İSRA SURESİ Bu sûre-i celile Kur'an-ı Azimüşşan’ın 17. sûresi olup muhtar kavle göre Mekke'de nazil olmuştur ve 111 âyetten ibarettir. Bazılarına göre (60, 76 ve 80.) âyetler Medine'de nazil olmuştur. Bu sûre-i celilede Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Miraç hâdisesi beyan buyurulduğu için «İSRA» adını almıştır. İsra, bir yerden diğer bir yere geceleyin gitmektir. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Miraç olayında Mekke'den Mescid-i Aksa'ya kadar geceleyin yürütülmüş ve oradan da Miraca çıkmıştır. Miraç, yükseklere merdivensiz çıkmaktır. Beş vakit namaz da o gece farz kılınmıştır. Dolayısıyla namaz, Peygamberimizin mü’minlere Miraç hediyesidir. 1 «Kulu Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bir gece Mescidi Haram'dan, kendisine bir kısım âyetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah her türlü noksanlıklardan münezzehtir. Şüphesiz ki O, hakkiyle işiten, kemâliyle görendir.» Bu âyet-i celilede Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in miraç olayı zikrediliyor, îsra ve Miraç: İsra ve onunla birlikte Miraç hâdisesi bir gecede vâki olmuştur. İsra, Mekke'deki Mescid-i Haram'dan Kudüs'deki Mescid-i Aksa'ya, Miraç ise, Mescid-i Aksa'dan semanın yüceliklerine ve Sidre-i Müntehâ'ya yapılan yolculuktur. Bu yolculuk, bizlerin bilgi hududunu aşan gayb âleminde cereyan etmiştir. İsra ve Mi'racla ilgili birçok rivayetler vardır. İsra hâdisesinin uyku halindeyken mi, yoksa uyanıkken mi meydana geldiği hakkında çeşitli görüşler vardır. Tercihe şâyân olan kavil şudur: Ümmühânî'nin evinde yatmakta olan Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), yatağından kalkıp Kabe'ye gelmiş, Hicr-i İsmail'de uyku ile uyanıklık arasında iken, oradan alınarak, îsra ve Miraç yolculuğuna çıkarılmış ve yatağı soğumadan tekrar avdet etmiştir. Peygamberlik mertebesindeki hususiyete gelince, peygamberlik, Mele-i Âlâ ile irtibatı olan bir mahiyete sahiptir ve diğer insanların sahip olduğu normal ahval ile mukayese dahi edilemeyecek bir fevkalâdelik taşır. Bir peygamberin Allah'ın tecellisine mazhar olarak, bilinen veya bilinmeyen vasıtalarla uzak bir âleme götürülmüş olması, onun Mele-i Âlâ ile ittisal edip oradan emirler almasından daha dehşet verici değildir. İnsan oğlu için güç, kolay veya imkânsız görülen şeylerin hepsi, kudret-i ilâhi önünde müsavidir. O, bir şeye «ol» dedi mi, o oluverir. İbn Abbas (radıyallahü anh) şöyle demiştir: «Allahü teâlâ’nın emrine bak ki, kulu Muhammed! gece yürütmüştür.» Hazret-i Ali (radıyallahü anh) de şöyle buyurmuştur: «Geceleyin kulu Muhammed'i Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya götüren Allah her şeyden münezzeh ve âlidir. O'nun ortağı ve benzeri yoktur.» Ebu Sa'id El Hudri (radıyallahü anh), Miraç hakkında Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'den şöyle duyduğunu rivayet etmiştir: «Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Ümmühânî'nin evinde olduğum gece, bana katır büyüklüğünde bir dâbbe getirildi, onun adına Burak denirdi. O, peygamberlere mahsus bir binektir. Ben de ona bindim. Burak Mescid-i Aksa istikametine doğru yollandı, adımlarını ta gözümün alabildiği yere kadar atıyordu. Yolda giderken sağ tarafımdan bir ses «Ya Muhammed dur, sana bir haberim var» dedi. Ona hiç aldırış etmeyerek yoluma devam ettim. Sonra sol tarafımdan da ayni ses duyuldu, ona da aldırış etmedim. Bir müddet gittikten sonra bir kadın gördüm, çeşitli zinetlerle süslü olan elini bana doğru uzattı, ona da hiç iltifat etmedim ve doğruca Mescid-i Aksa'ya geldik. Mescid-i Aksa'nın avlusunda Burak'tan indim, peygamberlerin bineklerini bağladıkları halkaya ben de binitimi bağladım, mescide girip namaz kıldım ve Cebrail'e sağ tarafımdan gelen sesin ne olduğunu sordum. Cebrail «o, yahudilerin çağrıcısıydı, şayet durup cevap verseydin, ümmetinin hepsi yahudi olurdu» cevabını verdi. Sol taraftan gelen sesin ne olduğunu sordum. O da «Hıristiyanların çağrıcısının sesiydi. Eğer cevap verseydin ümmetinin hepsi Hıristiyan olacaktı» cevabını verdi. Gördüğüm kadının kün olduğunu sordum. «O da dünya idi. Şayet ona iltifat etseydin,. ümmetinin hepsi dünyayı tercih edip âhireti unutacaklardı» cevabını verdi. Sonra bana içi dolu iki kadeh sunuldu; birinde süt, diğerinde cennet şarabı vardı. Cebrail bunlardan birini alıp içmemi söyledi, ben de süt dolu kadehi aldım içtim. İçtikten sonra Cebrail bana «Bunu içmekle ümmetin için İslâmı seçtin. Şayet şarabı içseydim ümmetinin hepsi azgınlardan olacaktı» dedi. Sonra Mirac'a çıkarıldım. Ölenlerin ruhları da oraya çıkartılıyordu. Orada bir çok hârikalar gördüm.» Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) çok uzaklarda bulunan bazı şeylerden haber verince, müslumanların bazısı şüpheye düşmüş, kafirler ise alay etmeye başlamışlardı. O zaman bu âyet-i celile nazil olmuş ve şöyle buyurulmuştur: «Kulu Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bir gece Mescid-i Haram'dan, kendisine bir kısım âyetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah her türlü noksanlıklardan münezzehtir. Şüphesiz ki O, hakkıyle işiten, kemâliyle görendir.» Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir akşam Harem-i Şerifte Ebu Talib'in kızı Ümmühânî'nin evinde iken, oradan Kudüs'te bulunan ve peygamberler mescidi olarak kabul edilen Mescid-i Aksa'ya, bir Burak'la götürülür. Resûl-i Ekrem orada büyük peygamberlere 2 rekât namaz kıldırdıktan sonra Mirac'a çıkar, içinde Mescid-i Aksa'nın bulunduğu Kudüs, akarsularla, çeşit çeşit meyve ve sebzelerle, bol nimetlerle bezelidir. Miraç gecesi Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) zaman ve mekândan münezzeh olan Allahü teâlâ’nın tecelliyatına, hitâb-ı ilâhiyesine nail olur, nice âyetleri ve alâmetleri müşahede eder. Hiçbir peygambere nasip olmayan Miraç Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e nasip olur. Urve'nin rivayetine göre, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Harem-i Şeriften Mescid-i Aksa'ya götürülür, oradan Mirac'a çıkarılır ve aynı gecenin sabahında sabah namazını Harem-i Şerifte kılar. Peygamberimiz, o gece mazhar olduğu manevî seyri halka haber verince, mü'minlerden bazıları şüpheye düşer, ve Ebu Bekir'e gidip «Senin arkadaşın olan Muhammed'in neler söylediğini biliyor musun? Bu gece Beyt-i Mukaddes'e gidip-gelmiş» derler. Hazret-i Ebu Bekir: «Bunu Muhammed söylediyse doğrudur, o asla yalan söylemez, ben onun doğru söylediğine şahitlik ederim» der. Tekrar onlar «Sen, onun bir gecede Mescid-i Aksa'ya gidip-geldiğine inanıyor musun?» derler. Ebu Bekir-i Sıddık Hazretleri hiç tereddüt etmeden «Değil Mescid-i Aksa'ya gidip-geldiğini söylemesi, daha uzaklara gidip-geldiğini söylese, ona da inanırım. O, göklerden ve yerden ne haber verirse hepsini tasdik ederim. Muhammed asla yalan söylemez, ne söylerse doğrudur» der. Bundan dolayı Yüce Allah Ebu Bekir'i «Sıddık» ünvaniyle vasıflandırır. Enes (radıyallahü anh), Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'den şöyle duyduğunu rivayet eder: «Mirac'ta bana elli vakit namaz farz kılındı, bunun azaltılması için Rabbime niyaz ettim. Sonra beş vakte indirildi. Ardından Yüce Allah şöyle nida etti: 'Yâ Muhammed, bizim sözümüzde değişiklik olmaz, senin ümmetinden kim beş vakit namazı eda ederse, biz ona elli vaktin sevabını veririz'.» |
﴾ 1 ﴿