14 «Sonra nutfeyi bir kan pıhtısı haline getirdik, derken o kan pıhtısını bir çiğnem et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdik. Ve sonra onu başka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir.» Yüce Halik insan oğlunun yaratılışını beyan ederek, onları nasıl yaratıldıkları hakkında düşünmeye ve yaratanın emirlerine teslim olmaya davet ederek şöyle buyurmuştur: 'Yemin olsun ki, biz insanı süzme çamurdan yarattık.» Bu süzme çamurdan yaratılan insan Hazret-i Âdem'dir. Diğer bütün insanlar onun sulbünden yaratılmıştır. Bundan dolayı «biz insanı süzme çamurdan yarattık» buyurulmuştur. İlk insanın aslî maddesinin çamur olduğu bildiriliyor ve ondan türeyen insanların aslî maddeleriyle geçirmiş oldukları merhaleleri de şöyle beyan ediyor: «Sonra da onu nutfe halinde sağ-Lam bir yere yerleştirdik.» O sağlam yer ana rahmidir. O rahmin duvarlarına tutunan hücre öyle bir yerdedir ki her türlü tehlikeden korunmuş, her türlü ihtiyacı temin edilmiştir. Sonra o nutfe bir kan pıhtısı haline dönüşmüştür. O kan pıhtısından bir çiğnem et, o etten de kemikler oluşmuştur. O kemiklere de et giydirilmiştir. Yüce Allah bunu şöyle beyan ediyor «sonra nutfeyi bir kan pıhtısı haline getirdik, derken o kan pıhtısını bir çiğnem et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdik. Ve sonra onu başka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir.» Bütün bu gelişmeler merhale merhale olmuştur. Önce nutfe, sonra uyuşmuş bir kan pıhtısı, daha sonra bir çiğnem et parçası ve o etten kemiklerin oluşu ve iskelet. Bu iskelete ruh verilerek canlı bir varlık. Bu gelişmeler rahim, dediğimiz karanlık odada merhale merhale oluşmuş ve rahimde kalma müddeti bittikten sonra dünyayı teşrif. Artık yeni bir âlem başlamıştır. İlk önce ana sütü, sonra hafif şeyler ve daha sonra çeşitli nimetler yemeye koyulan insan, zamanın akışı içinde gelişmesini tamamlar. Çocukluk dönemi, gençlik dönemi, orta yaşlılık dönemi ve ihtiyarlık dönemi. Ve tekrar Rabbine dönüş. İşte hayat denen muamma. Bütün bunlar Allahü teâlâ'nın ihsanıdır. Bu ihsanlara karşı nimetlerine şükredip ta'zimde bulunmak her kulun en büyük görevidir. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir. Değişmeyen kanunlarıyla insan fıtratını donatan O'dur. İnsana en ince nizamı vererek kemâl basamaklarında mukadder olan seviyeye ulaşmasını temin eden O'dur. Fakat insanlar bu göz kamaştırıcı harikalar karşısında gözlerini kapayıp geçiyorlar. İnsan denen şu karmakarışık varlığı iyice düşünüp bütün özellikleriyle göz önünde bulundurmak bile, çıplak gözle dahi görülmeyecek kadar küçük olan ve ana rahminin duvarlarına tutunmuş bulunan o bir noktanın bütün insanî özellikleri taşıması, sonra kademe kademe ilerleyerek büyümesi, gelişmesi, bir başka varlık haline dönüşmesi, sonra bir çocuk halinde dünyaya gözünü açması ve çocuğun umumi insanlık özelliklerinin dışında kendi irsi özelliklerini ve kabiliyetini de beraberinde taşıması ve bütün bu özelliklerin o rahmin duvarına tutunmuş bulunan küçücük bir zerrede gizlenmiş bulunması bile o yüce yaratıcının akıl almaz ve bilinmez kudretinin anlaşılması için bütün kapıları açmaya kâfidir. Ne yazık ki, insanoğlu kendi yaratılışını düşünmekten aciz ve nankördür. Sonra bu hayatın son bulacağı bildirilmektedir. |
﴾ 14 ﴿