21

«Ya bana apaçık bir burhan getirecektir, ya da onu şiddetli bir azaba uğratırım veya keserim.»

Süleyman (aleyhisselâm)’ın ordusu cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşmuştu. Bir yerde konakladıkları zaman kuşlar havada saf tutup onu ve ordusunu gölgelendirirdi. Yine bir sefer esnasında, konakladıkları yerde kuşlar saf tutup onları gölgelemişler, fakat bir boşluk kalıp o boşluktan Süleyman (aleyhisselâm)'a güneş gelmişti. Bu güneşin nerden geldiğini tesbit için kafasını kaldırıp kuşlara bakmış, Hüdhüd kuşunu görememişti. Hüdhüd kuşunu göremeyen Süleyman (aleyhisselâm) nereye gittiğini sorar. Çünkü bu ayrılış kendisinden izinsizdi. Kendisinden izin almadan kimse ordudan ayrılamıyordu. Hüdhüd'ün izinsiz ayrılışına çok kızan Süleyman (aleyhisselâm) şöyle der: «îzinsiz gittiğine dair ya bana apaçık bir burhan getirecektir, ya da onu şiddetli bir azaba uğratırım veya ceza olarak keserim.»

İbn Abbas (radıyallahü anh)’ın rivayetine göre Hüdhüd kuşu seferde Süleyman (aleyhisselâm)’ın su bulma rehberiydi. Suyun nerede olduğunu tesbit eder, gagasıyla suyun bulunduğu yeri belirler, cinler daha sonra onun gagasıyla belirlediği yeri kazarak suyu çıkartırlardı. Yine bir sefer esnasında Süleyman (aleyhisselâm) ordusu ile beraber bir yerde konaklar, su ihtiyaçları olur, su bulmak için etrafa adamlar gönderir, hiçbiri su bulamadan döner. Suyun nerede olduğunu tesbit için Hüdhüd'e sormak isterler, fakat onu bulamazlar. Durum Süleyman (aleyhisselâm)'a arzedilir. O etrafı kontrol eder, Hüdhüd'ü göremez, yoksa Hüdhüd burada hazır değil mi, kayıplardan mıdır?» der. Onu kuşların arasında göremeyen Süleyman (aleyhisselâm) çok kızar ve «Allah'a yemin ederim ki, ya bana apaçık bir burhan getirecektir, ya da onu şiddetli bir azaba uğratırım veya keserim.» der. Tefşirciler Süleyman (aleyhisselâm)'in Hüdhüd'e vereceği azap hakkında ihtilâf etmişlerdir. Cumhura göre, kanadını ve kuyruğunu kesip tüyünü yolarak, karıncaların bol olduğu yere bırakıp karıncalara yedirmek, ona verilecek en büyük cezadır. Hüdhüd kuşunun diğer kuşlardan ayrılmasına sebep şudur: Yemen'e sefere giderken yolda manzarası, ormanları, çiçekleri ve otlakları çok güzel bir yer görür. Orada konaklayıp öğlen namazını kılıp yemek yemek ister. Onlar oraya inip yerleşene kadar Hüdhüd de bu memleketin kime ait olduğunu öğrenmek için diğer kuşlardan ayrılıp uçar gider. Bir müddet gittikten sonra Belkıs'ın bağlarını, bahçelerini görür ve oraya iner. Bağın içinde bir Hüdhüd görür. Görmüş olduğu Hüdhüd kuşunun ismi Infir'dir. Belkıs'ın bağındaki Hüdhüd kuşu Süleyman (aleyhisselâm)'in Hüdhüd kuşuna nereden geldiğini sorar. Süleyman (aleyhisselâm)'ın Hüdhüd kuşunun ismi da Yâfur'dur. Yâfur, Davud'un oğlu Hükümdar Süleyman ile Şam'dan geldiklerini söyler. Infir, Süleyman'ın kim olduğunu sorar. Yâfur onun, cinlerin, insanların, kuşların ve hayvanların hükümdarı olduğunu, rüzgârın ve şeytanların emrine müsahhar bulunduğunu söyler. Sonra Infir'e kim olduğunu sorar. Infir, o memleketli olduğunu söyler. Yâfur, bu beldenin padişahının kim olduğunu sorar. Infir, Belkıs adında bir kadın olduğunu ve memleketinin çok geniş ve güzel olduğunu, emri altında on iki bin subay bulunup her subayın yüz askeri bulunduğunu söyler. Sonra «benimle beraber gelip onun mülkünü ve tahtım görmek istemez misiniz?» der. Yâfur ona şu cevabı verir: «Namaz vakti geldi, padişahım Süleyman abdest almak için su ister, onu bulamadıkları zaman bana müracaat ederler, kuşların arasında olmadığımı görürse bana kızar ve beni cezalandırır. Onun beni cezalandırmasından korkuyorum, bu bakımdan seninle gelemem. Infir, «sen hükümdarına bu memleketin padişahının kim olduğunu öğrenip durumunu haber verirsen o çok sevinir, bunun için de korkma, beraber gidelim» der. Bunun üzerine ikisi birden Belkıs'ın köşkünün olduğu yere giderler, orası Hüdhüd'ün o kadar hoşuna gider ki, bir daha geri Süleyman (aleyhisselâm)'ın yanına dönmeyi aklından bile geçirmez. O sırada Süleyman (aleyhisselâm) da namaza hazırlanır, su ister, hizmetçileri su bulamazlar. İnsanlardan, cinlerden, kuşlardan bir kısmını su aramaya gönderir. Kimse su bulup getiremez. Bu defa Süleyman (aleyhisselâm), Hüdhüd'ü ister, kuşlar onun olmadığım söyler, Süleyman (aleyhisselâm) nereye gittiğini sorar. Kuşlar bilmediklerini söyler. Buna çok kızan Süleyman (aleyhisselâm) kuşların başkanı olan Akkap kuşuna onu bulup kendisine getirmesini ister. Bunun üzerine Akkap yola çıkar, Hüdhüd'ün nerede olduğunu tesbit etmek için göğe yükselir ve Yemen'de, Belkıs'ın sarayının yanında olduğunu anlar. Hemen oraya uçar. Hüdhüd, Akkap kuşunun kendisine çok hiddetli bir şekilde geldiğini görünce, korkar ve «ey Akkap, sana bu gücü ve kudreti veren Allah hakkı için bana bir şey yapma» der. Hüdhüd'den bu sözleri duyan Akkap sakinleşir, ona bir şey yapmaz ve «neredesin, peygamber seni şiddetli bir şekilde cezalandıracağına veya keseceğine yemin etti, nerede olduğunu bana söyle» der. Sonra ikisi birden Süleyman (aleyhisselâm)'in bulunduğu yere gelirler. Diğer kuşlar bunları karşılar ve «sen niçin aramızdan ayrıldın? Allah Resulü sana çok kızdı, seni ağır bir şekilde cezalandıracak veya öldürecek» derler. Hüdhüd «Allah Resulü benim için bundan başka bir şart koştu mu?» der. Kuşlar da «evet, ya bana niçin gittiğine dair açık bir delil getirir veya öldürürüm, dedi» derler. Hüdhüd «öyleyse ben onun azabından kurtulurum» der. Sonra Akkap kuşu ile beraber Süleyman (aleyhisselâm)'in huzuruna çıkarlar. Akkap «Ey Allah'ın Resulü, Hüdhüd'ü sana getirdim» der. Hüdhüd, Süleyman (aleyhisselâm)'in kürsüsüne yaklaşır ve kafasını mütevazi bir şekilde yukarı kaldırır. Süleyman (aleyhisselâm), Hüdhüd'ü başından tutup kendisine doğru çeker ve «neredeydin, şimdi sana en ağır cezayı vereceğim» der. Hüdhüd, Süleyman (aleyhisselâm)'a şu cevabı verir: «Ey Allah'ın Resulü, şu anda benim senin elinde olduğun gibi, sen de Allah'ın elindesin.» Süleyman (aleyhisselâm), Hüdhüd'den bu sözleri işitince elini hemen kafasından çeker ve onu affeder. Sonra nerede olduğunu sorar, Hüdhüd de nerede olduğunu ona haber verir.

21 ﴿