58 «Hiç şüphesiz Allah, size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar ırasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Gerdekten Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah, hükümlerinizi hakkıyla işitici, yaptıklarınızı hakkıyla görücüdür.» Bu âyeti celilede emanetlerin ehline verilmesi ve insanlar arasında adaletle hükmedilmesi emredilmektedir. Âyeti celîlenin nüzul sebebi ise şudur: Kâ'be'nin anahtarı Benî Şeybe Kabilesi'nde idi. Onlardan da Beni Haşim Kabilesi'ne geçmişti. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'yi fethedince Osman ibn Talha'dan Kâ'be'nin anahtarını istemiş. Osman da Peygamberimizin anahtarı kendisinden alıp, amcası Abbas'a vereceğinden endişelenmişti. Osman anahtarı getirip Peygamberimize verirken «Al, bu Allah'ın emanetidir- demişti. Peygamberimiz anahtarı alır, Kâ'be'yi açar ve içine girer. Ve şu manzarayla karşılaşır: Hazret-i İbrahim elinde kumar oku olduğu halde duvara resmedilmiş, oğlu İsmail (aleyhisselâm)'in ise elinde kurban edilmek üzere Allah tarafından gönderilen koç olduğu halde resminin duvara asılı olduğunu görmüştür. Bu durum karşısında Peygamberimiz kâfirlere beddua etmiş. «Yüce Allah kâfirleri helak etsin. İbrahim'in elindeki bu kumar oku nedir?» demiş ve onları indirtmiş, derhal parçalatmıştır. Hazret-i Peygamber Beytullah içerisinde yapılması gerekeni yaptıktan sonra dışarı çıkar. Amcası Abbas anahtarın kendisine verilmesini ister ve bunun üzerine bu âyet nazil olur. Bazı tefsirciler, bu âyetin şu meseleden dolayı Yahudiler hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir. Hazret-i Muhammed, peygamber olarak gönderildiğinde peygamberliğini insanlara söylemeleri; insanların da O'nun nübüvvetini kabul etmeleri maksadıyla Peygamberimizin sıfatları Yahudilerin nezdine emanet olarak verilmişti. Halbuki Yahudiler bu sıfatları insanlardan gizlediler ve böylece emanete ihanet ettiler. Bundan dolayı Allahü teâlâ da bu âyeti inzal etmiştir. Ancak bu görüş zayıftır. Ayetle kastedilen husus önceki hâdise olduğu içindir ki, Peygamberimiz Kâ'be'nin anahtarını tekrar Osman'a emanet etti. Bu âyet, bu konuyla ilgili görünüyorsa da, hükmü umumîdir. Emanetin hâinlere değil, ehline verilmesi hususunda ilâhi bir emirdir. Mü’minler, Allah'ın emir ve yasaklarına sarılmalı, onlara ihanet etmemelidirler. Zira onlar Allah'ın mü’minlere emânetidir. Mü’minler, Allah'ın emirlerini hakkıyla yerine getirip, yasaklarından son derece kaçınmalıdırlar. Ancak o zaman emaneti muhafaza etmiş olurlar. Allah'ın her emri; namaz, oruç, zekât, hac, kelime-i sehadet ve diğerleri birer emanettir. Bunlar yerine getirilmekle muhafaza edilmiş olurlar. İnsanların bütün azaları da kendilerine birer emanettir. Her âza niçin yaratıldıysa, onun için kullanılmalıdır. Aksi takdirde emanete ihanet edilmiş olur. Dil, Allah'ı zikir için yaratılmıştır. Göz, Allah'ın nimetlerine bakmak için yaratılmıştır, o yolda kullanılmalıdır. Diğer organları da bunlara kıyas et. Mal - mülk, aile, çoluk-çocuk da birer emanettir. Bunları iyi muhafaza etmek gerekir. Emanete ihanet eden münafıktır. Münafık almak istemiyorsan verilen emanetleri iyi muhafaza et. Emanetleri muhafaza ettiğiniz gibi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmediniz, hiç kimseye zulmetmeyiniz, adaletten asla ayrılmayınız. Davacıdan şahit getirmesini isteyin. Şayet şahit getiremezse, doğru söyleyeceğine yemin ettiriniz. İlâhi nizamın güzelliğine bakınız ki, Yüce Allah hiç kimsenin zarara uğramasını istemiyor. Hüküm makamında olanların adaletle hükmetmelerini, hiç kimseye zulmetmemelerini ve adaletten asla ayrılmamalarını emrediyor. Bir memlekette adalet olmazsa o memleket yıkılmaya mahkûmdur. Nitekim bu yüzden bir çok milletler tarihe karışmıştır. Müslüman asla Müslüman kardeşine haksızlık yapmaz. Çünkü Allah onları kardeş ilân etmiştir. Kardeş kardeşe haksızlık yapamaz. Şüphesiz ki Allahü teâlâ bununla size ne güzel öğüt veriyor. Bu öğütten ancak îmanı olanlar nasibini alır. Dünyada nizamın nasıl sağlanacağı bu âyetle en açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu öğütlere uymayan toplumların da yok olacağı muhakkaktır. Şüphesiz ki Allahü teâlâ, hükümlerinizi hakkıyla işitici, yaptıklarınızı hakkıyla görücüdür. Kıyamet günü ona göre mükâfat ve mücâzâtmızı verecektir. Kimsenin hakkını zayi' etmeyecektir. |
﴾ 58 ﴿