LOKMAN SÛRESİ

Bu sûre-i celile Kur'ân-ı Kerîm'in 31. süresidir. Mekke'de nazil olmuştur, 34 âyettir. Yalnız 27, 28, 29. âyetlerin Medine'de nazil olduğu rivayeti de vardır. Bu sûre, Lokman (aleyhisselâm)’ın kıssalarından ve hikmetli nasihatlarından bahsettiği için «Lokman sûresi» adını almıştır. Bu mübarek sûrenin beyanatı da çok ulvîdir. İmandan yoksun olanların ne gibi bir azaba müstehak olacakları, iman edenlerin ise Allah katında ne gibi bir mükâfata nail olacakları bidirilmektedir. Hâlik-ı Mutlak’ın bedii, lâtif ve faydalı olarak yaratmış olduğu kâinata beşeriyetin ibret nazariyle bakmalarını celb ediyor. Lokman Hekim'in Allah tarafından ilim ve hikmete nail olduğu, kendisine verilen bu nimetlere şükür ile mükellef olduğu ve oğluna çok hikmetli bir nasihatta bulunduğu, kendilerinden sonra gelenlere bir numune olmak üzere gösteriliyor. Yüce Halik göklerdeki ve yerdeki kudret eserlerini bildiriyor Me geleceğe ait gaybın mahiyetini Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği haber veriliyor. Böylece insanları düşünceye davet ederek iman edenlerin Allah katında görecekleri mükâfatı, iman etmeyenlerin de ne elim bir azaba uğrayacakları bildiriliyor.

1

«Elif, Lâm, Mim.»

2

«Bunlar hikmet dolu kitabın âyetleridir.»

3

«Ki o iyi davranan kimseler için hidâyet ve rahmettir.»

4

«Onlar ki namaz kılarlar, zekât verirler ve onlar ki âhirete yakînen inanırlar.»

Elif, Lâm, Mim, Bakara sûresinde bunun izahı geçmiştir. Bunlar hikmet dolu Kur'ân-ı Kerîm'in âyetleridir. Allah'ın birliğine ve kudretine delâlet eder. Bu Kur'an iyi hareket edip iman edenler için hidâyet ve rahmettir, âyetleri muhkemdir, nesh olunmaz. Hakîmd'r, kendisinden önceki kitapların hükmünü nesh etmekle hükmeder. Bunun hükümleri asla değiştirilmez. İmanı ve küfrü, hakkı ve bâtılı, hayrı ve şerri, iyiyi ve kötüyü, helâli ve haramı bildirir. Bu kitap iman edip sâlih amel işleyenler için rahmete vesiledir. İman edip namazlarını dosdoğru kıhp, zekâtını verenler ve âhirete yakînen inananlar kurtuluşa ereceklerdir. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: -Bunlar hikmet dolu kitabın âyetleridir. Ki o iyi davranan kimseler için hidâyet ve rahmettir. Onlar ki namaz kılarlar, zekât verirler ve onlar ki âhirete yakînen inanırlar.»

5

«İşte onlar Rablerinden bir hidâyet üzeredirler. Ve işte onlar felaha erenlerin ta kendileridir.»

Bu sıfatlarla mevsuf olanlar hidâyet üzeredirler ve onlar felaha erenlerin ta kendileridir. İman edip namazlarını dosdoğru kılanlar, zekâtlarını verenler ve âhirete yakînen inananlar felaha erenlerdir. İman etmeyenler asla hidâyete erip felaha kavuşamazlar. Çünkü iman etmeyenler Allah'ın hoşnut olduğu şeylere ulaşamazlar. Ancak iman edenler ulaşabilirler.

6

«İnsanlar arasında bilgisizce Allah yolundan saptırmak için gerçeği boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır. İşte horlayıcı azab onlar içindir.»

Bu âyet-i celilenin nüzul sebebi şudur: Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in baş düşmanlarından olan Nadr ibn Haris ticaret için gittiği İran'dan Rüstem ve İsfendiyar kisralarına ait hikâyeleri ve İran düzmelerini alıp getirir ve halkı etrafına toplayarak -Muhammed'in Peygamber olduğu gibi, ben de peygamberim. Onun kitabı varsa, benim de kitabım var» diyerek onlara Âdem (aleyhisselâm)'in kıssalarını, İran hikâyelerini okur ve «Muhammed'in söylediklerinin tamamı benim yanımda mevcuttur- diyerek, halkı İslâm dininden uzaklaştırmaya çalışır. Bununla da kalmayarak Kur'ân-ı Kerimle alay eder, cariyeler satın alarak ona nazire olmak için şarkılar, mersiyeler ve çalgılar söyletip çaldırır. Böylece halkı kendi yanına çektiği gibi, onların şehevi arzularını da galeyana getirerek bu cariyeleri kendilerine musallat eder. Şarkı ve türkü söylemek maksadıyle cariye alıp satmak haramdır. Nitekim Ebû İmame, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'den şöyle rivayet etmiştir:

-Şarkı ve türkü söyleyen cariyeleri satın almak, satmak, ticaretini yapmak ve onlara çalgı çaldırıp, şarkı söyleterek para kazanmak haramdır.- Çünkü onlar çalgı çalmak, şarkı söylemek için değil, hizmet için kullanılmaya müsaade edilmiştir. Mücâhid'in İbn Abbas (radıyallahü anh)'dan rivayetine göre, âyette geçen (lehvel hadisi) mânâsı şarkı söyleyen cariyeleri satın alıp onlara şarkı söyletmektir. Bazılarına göre (lehvel hadîs)'ten maksat imam terk edip küfrü tercih etmektir. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «İnsanlar arasında bilgisizce Allah yolundan saptırmak için gerçeği boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır. İşte horlayıcı azab onlar içindir.»

7

«Ayetlerimiz ona okunduğu zaman kulaklarında ağırlık var da işitmiyormuş gibi büyüklük taslayarak sırt çevirir. İşte ona çok acıklı bir azabı müjdele..»

Bu âyet-i celile Nadr ibn Sabit hakkında nazil olmuştur. Allahü teâlâ'nın âyetleri onlara okunduğu zaman kulaklarında sağırlık var da işitmiyormuş gibi büyüklük taslayarak sırt çevirip kaçar. Kur'an'ı tasdik edip inanmazlar. İşte onlar için kıyamet günü elim bir azab vardır. Yüce Allah bunu şöyle beyan ediyor: -Âyetlerimiz ona okunduğu zaman kulaklarında sağırlık var da işitmiyormuş gibi büyüklük taslayarak sırt çevirir. İşte ona çok acıklı bir azabı müjdele.» Kâfirlerin uğrayacakları azabın çok şiddetli olduğunu bildirmek için «azabı müjdele- buyurulmuştur.

8

«îman edip sâlih amel işleyenler için muhakkak onlara Naim cennetleri vardır.»

9

«Orada devamlı kalırlar. Bu, Allah'ın hak vaadidir. O, yegâns galip, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.»

İman edip sâlih amel işleyenler kıyamet günü Allah katında mükâfatlarını göreceklerdir. Onlar kendileri için hazırlanan Naim cennetlerine girecekler ve orada ebedi olarak kalacaklardır. Bu, onlara Allah'ın hak vaadidir. O, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. İman edenler mükâfatını, etmeyenler de cezasını görecektir.

10

«Gökleri gördüğünüz gibi direksiz olarak yaratmış, sizi sarsar diye yere ağır baskılar koymuş, orada her türlü canlıyı yaymıştır. Gökten su indirip orada her sınıf güzel nebatlar yetiştirmişizdir.»

11

«İşte bu, Allah'ın yaratışıdır. O'ndan başkasının ne yarattığını haydi gösterin bana. Hayır zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler.»

Yüce Halik uçsuz bucaksız gökleri direksiz olarak yaratmıştır. Onu tutan bir direk olmadığı gibi, bir yere de bağlı değildir. Üzerindekileri sarsmasın diye yere de büyük dağlar yerleştirmiştir. O dağlar vasıtasıyle yerin üzerindekiler sarsılmadan gezerler, dolaşırlar. Orada her çeşit canlıyı yaratmış ve yeryüzünün her köşesine yaymıştır. Bunların beslenmeleri ve ihtiyaçlarını te’ınin için gökten yağmur indirip o yağmur vasıtasıyle her türlü bitkileri, meyveleri, sebzeleri, mahsulleri, nebâdatı, otlakları, ormanları, bağ ve bahçeleri ve rengârenk çiçekleri yetiştirmiştir. Bütün tunlar Allahü teâlâ'nin yaratması ve dilemesiyle meydana gelmiştir. O'ndan başka bunları kim yaratabilir? Bunların hepsi Allah'ın varlığına ve birliğine delâlet eder. İnsanlar hâlâ bunlardan ibret alıp iman etmeyecekler mi? Buna rağmen kâfirler ve zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler. Bütün bunları yoktan var eden Allah'ı bırakıp da, hiçbir şeyden haberi olmayan putlara taparlar. Bunlar hâlâ düşünmeyecekler mi? Bütün varlıkları, gökleri ve yeri yoktan var eden O değil midir? O. her şeye kadirdir. Düşünebilenler için bütün bunlarda ibretler vardır.

12

«And olsun ki, biz Allah'a şükret diye Lukman'a hikmeti verdik. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de küfrederse muhakkak ki, Allah ganidir, her hamde O lâyıktır.»

Yüce Allah, Lukman'a akıl, ilim ve hikmet vermiştir. Kendisine verilen ilim ve hikmet' sayesinde hatadan beri olmuştur. Söylediği ve yaptığı her şey doğrudur. Ehl-i Sünnet'e göre Lukman'a hikmet verilmiş, peygamberlik verilmemiştir. İbn Abbas ile Vehb'in görüşü de bu meyandadır. Vehb'in beyanına göre Allahü teâlâ, Lukman'ı peygamberlikle hikmet arasında muhayyer bırakmış, o da hikmeti tercih etmiştir.

Lukman, Hazret-i Mûsâ zamanında yaşamış bir zatın kölesidir. Azat oluş sebebi şudur: Efendisi ona bir gün bir koyun kesip en değerli yerini kendisine getirmesini söyler. O da koyunu keser ve dili ile kalbini alıp efendisine getirir. Bir müddet sonra tekrar bir koyun kesip bu defa en kötü iki azasını kendisine getirmesini ister. Lukman koyunu keser ve yine dili ile kalbini alıp efendisine getirir. Efendisi hayrete düşer ve «ey Lukman, sana koyunun en kıymetli iki azasını bana getir dedim, dili ile yüreğini getirdin. En kötü iki azasını getir dedim, yine dili ile yüreğini getirdin, bunun hikmeti nedir» der, Lukman da «iyilik de, kötülük de bu ikisinden zuhur eder. Şayet dil ile yürek iyi olursa bütün vücut iyi olur, eğer bu ikisi kötü olur, bozulursa bütün vücut bozulur- cevabını verir. Efendisi, Lukman'dan bu sözleri işitince «Sen çok hikmetli söz söyledin. Böyle, hikmetli sözler söyleyen köle olamaz» der ve azat eder. Lukman azat edildikten sonra halkı toplar onlara vaaz etmeye başlar. O sırada İsrailoğullarının ileri gelenlerinden birisi topluluğa yaklaşır, vaaz edenin kim olduğunu sorar, Lukman olduğunu söylerler. Yanına gelir ve «Ey Lukman, sen falancanın kölesi değil miydin?» der, Lukman -evet o zatın kölesiydim» der. «Seni bu makama yükselten nedir?» diye sorar. Lukman -doğruyu söylemek, emaneti muhafaza edip ihanet etmemek, başkalarının hakkına riayet etmek ve olur olmaz konuşmamak beni bu mertebeye yükseltti' der. Adam şaşkına döner ve çekip gider. Yüce Allah «and olsun ki, biz Allah'a şükret diye Lukman'a hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de küfrederse muhakkak ki, Allah ganidir, O her hamde lâyıktır.- Şükredenlerin dünyada Allah nimetlerini, âhirette ise sevabını artırır. Nimetlerine nankörlük yapanların ise dünyada da, ahrette de cezasını verir. Dünyada elindeki nimetleri almakla, âhirette de azablandırmakla cezalandırır.

13

«Hani Lukman oğluna öğüt vererek demişti ki: 'Oğulcuğum, Allah'a şirk koşma, doğrusu şirk büyük bir zulümdür'.»

Lukman oğluna vaaz edip şöyle demiştir: »Oğulcuğum, Allah'a şirk koşma ve kimseyi O'na ortak tutma. Doğrusu şirk büyük bir zulümdür.» Lukman şirki, zulüm olarak zikretmiştir. Çünkü zulüm, bir şeyi mahallinden başka yerde kullanmaktır. Allah'ı bırakıp putları ma'bud edinmek ve onlara tapmak zulümdür. Zira Allah'tan başka ibadete lâyık kimse yoktur. Putları ma'bud edinip onlara tapmak, ibadeti mahallinden başka yerde kullanmaktır. Bu ise zulümdür. Allah'a ortak koşmanın afvı yoktur, bundan başka günahları Allah dilerse afveder, dilerse azab eder.

Lukman'ın oğlu ile karısı müşriklerdendi. Lukman onları imana davet etmek için çok uğraşmıştır. Neticede her ikisi de iman etmiştir.

14

«Biz insana ana ve babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl sürmüştür. Bana ve ana babana şükret. Dönüş ancak banadır.»

Hâlik-ı Mutlak, irisanoğluna ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmiştir. Çünkü çocuğun dünyaya gelmesine Allah'tan sonra sebeb ana babadır. Bununla beraber annenin çocuk üzerindeki hakkı babanınkînden daha fazladır. Çocuk ana rahmine düştüğü andan itibaren her geçen gün anne için bir yük, bir güçsüzlüktür. Onu dokuz ay, on gün gibi uzun bir zaman karnında taşır, sonra büyük bir zorluk içinde dünyaya getirir. Dünyaya getirdiği yavrusuna geceli gündüzlü bıkmadan, usanmadan iki sene de süt verir, Sütten kesildikten sonra yine itina ile yedirir içirir. Kendisine mâlik oluncaya kadar bu itna devam eder. Bütün bunlar anne için kolay şey değildir. Bu kadar zahmete ve ızdıraba katlanan annenin hakkı elbette ki çok büyüktür. Bunun için Yüce Halik «bana ve ana babana şükret» buyurmuştur. Allahü teâlâ, kendisine şükür ile ana babaya şükrü beraber zikretmiştir. Bu da gösteriyor ki, Allah hakkından sonra çocuk üzerinde en büyük hak ana babanındır. Bundan dolayıdır Ki, onlara «Öf» bile denmesine müsaade edilmiyor. Ne mutlu ana babasının duasını alanlara. Allah'ın rızasını kazanmak da, cennete girmek de, ana babanın rızasına bağlıdır.

15

«Şayet onlar seni körükörüne bana şirk koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme ve dünya işlerinde onlarla iyi geçin. Bana dönenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz yine banadır. O zaman ben size yaptıklarının bildiririm.»

Ana babaya itaat ancak meşru olan şeylerde olur. Meşru olmayan şeylerde ana babaya itaat edilemez. Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Şayet onlar, seni körükörüne bana şirk koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Ve dünya işlerinde onlarla iyi geçin. Bana dönenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz yine banadır. O zaman ben size yaptıklarınızı bildiririm.» Ana baba, çocuklarını Allah'a isyana ve şirk koşmaya zorlarlar veya teşvik ederlerse, onların bu emirlerine asla itaat edilmez. Çünkü Allah'a isyan ve şirk küfürdür. Zira Allahü teâlâ her hususta ana babaya itaati emretmiyor, sadece meşru olan hususlarda emrediyor. Halbuki Allah'a isyan ve şirk koşmak küfürdür. Küf üre rıza göstermek de küfürdür. Bundan dolayı Yüce Halik, meşru olmayan hususlarda ana babaya itaati emretmemistir. Fakat dünya işlerinde onlarla en iyi şekilde geçinmeyi, gönüllerini hoş tutmayı emretmiştir. Nitekim Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)den şöyle rivayet edilmiştir:

«Ana babaya yapılan en güzel musahabe (iyilik) aç oldukları zaman doyurmak, ihtiyaçları olduğu zaman üst-başlarını giydirmektir.» Bu, onların gönüllerini hoş etmek ve hayır dualarını almak için en güzel yoldur. Meşru olan her hususta onlara itaat etmek Allah'ın emridir. Çünkü onlara itaat Allah'a itaattir. Allah'a itaat edenler iki cihanda saadete kavuşacaklardır. Sonunda dönüşünüz yalnız Allah'adır. O zaman bu dünyada yaptıklarınızı O, size haber verecek. Îşte o gün zerre kadar hayır yapan mükâfatını, zerre kadar şer yapan da cezasını görecektir.

16

«Oğulcuğum, işlediğin şey bir hardal tanesi kadar da olsa, bir kayanın içinde veya göklerde, yahut yerin derinliklerinde de bulunsa Allah onu getirir. Çünkü Allah lâtiftir, hakkıyle haberdardır.»

Oğlu, Lukman'a bir gün şöyle der: «Ben, kimsenin bulunmadığı bir yerde herhangi bir günah işîesem, Allahü teâlâ benim işlediğim günahı nasıl bilip bana onunla azan edecektir?» ilim ve hikmet sahibi Lukman, oğluna şu cevabı verir; «Oğulcuğum, işlediğin şey bir hardal tanesi kadar da olsa, bir kayanın içinde veya göklerde, yahut yerin derinliklerinde de bulunsa, Allah onu getirir. Çünkü Allah lâtiftir, hakkıyle haberdardır.» Allah, kullarının yapmış olduğu her şeyden haberdardır. O yapılan şey ister yedi kat göklerde olsun, ister yerin derinliklerinde olsun, ister az olsun, ister çok olsun, isterse bir zerre miktarı olsun, kıyamet günü Allah onu kulunun karşısına çıkartır. Ona göre mükâfatını veya mücâzatım verir. Mükâfat da, mücâzat da kulun ameline bağlıdır. Bundan sonra Lokman’ın oğluna yapmış olduğu nasihat zikredilmektedir.

17

«Oğulcuğum, namazı kıl, iyiliği emret, kötülüğü önle. Başına gelene sabret. Çünkü bunlar kafi surette farzedilen şeylerdir.»

18

«İnsanları küçümseyip yüz çevirme, - yeryüzünde şımarık yürüme. Zira Allah kendini beğenip böbürleneni hiç sevmez.»

19

«Yürüyüşünde mutedil ol. Sesini alçalt. Şüphesiz ki seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.»

Lukman, oğluna şu nasihatlarda bulunur: «Oğulcuğum, namazî vaktinde ve ta'dil-i erkân ile dosdoğru kıl. Daima iyiliği ve Allah'ın razı olacağı şeyleri emret. Her türlü kötülüğü önle. İyiliği emredip kötülüklerden alıkoymaya çalışırken başına gelen musibetlere, belâlara, eziyetlere sabret, üzülme. Çünkü peygamberler, evliyalar ve Allah'ın sâlih kullan bu makamlara sabırla yükselmişlerdir. Onlar emr-i bi’l-ma'rûf ve nehy-î ani'l-münker yaparken birçok çilelere, sıkıntılara maruz kalmışlar ve bu sıkıntılara sabretmişlerdir. Zira Allah sabredenlerle beraberdir, onların yardımcısıdır, Ey oğulcuğum, insanları küçümseyip yüz çevirme. Yeryüzünde varlığına güvenerek kibirlenip çalım satarak şımarık yürüme. Allah, varlığına güvenip kibirlenerek başkalarına çalım satıp şımarık yürüyenleri asla sevmez. Yürüyüşünde mutedil ol. Allahü teâlâ’nın azametini düşünerek, tevazu ve vakarla yürü. Kibirlilik ve şımarıklık şeytanın âdetidir, İnsanlarla konuşurken yüksek sesle konuşma, sesini alçalt. Bağırarak konuşmak seni küçültür. Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.» Lukman, oğluna bütün insanlığa ışık tutacak, yol gösterecek nasihati yapmıştır.

20

«Görmez misin ki Allah göklerde olanları da, yerde olanları da size müsahhar kılmıştır. Gizli ve açık olarak nimetlerini size bolca vermiştir, insanlar arasında hiçbir bilgisi olmadan, hiçbir rehberi ve aydınlatıcı kitabı yokken Allah hakkında tartışanlar vardır.»

Ey insanlar, Allahü teâlâ göklerde olanları da, yerde olanları da sizin emrinize müsahhar kılmıştır. Gizli, açık, bildiğiniz ve bilmediğiniz nimetleri de size bol bol vermiştir. Siz bunları görmez misiniz? Bütün bunlar sizin yaşamanızı ve geçiminizi te’ınin için' yaratılmıştır. Bunlar Allah'ın varlığına, birliğine ve kudretine delâlet eder. Buna rağmen insanlar arasında hiçbir bilgisi ve hiçbir rehberi, aydınlatıcı kitabı olmadan Allah hakkında tartışanlar ve O'na eş koşanlar vardır. Körükörüne Allah'a eş koşanlar gökleri ve yeri kimin yarattığını hiç düşünmüyorlar mı? Hâlâ Allah'tan başkasına tapıyorlar? Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Görmez misiniz ki, Allah göklerde olanları da, yerde olanları da size müsahhar kılmıştır. Gizli ve açık olarak nimetlerini size bolca vermiştir.' insanlar arasında hiçbir bilgisi olmadan, hiçbir rehberi ve aydınlatıcı kitabı yokken Allah hakkında tartışanlar vardır.»

21

«Onlara 'Allah'ın indirdiklerine uyun' denilince, 'Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız' derler. Ya şeytan onları yalımlı azaba çağırıyor idiyse?»

Kâfirlere «gelin Allah'ın indirdiğine uyun, onunla hükmedin» denildiği zaman onlar «hayır biz atalarımızın yoluna, onların dinine uyarız, Allah'ın indirdiğine uymayız» derler. Halbuki atalarının dinine uymakla şeytan onları elîm bir azaba çağırıyor. Fakat onlar bunun hâlâ farkına varmıyorlar ve o elîm azabtan da kurtulmak istemiyorlar.

22

«Kim ihsan ederek kendini Allah'a teslim ederse muhakkak ki, o en sağlam bir kulpa sarılmıştır. İşlerin sonucu Allah'a aittir.»

23

«Kim de küfrederse, onun küfrü seni üzmesin. Onların dönüşü bizedir. O zaman yaptıklarını onlara bildiririz. Şüphesiz ki, Allah sinelerde gizleneni gerçelsten bilir.»

24

«Onları az bir süre geçindirir, sonra da ağır bir azaba sürükleriz.»

Her kim iman edip ihlâsla sâlih amel işleyerek kendini Allah'a teslim ederse, o en sağlam bir kulpa, dine sarılmıştır. Allah'ın dinine sarılanlar dünyada da, âhirette de asla karşılıksız kalmayacaklar ve mahzun da olmayacaklardır. Allah, iman edip sâlih amel işleyenlerin mükâfatını kat kat verecektir. Çünkü işlerin sonucu Allah'a aittir. Kim de imandan yüz çevirip küfrederse, onun küfrü kendisine aittir. Sonunda dönüşleri Allah'adır. O zaman Allah onlara dünyada yaptıklarını bir bir bildirir ve ona göre mükafat ve mücâzatlarını verir. O küfredenler yeryüzünde az bir zaman gezsinler dolaşsınlar, geçinsinler; Allah'a döndükleri zaman ağır bir azaba uğrayacaklardır. Yüce Allah bunu şöyle beyan ediyor: «Kim de küfrederse, onun küfrü seni üzmesin. Onların dönüşü bizedir. O zaman yaptıklarını onlara bildiririz. Şüphesiz ki, Allah sinelerde gizleneni gerçekten bilir. Onları az bir süre geçindirir, sonra da ağır bir azaba sürükleriz.»

25

«Yemin olsun ki, onlara 'gökleri ve yeri kim yarattı?' diye sorsan 'Allah'tır' derler. De ki: 'Hamd Allah'adır.' Hayır, onların çoğu bilmezler.»

26

«Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Muhakkak ki Allah, ganidir, her hamde lâyıktır.»

Kâfirler: «gökleri, yeri ve bu ikisinin arasındakileri kim yarattı?» diye sorulsa hiç şüphesiz «Allah yarattı- derler. Hiçbir zaman taptıkları putlarının yarattığını söylemezler. Allah'tan başkasının hiçbir şey yaratamayacağını onlar da biliyorlardı. Buna rağmen putlara tapıyorlardı. Halbuki göklerde ve yerde olanların hepsi Allah -indir. Bütün hamd de Onadır. Muhakkak ki, Allah onların ibadetlerinden müstağnidir, ihtiyacı yoktur. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Muhakkak ki Allah, ganidir, her hamde lâyıktır.» O'ndan başka ibadete ve hamde lâyık atan yoktur.

27

«Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz daha kendisine yardım ederek mürekkep olsa yine de Allah'ın kelimeleri tükenmezdi. Şüphesiz ki Allah yegâne galiptir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.»

28

«Sizin yaratılmanız da, yeniden dirilmeniz de tek bir kişininki gibidir. Muhakkak ki Allah her şeyi işiten, kemâliyle görendir.»

Bu âyet-i celilenin nüzul sebebi şudur: Kâfirlerden bazısı «bu Kur'an bir sözdür, yakında tükenir, biter, bir şey kalmaz» derler. Bunun üzerine Allahü teâlâ, onların bu iddialarını reddederek, bu âyeti inzal edip şöyle buyurur: «Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz daha kendisine yardım ederek mürekkep olsa, Allah'ın kelimeleri yine tükenmezdi. Şüphesiz ki, Allah yegâne galiptir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.» Yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem olsalar, denizler de mürekkep olsalar, bunlarla Allah'ın kelâmını yazmaya kalksalar bunlar biter, Allah'ın kelâmı yine bitmez, tükenmez. Çünkü Allah'ın kelâmı sonsuzdur. Halbuki insanların kelâmları mahduttur, sınırlıdır. Zavallı ve aciz olan insan, kendi mahdut kelâm iyle Allah'ın kelâmını bir tutuyor. Bu ne büyük bir zillettir ki, Halikla kendisini bir tutuyor. Bu şekilde düşünen zavallılar yaratılışlarını hiç akıllarına getirmiyorlar mı? Nasıl yaratıldıklarına baksalardı hiç böyle düşünmezlerdi.

Müşriklerden Übey ibn Halef ile Esed'in iki oğlu «Allah bizi bir anda yaratmadı, tedrici olarak yarattı. Önce nutfe, sonra pıhtılaşmış kan parçası, daha sonra bir parça et ve sonunda da azalarımızı yerli yerine koyup yaratmıştır. Bütün bunlar bir anda olmamışlardı Fakat öldükten sonra hemen bizi bir saatte nasıl yaratacaktır» demişlerdir. Bunun üzerine Hâlik-ı Mutlak bu âyeti inzal edip, onların bu sözlerini reddederek şöyle buyurmuştur: «Sizin yaratılmanız da, yeniden dirilmeniz de tek bir kişininki gibidir. Muhakkak ki Allah her şeyi işiten, kemâliyle görendir.»

29

«Görmedin mi, Allah geceyi gündüzün içine, gündüzü de gecenin içine sokuyor. Güneşi ve ayı buyruk altında tutar. Her birisi belirli bir süreye kadar akıp gider. Ve muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.»

30

«Bu, Allah'ın hakkın kendisi olmasından ve O'ndan başka taptıklarının ise bâtıl olmasındandır. Doğrusu Allah çok yüce, çok büyüktür.»

İnsanlar, Allah'ın geceyi gündüzün, gündüzü de gecenin içine soktuğunu, birinin gelip diğerinin gittiğini, gündüzün uzayıp gecenin kısaldığını, gecenin uzayıp gündüzün kısaldığını görmüyorlar mı? Güneşi ve ayı sizin emrinize müsahhar kılmıştır. Bunlar muayyen bir zamana kadar, her biri kendi mercilerinde, yörüngelerinde seyrederler. Hiçbiri diğerine müdahale etmez. Bütün bunlar kendiliğinden mi meydana geldi? Hayır, hepsi bir yaratıcının varlığına delâlet etmektedir ki, O da, Allah'tır. Allah'tan başkasını ma'bud edinenler bunlardan ibret alıp hâlâ iman etmeyecekler mi? Ey insanlar, Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Çünkü O, hakkın kendisidir. O'nda-n başka taptıklarınız ise bâtıldır. Onların size hiçbir menfaati dokunmayacağı gibi, sizi elim bir azaba sürükleyeceklerdir. Fakat Allah iman edip, tevbe ederek sâlih amel işleyenlerin kusurlarını bağışlar, günahlarını afveder. Zira O, çok yücedir, çok büyüktür.

31

«Görmez misin ki, gemiler denizde Allah'ın nimetiyle akıp gider. Böylece size âyetlerini gösterir. Bunlarda pek sabırlı ve çok şükreden kimseler için âyetler vardır.»

32

«Onları dağlar gibi dalgalar sardığı vakit dini yalnız Allah'a tahsis ederek O'na yalvarırlar. Onlan karaya çıkararak kurtardığı zaman da içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Ayetlerimizi gaddar ve nankör olanın dışında başkası bilerek inkâr etmez.»

İnsanlar, gemilerin denizde Allah'ın izniyle, O'nun bir nimeti olarak akıp gittiğini görmezler mi? Bu gemiler sizin istifadeniz ve menfaatiniz için akıp gitmektedirler. Böylece Allah size kudretini ve nimetlerini göstermektedir. Sabredip çok şükreden kimseler için bunlarda ibretler ve hikmetler vardır. Siz gemilerle ticaret veya ihtiyacınızı karşılamak için istediğiniz memleketlere, yerlere selâmetle gider gelirsiniz. Bütün bunlar Allah'ın size olan nimetleridir. Fakat insanların çoğu hâlâ Allah'ın bunca nimetlerine şükretmezler, nankörlük yaparlar. Yalnız denizlerde dolaşırken dağlar gibi dalgalar kendilerini sardığı vakit Allah'tan başka kurtuluş kapıları olmadığını görünce, hemen Allah'a dönerler, dua edip yalvarmaya başlarlar. Çünkü O'nun kapısından başka gidecek kapıları yoktur. Fakat karaya çıktıkları vakit içlerinden bir kısmı orta yolu tutup Allah'a iman ederler. Diğerleri ise başlarına gelenleri unutarak yine eski hallerine dönüp Allah'a eş koşarlar ve nimetlerine karşı nankörlük yaparlar. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Onları dağlar gibi dalgalar sardığı vakit dini yalnız Allah'a tahsis ederek, O'na yalvarırlar. Onları karaya çıkararak kurtardığı zaman da içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Âyetlerimizi gaddar ve nankör olanın dışında başkası bilerek inkâr etmez.»

33

«Ey insanlar, Rabbinizden korkun. Babanın oğluna, oğlun babaya hiçbir şeyle fayda veremeyeceği günden korkun. Allah'ın vaadi şüphesiz haktır. Öyleyse dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan sizi Allah'ın bağışlamasına güvendirerek yoldan çıkarmasın.»

Ey insanlar, sizi yoktan var eden ve çeşitli nimetlerle besleyen Rabbinizden korkun, O'na iman ederek sâlih amel işleyin ki, babanın oğula, oğlun babaya hiçbir şeyle fayda vermeyeceği kıyamet günü azaba uğramaktan sakının ve o günün dehşetinden korkun. Zira o gün herkes «nefsi nefsi- diye feryat edecektir. O gün babanın oğula, oğlun babaya, kadının beyine, beyin hanımına asla faydası olmayacaktır. Ancak Allah'ın şefaate müsaade ettikleri sâlih kulları müstesnadır. Onlar müsaade edildikleri ölçüde şefaat edeceklerdir. Ey insanlar, sakın sizi dünya hayatı aldatmasın. Çünkü o çok aldatıcıdır. Şeytan sizi aldatıp Allah'ın bağışlamasına güvendirerek yolundan çıkarmasın. Yüce Allah bunu şöyle beyan ediyor: -Ey insanlar, Rabbinizden korkun. Babanın oğluna, oğlun babaya hiçbir şeyle fayda veremeyeceği günden korkun. Allah'ın vaadi şüphesiz haktır, öyleyse dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan sizi Allah'ın bağışlamasına güvendirerek yoldan çıkarmasın.»

34

«Kıyamet saatinin bilgisi şüphesiz ki Allah katındadır. Ve yağmuru O İndirir. Rahimlerde olanı O bilir. Kimse yann ne kazanacağını bilemez. Ve yine hiçbir nefis nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.»

Bu âyet-i celîle Mukatil'e göre Beriyye kabilesinden Velid ibn Amr hakkında nazil olmuştur. Velid, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek «Ey Allah'ın Resulü, bizim memleketimizde, kıtlık, yokluk kurak yüzünden baş gösterdi, ne zaman yağmur yağıp otlaklarımız yeşerecek, ekinlerimiz olgunlaşacak. Eşim hamiledir, o oğlan mı, kız mı doğuracak, ben nerde doğdum ve nerede öleceğim, yarın ne yapacağım ve kıyamet ne zaman kopacak? Bunları bana haber ver» der. O, bütün bu soruları Peygamberimize maksatlı sormuştu. Bunun üzerine Allahü teâlâ yukarıdaki âyeti inzal edsrek şöyle buyurmuştur: «Kıyamet saatinin bilgisi şüphesiz ki Allah katındadır. Ve yağmuru O indirir. Rahimlerde olanı O bilir. Kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Ve yine hiçbir nefis nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.- Kıyametin ne zaman kopacağını, yağmurun ne vakit ve nerede yağacağını, ana rahmindeki çocuğun erkek mi, kız mı olacağını, her şahsın yarın ne kazanacağını, nerede öleceğini ancak Allah bilir. Ondan başka hiç kimse bunları bilemez ve gaybdan haber veremez. Nitekim Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: «Gaybın anahtarı beştir ve bunları Allah'tan başkası bilemez.» dedi ve bu âyeti okudu. O beş madde, kıyametin ne zaman kopacağı, yağmurun ne zaman yağacağı, ana rahmindeki çocuğun ne olacağı, insanın yarın ne kazanacağı, ve nerede öleceği. Hazret-i Âişe validemiz de şöyle demiştir: -Yarın ne olacağını ben bilirim» diyen yalan söylemiştir. Çünkü yarın ne olacağını Allah'tan başkası bilemez.» Peygamberler bile yarın ne olacağını bilemezler. Zira Allah onlara bile gaybı bildirmemiştir.

0 ﴿