|
< style="margin:7pt; text-indent: 33pt; line-height: 19.0pt; " dir="ltr" align="justify">
14
«Onlarla savaşın ki, Allah sizin elinizle onları azablandırsın, rezil etsin ve sizi üstün getirsin de mü’minlerin gönüllerini ferahlandırsın.» Ey iman edenler, ahidlerini bozan müşriklerle savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları azablandırsın, hezimete uğratarak rezil etsin. Sizi onlara galip kılarak mü’minlerin kalblerini ferahlandırsın. Allahü teâlâ bunu iman edenlere vaad ediyor. Mus'ab b. Said (radıyallahü anh) şöyle nakletmiştik Mekke fethedüdiği gün halkın tamamı iman ettiği için Peygamberimiz tarafından afvedilerek emniyet altına alınır. Ancak içlerinden şu altı kişi iman etmedikleri için umumi aftan istifade edemezler. Çünkü umumî af sadece iman edenlere mahsustur. İman etmeyenlerin ise yakalandıkları yerde katledilmek suretiyle cezalandırılmaları gerekiyordu. İman etmedikleri için afdan istifade edemeyen altı kişi şunlardır : 1- Ebû Cehil'in oğlu Ikrime, 2- Abdullah b. Ahtal, 3- Mukayıs b. Dubabe, 4- Abdullah b. Said ve iki karısı. Abdullah b. Said, Hazret-i Osman'ın süt kardeşi olup daha önce Peygamberimizin vahiy kâtipliğini yapmış, bilâhare irtidat etmiştir. Mekke'nin fethi esnasında Hazret-i Osman (radıyallahü anh) süt kardeşi olan Abdullah b. Said'in afvedilmesini Peygamberimizden talep eder. Ancak Resûlüllah, Hazret-i Osman'ın bu talebini kabul etmez ve «İman etmeyenler Beytullah'ın içinde olsalar bile öldürün,» buyurur. Seldir fethedildikten sonra müşrikler Harem-i Şerifin avlusunda toplanırlar, Peygamberimizin kendi haklarında vereceği kararı beklerler. Zira onlar daha önce Peygamber'e büyük kötülükler yapmışlar, Mekke'den çıkarmışlardı. Önceki kötülükleri akıllarına geliyor, Peygamber'in kendileri hakkında vereceği kararı merak ve heyecan içinde bekliyorlardı. Şehirde sükûnet hâsıl olduktan sonra Peygamberimiz Beytullah'ı tayâf eder, iki rekat namaz kılar, kalkar ve Harem-i Şerifin kapısının iki yanından tutar ve şöyle der: «Ey milletim, bugün siz benden ne bekliyorsunuz?» Onlar hep bir ağızdan: «Sen bizim kerîm kardeşimizsin. Merhametli ve cömertsin, afvı seversin, bizi afvet' derler. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz, iman ettikleri için onları çoktan afvetmişti. Onlar afvedüdiklerini bizzat Peygamber'in ağzından duymak istiyorlardı. Peygamberimiz onlara şöyle den «Ben de bugün size Yûsuf'un kardeşlerine dediği gibi derim ki, size tevbih yoktur, Allah günahlarınızı afvetsin.» Peygamber'den kurtuluş müjdesini alan Mekkeliler sevinç çığlıkları atarlar, sanki o âna kadar ölü gibi idiler, yeni dirilmiş gibi olurlar ve hep bir ağızdan Kelime-i Şehâdet getirerek İslâm'ı kabul ederler. Artık küfrün sonu gelmişti, bâtıl yok olmuş, hak gelmişti. Sekiz yıl önce yurdundan çıkardıkları Peygamber'lerine çimdi iman etmişlerdi. Peygamberimiz onların iman ettiğini görünce Rabbine şükretmek için Harem-i Şerifin Safa tarafındaki kapısından çıkar ve Safa tepesine gider, orada Rabbinin kendisine ihsan ettiği nimetleri ve lûtufları zikrederek şükreder. Peygamberimiz şükür ile meşgul iken Medineliler aralarında toplanırlar »Peygamber, kavmine acıyarak onları afvetti. Bundan sonra onlarla beraber kalır» derler. Medinelilerin bu şekilde konuşmasına üzülen Peygamberimiz «Ben Allahü teâlâ'nın hepinize gönderdiği peygamberiyim, hayatım da, ölümüm de sizinle beraberdir» der. Peygamberin kendilerinden ayrılmayacağını öğrenince çok sevinirler ve «Ey Allah'ın Resulü, aramızdan ayrılıp kavmine döneceğinden korktuğumuz için böyle konuştuk» derler. Peygamberimiz onların kalbinden şüpheyi gidermek için «Siz Allah katında sadık kimselersiniz» buyurur. |
﴾ 14 ﴿