59 «Ey iman edenler, Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat edin.» Ey iman edenler, kelime-i tevhid getirmek suretiyle Allah'a itaat edin, O'nu gönülden tasdik edin. Size farz kıldığı şeyleri noksansız yerine getirin ve yasaklarından kaçının. O'na asla âsî olmayın. Peygambere de itaat edin, onun ismi anıldığı zaman salât ü selâm getirin. Allah tarafından getirdiklerini tasdik edin ve sünnetlerini icra edin. Gösterdiği yoldan ayrılmayın. Ayrıca sizden olan idarecilere de itaat edin, emirlerini yerine getirin. Başmızdaki bir köle olsa bile, Allah'a isyan etmedikçe ona itaat edin. Allah'ın emirlerine muhalefette bulunup, isyan edenlere itaat etmek caiz değildir. Bu durumda olan idarecilere itaat etmek Allah'a isyandır. Zira küfre rıza göstermek küfürdür. Şayet idareciler, emri altındakilere baskı yapmak suretiyle isyanlarına onları da ortak ederlerse, bu durumda Allah indinde kendileri mes'uldür. İdare edilenler onların küfrüne istemeyerek iştirak etmişlerse, mes'ul değillerdir. Fakat kendi arzularıyla iştirak etmişlerse mes'uldürler. Bundan doğacak olan suçun cezası Allah katında idarecilerindir. İslâm bilginleri ulû’l-emir mevzuunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir Belli başlıcaları ise şunlardır: İmâm-ı Kelbî ile İmam-ı Mukatil, ulû'l-emrin ordu komutanları olduğunu söylemiştir, İmâm-ı Dahhâk ise, din bilginleri ve fakihlerdir demiştir. Bazılarına göre de ulü’l-emir Halifeler ve sancak beyleridir, dolayısıyla onların emirlerine itaat etmek vaciptir. Nitekim Hazret-i Ali (radıyallahü anh) söyle buyurmuştur: «Âmirlerin emri altındakilere adaletle hükmetmesi, kimseye zulmetmemesi, işkence yapmaması, emaneti ehline vermesi insanlara ihanet etmemesi üzerlerine vaciptir. Bu şekilde hareket eden âmirlere, Müslümanların da itaat etmeleri ve onların emirlerini yerine getirmeleri vaciptir.' İslâm bilginlerinin ekserisinin görüşü de bu meyandadır. Allah'ın emirlerine muhalefet ve isyan eden bir âmire itaat edilmez. Ona itaat Allah'a isyandır. Allahü teâlâ âyetin devamında şöyle buyuruyor: «Eğer bîr şeyde çekişirseniz - Allah'a ve âhiret gününe inanmıştanız - onun hallini Allah'a ve Peygambere bırakın. Bu, hem hayırlı, hem de netice itibarı ile daha güzeldir.» Ey iman edenler, siz, herhangi bir meselede, yani helâl, haram konusunda ve şer'i hükümler hususunda anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde onun hallini Allah'a ve Resulüne bırakın. Yani Allah'ın kelâmına müracaat edin. Şayet üzerinde ihtilâf ettiğiniz meseleyi onda bulamazsanız, Hazret-i Peygamber'in hadisine müracaat edin. Hanginizin sözü Allah'ın kelâmına ve Resûlüllah'ın hadîsine uygun ise, doğrusu odur. Diğerleri bâtıldır. Nitekim sahte altının, miyar taşına vurulmadıkça sahte olduğu belli olmaz. Şeriatın da miyar taşı Allah'ın kelâmı ve Resûlüllah'ın hadîsidir. Her şeyin, bunlara tatbik edildiği zaman gerçeği ortaya çıkar. Bunlara muarız olan şeyler bâtıldır, hakikatle ilgisi yoktur. Müslümanlar bir mesele üzerinde ihtilâfa düşerlerse müracaat kaynakları bu ikisi olmalıdır. Çünkü miyar taşı bunlardır, öyle ehil sarraflar da vardır ki, saf altın ile saf olmayanları bir bakışta anlar. İslâm bilginleri de sarraflar gibidirler. Allah'ın kelâmına ve Peygamber'in hadîsine muarız olanları bilir ve onları ayıklarlar. Hakkı bâtıldan ayırt ederler, birbirine karıştırmazlar. Bazı tefsirciler de bu âyete şöyle mânâ vermişlerdir: Herhangi bîr mes'ele hakkında bir müşkülünüz olduğu zaman, tartışmayı bırakın, onun hallini Allah'a havale edin ki, onu Allah ve Resulü bilir.» Nitekim Hazret-i Ömer şöyle buyurmuştur: «Sapık yolda olanların, Hakk'a dönmesi en hayırlısıdır. Yani kendileri için en hayırlı olan budur. Kişinin bilmediği bir şeyi itiraf etmesi ilminin yarısıdır. Bilmediği bir şey hakkında fetva vermesi kişinin ahmaklığından ve cehaletindendir. Böyle birinin fetvasıyla amel edenler cehennemde onun üzerine basıp geçeceklerdir.» Bundan dolayıdır ki, Halil İbni Ahmed-i Basrî Hazret-i leri şöyle demiştir: «İnsanlar dört kısımdır. Birincisi, bir şey bilmez, bir şey bilmediğini de bilmez. Fakat kendisinin bir şey bildiğini zanneder. Bu gibiler ahmaktır, bunlardan uzak durun. İkincisi, bir şey bilmez, fakat kendisinin cahil olduğunu bilir. Yani bilgiçlik taslamaz. Bu gibiler cahildir, siz ona bilmediklerini öğretin. Çünkü o haddini bilenlerdendir. Üçüncüsü, ilim sahibidir, fakat kendi ilmi kariyerini bilmez, kimseye de bir şey öğretmez, Bu gibiler de gafildir, hayatları gaflet içinde geçmektedir. Bunları gafletten uyarın ki, ilimleriyle amel edip iki cihan saadetini kazansınlar. Dördüncüsü, ilim sahibidir, âlim olduğunu bilir ve ilmiyle amel eder. Onlara tâbi olun, müşküllerinizi sorun. Bilmediklerinizi onlardan öğrenin. Aranızdaki mücadeleyi bırakın, ihtilâfa düştüğünüz her mes'eleyi onlardan öğreniniz;. Eğer içinden çıkamadığınız bir mes'ele olursa onun hallini de Allah'a ve Resûlü'ne bırakınız. Şayet Allah'a ve âhiret gününe imanınız varsa böyle hareket ediniz. Böyle yapmanız sizin için en hayırlısıdır, hem de netice itibarı ile en güzelidir.» |
﴾ 59 ﴿