ZİLZAL SURESİ

1

Yer kendine mahsus, daha ötesi olmayan

şiddetli bir sarsıntı ile tekrar tekrar

sallandığı... Aynı harflerin tekrarlanışı, sallanmanın da tekrarlanacağını gösterir.

2

Yer ağırlıklarını çıkardığı... ”Ağırlıklar" dan maksat, yerin içindeki hazineler ve ölülerdir. Mana şudur: Yer, kıyamet alâmetlerinden olan ilk sûra üflemenin verdiği sarsıntı anında olduğu gibi içerisinde bulunan hazinelerini ve gömülü olan şeyleri, ikinci nemanın sarsıntısı anında da ölülerini çıkardığı zaman...

Bir hadiste şöyle denilmektedir: ”Yer ciğerinin filizlerim altından sütunlar halinde kusar (atar.) Katil gelip: 'Ben bunun için öldürmüştüm,' der. Akrabalık bağını kesen: 'Ben bunun için akrabalığı ihmal ettim,' der. Hırsız gelip: 'Benim elim bunun için kesildi,' der. Sonra hiçbirisi bir şey almadan onu terkederler." (1) ”Ciğerinin filizleri" nden maksat, içerisinde gömülü olan hazinelerdir. Rasûlüllah, yerin onları çıkaracağını bildirmiştir.

1- Hadisi Müslim, Zekât'tâ 1013 numarada, Tirmizî. Fiten'de 2209 numarada tahrîc ettiler. Bkz. Câmiu'l-Usûl, 10/297.

3

İnsan: Herkes, kendisini kaplayan korkulardan, kapıldıkları aşırı dehşet ve hayretten dolayı:

'Buna ne oluyor?' yani gördüğü korkunç şeyleri çok büyük bularak, kulakların duymadığı, dillerin söylemediği hayret verici şeylere şaşırarak, bu yere ne oldu ki, bu seferki şiddetli sarsıntı ile sallanıyor

dediği zaman.

4

O gün yer, Rabbinin ona vahyetmesi sebebiyle bütün haberlerini anlatır. Bu cümle, daha önceki üç âyetteki şartın cevabıdır. Yani yaratıklar, ya lisanı halleriyle veya gerçek dille -ki bu Cumhurun görüşüdür- haberlerini anlatırlar. Allah onu konuşturur. O da üzerinde işlenen iyi kötü tüm amelleri haber verir. Öyle ki kâfir, hissettiği utançtan dolayı bir an önce cehenneme götürülmeyi ister.

Rivayet edilmiştir ki, Abdurrahman b. Sa'saa, Ebû Saîd el-Hudri'nin himayesinde yetim bir çocuktu. Ebû Saîd: ”Oğulcuğum, sen çöllerde olduğun zaman ezan okurken sesini yükselt. Çünkü ben Rasûlüllah'ın: 'Onu dinleyen; cin, insan, taş ve ağaç mutlaka ona şahitlik eder,' buyurduğunu duydum" dedi. (2)

2- Hadisi Buharî, Ezanda. 2/72, Nesâî 2/12 ve Mâlik Muvatta'da tahrîc ettiler. Bkz. Câmiu'l-Usûl, 9/386.

Anlatıldığına göre Ebû Ümeyye, Mescid-i Haram'da farz namazı kıldı.

Sonra ilerleyip mescidin değişik yerlerinde namaz kılmaya başladı. Namazı bitirince: ”Ey Ebû Ümeyye! Bu yaptığın ne?" denildi. ”O gün (yer) bütün haberlerini anlatacaktır" mealindeki âyeti okudu. ”Kıyamet günü bana şahitlik etmesini istedim," dedi. Kendisi için bir yerin zikir, tilâvet, namaz ve benzerî şeylerle şahitlik ettiği kişiye ne mutlu! Zina, içki, hırsızlık ve kötülüklerle şahitlik ettiği kimsenin de vay haline!

Denilir ki: ”Ey Ademoğlu! Allah'ın senin hakkında şahitlik edecek yedi tane şahidi var. Bunlar:

1- Mekân (yer): ”O gün yer... bütün haberlerini anlatır," âyetinde bu belirtilmektedir.

2- Zaman: Şu hadis bunu ifade ediyor: ”Her gün, ben yeni bir günüm ve bende yapacaklarına şahidim," diye seslenir.

3- Dil: ”O gün dilleri, elleri ve ayakları yapmış olduklarına karşılık aleyhlerine şahitlik edecektir" (Nûr: 24) mealindeki âyet buna delildir.

4- Eller ve ayaklar: ”...Kazandıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder," (Yâsîn: 65) âyeti buna işarettir.

5- İki tane melek: ”Oysa yaptıklarınızı bilen, değerli yazıcılar sizi gözetlemektedirler." (İnfitâr: 10-12) âyetleri bunu ifade ediyor.

6- Divan: Şu âyet-i kerime bunun ifadesidir: ”Bu, size karşı gerçeği söyleyen kitabımızdır. Çünkü Biz yaptıklarınızı kaydediyorduk." (Câsiye: 29)

7- Rahman: Bunu da Allahü teâlâ  şöyle bildiriyor: ”Ne durumda olursan ol, Kurandan ne okursan oku, siz ne yaparsanız yapın, onu yapmaya giriştiğinizde Biz ona mutlaka şahit oluruz..." (Yûnus: 61)

Ey isyankâr! Bu şahitler senin aleyhine şahitlik ettikten sonra hâlin ne olur?

5

Bak. Âyet 4.

6

O gün, anılan şeyler olduğu gün

insanlar, ister hayır olsun ister şer

amelleri nin karşılığı

kendilerine gösterilmek için... -Gösterilecek olan, amellerinin kendisi değildir. Çünkü ameller gözle görülmezler. Çünkü buradaki görmek, bilmek anlamında değildir. Çünkü aşağıda gelecek olan; ”Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse..." âyeti, ”amelleri kendilerine gösterilmek için..." sözünü açıklamaktadır. Buradaki gösterilme fiili de sadece bir tümleç aldığı için gözle görme anlamı ifade eder. Şu kadar var ki, eğer

Allah o amellere nûrânî veya zulmânî şekiller verirse ya da görme işi onların yazısına bağlanırsa müstesna-

bölük bölük, gruplar halinde kabirlerinden

çıkacaklar, hesap yerine gidecekler

dır. Bunlardan bazılarının yüzleri ve elbiseleri beyaz, emniyet içindedirler. Önlerinde birisi: ”Bunlar Allah'ın dostlarıdır" diye seslenir. Bazılarının ise yüzleri karadır. Yalın ayak, çıplak ve korkulu haldedirler. Onların önlerinden birisi de: ”Bunlar Allah'ın düşmanlarıdır" diye bağırır.

7

Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlemişse onu görecek.

8

Kim de zerre ağırlığınca bir şer işlemişse onu görecektir. Bu âyetler, amelleri görmenin detaylandırılmasıdır. ”Zerre", küçük karınca veya bir delikten kapalı bir yere giren güneş ışınlarında görülen toz parçaları anlamındadır.

İbn Abbas: ”Kalçalarını yere koyup sonra kalktığında, üzerine yapışan toprak parçalarından herbiri zerredir," demiştir.

Ayetlerde ifade buyuru lan mana şudur: ”Mutluluğa erenlerden zerre miktarı hayır işleyen onu görecek, bedbahtlardan da yine zerre ağırlığınca şer işleyen onu görecektir." Kâfirin iyilikleri, küfrü sebebiyle boşa gitmiştir. Müminin büyük günahları dışındaki kötülükleri ise, affedilmiştir.

Kâfirin iyiliklerinin, cezasını hafifletmekte müessir olacağı, bu kabilden olmak üzere cömertliğinden ötürü, Allah'ın Hâtem-i Tâî'nin, Ebû Talib'in ve daha başka bazılarının cezalarını hafifleteceği tarzında görüşler vardır. Ama bu, şu âyet ve hadisle reddedilmiştir: ”Onların yaptıkları her işin önüne geçeriz ve onu saçılmış toz zerreleri haline getiririz." (Furkân: 23)

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Abdullah b. Cüdan hakkında şöyle buyurmuştur: ”Ona hiçbir faydası olmaz. Çünkü o, hiçbir gün ya Rabbi! Kıyamet gününde benim günahımı bağışla, demedi." (3) Rasûlüllah bu sözü Hazret-i Âişe (radıyallahü anh): ”Ya Rasûlüllah! İbn Cüdan cahiliye döneminde akrabayı gözetir, yoksullara yedirirdi. Bunların ona bir faydası olur mu?" dediği zaman söylemiştir. Hazret-i Peygamberin Ebû Talip hakkında söylediği: ”Eğer ben olmasaydım cehennemin en dip tabakasında idi" sözü ise, sadece ona has bir şefaattir.

3- Hadisi Müslim, Hazret-i Âişe'den merfû olarak tahrîc etmiştir. Bkz. el-Fethu'l-Kebîr, 3/372.

Kâfirler Müslüman oldukları takdirde, daha önce yapmış oldukları iyilikler fayda verir. İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: ”Mü'min ve kâfirin işlediği iyi veya kötü hiçbir ameli yok ki, Allah onu kendisine göstermesin. Mü'minin günahları bağışlanır, iyiliklerinden dolayı ise, ona sevap verilir."

Bıkâî tefsirinde de şöyle denilmektedir: ”Kâfir, yaptığı hayır üzere durdurulur. Ya onun karşılığı dünyada verilir veya imana dayanmayan bir temel üzerine bina ettiği için boşa çıkarılır. O, manasız bir şekildir. Bu yüzden onun pişmanlığı artar, hüznü ve esefi güçlenir. Mü'min ise, onu, sevinci artsın diye görür. Mü'min şer tarafını da görür ve bağışlandığını bilir, ferahı tamamlanır. Kâfir işlediği şerri görünce, hüznü ve üzüntüsü artar."

Bilginlerden birisi bu âyetin, bir hurma, bir üzüm tanesi ve bir ekmek kırıntısı gibi az bile olsa hayır işlemeye teşvik için nazil olduğunu söylemiştir. Şüphesiz o, halis bir niyette olduğu zaman çoğalır. Âyet ayrıca terazide zerre kadar bir hıyanet, bir bakış, bir adım, küçük bir yalan bile olsa günahtan sakındırmaktadır. Şüphesiz o günahın. Yüce Allah'a karşı bir cüret olduğu için büyüyüp çoğalması beklenir.

İslâmın ilk günlerinde insanlar, Allah'ın küçük günahlardan dolayı kendilerini müâhaze etmeyeceğini zannederlerdi. Bazıları küçük bir şeyi sadaka olarak vermekten utanır, ondan dolayı bir ecrin olmadığını zannederlerdi. Bu âyet inince hakikati öğrendiler.

Bir hadis-i şerifte: ”İzâ zülzilet sûresi Kur'an'ın dörtte birine denktir,"(4) buyurulmuştur. Onun dört kez okunması Kur'an'ın tamamının okunması gibidir.

4- Hadisi İbn Ebî Şeybe merfû olarak tahrîc etmiştir. Ayrıca Tirmizî de tahrîc etmiştir. Bkz. Muhtasar-u Tefsiri İbn Kesîr, 3/665.

Rivayet edilmiştir ki, Ferazdak İbn Sa'saa'nın dedesi Rasûlüllah'a gelip onun bir şey okumasını istedi. Efendimiz üzerinde durduğumuz bu âyeti okudu. Adam: ”Bana yeter, bana yeter. Kurandan başka bir şey dinlemediğime gam yemem," dedi. (5) Bundan dolayı bu sûreye toplayıcı anlamına gelen ”el-câmia" adı verilmiştir.

5- Hadisi Ahmed b. Hanbel, Nesâî ve Taberânî Sa'saa b. Muaviye'den tahrîc ettiler. Bkz. ed-Dürrü'l-Mensür, 6/38.

Zeyd b. Eslem (radıyallahü anh)'den rivayet edildi ki: Bir adam Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelip: ”Allah'ın sana öğrettiği şeyden bana da öğret" dedi. Rasûlüllah onu, kendisine Kur'an öğretmesi için birisine gönderdi. Adam, ”izâ zülzile-til-ardu" sûresini öğretti. ”Kim zerre ağırlığında bir hayır işlerse..." mealindeki âyete gelince: ”Bana yeter," dedi. Durum Rasûlüllah'a haber verilince: ”Onu bırak, adamfakih oldu," buyurdu.

Allah'ın yardım ve tevfîkı ile Zelzele Sûresinin tefsiri tamamlandı.

0 ﴿