SECDE SÛRESİ

Bu sûre-i celile Kur'ân-ı Kerım'in 32. süresidir. Mekke'de nazil olmuştur ve 30 âyetten ibarettir. Bir rivayete göre (18, 19, 20.) âyetleri Medine'de nazil olmuştur.- içinde secde âyeti bulunduğu için «Secde Sûresi» unvanını almıştır. Sürenin ihtiva ettiği başlıca konular şunlardır: Allah'ın birliğine delâlet eden âyetler, nübüvvet ve risâlets dair âyetler, insanların mefâtihulgayb denen beş mühim mes'eleye asla vâkıf olamayacakları, bunları ancak Allahü teâlâ'nın bildiği ve insanları göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünmeye davet eden âyetler, iman edenlerin nasıl halisane ibadet ve taatte bulunduklarına, ilâhî âyetlerin te'siriyle nasıl secdeye kapandıklarını bir takdir ile beyan buyuruyor. Kâfirlerin ise ne elim bir azaba uğrayacaklarını bildiriyor. Bunlardan ibret alınarak imana davet ediyor.

1

«Elif, Lam, Mîm.»

2

«Şüphe götürmeyen kitabın indirilmesi. Âlemlerin Rabbindendi?.»

3

«'Yoksa o, bunu kendiliğinden uydurdu mu' diyorlar? Hayır, O haktır. Rabbindendir. Ve senden evvel kendilerine uyarıcı gelmemiş olan bir kavme korkunç akıbetlerini haber vermen içindir. Belki hidâyeti bulurlar.»

Allahü teâlâ kasem ederek şöyle buyurmuştur: «Ulûhiyetim, lütfum ve şanım hakkı için, bu kitabı Allah, Cebrail vasıtasıyla kulu Muhammed'e indirmiştir. Bu kitabın Allah tarafından gönderildiğinde şek ve şüphe yoktur.” Bu Kur'an'ı tasdik eden mü’mindir, Allah tarafından indirildiğini inkâr edenler ise kâfirdir. Kafirler «bu Kur'an Allah tarafından gönderilmemiş, Muhammed kendisi uydurmuştur» demişlerdir. Halbuki Kur'an onlara meydan okuyarak, bir sûresinin veya bir âyetinin benzerini getirmelerini istemiş, fakat buna asla muvaffak olamamışlardır. Yüce Halik onların bu bâtıl iddialarını reddederek şöyle buyurmuştur: «'Yoksa o, bunu kendiliğinden uydurdu mu' diyorlar? Hayır, o haktır, Rabbindendir. Ve senden evvel kendilerine uyarıcı gelmemiş olan bir kavme korkunç akıbetlerini haber vermen içindir. Belki hidâyeti bulurlar.» Peygamberlere tâbi olanlar, kurtuluşa, hidayete, saadete, huzura, rahmete ve iki cihan mutluluğuna kavuşurlar. Tâbi olmayanlar da dalâlete düşüp helak olurlar. Peygamberlerin gönderiliş sebebi de budur. İnsanları küfürden imana, dalâletten hidâyete davettir. Bu davete uyanlar kurtulmuşlar, uymayanlar ise helak olmuşlardır.

4

«Allah, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratan, sonra arşa hükmedendir. Sizin O'ndan başka bir dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Hâlâ düşünmüyor musunuz?»

Ey insanlar, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratan Rabbiniz olan Allah'tır. Eğer dileseydi, bunları altı günde değil, bir anda yaratırdı. Halbuki acele etmemiş, teenni ile yaratmıştır. Kulların da bundan ibret alarak işlerinde teenni ile hareket etmeleri için altı günde yaratmıştır. Çünkü bir işte acele etmek şeytandandır, teenni ile hareket etmekse Rahman'dandır. Acele ile yapılan her işin sonu pişmanlıktır, teenni ile yapılan işlerin sonu ise rahmettir. Allah, gökleri, yeri ve ikisinin arasmdakileri altı günde yarattıktan sonra arşa hükmedendir. Ey insanlar, sizin Allah'tan başka dostunuz, şefaatçiniz, yardımcınız yoktur. Hâlâ düşünüp bunlardan öğüt almıyor musunuz ki, iman edip kurtulasınız. İman edenler kurtuluşa erecek, etmeyenler ise elim bir azaba uğrayarak, helak olacaklardır.

5

«Gökten yere kadar her işi O tedbir eder. Sonra sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir günde yine O'na yükselir.»

Allahü teâlâ gökten yere kadar her işi tedbir eder, düzenler. O, kullarının işlerini düzenlemek için gökten yere melekler gönderir. Melekler kulların işini düzenlerler ve aynı gün tekrar geri dönerler. Gök ile yer arası dünya günü ile beşyüz yıllık bir mesafedir, meleklerin gelip gitmeleri ise bin yıllık bir mesafedir. Melekler aynı gön yeryüzüne inerler, işleri düzenledikten sonra yine aynı gün çıkarlar. Onlar için bu çok kolaydır. Bin yıllık bir mesafe onlara uzak değildir. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Gökten yere kadar her işi O tedbir eder. Sonra sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir günde yine O'na yükselir.»

Abdullah ibn Sabit'şöyle rivayet etmiştir: Allahü teâlâ bu dünyanın emrini dört büyük melâikeye vermiştir. Bunlardan Cebrâil, Allah ile peygamberler arasında elçilik görevi yapmaktadır. Mikâil, tabiat olayları ile görevlendirilmiştir. Azrail can alma ile görevlidir. İsrafil de, ölenlerin ruhunu muhafaza etmekle ve sûra üfürmekle de görevlendirilmiştir. Birinci sûra üfürdüğü zaman bütün canlılar ölür, yeryüzünde hiçbir canlı kalmaz, ikinci sûra üfürdüğü zaman ise bütün mahlûkat dirilıp mezarlarından kalkarlar. Diğer melekler de bu dört büyük meleğe yardımcıdırlar.

6

«İşte O'dur görünmeyeni de, görüneni de bilen, yegâne galip olan, çok esirgeyen budur.»

7

«Ki O, yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı yaratmaya da çamurdan başlayandır.»

8

«Sonra onun soyunu bayağı bir suyun özünden yaratmıştır.»

9

«Sonra onu düzeltip tamamlamış ve ruhundan ona üflemiştir. Size de kulaklar, gözler ve kalbler vermiştir. Ne de az şükrediyorsunuz.»

Allahü teâlâ, gökleri ve yerleri tedbir eder. O, görüneni, görünmeyeni, kullarının gizlediklerini, açığa vurduklarını ve yaptıkları işleri bilir. Hiçbir şey O'nun bilgisinden gizli kalmaz. O, mülkünde yegâne azizdir ve yarattığı mahlûkata karşı rahimdir. Bu rahmeti dünyada umumidir, bütün varlıkları kapsar, âhirette ise sadece mü’min kullarına mahsustur. O, yarattığı her şeyi nasıl yaratılması gerekiyorsa o güzellik içinde yaratmıştır, insanın atası olan Âdem'i de balçıktan yaratmış, sonra onu düzeltip tamamladıktan sonra kendi ruhundan üflemiştir. Sulbünden de diğer insanları yaratmıştır. Onlar bayağı bir suyun özünden, nutfeden yaratılmıştır. Ey insanlar, Allah size işiten kulaklar, gören gözler, ve ferasetli kalb vermiştir. Bunlar dünya ve âhiretinizi mamur etmeniz için size verilmiştir. Bütün bu nimetlere karşılık ne az şükrediyorsunuz.

10

«Dediler ki: Toprağa karışıp yok olduktan sonra mı, biz yeniden yaratılacağız? Evet onlar Rablerine kavuşmayı inkâr edenlerdir.»

11

«De ki: Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.»

Kâfirler, Öldükten sonra tekrar dirilmeyi inkâr ederek şöyle demişlerdir; -Biz çürüyüp toprağa kavuştuktan sonra mı kıyamet günü tekrar dirileceğiz? Bu çok uzak bir ihtimaldir, böyle bir şey olamaz.» Böylece onlar kıyamet günü hesaba çekileceklerini yalanlayarak Rablerine kavuşmayı inkâr etmişlerdir. Yüce Halik onların bu yalanlarını reddederek şöyle buyurmuştur: «Yâ Muhammed, kâfirlere de ki: Size vekil kılman ölüm meleği canınızı alacak. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.» İşte o zaman Hâlik-ı Mutlak, kullarını hesaba çekecek, iman edip sâlih amel işleyenlere mükâfatını, imandan yüz çevirenlere ise cezasını verecektir. Kâfirler o zaman iman etmediklerine pişman olacaklar ve tekrar yeryüzüne dönüp iman etmeleri için mühlet isteyecekler, fakat onların bu istekleri asla kabul edilmeyecektir.

Rivayete göre Azrail'in birkaç yüzü vardır. Bir yüzü ateşten olup çok korkunçtur, o suretiyle kâfirlerin canını alır. Bir yüzü de insan suretinde olup gayet güzeldir, o yüzle de mü’minlere gelip onların ruhlarını kabzeder. Bir yüzü de nurdan olup o yüzle de peygamberlere gelip onların ruhlarını kabzeder. Azrail'in yardımcı melekleri vardır, bu dünya onun elinde bir ayna gibidir, ne zaman kimin ruhunu kabzedeceğini bilir. Yardımcı meleklerin kimi rahmet meleği, kimi de azab meleğidir. Azrail, mü’minlerin ruhunu kabzettiği zaman onu rahmet meleklerine teslim eder, onlar da alıp «illiyyin» defterine kayıt ettirirler. Kâfirlerin ruhunu kabzettiği zaman onları da azab meleklerine teslim eder ve onlar da o ruhu götürüp «siccin» defterine kayıt ettirirler. Böylece iman edenler öldükleri andan itibaren rahmette, iman etmeyenler ise kıyamete kadar azab içinde kalırlar.

12

«Bir görseydin hani suçluları Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak Rabbimiz, gördük ve dinledik. Artık bizi dünyaya geri çevir de sâlih amel işleyelim. Gerçekten biz kesin olarak inandık' diyorlardı.»

13

«Eğer biz isteseydik herkesi elbette hidâyete erdirirdik. Fakat 'cehennemi tamamen cin ve insanlarla dolduracağım' diye benden hak söz sadır olmuştur.»

14

«Öyleyse şu gününüze kavuşmayı unuttuğunuzdan ötürü tadın azabı. Doğrusu biz de sizi unuttuk. Yaptıklarınıza karşılık sonsuz azabı tadın.»

Kıyamet günü kâfirler cehennem azabını gördükleri zaman başlarını önlerine eğerek Allahü teâlâ'nın huzuruna gelirler. «Ey Rabbimiz, bugün gözümüzle azabını gördük ve işittik. Artık bizi tekrar dünyaya geri çevir de iman edip emirlerine itaat edelim ve sâlih amel işleyelim, ondan sonra bizi öldür. Gerçekten biz cennete cehenneme, sırata ve hesaba çekileceğimize inandık.» derler. Fakat onların bu istekleri asla kabul edilmez. Çünkü artık her şey bitmiş, insanlar amelleriyle başbaşa kalmışlardır. Eğer Hâlik-ı Zülcelâl dileseydi, herkesi hidâyete erdirirdi. Fakat ezelî ilminde «Ben cehennemi, insanların ve cinlerin kâfirleriyle dolduracağım» buyurmasından dolayı hepsini hidâyete erdirmemiş, insanları ve cinleri muhayyer bırakmıştır. Onlardan dileyen hidâyeti, dileyen de küfrü seçmiştir. İmandan yüz çevirip kâfir olanlara kıyamet günü cehennem bekçileri şöyle derler: «Bugüne kavuşmayı unuttuğunuzdan dolayı tadın azabı. Bugün biz de sizi unuttuk. Yaptıklarınıza karşılık ebedî azabı tadın.' Kâfirler de cezalarını çekmek üzere içinde ebedî kalacakları cehenneme gireceklerdir. Yüce Halik bunu sevgili Peygamberine şöyle beyan ediyor: 'Yâ Muhammed, sen bir görseydin, hani suçlular Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak 'Rabbimiz, gördük ve dinledik. Artık bizi dünyaya geri çevir de sâlih amel işleyelim. Gerçekten biz kesin olarak inandık" diyorlardı. Eğer biz isteseydik herkesi elbette hidâyete erdirirdik. Fakat 'cehennemi tamamen cin ve insanlarla dolduracağım' diye benden hak söz sadır olmuştur. Öyleyse şu gününüze kavuşmayı unuttuğunuzdan ötürü tadın azabı. Doğrusu biz de sizi unuttuk. Yaptıklarınıza karşılık sonsuz azabı tadın.»

15

«Ayetlerimize, ancak kendilerine hatırlatıldığı zaman secdeye kapananlar büyüklük taslamayarak Rablerini hamd ile tesbih edenler inanırlar.»

16

«Onların yanlan yataklarından uzaklaşır. Korku ve ümit ile Rablerine yalvarırlar. Verdiğimiz rızıklardan da infak ederler.»

17

«Artık onlar için, yapmakta olduklarına bir mükâfat olarak, gözlerin aydın olacağı kendileri için neler gizlenmiş bulunduğunu kimse bilmez.»

Allah'ın âyetlerine, ancak Allah'a, âhiret gününe inananlar, büyüklük taslamadan secdeye kapananlar, Rablerine hamd ile tesbih edenler inanırlar. Onlar beş vakit namazlarını huşu ile ve vaktinde kılarıar, mescidlere devam ederler, boş vakit geçirmezler, haramdan sakınırlar, Allah'a asla eş koşmazlar, yasaklarından sakınırlar. Gece herkes uykuya daldığı zaman yataklarından kalkıp ibadet yaparlar, Rablerine hamd ile sena ederler. Korku ve ümit ile Rablerine yalvarırlar. Kendilerine verilen rızıklardan Allah yolunda infak ederler. İşte onlar için yapmakta olduklarına bir mükâfat olarak, gözlerin aydın olacağı, kimsenin bilmediği sayısız nimetler gizlenmiştir. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Onların yanları yataklarından uzaklaşır. Korku ve ümit ile Rablerine yalvarırlar. Verdiğimiz rızıklardan da infak ederler. Artık onlar için, yapmakta olduklarına bir mükâfat olarak, gözlerin aydın olacağı kendileri için neler gizlenmiş bulunduğunu kimse bilmez.'

18

«Mü’min olan kimse yoldan çıkmış kimse gibi midir? Bunlar hiç, bir olmazlar.»

19

«İman edip sâlih amel işleyenlere gelince, onlar için yapmış oldukları amellere karşılık konmak üzere me'vâ' cennetleri vardır»

20

«Yoldan çıkanlara gelince onların me'vâsı da (barınakları da) ateştir. Oradan çıkmak istedikleri her seferde geri çevrilirler. Ve onlara: Yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını tadın' denir.»

21

«Belki dönerler diye and olsun ki, onlara en büyük azabtan önce de mutlaka yakın azabtan tattıracağız.»

Bu âyet-i celîlenin nüzul sebebi şudur: Hazret-i Ali (radıyallahü anh) ile, münafıkların reislerinden olan Velid ibn Ukbe arasında şu konuşma cereyan etmiştir. Velid, Hazret-i Ali'ye -sen, bana ne ile üstünlük taslıyor sun? Vallahi benim süngümün ucu seninkinden daha keskindir. Ben senden daha iyi konuşuyorum. Ordu içinde benden daha üstünü de yoktur.» Velid'ten bu sözleri işiten Hazret-i Ali (radıyallahü anh) ona «sakin ol, bu hâlinle sen fâsıksm- der. Bunun üzerine Allahü teâlâ bu âyeti inzal ederek söyle buyurmuştur: «Mü’min olan kimse yoldan çıkmış kimse gibi midir? Bunlar, hiç, bir olmazlar. İman edip sâlih amel işleyenlere gelince, onlar için yapmış oldukları amellere karşılık konmak üzere me'vâ cennetleri vardır. Yoldan çıkanlara gelince, onların me'vâsı da (barınakları da) ateştir. Ne zaman ondan çıkmak isteseler hemen geri çevrilirler. Ve onlara: 'Yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını tadm denir. Belki dönerler diye and olsun ki, onlara en büyük azabtan önce de mutlaka yakın azabtan tattıracağız.» imandan yüz çevirenler kıyamet günü böylece elim bir azaba uğrayacaklardır. Bu, onların inkâr ve küfürlerinin cezasıdır. İman edenler mükâfatını, etmeyenler de cezasını göreceklerdir.

22

«Rabbinin âyetleri kendisine hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren kimseden daha zâlim kim vardır? Muhakkak ki biz suçlulardan intikam alıcıyız.»

Allah'ın âyetleriyle kendilerine öğüt verildikten sonra, onlardan yüz çeviren kimseden daha zâlim kimdir? Allah'ın âyetlerini işitip imanı ve küfrü, iyiyi ve kötüyü, hakkı ve bâtılı, hayrı ve şerri, cennet ve cehennemi, kıyamet günü hesaba çekileceğini öğrendikten sonra imandan yüz çevirip küfre dalan kimseden daha zâlim kimse olamaz. Muhakkak ki Allah, onlardan intikamını alacaktır. Kıyamet günü onlar, elim bir azaba uğrayacaklardır.

23

«Yemin olsun ki Musa'ya da kitap verdik. Sakın sen ona kavuşacağından şüphede olma. Biz onu İsrailoğullarına hidâyet yaptık.»

24

«İçlerinden de sabrettikleri zaman enirimizle doğru yola götürecek kılavuzlar tayin ettik. Ve onlar âyetlerimizi çok iyi biliyorlardı.»

Hâlik-ı Mutlak, Mûsâ (aleyhisselâm)yı İsrailoğullarına peygamber olarak göndermiş ve ona Tevrat'ı vermiştir. Buna mukabil sevgili Peygamberine şöyle buyurmuştur: «Yâ Muhammed, sakın sen ona kavuşacağından şüphede olma.» Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), Müsâ ile birkaç defa görüşmüştür. İlki Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Mi'râc'a çıkarken Mescid-i Aksâ'da peygamberlerin ruhlarına iki rekât namaz kıldırdığı vakit görüşmüşler, daha sonra Mi'râc'a çıkarken ve Mirâc'tan dönerken görüşmüşlerdir. Elli vakit namazın beş vakte inmesine sebeb de Musa (aleyhisselâm) olmuştur. Allahü teâlâ Tevrat'ı İsrailoğullarına hidâyet olarak göndermiş, Mûsâ (aleyhisselâm)'yi da onları dalâletten hidâyete, küfürden imana, şerden hayra, bâtıldan hakka davetçi olarak göndermiştir. Onların bir kısmı peygamberlerinin davetine uyarak iman edip hidâyete ermişler, Firavun'un yapmış olduğu zulme karşı göğüs germişler, bir kısmı ise iman etmeyerek dalâlete düşüp helak olmuşlardır. Yüce Halik bunu şöyle beyan etmiştir: «Yemin olsun ki, Musa'ya da kitap verdik. Sakm sen ona kavuşacağından şüphede olma. Biz onu Israilağulîarına hidâyet yaptık. İçlerinden de sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola götürecek kılavuzlar tayin ettik. Ve onlar âyetlerimizi çok iyi biliyorlardı.» İsrailoğulları Hazret-i Mûsâ'nın mucizelerini görmüşler ve ona iman etmişlerdir. Onların iman ettiğini gören Firavun kendilerine büyük zulüm ve işkence yapmıştır.

25

«Ayrılığa düştükleri şeylerde Rabbin muhakkak ki kıyamet günü aralarında hükmedecektir.»

26

«Şimdi yurtlarında gezip dolaştıkları kendilerinden önceki nesillerden nicesini yok etmiş olmamız onları doğru yola sevketmez mi? Şüphesiz bunlarda âyetler vardır. Hâlâ dinlemezler mi?»

Allahü teâlâ kıyamet günü kimin haklı, kimin haksız olduğunu onlara beyan edecektir. İman etmeyenler kimin doğru yolda olduğunu anlayacaklardır. Fakat kendilerinin dalâlette olduğunu anlamaları, kıyamet günü onlara asla fayda vermeyecektir. Yurtlarında gezip dolaşmaları, kendilerinden önceki nesillerden nicelerinin inkâr ve zulümleri yüzünden helak edilmeleri, onları doğru yola sevketmez mi? Şüphesiz ki önceki nesillerin helak edilişinde, kendilerinden sonra gelenler için büyük ibretler vardır, iman etmeyenler neden bunlardan ibret alıp iman etmiyorlar? Hâlâ akılları basma gelmeyecek mi? Yüce Halik bunu sevgili Peygamberine şöyle beyan ediyor: «Yâ Muhammed, ayrılığa düştükleri şeylerde Rabbin muhakkak ki, kıyamet günü aralarında hükmedecektir. Şimdi yurtlarında gezip dolaştıkları kendilerinden önceki nesillerden nicesini yok etmiş olmamız onları doğru yola sevketmez mi? Şüphesiz bunlarda âyetler vardır. Hâlâ dinlemezler mi?»

27

«Görmezler mi ki, biz kuru yerlere suyu gönderiyor, onunla hayvanlarının ve kendilerinin yedikleri ekinleri çıkarıyoruz. Hâlâ da görmeyecekler mi?»

Ey insanlar, siz görmez misiniz ki, Yüce Halik gökten bulutlar vasıtasıyle yeryüzüne su indirip o su vasıta'iiyle kurumuş yerleri dirilterek sizin ve hayvanlarınızın yiyeceği ekinleri, otlakları, meyveleri, sebzeleri, tahılları çıkarıp olgunlaştırıyor. Siz hâlâ Allahü teâlâ'nın bu nimetlerini düşünüp iman etmeyecek misiniz? O'ndan başka sizin için gökten yağmur indirip yiyeceklerinizi çıkartabilir? Düşünebilenler için bunlarda birçok ibretler vardır.

28

«Ve derler ki: Doğru söylüyorsanız bu fetih ne zamandır?»

29

«De ki: Fetih günü o kâfirlere imanları fayda vermeyecek ve onlara bakılmayacak.»

30

«Artık onlardan yüz çevir ve bekle. Zaten onlar da beklemektedirler.»

Kâfirler Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kıyametin ne zaman kopacağını alaylı bir şekilde sorarak şöyle demişlerdir: «Yâ Muhammed, şayet doğru söylüyorsanız bu fethin ne zaman olacağını bize haber ver.»

İmam-ı Kelbî'ye göre, fetihten maksat, Mekke'nin fethidir. Sahâbe-i kiram, Hazret-i Peygamber'in Mekke'yi fethedeceğini aralarında konuşurken Benî Huzeyme kabilesi bunu duymuş ve müslümanlarla alay ederek şöyle demişlerdir: «Bu fethin ne zaman olacağını bize haber verin? Biz de zamanını bilelim.» Bunun üzerine Allahü teâlâ bu âyetleri inzal ederek şöyle buyurmuştur: «Ve derler ki: Doğru söylüyorsanız bu fetih ne zamandır? De ki: Fetih günü o kâfirlere imanları fayda vermeyecek ve onlara bakılmayacak. Artık onlardan yüz çevir ve bekle. Zaten onlar da beklemektedirler.» Mekke fethedildigi gün müşrikler telâşa düşüp Hazret-i Peygamber'in kendileri hakkında vereceği kararı beklerler. Çünkü onlar daha önce Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in helak olmasını beklemişlerdi.

Hazret-i Câbir'in rivayetine göre, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) her akşam Secde süresiyle, Tebâreke sûresini okumadan yatmazdı. «Kim bu iki sûreyi her akşam okursa Kadir gecesi sevabını alır» buyurmuştur.

0 ﴿