|
35 «Ben onlara bir hediye göndereyim de elçilerin ne ile döneceklerine bakayım.» Belkıs istişare etmek için vezirlerini toplar, görüşlerini sorar. Onlar da Belkıs'a şu cevabı verirler: «Bizim askerimiz çok, gücümüz ve kuvvetimiz yerinde, savaşta mahir insanlarız. Hüküm de senindir, dilediğim yap. Biz senin vermiş olduğun hükme ve karara asla karşı çıkmayız, istediğini de yerine getiririz.» Vezirleri bu ifadeleriyle Süleyman (aleyhisselâm) ile savaşmayı istemişlerdir. Belkıs ise onları bu fikirlerinden vazgeçirmek için kendilerine şöyle demiştir: «Doğrusu büyük padişahlar bir şehre girdikleri zaman orasını perişan ederler, yakıp yıkarlar. Halkın da şerefli olanlarını hor ve hakir kılarlar. Bunlar da şayet bizim memleketimize girerlerse, aynısını yaparlar. Benim fikrim şu ki, onlara hediyeler gönderip deneyelim, bakalım, elçilerimize ve hediyelerimize ne diyecekler. Süleyman, eğer peygamber ise hediyelerimizi kabul etmeyecek, bizi kendi dinine davet edecektir. Padişah ise hediyelerimizi kabul edecek, bizden de uzaklaşacaktır. Dolayısıyla biz de onun şerrinden böylece kurtulmuş olacağız.» Neticede Belkıs’ın fikri kabul edilir. Belkıs çok akıllı ve çok zeki bir melikti. Neticenin ne olacağını o çok iyi biliyordu. Süleyman (aleyhisselâm)'ı denemek için birkaç delikanlı ile birkaç kızı alıp onları erkek ve kadın olduğu belli olmayacak şekilde süslü elbiselerle giydirir. İmam-ı Mücahid'in Kavline göre, kızlara erkek, erkeklere de kadın elbisesi giydirir ki, erkekleri görenler kadın, kadınları görenler de erkek zannetsinler. Bunların sayıları hakkında tefsirciler ihtilâf etmişlerdir. Kimine göre sayıları yüz, kimine göre ise iki yüzdür. Ellerine de Süleyman (aleyhisselâm)'a verilmek üzere ipek örtüye sarılı bir altın külçe verir. Bazılarına göre altın külçenin sayısı dörttür. İmam-ı Vehb'in görüşü çok daha farklıdır. Ona göre Belkıs’ın Süleyman (aleyhisselâm)'a gönderdiği adamların sayısı bindir. Bunların beş yüzü kadın, beş yüzü de erkektir. Erkeklere kadın, kadınlara da erkek elbisesi giydirir ve erkeklerin kollarına bilezik, kulaklarına küpe, boyunlarına gerdanlık takar. Kadınların da bellerine kuşak bağlar ki, erkeklerden hiç farkedilmezler. Hepsini süslenmiş atlara bindirir, ellerine de Süleyman (aleyhisselâm)'a verilmek üzere, beş yüz külçe altın, beş yüz külçe gümüş, bir taç, misk-i amber dolu bir kap ve içinde çok kıymetli cevher bulunan bir de cam kavanoz verir. Bunları temsilen de çok güvendiği iki vezirim gönderir ve onlara da göndermiş olduğu cevherlerin cinsi ve adedi yazılı olan bir mektup verir. Mektupta ayrıca şu ifadeler de yazılıdır: Eğer gerçekten peygamber isen sana gönderdiğim erkeklerle kızları birbirinden ayırt et. Şişenin içindekinin ne olduğunu bil ve onu dosdoğru del.» Erkeklere kadın gibi, kadınlara da erkek gibi konuşmalarını ve hareket etmelerini tembihler ve iki vezirine de şu talimatı verir: «Süleyman'ın yanına girdiğiniz zaman size sert mi, yoksa güler yüzlü mü davranacağına bakın. Eğer sert davranırsa bilin ki padişahtır, kendisinden hiç korkmayın, çünkü ben ondan daha üstünüm. Şayet güleryüzîü davranırsa bilin ki peygamberdir. O zaman sözlerini iyi dinleyin ve çok güzel, nazik cevap verin.» Adamlarını ve iki vezirini bu tavsiyelerle Süleyman (aleyhisselâm)'a gönderir. Hüdhüd onlardan önce gelip durumu Süleyman (aleyhisselâm)'a haber verir. Bunun üzerine Süleyman (aleyhisselâm), cinlere oturmuş olduğu sarayın bahçesini altın ve gümüş ile kaplatır, etrafına duvar ördürür, duvarların üzerlerine de altın ve gümüşten kubbeler kondurur. Sonra denizde ve karada en güzel hayvanları bulup getirtir. Sarayın avlusuna koyar. Sonra cinleri, insanları, kuşları ve hayvanları sarayın bahçesinde bölük bölük toplar, kapılara nöbetçiler diker. Daha sonra Belkıs'ın adamları gelip manzarayı görünce hayrete düşerler, kendi getirmiş oldukları cevherlerin hiçbir değeri olmadığını anlarlar, onları Süleyman (aleyhisselâm)'a vermeye utanırlar. Cümle kapısına geldikleri zaman bekçilerin heybetli bakışlarından korkarlar. Akıllara durgunluk verecek ihtişamı dalgın dalgın seyrederler ve bekçiler tarafından Süleyman, (aleyhisselâm)'in huzuruna getirilirler. Süleyman (aleyhisselâm) onları güler yüzle karşılar ve kendilerine iltifatta bulunur. Onlar da kendilerini takdim ettikten sonra Belkıs'ın göndermiş olduğu hediyeleri ortaya koyarlar ve mektubu da verirler. Süleyman (aleyhisselâm) içinde cevher olan cam kavanozu alır. O anda Cebrail gelip içindekinin ne olduğunu Süleyman (aleyhisselâm)'a bildirir. O da, Belkıs'ın adamlarına cam kavanozun içinde deliksiz, çok kıymetli bir inci olduğunu söyler. Belkıs'ın elçileri bu incinin ortasından dosdoğru delinmesini isterler. Bunun üzerine Süleyman (aleyhisselâm), cinleri ve insanları toplar bu inciyi kimin deleceğini sorar. Hiç kimse cevap vermez. Hayvanlardan ağaç kurdu bu işi üstlenir ve ağzına bir kıl alıp inciyi delmeye başlar ve başarır. Süleyman (aleyhisselâm) buna mukabil kurda dileğinin ne olduğunu sorar. Kurt, rızkının ağaçtan olması için dua etmesini ister, o da dua eder, Allahü teâlâ duasını kabul eder. O günden sonra ağaç kurdunun rızkını Hâlik-ı Zülcelâl ağaçtan halk etmiştir. Sonra bir karınca gelip inciden ipi kendisinin geçireceğini söyler. Süleyman (aleyhisselâm) da isteğini kabul eder. Karınca ağzına bir ip alıp inciden geçirir. Süleyman (aleyhisselâm) buna mukabil isteğini sorar, o da rızkının meyvelerden olması için dua etmesini ister. Süleyman (aleyhisselâm) dua eder, duası kabul olur, o günden sonra bu karıncaların rızkı meyvelerden olur. Sonra kızlarla erkekleri birbirinden ayırt etmek için ellerine birer su kabı verir ve yüzlerini yıkamalarını ister. O günün âdetine göre kızlar su kabından bir ellerine su koyup yüzlerini öyle yıkarlarmış, erkekler ise iki elini su kabının içine sokup yüzlerini öyle yıkarlarmış. Bu basit bir deneme ile onları birbirinden ayırt eder. Belkıs'ın elçileri hediyelerini getirip Süleyman (aleyhisselâm)'nın önüne koyunca onlara şöyle demişti. |
﴾ 35 ﴿