5

«Bugün, size bütün iyi ve temiz olanlar helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyeceği sizin için helâl olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlar için helâldir.»

Ey mü’minler, size bütün iyi ve temiz olan şeylerle, yararlı ve faydalı olan şeyler helâl kılınmıştır. Sizin için zararlı olanlar'da yasaklanmış ve haram kılınmıştır. Kendilerine kitap verilmiş olanların yiyecekleri -içinde katkı olmamak şartıyla- kestikleri size helâl kılınmıştır. Sizin yiyeceklerinizden onların yemesinde de bir sakınca yoktur. Sizin yaptıklarınızdan ve yediklerinizden onlar da yiyebilirler.

İmâmı Züccac'a göre bu âyetin te'vili şöyledir: Müslümanların, ehli kitaptan olanlara ikram etmelerinde ve kendi yiyeceklerinden onlara da vermelerinde bir sakınca yoktur. Helâl, haram ve farzlar ancak Müslümanlar içindir ve bunların muhatabı Müslümanlardır. Ehl-i kitap bunların muhatabı değildir.» Bu âyetle, Müslümanların ehl-i kitap olanlarla alışveriş etmelerine ve onlara her hangi bir şey vermelerine müsaade edilmiş, kendilerini dost edinmemek şartıyla karşılıklı alış-veriş yapılmasına izin verilmiştir.

Allahü teâlâ âyeti celilenin devamında şöyle buyuruyor:

«İman eden hür ve iffetli kadınlar ve sizden önce kitap verilenlerin hür ve iffetli kadınları - zina etmeksizin, gizli dost tutunmaksızın- mihirlerini verdiğiniz takdirde size helâldir.»

Ey mü’minler, iman eden hür ve iffetli kadınlarla, sizden önce kendilerine kitap verilenlerin kadınlarıyla mihirlerini vermek şartıyla nikâhlanmanız helâldir. Ancak bunların iffetli ve namuslu olmaları şarttır. Müslüman bir erkek kitabî olan Yahudi ve Hıristiyanla evlenebilir. Fakat Müslüman bir kadın kitabî olan bir erkekle evlenemez. Kitabi olan erkek Müslüman olduğu takdirde Müslüman bir kadın kendisiyle evlenebilir.

Nisa Sûresinin muhtelif âyetlerinde belirtildiği gibi, kadınların nikâhlarında mihir esastır. Mihir vasıtasıyla kadınlar zulümden korunmuş ve hakları muhafaza edilmiş olur. İslâm dini kadın haklarına son derece değer vermiş ve onu her zaman korumuştur. Kadını muallâkta bırakmamıştır.

Bu âyet-i celîle nazil olunca, Yahudi ve Hıristiyan kadınları «Allahü teâlâ bizim dinimizi beğendi. Aksi takdirde nikâhımızı Müslümanlara helâl kılmazdı» demişlerdi. Allahü teâlâ, onların bu sözlerini reddetmek için âyet-i celîlesinde şöyle buyurmuştur:

«Kim imanı tanımayıp kâfir olursa her halde bütün yaptığı boşuna gitmiştir ve o, âhirette en çok ziyana uğrayanlardandır.»

Allahü teâlâ'nın birliğini inkâr ederek kâfir olanların, daha önce yapmış oldukları bütün ameller ve ibadetler boşa gider. Ameller ve ibadetler ancak iman ile kaim olur. İman olmadan yapılan amelin herhangi bir hükmü yoktur. Îmanın da ilk şartı Allah'ın varlığını ve birliğini tasdiktir. İman olmadan hiçbir amel ve ibadet Allah indinde geçerli değildir. Bir insan hayatının sonuna kadar Müslüman olarak yaşasa ancak son anda irtidat etse, yani dinden çıksa daha önce yaptığı amellerin hepsi boşa gider.

Bu âyet-i celîlenin hükmü bütün Müslümanlara şamildir: Fıkıh bilginlerimiz bu konuda şöyle demişlerdir: Eğer herhangi bir Müslüman mürted (kâfir) olursa, o ana kadar yapmış olduğu bütün amelleri yok olur. Hatta namaz kıldıktan sonra irtidat etse ve kılmış olduğu namazın vakti çıkmadan tekrar iman etse o namazı yeniden kılması gerekir. Müslüman, mürted olmadan önce hacca gitmiş ise, mürted olunca hacılığı da yok olur. İslama döndüğü takdirde tekrar hacc etmesi gerekir. Küfür kelimesi söyleyen bir Müslümanın durumu da böyledir. Onun da yapmış olduğu bütün ameller bir anda yok olur. «Bu sözün küfür olduğunu bilmiyordum» demek özür sayılmaz. Zira İslâm ülkelerinde insanı dinden çıkaran küfür kelimelerini bilmemek özür değildir. Müslümanın, ağzından çıkan kelimelere çok dikkat etmesi gerekir. Ağızdan çıkan bir küfür lâfzı insanı bir anda dinden eder ve o ana kadar yapmış olduğu bütün ibadetlerin ve amellerin yok olmasına sebep olur.

5 ﴿