4

Kıraat imamları «Mâliki' kelimesini farklı okumuşlardır. İmamlardan kimi «Meliki», kimi de «Mâliki» okumuştur. Bu okuyuşlar aslı ve mânayı bozmazlar.

Melik, padişah demektir. Mâlik ise herhangi bir şeye sahip olana denir. Meliki yevmiddin okuyanlar, Yüce Allah'ı padişahın vasıflandınldığı isimle vasıflandırmışlardır. Mâliki yevmiddin okuyanlar ise Yüce Allah'ı -Mâlik» sıfatı ile vasıflandırmışlardır. Buna göre Allah kâinatın mâliki, hâkimi, nâzındır. Bu belde O'nun mülküdür. Buranın ve bütün mevcudatın sahibi O'dur. Fakat «Melik» kelimesinden bu mâna anlaşılmaz. Melik mücerred bir isimdir. Hükme delâlet eder, mülke delâlet etmez. Bundan dolayı Yüce Mevlâ'yı «Mâlik' sıfatı ile vasıflandırmak daha evlâdır. Çünkü Allah'ın mâlik sıfatı hem melike, hem de mülke delâlet eder.

Mâlik b. Dinar (radıyallahü anh)dan rivayet edilmiştir: «Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ve dört halifesi namazda ve namazın dışında Fatiha süresini «Mâliki yevmiddin» diye okumuşlardır.»

Îmam-ı Fakihi demiştir ki: Babam Muhammed İbni Şuca'nın şöyle dediğini nakletmiştik «Ben Fatiha sûresini kıraat ederken -Mâliki yevmiddin» şeklinde okurdum. Gramer ilmi ile meşgul olanlardan bazıları «Meliki» şeklinde okumanın daha önemli olacağını söylemeleri üzerine Meliki okumaya başladım. Bir akşam düşümde 'Niçin Mâliki yerine Meliki okuyorsun? Hazret-i Peygamber'in şu hadîsi sana ulaşmadı mı? dediler: «Siz, Kur'ân'ı okuduğunuz zaman onu ta'zimle okuyun. Zira ona ta'zim yaraşır.» Bu rüyadan sonra Mâliki okumaya başladım. Fakat yine bir akşam rüyamda, Peygamberimizin şu sözünü duymadın mı? dediler:

«Kur'ân okuyana her harfi için on sevab yazılır» (Tergıb ve Terhib). Kim Kur'an okursa her harfi için on sevap yazılır.

Neden mâliki yerine meliki okuyup da her okuyuşunda on sevabını azaltıyorsun, diye sordular. Bu rüyamdan sonra Lügat ilminin tanınmış simalarından olan İmam-ı Kurtubî'ye meliki ile mâliki arasındaki farkı sordum, Kurtubi: «Aralarında çok fark vardır. Meliki binlerden birine, mâliki binlerin binine denir. Bundan sonra hep mâliki okudum» dedi.

«Şükür o Allah'a ki, bütün mahlûkatın Rabbi ve merhamet edicisidir. Gizli ve aşikâr olan herşeyi tertip eden, rahman ve rahim olandır.» Kıyamet günü Yüce Allah verdiği nimetlerin şükrünün eda edilip edilmediğini soracaktır. Ve Yüce Allah «Hesap gününün hâkimi ve mâlikidir.» Bütün kullarım hesaba çekecektir.

Bazı bilginler de, Yevmiddin, ceza ve mükâfat günüdür, demişlerdir. Nitekim hadîste: «Ne yaparsan aynısı sana da yapılır» buyurulmuştur. Hayır yaparsan karşılığında hayır, şer yaparsan karşılığında şer görürsün. Yani kötülüğün karşılığı kötülüktür.

Soru: Yüce Allah, kıyamet gününün mâlikidir, sözündeki hikmet nedir? Halbuki Allahü teâlâ iki cihanın sahibi ve mâlikidir?

Cevap: Dünyada bazıları Allah'ın mülkünde ortaklık iddia edip, Allah'lık tasladılar. Nemrud, Fir'avun ve benzeri gibi. Halbuki kıyamet günü kimse mal-mülk ve Allah'lık iddiasında bulunamayacaktır. Kıyamet günü hepsi Allah'a boyun eğip itaat edeceklerdir. Zira her yaratık kendi derdine düşecektir. Nitekim o gün Yüce Allah: 'Fâni dünyada mülk dâvasında bulunanlar, bugün mülk kimindir?» (Mü’min 16) diyecektir. Bunun üzerine bütün yaratıklar, iman ve inkâr edenlerin hepsi bir ağızdan: «Mülk, bir ve kahhâr olan Allah'ındır» (Mümin: 16) diyecekler, hep birden gerçeği itiraf edecekler ama iş işten geçmiş olacaktır.

Dünyadayken kibirlilik taslayanlan Yüce Allah kahhâr sıfatıyla helak edecek, kendine boyun eğdirecek, itaat ettirecektir. Kibirlenmeleri ve saltanatları onları kurtaramayacaktır.

Soru: Allahü teâlâ Fatiha sûresinde yevmiddin, yani ceza gününün mâliki diye zikretti de, kıyamet gününün isimleri olan «yevmü'l vâkaah, yevmü'l kâriah, yevmü'l hakkâh veya bunlara benzer bir ismine «mâlikiyet» izafe edip neden -mâliki yevmi'l-kâriah» veya -mâliki yevmi'l hakkâh» demedi.

Cevap: Allahü teâlâ önce kullarının kendisine şükretmesini tenbih edip bütün mevcudatın yaratanı, besleyeni, koruyanı ve terbiye edeni olduğunu beyan etti. Rahman sıfatı ile dünyada kullarına sayısız nimetler verdi. Bu nimetlere karşılık onlara şükretmeleri için emir verdi ki, insanlar bütün azaları ile şükretsinler diye. Nitekim gizli ve aşikâr vücudun en hücra köşesine kadar o nimetler giderek azaların beslenmesine, gelişmesine ve kuvvetlenmesine sebep olur. Bunun için verilen nimetlere şükür, ancak uzuvların da harekete geçmesiyle olur. Azalar Allah'a muhalefetten alıkonulup ibadete yöneltilir, yasaklarından uzaklaştırılır, emrine sarılırsa kul o zaman hakkıyla Allah'a şükretmiş olur. Yoksa sadece dille şükür kelimesini söylemek yeterli değildir.

Yüce Allah bu hakikati bildirdikten sonra kullarının dikkatini çekiyor: önünüzde ceza ve mükâfat günü var. O günün sahibi ve mâliki benim. O günden kimse kurtulamaz. Eğer size verdiğim nimetlerime hakkıyla şükrederseniz, rahim sıfatımla korktuklarınızdan kurtulup umduklarınıza ulaşacak ve cennet nimetimle mükâfatlandırılacaksınız. Orada kimseye haksızlık yapılmayacaktır. Herkes dünyada yaptıklarının karşılığını görecektir.

Eğer, nankörlük yapar, bu dünyada nimetlerimize şükretmez, bize isyan eder, nefsinize uyup şeytana dost olursanız, bilesiniz ki, bunların karşılığını görüp cezasını çekeceksiniz. Ve o ceza çok acı olacaktır. Bu da dünyada yaptığınız amellerinizin ve isyanınızın karşılığıdır. Bunun için Yüce Allah «Mâliki yevmiddin» buyurmuştur.

4 ﴿