|
13 «Yeminlerini bozup Peygamberi yurdundan çıkarmaya teşebbüs eden, düşmanlık göstermekte ilk olan kavm ile harbetmez misiniz? Onlardan korkuyor musunuz? Eğer gerçek mü’minseniz bilin ki asıl korkmanız gereken Allah'dır.» Ey iman edenler, yeminlerini bozup Peygamberi yurdundan çıkarmaya teşebbüs eden, ona düşmanlık yapan bir kavm ile harbetmek istemez inisiniz? Yoksa onlarla savaşmaktan korkuyor musunuz? Eğer gerçek mü’minseniz Allah'ın emirlerini yerine getirin, yasaklarından sakının, Peygambere tabî olun, bilin ki asıl korkmanız gereken Allah'dır, Allah'ın va'di haktır, mutlaka vukuu bulacaktır. O, va'dinden asla dönmez. Kafirleri zelil, mü’minleri ise aziz kılacaktır. İkrime (radıyallahü anh) şöyle rivayet etmiştir: «Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekkeli müşriklerle Hudeybiye muahedesini yapar. Yine Mekke'de bulunan Benî Huzâa kabilesiyle de bir andlaşma inızalar. Müşrikler de Beni Bekir kabilesiyle anlaşırlar. Böylece Beni Huzâalılar, Müslümanların, Benî Bekirliler de müşriklerin himayesine girerler. Daha sonra bu iki kabile arasında savaş başlar, müşrikler kendi himayelerinde olan Benî Bekirlilere silâh ve yiyecek yardımında bulunurlar. Halbuki andlaşma gereği, Müslümanların himayesinde olanların aleyhine başkasına yardımda bulunmayacaklardı. Kendi himayelerinde olanlara yardımda bulununca, şartlarına riayet etmedikleri için, andlaşma doğrudan doğruya bozulmuş olur. Hatalarını anlayan müşrikler muahedenin yenilenmesi için, Ebû Süfyan'ı Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'e elçi olarak gönderirler. Ebû Süfyan daha Medine'ye gelmeden peygamberimiz sahabesine onun gelmekte olduğunu ve isteğinin yerine getirilmeyeceğini bildirir. Süfyan Medine'ye gelir, ilk önce,Ebû Bekir (radıyallahü anh)'e uğrar, durumu anlatır, muahedenin yenilenmesini ister, Ebû Bekir (radıyallahü anh) «Hüküm Allah'ın ve Resülünündür» diyerek çok veciz bir cevap verir. Ebû Süfyan, Ebû Bekir (radıyallahü anh)'den bir netice alamayınca Hazret-i Ömer'e gider. Ondan da aynısını ister. Hazret-i Ömer, şöyle der: «Eğer ahdinizi bozdunuzsa eskiye dönülmez, yeniden bir muahede yapılması gerekir. Ne kadar sağlam ahid yaparsanız yapın, Allahü teâlâ onu bozar. Müslüman olmadıkça size bu ahidlerden hiçbir fayda yoktur.» Ebû Süfyan, Hazret-i Ömer'den bu hakikatleri duyunca şaşırır, ne yapacağını bilmez, kızar ve 'Senin gibi, kavminin helakini isteyen kimse görmedim» der yanından ayrılır, doğru Hazret-i Fâtıma'nın yanına gider, durumu anlatır, medet umar, o da, Ebû Bekir gibi «Hüküm Allah'ın ve Resûlünündür» der. Hazret-i Fâtıma'dan da bir netice alamayan Süfyan, Hazret-i Ali'ye gider, muahedenin yenilenmesini ister. Hazret-i Ali «Ben senden daha asil kimse göremiyorum, sen reissin, halkın arasında muahedeyi yeniler, onları ıslah edersin» der. Hazret-i Ali'nin bu sözleri üzerine Süfyan sağ elini sol elinin üzerine koyarak «Ben, bu iki kavmin birbirlerini öldürmemeleri için onları savaştan men ettim» der ve eli boş olarak geri döner. Mekke'ye gelince müşrikler ne yaptığını sorarlar, Süfyan hiçbir şey yapamadığını, Hazret-i Ali'nin tavsiyesi üzerine geri döndüğünü söyler. Müşrikler «Senin gibi elçi görmedik, bize bir sulh andlaşması getirmedin ki emin olalım, savaş haberi getirmedin ki hazırlıklı olalım» derler. Bu sırada Huzâa kabilesinden kırk kişilik bir hey'et Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelir, durumu arz eder, müşriklerden şikâyetçi olurlar ve Peygamberimizden yardım talebinde bulunurlar. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Huzâa kabilesinden gelenleri dinledikten sonra müşriklerin yaptıklarına çok kızar, Huzâalılan müşriklere karşı koruyacağına yemin eder ve Mekke üzerine yürünmesini emreder. Peygamberimiz kısa zamanda on bin kişilik bir ordu hazırlar, Mekke üzerine yürür, şehre hemen girmez, Remel mevkiinde konaklar. Müşrikler İslâm ordusunun Mekke üzerine'geldiğini öğrenirler, bilgi toplamak için Ebû Süfyan'ı gönderirler. Süfyan Remel mevkiine geldiği zaman Peygamber ordusunu görür. Ordunun haşmeti karşısında donakalır, ne yapacağını şaşırır, kim olduğunu gizler, kendisinin Abbas ile görüştürülmesini ister. Hazret-i Abbas'a götürülür, Abbas, Süfyan'ı alır, doğru Peygamberimize götürür. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) onun selâmeti için «Yâ Ebâ Süfyan, Müslüman ol selâmete kavuş' der, Müslüman olmasını ister. Süfyan, âlemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamberin sözüne şu karşılığı verir: «Lât ve Uzzâ hakkı için, Müslüman olmam». Lât ve Uzzâ müşriklerin en büyük putlarıydı. Müşrikler yemin ederken onların adını anarlardı. Süfyan, Peygamberimizle bu şekilde konuşurken, Hazret-i Ömer de, elinde Hazret-i Peygamber'İn kılıcı olduğu halde çadırın kapısında bekliyordu. Süfyan’ın sözlerini duyunca hiddetlenir ve «Sen Lât ve Uzzâ'yi necasetle kirlet. Eğer kapıda olsaydın, sana onların adını andırmazdım» der. Süfyan kapıdakinin kim olduğunu sorar, Hazret-i Ömer olduğunu söylerler. Bunun üzerine Süfyan derhal Müslüman olur. Ebû Süfyan’ın İslâm'a girişi Peygamberimizi ve Abbas'ı sevindirir. Hazret-i Abbas, Süfyan'ı alır, kendi çadırına götürür, geceyi orada geçirir. Sabah olunca bütün askerin abdest aldığını görür, kendisi de abdest alır, Hazret-i Abbas'a bunların ne yaptığını sorar, Abbas namaz kılmak için abdest aldıklarını söyler ve hep birlikte Peygamberin peşinde sabah namazını kılarlar. Namazdan sonra Süfyan «Ey Abbas, bugüne kadar başkanlarına bu derece itaat eden bir kavm görmedim, demek ki kardeşinin oğlu padişah oldu» der. Abbas «Hayır, o padişah değil, Peygamberdir. Allah onu bütün âlemlere Peygamber olarak gönderdi- cevabını verir. O zaman Süfyan ' «Demek ki, o Peygamberdir, Öyleyse yazıklar olsun Kureyşlilere» der. Hazret-i Abbas, Mekke halkını İslâm'a davet etmek için Peygamberimizden izin ister. İstediği izin kendisine verilen Hazret-i Abbas, Peygamberimizin bineği ile Mekke'ye gider. Ve «Ey Mekke halkı, İslâm'a girin, selâmete erin. İslâm'a giren selâmet bulur. Müslüman olanlar her şeyden emindirler. Peygamber ordusu Mekke'yi işgal edecektir. Silâhını elinden bırakanlar, Müslüman olanlar, evinin kapısını kapatanlar, Ebû Süfyan’ın evine girenler, teslim olanlar emniyet içindedirler, onlara dokunulmayacaktır» diyerek İslâm'ın küfre meydan okuyan nutkunu söyler. Peygamber ordusu bir müddet sonra Mekke'ye girer. Müşrikler Hazret-i Abbas'ın verdiği talimata uyarlar. Önemli bir olay meydana gelmeden şehir 11 Ocak 630'da Müslümanların eline geçer. Mekkeliler büyük bir heyecan içinde Peygamber'in vereceği kararı beklerler. Bu ara,da halk büyük bir emniyet içindedir. Kimsenin burnu bile kanamaz. Ancak Beni Bekir kabilesi Huzaalılara yapmış oldukları haksızlığın cezasını çekmek için Peygamberimizin emriyle fetih günü öğleye kadar, Beni Bekirlilerle savaşırlar, birçoğunu katlederler. |
﴾ 13 ﴿