ”Bize Rabbimizi hatırlat" der. Ebû Mûsa okumaya başlardı. Namaz vakti yarılanınca ”Ey mü'minlerin emiri! Namaza, namaza" derdi. Hazret-i Ömer de: ”Ben namazdayım" derdi. Bununla anlaşılıyor ki, bazı zamanlarda başkasından Kur'an dinlemek sünnettir.

Allah'ın yardım ve tevfikı ile Beyyine Sûresi'nin tefsiri bitti.

8 ﴿