2

«Ey iman edenler, Allah'ın nişanelerine, haram olan aya, (Kabe'ye) hediye olan kurbanlığa, gerdanlıklar takılan hayvanlara, Rablerinden bol nimet ve rıza talep ederek Beyti Haram'a gelenlere sakın hürmetsizlik etmeyin.»

Ey iman edenler, Allah'a ibadete vesile kılınmış olan menâsik-i haccı terk etmeyin. Yüce Allah hac esnasında ibadet kastıyla yapılan ameliyelerin terk edilmemesini emrediyor. Şöyle ki: Safa ile Merve arasında sa'y etmek. Hac ve umrede bu iki tepe arasında koşmak haccın vaciplerinden, Arafat Dağı'nda vakfeye durmak ise farzlarındandır. Mine'de şeytan taşlamak ise haccın vaciplerindendir. Kurban kesmek, başı tıraş etmek, Beytullah'ı tavaf etmek, Hacerü’l-Esved'i isti'lâm etmek, Hazret-i İbrahim'in makamında namaz kılmak, haccın menâsikindendir. Ey mü’minler, haccın menâsikini yapmaktan asla sakınmayın. Size emredileni yapın.

İslâm'ın ilk zamanlarında Medineli Müslümanlar hac ettikleri vakit Safa ile Merve arasında sa'y etmezlerdi. Mekkeli Müslümanlar da Arafat'ta vakfeye durmazlardı. Yemenliler ise Arafat'tan geri dönerler, şeytan taşlamazlardı. Yüce Allah, hacca giden Müslümanlara, haccın bütün menâsikini yerine getirmelerini emretmiştir. Yine İslâmın bidayetinde haram aylarda savaşmayı da yasaklamıştır. Bu haram aylar, yâ hac ayıdır veya İslâm'dan önce Arapların haram saydıkları Recep, Zi’l-kaade, Zi’l-hicce ve Muharrem aylarıdır. Araplar bu dört ayda asla savaşmazlardı. Onlara göre bu dört ayda savaşmak en büyük günahtı. Bu dört ayın dışında birbirlerinin etlerini yerlerdi âdeta. Birbirleriyle böylesine savaşmalarına rağmen içlerinden Beytullah'ı ziyaret için gidenlere ve orada kesilmek üzere hazırlanmış kurbanlıklara asla dokunmazlardı. Onlar Beytullah'ta kesecek oldukları kurbanlıkları, diğerlerinden ayırt etmek için boğazına bir gerdanlık veya bir halka takarlardı. Bunu görenler o hayvana dokunmazlardı. Onun Beytullah'ta kurban edileceğini anlarlardı. Beytullah'ı ziyaret etmeye gidenlerin yanlarında kurbanlıkları yoksa, o zaman kendileri boyunlarına bir şey takarlardı ki, onunla Beytullah'a gittikleri belli olsun. O alâmeti taşıyanlara kimse dokunmazdı. Hacdan evlerine dönerken de Beytullah'taki ağaçların birinden bir miktar alırlardı ve Beytullah'tan geldiklerini onunla isbat ederlerdi. O alâmeti taşıyanlara kimse dokunmazdı. Allahü teâlâ, Müslümanlara aynı şekilde müşrikleri emniyet içinde tutmalarını emretmiştir, «Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün» âyeti gelinceye kadar bu emir devam etmiştir. Bu âyet ile yukardaki hüküm kaldırılmıştır. Yani nesh edilmiştir. Bundan sonra Beytullah'ı ziyarete gelen müşriklerin öldürülmesi, esir edilmesi ve mallarının yağma edilmesi mubah kılınmıştır. Yani müşriklerin öldürülmesine, esir edilmesine, mallarının ellerinden alınmasına müsaade edilmiştir. Bu hüküm Şerih İbni Sabia hakkındadır.

Şerih Yemâme'den gelip Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birkaç söz eder ve çekip gider. Yolda Medineli Müslümanların davar sürüsünü görür ve onları alıp Yemâme'ye götürür. Hac mevsimini bekler, hac mevsimi gelince onları kendi mallarıyla birlikte Mekke'ye getirip satmak ister. Medineli Müslümanlar onun Mekke'ye gelip malları satacağını öğrenirler. Bunun üzerine onun elindeki malları almak için teşebbüse geçerler. Allahü teâlâ, âyetiyle onları men eder ve şöyle buyurur: «Rablerinden bol nimet ve rıza talep ederek Beyt-i Haram'a gelenlere sakın hürmetsizlik etmeyin.» Memleketlerinden Harem-i Şerifi ziyaret kastı ile çıkıp gelenlere, hac etmek suretiyle Rablerinin rızasını talep edenlere dokunmayın, mallarını ellerinden almayın ve kendilerine işkence de etmeyin. Onlar iman etmedikçe Rableri asla kendilerinden razı olmaz. Bu âyetin hükmü ve haram aylardaki savaş yasağı yukarda geçen âyetle nesh edilmiştir. Bundan sonra müşriklerle ve kâfirlerle her zaman savaşa müsaade edilmiştir. Artık savaşın haram olduğu ay diye bir hüküm kalmamıştır. İslâmiyet'in başlangıcında haram aylarda savaşa müsaade edilmemesi Müslümanların azlığındandır. Müslümanlar kuvvet bulduktan sonra bu hüküm kaldırılmıştır.

Yüce Allah âyet-i celilenin devamında iman edenlere şöyle buyuruyor :

«İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescidi Haram'dan menettiği için bir kavme olan kininiz, aşırı gitmenize sebep olmasın. İyilikte ve fenalıktan sakınmakta yardımlasın. Günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın. Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah, cezası çok çetin olandır.

Ey mü’minler, siz ihramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Artık size avlanmak helâldir. Sizi Hudeybiye yılı Mekke'yi ziyaret etmekten menettikleri için, Mekkeli müşriklere karşı olan kininiz, aşırı gitmenize ve onlara zulmetmenize sebep olmasın. Onların size yaptıklarına karşılık, kin besleyerek onların mallarını ellerinden almayın ve onları öldürmeyin.

Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) 628 yılında ilk olarak sahabesiyle birlikte hac için yola çıkmışlardı. Bunu duyan müşrikler Peygamberimizin Mekke'yi ziyaret etmesine ve hac ibadetini yerine getirmesine izin vermemişlerdi. Peygamberimiz Hudeybiye denilen yerde konaklamışlardı. Müşrikler, işin ciddiyetini anlayınca Peygamberimize bir elçi göndererek sulh teklifinde bulunmuşlardı. Peygamberimiz de bu teklifi kabul ederek, onlarla antlaşmıştı. Antlaşmaya göre o yıl Müslümanlar hac etmeyecekler, gelecek yıl haclarını yapacaklardı. Sahabenin bir çoğu buna çok üzülmüş ve müşriklere karşı bir kin beslemişlerdi. Yüce Allah onlara şöyle buyuruyor: «Sizi Mescid-i Haram'dan menettiği için bir kavme olan kininiz, aşırı gitmenize sebep olmasın.» Mü’min intikamcı değil, sulh edicidir, yıkıcı değil, yapıcıdır. Mü’minin özelliği daima affedici olmaktır. Mü’minler her devirde bu özelliği göstermişlerdir.

Bu âyet-i celile şu hususa delâlet etmektedir: Bir kimsenin yaptığı bir fiil ile, kendisine mukabelede bulunmak caiz, aksiyle karşılık vermek caiz değildir. Yaptığından fazlasıyla mukabelede bulunduğu takdirde zulüm olur. Her insana ve her topluma ancak yaptığı ile mukabele etmeye müsaade vardır. Allahü teâlâ «İyilikte ve fenalıktan sakınmakta yardımlasın. Günah işlemekte ve aşırı gitmekte yardımlaşmaym» buyurmuştur.

Bu ilâhi emirle Müslümanların hayırlı işlerde, yardımlaşması emre dilmektedir. Müslüman daima iyiliği emreder, kötülüklerden sakınır. Sapıklığa düşen mü’minleri de, gittikleri yoldan çevirmeye çalışır. Sadece kendini düşünmez, içinde bulunduğu cemiyetin dertleriyle dertlenir. Müslüman, Allah'ın yasaklamış olduğu işlerde birbirine yardımcı olmaz, bilâkis onlardan uzak durur. Günah işlemekten ve Allah'a âsi olmaktan sakınır. Asi olanlara da mani olmaya çalışır, onlara seyirci kalmaz. Kendisini günaha götüren işlerden sakınır, daima Allah'ın rızasını arar. Zaten Müslümanın görevi de budur. Mü’min görevini yaptığı müddetçe mü’mindir. Maalesef zamanımızda Müslümanların çoğu günah işlemekte ve Allah'a âsi olmakta birbirleriyle âdeta yarış etmektedirler. İyilikte yardımlaşmayı unutmuşlar, kötülükte yardımlaşmayı meslek haline getirmişlerdir. Yüce Allah'ın «Allah'tan korkun» emrini hiçe saymışlardır. Şüphesiz ki, Allahü teâlâ bunlar için elim bir azap hazırlamıştır. Bunlar mutlaka cezalarını göreceklerdir.

İbn Abbas (radıyallahü anh) şöyle demiştir-. «Allahü teâlâ birr u takvayı emretti. Her Müslümanın bunları yapması gerekir. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hadisi de buna delâlet eder.

«Bir insanı hayra teşvik etmek, onu yapmak gibidir.» Bir kimseyi hayra teşvik eden o hayrı yapmış gibi sevap kazanır.» Bu hadîs-i şerif şuna da delâlet eder: Bir kimseyi şerre teşvik etmek, o şerri yapmak gibi olur. Hadis'te de zikredildiği gibi, hayra teşvik edenler sevap, şerre teşvik edenler de günah kazanmaktadır. Günah işleyenlerin ve zulüm yapanların cezalarını Allahü teâlâ mutlaka verecektir. Allah'ın azabına kimse takat getiremez.

Mü’minin yardımı hak üzere olmalıdır. Mü’min daima hayrın teşvikçisi olmalıdır. Şerri ve fesadı menetmeye çalışmalıdır. Fesatçılar hakkı bırakıp şerre koşarlar ve Allah'ın dinini yıkmak için onlara yardımcı olurlar. Onlar Allah'ın düşmanlarını dost tutarlar. Halbuki Allah ve Resulü onlara düşmandır. Allah ve Resulünün düşman olduğuna yer ve gök ehli de düşmandır. Onlar Allah'ın rahmetinden ve Resûlüllah'ın şefaatinden mahrum kalacaklardır.

2 ﴿