MAİDE SURESİ Mâide Sûresi Kur'an-ı Kerîm'in beşinci süresidir. Hicretten sonra Medine'de nazil olmuştur. Yüz yirmi âyettir. İslâm dinine ait ilâhi hükümlerin Müslümanlara tamamen tebliğ edildiğini bildirmektedir. İçtimaî, iktisadi muamelelere, maddi ve manevî emanetlere dair şer'î mes'eleleri ihtiva eden bu mübarek sûrede helâl ve haram olan hususlar izah edilmektedir. 1 «Ey iman edenler, bağlandığınız ahidleri yerine getirin. Siz ihramh olduğunuz halde avlanmayı helâl saymamak ve size okunacak olanlar hariç kalmak şartıyla davarlar size helâl edildi. Şüphesiz ki Allah ne dilerse onu hükmeder.» Allahü teâlâ bu sûre-i celîleye «Ey iman edenler!» diye başlamıştır. Yüce Allah bu hitabıyla iman eden kullarını övdüğünü göstermektedir. Allah katında imandan daha üstün ve daha şerefli hiç bir şey yoktur. Bu şerefe ise ancak mü’minler lâyıktır. Bundan dolayı Yüce Allah mü’minlere iman şerefi ile ta'zim edip hitap etmiştir. Bu lâfza «Câmiu'l-kelâm» denir. Câmiu'l-kelâm kelimeleri toplayan bir kelâmdır. Çünkü bu lâfız birçok mânâyı kapsamakta ve iman edilen şeylerin hepsine teşmil edilmektedir. Îman, iman edilmesi gereken şeylerin hepsini tasdik etmektir. İlk önce Allahü teâlâ'nın birliğini, Hazret-i Muhammed'in ve bütün peygamberlerin peygamberliğini, Kur'an'ın ve bütün kitapların Allah'ın kelâmı bulunduğunu, öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu, hesap ve azabı, kabir sualini, mizan ve teraziyi, sıratı, beratı - ki, kimisinin beratı sağından, kimisinin solundan, kimisinin de arkasından verilecektir - sevabı, azabı, cenneti ve cehennemi tasdik etmek mü’minler üzerine vaciptir. Bunlardan birini inkâr etmek, hepsini inkâr etmek demektir. Yani birine iman etmeyen diğerlerine de iman etmemiş sayılır. Yukarda zikredilen hususların hepsi bu kelime içinde cem edildiği için Allahü teâlâ mü’minlere (......) diye hitap etmiştir. Yani mü’min iman ettiği şeylerin gereği ile amel edecektir. Mü’min, iman ettiği şeylerin gereği ile amel edecektir. Mü’min, iman ettiği şeylerin gereği ile amel etmedikçe hakiki mü’min olamaz. Şöyle ki: Ölümün vuku bulacağına iman eden, ölüme her an hazırlıklı olur. Âhireti bırakıp sadece dünya ile meşgul olmaz. Kıyamet günü hesap vermeyi düşünen adam, hesabını veremeyeceği bir malı biriktirmez. Biriktirmiş olduğu malın hesabını vermek için hazırlıklı olur. Dünyada yaptıklarının mutlaka hesabını vereceğini bilir, ona göre hazırlığını yapar. Namazını kılar, orucunu tutar, zekâtını verir, haccını yapar, haramdan kaçınır, Allah'a âsi olmaz, Allah'ın emirlerini yerine getirir, yasaklarından sakınır. Cennet ve cehennemin hak olduğuna inanan kimse, cenneti kazanmak için çalışır, kendisini cehenneme götürecek amellerden sakınır. Günah işlemekten korkar, Allah'ın rızasını kazanmak için çalışır. Kimsenin hakkına tecavüz etmez, namusuna göz koymaz, hakkına razı olur, başkasının gıybetini yapmaz. Cenneti kazanmak için koşar. Diğerlerini de bunlara kıyas et. Hakikî mü’min, Allah'ın emirlerini ve imanın gereğini yerine getirir. Bunun için Yüce Allah, mü’minlere (......) diye hitap etmiş, bununla hakikî mü’minleri kast etmiştir. İbn Mes'ud (radıyallahü anh) şöyle demiştir: «Her edep sahibi, edebini başkalarına öğretmeyi ve öğrettiği ile onların da edeblenmesini sever.» Allahü teâlâ'nın da edebi ve edep öğretmesi Kur'anladır. Yüce Allah, Kur'ân-ı Azimüşşân'ında «Ey iman edenler» diye nida eder, çağırır. Gerçek mü’min isen o nidaya, o çağrıya kulak ver, onu anla, seni mutlaka bir hayra çağırıyor. Çağrıldığın şeyi yap. Yüce Allah, sana «Ey iman edenler» diye ta'zim ediyor, o ta'zime lâyık ol. Seni men ettiği şeylerden sakın. Allahü teâlâ Mâide Sûresinin başında «Ey iman edenler» diye nida etti. Ardından «Bağlandığınız ahidleri yerine getirin» diye hitap etti. Bu lâfzı da câmiu'l-kelâmdır. Yani ahitle ilgili bütün kelimelerin mânâlarını içinde toplar. Ahitler üçe ayrılır: Birincisi Allahü teâlâ ile kulları arasındaki ahittir. Kulların Allah'ın emirlerini yerine getirmesi, yasaklarından sakınması gibi. İkincisi kullar ile Allah arasındaki ahittir. Kulların Allah'a yemin etmesi ve adak adaması gibi. Üçüncüsü ise, kulların kendi aralarındaki ahittir. Alış-veriş yapmak, birbirlerine söz vermek gibi. Bunların hepsine vefa göstermek mü’minlere vaciptir. Ahitleri bozmak, muhalefet etmek dinen yasaktır. Şayet ahitler masiyet ve haram olan şeyler olursa, o zaman onlardan dönmek gerekir. Haram olan ahitlerden dönülmediği takdirde, sahibi günahkâr,ve âsi olur. Bundan sonra Yüce Allah şöyle buyuruyor: «Siz ihramlı olduğunuz halde avlanmayı helâl saymamak ve size okunacak olanlar hariç kalmak şartıyla davarlar size helâl edildi.» Hacılar ihramda iken avlanamazlar, çünkü bu ibadetin kendine mahsus bir özelliği vardır. Hacı ihramda iken şefkatli ve merhametli olur. Allah'a teslimiyeti artar. Kalbi yumuşar, hemcinsine ve diğer varlıklara karşı acıma hissi çoğalır. İhramlı kimse, haccın bütün şeraitine uymak zorundadır. Hacının ihrama girdiği andan itibaren, ihramını çıkarana kadar her anı ibadet sayılmaktadır. İbadete mani olan şeyler elbette kendisine yasaklanacaktır. Bu bakımdan hacıların ihramlı iken avlanmaları ve bazı şeyleri yapmaları yasaklanmıştır. Bundan sonra Allahü teâlâ eti yenen «behimeyi» zikretmiştir. Behîme, eti yenen hayvanların hepsine şâmildir. Sığır, deve, koyun, tavşan, yabani keçi ve diğerleri gibi. Eti yenmeyen hayvanlar da ayrıca Mâide Sûresinde zikredilmiştir. Yeri geldikçe izahı yapılacaktır. Yüce Allah hakimdir, dilediği gibi hükmeder. O'nun hükmünden kimse sual edemez. Kullar yaptıklarından mes'uldür. Fakat Allahü teâlâ yaptığından mes'ul değildir. O, kullarının menfaatine olan şeyleri helâl kılmıştır, onların zararına olan şeyleri de haram kılmıştır. Çünkü yerde ve göktekilerin hepsini kulları için yaratmıştır. Onlardan zararlı olanları haram, faydalı olanları helâl kılmıştır. Helâl ve haramı kitabında bildirmiştir. Dünyevî ve uhrevî huzur ve saadete ulaşmak isteyenler Allah'ın haram kıldığı şeylerden uzak dursunlar. |
﴾ 1 ﴿