İHLÂS SÛRESİ

Mekke devrinde nazil olmuştur, 4 âyettir.

1

De ki: 'O Allah bir tektir. ”Hüve" zamiri, durum bildirmek içindir. Yani, durum şudur ki; Allah biriciktir. Burada, daha başlangıçta sûrenin içeriğinin önem ve büyüklüğüne dikkat çekme vardır.

Rivayet edildi ki, müşriklerden bir kısmı Rasûlüllah'a geldiler ve: ”Ey Muhammed! Bize Rabbini tanımla. O, altından mıdır, yoksa gümüşten mi? Zebercedden mi, yoksa yakuttan mı?" dediler. Bunun üzerine İhlâs sûresi nazil oldu.

Rivayet edildi ki, müşrikler Hazret-iPeygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e şöyle dediler: ”İnanmamızı istediğin Rabbini bize tanımla ve anlat." Bunun üzerine bu sûre nazil oldu. Cenab-ı Hak bu sûre ile denklik, doğmak ve doğurmak gibi hususları reddederek kendisini bir varlığa nisbet edilmekten tenzih etmiş ve gerçek mahiyetini açıklamıştır.

"Allah" kelimesi, hakiki mabuda delâlet eden bir özel isimdir. Tam anlamıyla ilâhî zatın adıdır. ”El-Ahad", kendisine zatında hiçbir şey ortak olmayan kimse için bir isimdir. Nitekim ”vahid"de; kendisine sıfatlarında kimse ortak olmayan varlığın adıdır.

İbnüş Şeyh Havaşî'sinde şöyle der: ” 'Hüvallahü ahad' cümlesi, üç kelimeden ibarettir ve her biri, Allah'a gidenlerin makamlarından bir makama işaret etmektedir:

Birinci makam, mukarreblerin makamıdır ki, bunlar varlıkların mahiyet ve hakikatlerine olduğu gibi bakanlardır. Şüphesiz bunlar Allah'tan başka hiçbir varlık görmezler. Çünkü Hak, Vacib'ül-Vücud (olması şart) olandır. Başkasının varlığı ise, şart değil, mümkündür. Mukarrebler Hak teâlâ'dan başka varlık görmezler. 'Hüve' kelimesi, her ne kadar mutlak anlamda işaret içinse de, kastedilen manaya göre değişik anlam ifade eder. Belirttik ki, mukarrebler akıllarının gözüyle sadece biri görürler. Bundan dolayı 'hüve' kelimesi, tam bir bilginin meydana gelmesi için onlara yeterlidir.

İkinci makam ise, Ashabü'l-Yeminin (sağcıların) makamıdır ki bu, birinciye göre daha aşağıdadır. Çünkü bunlar Hakk'ı da yaratıkları da var olarak görürler, böylece varlıklar âleminde kesret (çokluk) meydana gelir. Bu takdirde 'hüve' kelimesi, Hakk'a işaret için kâfi gelmez, Hakk'ı halkdan ayıracak başka bir şeye ihtiyaç duyulur. İşte bunlar yani ashab-ı yemin, 'hüve' zamirinin yanına 'Allah' sözünün getirilmesine muhtaçtırlar. 'Hüvallahü' bunlar için söylendi. Çünkü Allah sözü, bütün varlıkların kendisine muhtaç olduğu ama kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan varlığın adıdır.

Üçüncü makam ise, Ashab-ı Şimal (solcu) in makamıdır ki, en düşük olanı da budur. Bunlar Vâcibü'l-Vücudun birden fazla olmasını caiz görenlerdir. İşte bunları red ve sözlerini iptal için 'hüvallahü' yanına birde 'ahad' kelimesi ilâve edildi." İbnü'ş-şeyhin sözü burada bitti.

1 ﴿