3 «Size şunlar haram kilindi: (Eti yenen hayvanlardan boğazlanmadan ölen) ölü hayvan, akmış kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan hayvan, bir de henüz canı üzerinde iken yetişip kesmediğiniz boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından boynuzlanmış, canavar tarafından parçalanmış hayvanlar, dikili taşlar üzerinde boğazlananlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız.» Bu âyet-i celîle Müslümanlara haram olan şeyleri belirtmektedir. Ey iman edenler, Allahü teâlâ size, kesilmeden ölen murdar hayvanların etlerini yemeyi haram kılmıştır. Ancak balıkla, çekirge kesilmeden yenen hayvanlardandır. Balık suda ölü olarak bulunursa yenmez. Çünkü ne şekilde öldüğü bilinmez. Çekirge de balık gibi, kesilmeden yenir. Nitekim Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) “iki ölü ve iki kan bize helâl kılındı» buyurmuştur, iki ölü, balıkla, çekirgedir, bunlar kesilmezler. İki kan ise, ciğer ile dalaktır. Yenmesi haram olanlar âyette şöyle sıralanmışlardır: Kan, domuz eti; domuzun hiçbir şeyinden istifade edilmez, her şeyi haramdır. Müslüman domuz ticareti yapamaz. Allah'ın ismi anılmadan veya Allah'tan başkası adına kesilen, boğazları sıkılmak suretiyle boğularak öldürülen, vurmak suretiyle öldürülmüş olan, yüksek bir yerden düşerek veya kuyuya atılarak ölen, başka bir hayvan tarafından boynuzlanarak öldürülen, yırtıcı hayvanlar tarafından öldürülen hayvanların etlerini yemek haramdır. Eğer bunlar ölmeden kesilirse etleri yenir. Şayet kesilmeden önce ölürlerse etleri kesinlikle yenmez. Yüce Mevlâ şerefli kullarının murdar ve necis olan şeyleri yemesine izin vermiyor. Bu, Allahü teâlâ'nın kullarına verdiği değerin bir ifadesidir. Ayrıca putlar adına kesilen, Allah'ın rızasını kazanmak maksadıyla değil de, türbeler için, ve şahıslar adına kesilen hayvanların etleri, ziyaret yerleri için kesilen hayvanların etleri, fal okları atarak kesilen hayvanların etleri de yenmez. Çünkü bunlar Allah adına değil de Allah'tan başkasının adına kesilmiştir. Allah'tan başkasının adına kesilen hayvanlar da murdar hükmündedir. Fal oklarının durumu şudur: İslâm'dan önce Araplarda şöyle bîr âdet vardı. On arkadaş bir araya gelerek, bir deve satın alırlar, o deveyi keserler ve dokuz parçaya ayırırlardı. Her arkadaşın üzerinde ismi yazılı bir oku vardı. Bu oklar toplanır içlerinden bir arkadaşa teslim edilirdi. Okları alan kimse, arkadaşlarından güzelce gizlerdi. Daha sonra onlar gizli olan oklardan bir bir alırlar ve taksim edilen etin üzerine dikerlerdi. Okun üzerinde kimin ismi yazılı ise o et onun olurdu. Sona kalan okun sahibine hiçbir şey kalmazdı. Üstelik devenin parasının tamamım da ona ödetirlerdi. Bu bir nevi kumardı. İslâm dini bu gibi haksız kazançları yasaklamıştır. İslâm'da başkasının sırtından geçinmek yoktur. İslâm, tenbelliği, başkasının sırtından geçinmeyi, falcılığı, başkasının hakkını yemeyi yasaklamıştır. Arapların bir âdeti de şu idi: Onlardan birisi yolculuğa çıkmak arzu ettiği zaman, yine fala müracaat ederdi. Şöyle ki: Arapların iki oku bulunurdu, bunlardan birinin üzerinde «Rabbim bana sefere gitmeyi emretti», diğerinde de «Rabbim beni seferden menetti» yazılı idi. Sefere çıkmak isteyen adam bu oklardan birini çeker, hangisi eline gelirse ona göre hareket ederdi. Şayet eline gelen ok müsbet olursa yoluna devam eder, aksi takdirde seferden vazgeçerdi. Bunlar ve benzeri inançlar bâtıl inançlardır. Allahü teâlâ bunların hepsini yasaklamıştır. Yukardan aşağı sıralanan bu yasakların hepsinde insanlar için sayılamayacak kadar hikmetler vardır. Fakat insanlar bunlardaki hikmetlerin bir çoğunu anlayamazlar. Yüce Allah'ın haram kıldıklarına helâl diyenler kâfir olur. Allahü teâlâ âyet-i celilenin devamında şöyle buyuruyor: «Bugün, kâfirler dininizden çıkmanızdan ümitlerini kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâmiyet'i beğendim. Açlıktan darda kalan, günaha kaymaksızın yiyebilir. Çünkü Allah çok yarlığayıcıdır, çok merhamet edicidir.» Mekke fethedildiği zaman nazil olan bu âyetin nüzul sebebi şöyledir: Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'yi Ramazan ayının bitimine 8 gün kala fethetmiş, sahabeleriyle Mekke kapılarından içeri girince şöyle ferman buyurmuştu: Ey müşrikler içinizden «Lâ ilahe illallah, Muhammedün Resûlüllah» diyenler, silahını bırakıp, Resûlüllah'ın emirlerine itaat edenler, evlerine kapanıp savaşa iştirak etmeyenler kurtulmuşlardır. Onlara hiçbir şey yapılmayacaktır.» Müşrikler bu hitabeyi duyunca topluca gelip İslâm'ı kabul etmişler ve Allahü teâlâ'nın emirlerine sarılmışlardı. O sırada bu âyet-i celilenin bir kısmı nazil olmuştur. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Hudeybiye yılından sonra, Hicret'in yedinci yılında sahabeleriyle Kâ'be'i Muazzama'yı ziyarete gidince, müşrikler yaklaşmamışlar ve Müslümanları seyre koyulmuşlardı. Müşrikler, Müslümanların Peygamberlerine olan sadakatlarını ve ibâdetlerine olan bağlılıklarını görünce ümitsizliğe düşmüşler, Müslümanların artık dinlerinden daha dönmeyecekleri kanaatine varmışlardı. O yıl Müslümanlarla beraber hiçbir müşrik Kâ'be'yi tavaf etmemişti. Peygamberimiz sahabeleriyle birlikte tavaflarını yapmışlar, hacı olmuşlar, kurbanlarını kesmişler ve sağ-salim geri dönmüşlerdi. Müşrikler ise yeis içinde idi. Yüce Allah bu durumu şöyle beyan ediyor: «Bugün, kâfirler dininizden çıkmanızdan ümitlerini kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun.» Artık kâfirler de islâm'ın yayıldığını, her taraftan duyulduğunu anlamışlardı, Müslümanların dinlerinden dönmeyeceklerini çok iyi biliyorlardı. Hak mutlaka galip gelecekti. İman edenlere Allah'ın vaad ettiği günler yakındı. İslâm'ın emirlerini bildiren âyet-i kerimelerin bir kısmı Mekke devrinde, bir kısmı da Medine devrinde nazil olmuştur. Namaz, oruç, zekât ve komşuluk hakkı gibi hususları açıklayan âyetler Mekke devrinde, haram ve helâl olan hükümleri izah eden âyetler de Medine devrinde nazil olmuştur. Âyette geçen bölümü Veda haccında, cuma günü Arafat'ta nazil olmuş ve İslâm dininin bütün ahkâmının tamamlandığını bildirmiştir. Böylece Yüce Allah, Müslümanlara olan va'dini yerine getirmiş, onlara dünyevi ve uhrevî sayısız nimetler ihsan etmiş, Mekke'nin fethini müyesser kılmış, din olarak İslâm'ı vermiş ve ondan razı olmuştur. Allah katında İslâm'dan başka din makbul değildir. Çünkü bütün dinlerin sonuncusu ve en mükemmeli İslâm'dır. Bu âyetin nüzulünden sonra Peygamberimiz bir rivayete göre elli üç gün, bir rivayete göre de seksen bir gün yaşamıştır. Bu âyet gelince bazı sahabeler Peygamberin âhiretş göç edeceğini anlamışlar ve ağlamaya başlamışlardı. Bu âyet-i celîlede insanların her an karşılaşabileceği bir hüküm daha beyan edilmektedir. Şöyle ki: Âyetin başında nelerin haram olduğu açıklanmıştır. İslâm dini cihanşümul bir din olduğu için daima kolaylığı emretmiş, mensuplarına hiçbir zaman zorluk göstermemiştir. Onların menfaatine olanları emretmiş, zararına olanları ise yasaklamış ve haram kılmıştır. Zaruret halinde ise bazı şeyleri mubah kılmıştır. Herhangi bir yerde, açlıktan takati kesilip, yemek için bir şey bulamayanların ölmeyecek kadar domuz eti veya murdar hayvanların etlerini yemelerini mubah kılmıştır. Bu gibi muztar durumda kalanların selâmete çıkana kadar ve ölmeyecek miktarda yemelerine müsaade edilmiştir. Bu durumdakilerin karınları doyasıya yemelerine müsaade yoktur. Bu murdar etlerden yemeyip açlıktan ölürlerse Allah indinde mes'uldürler. Bu ilâhî müsaade, açlıktan dolayı ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalanların kurtulması içindir. Bu, Yüce Allah'ın kullarına olan bir ruhsatıdır. Çünkü Allahü teâlâ çok yarlığayıcı, çok merhamet edicidir. İman edip, tevbe eden kullarının kusurlarını bağışlar ve günahlarını affeder. |
﴾ 3 ﴿