250 «Onlar, Câlût ile askerlerine karşı çıktıkları zaman dediler ki: Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımıza sebat ver. Bu kafirler güruhuna karşı bize yardım et.» Mü’minler Tâlût'un başkanlığında, Câlût'un ordusunun karşısında saf tuttular, Allah'a yalvarıp dua ettiler: «Ey Rabbimiz, biz» sabır ve metanet ver. Bize yardım eyle. Bizi bu kâfirlerin üzerine galip kıl» dediler. Rivayete göre, Dâvud (aleyhisselâm) çobanlık yapar, koyun otlatırdı. O'nun yedi kardeşi vardı. Kardeşleri de Tâlût'la beraber bulunuyorlardı. Uzun zaman kardeşlerinden haber alınamayınca, babası Îşâ, kardeşlerinin durumunu öğrenmek için Davud'u göndermişti. Dâvud (aleyhisselâm) yolda giderken bir taşa rastlar, taş Allah'ın desturuyla Davud'a şöyle der: «Beni al, beraberinde götür. İbrahim (aleyhisselâm) düşmanlarını benimle helak etmiştir.. Dâvud (aleyhisselâm) taşı alır, çantasına kor ve yoluna devam eder. Bir müddet gittikten sonra, yine bir taşa rastgelir; taş aynı şekilde -Beni de al, beraberinde götür. Musa (aleyhisselâm) benimle nice düşmanlarının üzerine galip gelmiştir- der. Dâvud (aleyhisselâm) onu da alır, çantasına kor ve yoluna devam eder. Talut'a kadar gelir. Tâlût'un ordusunun, Câlût'a karşı saf tuttuklarını görür; O sırada Câlût meydana çıkar, -kimdir, benimle savaşacak olan? Gelsin savaşalım» der. Tâlût'un ordusundan kimse ona karşı çıkmaz: Câlût kimsenin meydana çıkmadığını görünce, ikinci kez bağırır, «Ey İsrailoğulları gerçekten siz Hak üzere iseniz bir kez bana karşı çıkın» der. Kâfirin bu sözünü duyan Dâvud (aleyhisselâm) galeyana gelir, kardeşlerine «içinizde bu sünnetsize karşı çıkacak yok mu?- diye sorar. Bunun üzerine kardeşleri, «sen nasıl konuşuyorsun? Ağzını tut» derler. Dâvud (aleyhisselâm) da onların yanından ayrılır, ordunun diğer kanadına geçer. Orduyu harbe teşvik eder, o anda Tâlût çıkagelir. Dâvud (aleyhisselâm) Tâlût'un geldiğini görünce, ona şöyle der: «Yâ Talût, şu Câlût kâfirini öldürene ne yaparsın?» O da cevaben «onu öldürene kızımı verir, mülkümün yarısına ortak ederim» der. Bunun üzerine Dâvud (aleyhisselâm) «ben onunla savaşırım» der. Tâlût buna çok sevinir, silâhını ve zırhını çıkarır Davud'a verir. Tâlût çok uzun boylu olduğu için zırhı Davud'a olmaz. Dâvud, zırhı geri verir ve «ben, bununla savaşmaya alışkın değilim» der. Tâlût, Dâvud (aleyhisselâm)'a harp edip etmediğini sorar. Dâvud (aleyhisselâm) da cevaben: -Koyunlarıma kurt gelirdi, kılıcımla bir hamlede onları ikiye bölerdim» der. Tâlût «kurt zayıf bir hayvandır. Halbuki bu adam kuvvetli biridir», bundan başka tecrüben yok mu?» der. Yine Dâvud (aleyhisselâm) «zaman zaman koyunlarıma arslanlar saldırıyordu, onları vurup elimle çenelerini ayırırdım» der. Bunun üzerine Tâlût «Bana benziyorsun, adın nedir?» diye sorar. Cevaben «îşa oğlu Dâvud» der ve destur diyerek savaş meydanına atılır. Savaş âletini eline alır, meydana çıkar. Bunu gören Câlût da meydana çıkar ve böbürlenerek «beni öldürmeye sen mi geldin? Elindekiyle köpekler öldürülür» der. Buna karşılık Dâvud (aleyhisselâm) da «sen de kelpsin, köpek gibi öldürüleceksin» der. Câlût'un başında bir miğfer vardı ki, bir hayli ağırdı. Câlût, kızarak, Dâvud (aleyhisselâm)'a «önce sen mi atacaksın, ben mi?» diye sorar. Dâvud (aleyhisselâm) da -önce ben atayım- der ve çantasındaki taşlardan birini çıkarır. Taşı harp aletiyle Câlüt'a atar. Taş, Câlût'un göğsüne isabet eder, göğsünü deler, arkadan çıkar ve geride saf tutmuş düşman ordusundan bir çoğunu öldürür. Bazı tefsircilere göre: Dâvud (aleyhisselâm)'un çantasında üç taş vardı. Çantasından taşı almak için elini uzattığında üç taşın bir taş olduğunu gördü. Bunu alıp harp aletiyle düşmanın üzerine attı. Atılan taş üç parçaya ayrıldı. Bir parçası Câlût'a, iki parçası da düşman ordusuna isabet etti. Onlardan bir çoğu helak oldu, geri kalanlar da muharebe meydanından dağıldı. Bu taş görünürde bir taş olup gerçek mânada taş değildi. |
﴾ 250 ﴿