92

«Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe erişemezsiniz. Her ne infak ederseniz şüphesiz ki, Allah onu bilir.»

Bu âyet-i kerîme, mü’minlere Cenâb-ı Hakk'ın lütuf ve ihsanına mazhar olmanın yollarını gösterir. Allah yolunda sevdiklerinizden vermedikçe iyiliğe kavuşamazsınız. Allah yolunda infak etmek, O'nun rahmetine kavuşmak için bir vesiledir. Allah katında sevapların en büyüğü yapılan tasadduktur. Mal canın yongasıdır. Onun bir kısmını Allah rızası için vermek herkesin işi değildir. Nefsin baskısından kurtulup onu Allah yolunda harcamak büyük fedakârlık ister. Onun için Yüce Allah «sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe erişemezsiniz» buyurmuştur. İnfakın birincisi zekâttır. Zekâtını vermeyen mü’min Allah'ın «zekâtınızı veriniz» emrini çiğnemiş olur. Allah'ın emirlerini çiğneyenler ise, asla iyiliğe erişemezler. Zekâtlarını vermeyenler âhiret saadetinden de mahrum olurlar. Zekât, sahibini cimrilikten ve mala mahkûmiyetten kurtararak, Allah sevgisini kazandırır. Zekâtlarını vermeyenler mala köle olmaktan ve Allah'ın azabını kazanmaktan başka bir şey elde edemezler. Allah yolunda gizli-âşikâr yapılan infakların hepsini O bilir. Ona göre dünyevi ve uhrevi mükâfatını verir. Bunun için sahabe-i kiram infak hususunda yarış etmişlerdir. Ömer ibn Abdülâziz deve yükleri ile şeker alarak halka tasadduk ederdi. «Şeker yerine parasını niçin tasadduk etmiyorsunuz?» diye sorulduğunda, «Şekeri çok seviyorum da, onun için tasadduk ediyorum» cevabını verirdi. Çünkü âyette: -Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe erişemezsiniz» buyurulmuştur. Abdülâziz de bunu kendisine şiar edinmişti.

Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) güzel bir cariye satın almıştı. Cariye, dürüst, ahlâklı olduğu için Hazret-i Ömer çok sevmişti. Bir müddet sonra da cariyeyi âzâd etmişti. Bu hareketinin sebebi sorulduğunda, -İnsanlar sevdiklerinden Allah yolunda infak etmedikçe arzu ettiklerine kavuşamazlar» demişti. Evet insanlar Allah yolunda sevdiklerinden tasadduk etmedikçe, sevdiklerine kavuşamazlar.

Hazret-i Âişe (radıyallahü anh)'nin yaldızlı bir Kur'ân'ı bulunuyordu. Onun yazısı ve yaldızı çok hoşuna gidiyordu. Bu âyete gelince durur ve hemen Kur'ân-ı Kerîm'i sattırır, parasını tasadduk eder.

Harun Reşid'in hanımı otuz bin altın vererek bir Kur'ân-ı Kerim yazdırır. Kur'ân'i eline aldığı zaman çok hoşuna gider, içini açınca ilk önce bu âyeti görür ve hemen Kur'ân'ı sattırır, parasını fakirlere tasadduk eder. Niçin böyle yaptığı sorulduğunda, şu anda benim için bundan daha kıymetli ve sevimli bir şey olmadığından böyle yaptım, der.

Görülüyor ki, bu âyetin önemini anlayanlar sevdikleri şeyleri derhal Allah rızası için tasadduk etmişlerdir. Onlar fani olan şeylerle, ebedi olanı kazanmışlardır. Çünkü dünyadakilerin hepsi fani, âhirettekilerin hepsi bakidir. Mü’min bundan ibret alarak fani şeylerin esiri olmamalıdır. Dünya için âhiretinl yıkmamalıdır.

İnfak: Allah rızası için verilen sadaka ve zekât bir infaktır. Bir hayır müessesesini idame ettirmek için yapılan yardım bir infaktır. İslâm'ı müdafaa etmek için savaşmak bedeni bir infaktır. Allah rızası için, insanlara kavli ve fiili yardımda bulunmak bir infaktır. Müslümanın ihtiyacını karşılamak bir infaktır. Müslüman, kudreti nisbetinde infakta bulunmadıkça iyiliğe erişmiş olamaz. Müslüman, Allah rızası için tasadduk etmeyi kendine şiar edinmelidir.

92 ﴿