FATIR SÛRESİ Bu sûre-i celile, Kur'ân-ı Kerîm'in 35. süresidir. Mekke'de nazil olmuştur ve 45 âyettir. Allahü teâlâ'nın «Fatır-ı kâinat» olduğundan bahsettiği için, kendisine «FATIR» sûresi denmiştir. Bu sûrede meleklerin vaziyetlerine ve vazifelerine dair ma'lûmat bulunduğu için de «sûre-i Melaike» adını almıştır. Bu sûrenin ihtiva ettiği başlıca konular şunlardır: 1- Meleklerin yaratılışı, ve Allah'ın rahmetine kimsenin mani olamayacağı. O'nun, rahmetini istediğine vereceği. 2- Geçmiş peygamberlerin kıssalarına işaretle Peygamber'in kalbini tesbit ve hakkın tecelli edeceğini müjdeleyerek teselli etmek. 3- İnsanların uyanık bir halde yaşayarak şeytanî vesvesslere kapılmaması. 4- Bütün insanların Allah'ın rahmetine muhtaç olduklarını ve herkesin kendi amelinden mes'ul olacağı. 5- Allah'ın kudretini, azametini düşünen âlimlerle, bu gibi özelliklerden mahrum olan cahillerin bir olamayacağı. 6- Ahirette iman ehlinin nail olacakları mükâfatlar ile kâfirlerin uğrayacakları azabı beyan ederek insanları düşünmeye davet ediyor. 1 «Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, öçer, dörder kanatlı elçiler kılan Allah'a mahsustur. Yaratmada dilediğini artırır. Şüphe yok ki Allah her şeye hakkıyle kadirdir.» Hamd ve şükür, gökleri ve yeri yoktan var eden Allah'a mahsustur. O. mukarrep ismi verilen Cebrail'i, İsrafil'i, Mikâil'i, Azrail'i ve Kirâmen Kâtibin meleklerini yeryüzüne elçi olarak göndermiştir. Onların kimi iki, kimi üç, kimi de dört kanatlıdır. Yaratmada dilediğini artırır. Çünkü O, her şeye kadirdir. İbn Şahâb'ın rivayetine göre, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Cebrail'in asıl suretinde kendisine görünmesini istemiştir. O da, Peygamberimizin buna tahammül edip dayanamayacağını söylemiştir. Buna rağmen Peygamberimiz, Cebrail'in kendi suretinde görünmesi için ısrar etmiştir. Bunun üzerine Cebrail, aydınlık bir gecede kendi suretinde Peygamberimize görü nur. Onu gören Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisinden geçer ve bayılır. Peygamberin bayıldığını gören Cebrail, onu kendisine dayandırır, bir elini göğsünün üstüne, bir elini de yanağının üstüne koyar. Bir müddet sonra Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine gelir «sübhânallah, ben böyle büyük ve azametli bir şeyin mahlûk olduğunu zannetmemişim» der. Cebrail de «eğer İsrafil'i görseydin acaba halin ne olurdu? israfil'in on iki kanadı vardır. Kanadının birisi doğuda, birisi batıdadır. Arş onun boynu üzerindedir. Buna rağmen o, Allah'ın azameti karşısında öyle küçülür ki, küçük bir serçe kuşuna döner ve Arş'ı taşıyamaz olur. Allah lütfedince o zaman eski haline döner.» der. Çünkü O. her şeye kadirdir, dilediğini artırır, dilediğini de eksiltir. 2 «Allah'ın insanlara verdiği rahmeti önleyebilecek yoktur. Tutacağı şeyi de bundan sonra salıverecek yoktur. O, mutlak galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.» Ey insanlar, Allah'ın size verdiği rahmeti ve nimeti hiç kimse önleyemez. Sizden aldığı ve tuttuğu şeyleri de hiç kimse salıveremez. Kimse gökten yağmur indirip yerden bir şey bitiremez. Kimse kimsenin rızkını artıramaz ve eksiltemez. Bütün bunları yapan Yüce Hâlik'tır. O, mülkünde galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir. O, bunu şöyle beyan ediyor: «Allah'ın insanlara verdiği rahmeti önleyebilecek yoktur. Tutacağı şeyi de bundan sonra salıverecek yoktur. O, mutlak galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.» 3 «Ey insanlar, Allah'ın üzerinizdeki bunca nimetlerini hatırlayın. Sizi gökten ve yerden rızıklandıracak Allah'tan gayrı bîr yaratan var mı? O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O halde nasıl olup da imandan küfre dönebilirsiniz?» Ey insanlar, Allah'ın üzerinizdeki bunca nimetlerini hatırlayın. O, size sayısız nimetler vermiştir. Sizi gökten ve yerden rızıklandıran O'dur. O'ndan başka sizi rızıklandıracak olan yoktur. Gökten yağmur indirip yerden her çeşit bitkiyi, meyveleri, rengârenk çiçekleri, hububatı çıkaran; meraları, ormanları var eden O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. O halde nasıl olur da imandan küfre dönersiniz? Gerçek akıl sahipleri kendilerine verilen bunca nimetlerden sonra asla imandan küfre dönmezler. 4 «Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki peygamberler de yalanlamıştır, Bütün işler ancak Allah'a döndürülür.» Her peygamberin başına geldiği gibi Resûl-i Ekrem de kavmi tarafından yalanlanmıştır. Yüce Halik, Peygamberini teselli için bunu şöyle beyan ediyor: -Yâ Muhammed, eğer kavmin seni yalanlıyorsa, bil ki, senden önceki peygamberler de kavimleri tarafından yalanlanmıştır. Onlar, kavimlerinin kendilerini yalanlamasına ve zulümlerine karşı sebretmişlerdir. Sen de kavminin seni yalanlamasına sabret. Çünkü onlar Allah'a döndürülürler.» Her canlı ölümü tadıp Allah'a döndürülecektir. O zaman dünyada yaptıklarından hesaba çekilecekler, iman edenler mükafatını, etmeyenler ise cezasını göreceklerdir. 5 «Ey insanlar, şüphe yok ki, Allah'ın vaadi bir gerçektir. O halde dünya hayatı sizi asla aldatmasın. O mağrur şeytan da sizi Allah'ın afvına güvendirerek aldatmasın.» 6 «Haberiniz olsun ki, şeytan size düşmandır. Onun için siz da onu bir düşman tutun. O, kendi taraftarlarını çılgın ateşlik kimseler olmaya çağırır.» 7 «Küfredenlere çetin azab vardır. İman edenlere, sâlih amellerde bulunanlara gelince mağfiret ve büyük mükâfat da bunlarındır.» Ey insanlar, hiç şüphe yok ki, öldükten sonra tekrar dirileceksiniz, Allah'ın vaadi mutlaka yerine gelecektir. Bu dünya hayatına aldanıp âhireti terk etmeyin. O mağrur şeytan sizi Allah'ın afvına güvendirerek aldatmasın, Çünkü o sizin en büyük düşmanmızdır. Onun için siz de onu düşman tutun. Şeytan kendisine tâbi olanları çılgın ateşs götürür, Allah'ın rahmetinden uzaklaştırır ve O'na isyan ettirir, imandan yüz çevirip küfredenlere şiddetli bir azab vardır, îman edip sâlih amel işleyenlere gelince onlara büyük mükâfatlar vardır. Ebû Bekir Cürcanî, Alâuddin ibn Ziyad'dan şöyle rivayet etmiştir: Dünyayı rüyamda çirkin bir kadın gibi, gözleri akar halde gördüm. Fakat her çeşit nimet ve zinetle süslenmişti. Kim olduğunu sordum ve «senin şerrinden Allah'a sığınırım» dedim. O da bana şöyle cevap verdi: Eğer sen bu dünyayı seviyorsan Allah seni, ben’ın şerrimden muhafaza etmez. Dünyanın nimetlerini düşman kabul et ve kalbinden sevgisini çıkar. Allah'ın sana verdiklerinden O'nun yolunda sarfet. Şeytan sizin düşmanmızdır, siz de onu düşman tanıyın. Onun emrine tâbi olmayın, Allah'ın emirlerine itaat edin. Şayet siz Allah'ın emirlerine itaat ederseniz şeytanı düşman tutmuş olursunuz. Şeytanın emirlerine itaat ederseniz o sizi daima isyana, kötülüğe, şerre davet eder. 8 «Kötü işi kendisine güzel gösterip de, onu güzel gören kimse kötülüğü hiç işlemeyene benzer mi? Şüphe yok ki, Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini doğru yola sevk eder. O halde onlara üzülerek kendini harab etme. Çünkü Allah onların neler yapmakta olduklarını çok iyi bilendir.» Kötü ameli kendisine güzel gösterilen ve onu güzel gören kimse, kötülüğü hiç işlemeyen kimse gibi olur mu hiç? Elbette bir olmaz. Allah dilediğini şaşırtır. Dilediğini de doğru yola sevk eder. Yüce Halik, bunu şöyle beyan ediyor: -Kötü işi kendisine güzel gösterip de, onu güzel gören kimse kötülüğü hiç işlemeyene benzer mi? Şüphe yok ki Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini doğru yola sevk eder. O halde onlara üzülerek kendini harab etme. Çünkü Allah onların, neler yapmakta olduklarını çok iyi bilendir.» Allah, sevgili Peygamberini teselli ederek, «iman etmeyenlere üzülüp kendini harab etme» buyurmuştur. Allah Resulü, iman etmeyenlere üzülerek kendisini harab ederdi. Allah, kullarının hayır ve şerden ne yaptıklarını bilir, ona göre mükâfat ve mücâzatmı verir. 9 «Bulutları yürüten, rüzgârları gönderen Allah'tır. Biz bulutları ölü bir yere sürüp onunla toprağı ölümünden sonra diriltiriz. İnsanları diriltmek de böyledir.» 10 «İzzet ve kudret isteyen bilsin ki, kudret bütünüyle Allah'ındır. Güzel sözler O'na yükselir, o sözleri de sâlih amel yükseltir. Kötülükler kuranlara gelince, onlara şiddetli bir azab vardır. Ve onların kurdukları tuzaklar hep boşa çıkar.» Bulutları ve rüzgârı istediği yere gönderen Allah'tır. O, bulutları ölü gibi kupkuru olan bir beldeye sevk edip bulutlardan indirmiş olduğu yağmur ile o ölü toprağı diriltir. Çeşitli bitkiler, sebzeler, meyveler, bağlar, bahçeler, meralar, ormanlar, rengârenk çiçekler ve yeşillikler meydana getirir. Çünkü O, her şeye kadirdir. Ölü toprağı dirilttiği gibi, öldükten sonra bütün canlıları da öylece diriltir. İzzet ve şeref isteyen O'na iman edip sâlih amel işlesin. Zira izzet ve kudret bütünüyle Allah'ındır. Allah'ın katına güzel sözleri ancak sâlih ameller yükseltir. Salih amelden başkası Allah katına yükselmez reddedilir. Kötülük yapanlar ve Allah yolundan sapanlar ise onlara şiddetli bir azab vardır. Onarın kurdukları tuzaklar hep kendi aleyhlerine dönüp boşa çıkarılacaktır. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «îzzet ve kudret isteyen bilsin ki, kudret bütünüyle Allah'ındır. Güzel sözler O'na yükselir, o sözleri de sâlih amel yükseltir. Kötülükler kuranlara gelince, onlara şiddetli bir azab vardır. Ve onların kurdukları tuzaklar hep boşa çıkar.» 11 «Hem Allah sizi bir topraktan, sonra bir nutfeden yarattı, sonra sizi çift çift yaptı. O'nun ilmi olmaksızın hiç bir dişi gebe kalmaz, doğurmaz da. Ömrü uzatılana çok ömür verilmesi, ömründen eksiltilmesi de şüphesiz kitaptadır. Doğrusu bu, Allah'a kolaydır.» Ey insanlar, Allah atanız Âdem'i topraktan yaratmış, sonra onun sulbünden de hepinizi muhtelif renklerde, boylarda çift çift yaratmıştır. Kullarının kendi kudretini düşünüp ibadet yapmaları için böyle yaratmıştır. Çünkü her şey O'nun varlığına, birliğine delâlet eder. O'nun ilmi olmadan hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Her şey O'nun dilemesiyle, kudretiyle, yaratmasıyle olur. Allah herkese muayyen bir ömür takdir etmiştir. O ömür ne uzar ve ne de kısalır. Levh-i Mahfuz'da takdir edilen neyse insan onu görür. Bunları muhafaza etmek, Allah'a çok kolaydır. Zira her şeyi var eden, koruyan, besleyen, rızıklandıran, muhafaza eden O'dur. 12 «İki deniz bir değildir. Birinin suyu tatlı, serinletici ve içilmesi kolay, diğeri tuzlu ve acıdır. Bununla beraber her birinden taze balık eti yersiniz. Giyeceğiniz bir ziynet çıkarırsınız. Allah'ın lütfuyla rızık aramanız için gemilerin onu yara yara gittiğini görürsün. Belki şükredersiniz.» Allahü teâlâ’nın yaratmış olduğu her şeyde insanlar için hikmetler ve ibretler vardır. O'nun kudretine bakınız ki, iki denizin suyu bir değildir. Birisi tatlı, serinletici, tuzsuz, ve içimi kolaydır. Diğeri ise tuzlu, acı ve içilemeyendir. Fakat her ikisinden de insanlar taze balık çıkartıp yerler. Ve takınacakları zinet de elde ederler. Allah'ın lütfuyla gemiler denizde insanların istedikleri yerlere rızıklarmi aramaları ve geçimlerini te’ınin için gider. Ey insanlar, belki Allah'ın nimetlerine şükredersiniz diye bunlar size verilmiştir. Bütün bunlar Allah'ın varlığına, birliğine, kudretine delâlet eder. Yüce Halik, bunu şöyle beyan ediyor: -İki deniz bir değildir. Birinin suyu tatlı, serinletici ve içilmesi kolay, diğeri tuzlu ve acıdır. Bununla beraber her birinden taze balık eti yersiniz. Giyeceğiniz bir zinet çıkarırsınız. Allah'ın lütfuyla rızık aramanız için gemilerin onu yara yara gittiğini görürsün. Belki şükredersiniz.» 13 «O, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü gecenin içerisine sokar. Belirli bir süre içinde hareket eden güneş ve ayı emri altına almıştır. İşte bu, Rabbiniz olan Allah'tır. Hükümranlık O'nundur. O'nu bırakıp taptıklarınız bir çekirdek kabuğuna bile sahip değildir.» 14 «Eğer onlara dua ederseniz, duanızı işitmezler. İşitseler bile size cevap vermezler. Kıyamet gününde sizin eş koşmanızı inkâr ederler. Her şeyden hakkıyle haberdar olan Allah gibi sana hiç kimse haber vermez.» Allahü teâlâ, geceyi gündüzün, gündüzü de gecenin içine sokar. Birini uzaltır, birini de kısaltır. Belirli bir süre içinde hareket eden güneş ve ayı emri altına almıştır. Onlar kendi yörüngelerinde muayyen bir vakte kadar durmadan devam ederler, işte bütün bunları yaratan, var eden Rabbiniz olan Allah'tır. Göklerde ve yerde hükümranlık O'nundur, O'nu bırakıp taptıklarınız bir çekirdeğin zarını bile yaratmaya kadir değillerdir. Çekirdeğin zarım yaratmaya kadir olamayan nasıl olur da ibadete lâyık olur? Eğer onlara dua ederseniz, onlar sizin duanızı işitmezler. İşitseler bile, size cevap vermezler, bir ihtiyacınızı gîdermezler veya sizden bir kötülüğü kaldırmazlar. Bunların hepsi kıyamet günü eş koşmanızı inkâr ederler. Ve «siz, bize değil, şeytanlara taptınız» derler. Böylece kâfirlerden putları yüz çevirir. Âhiret hayatını ve kâfirlerin putlarıyla aralarında geçen mücadeleyi kimse Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Allahü teâlâ gibi bildirmez. Yüce Halik, bunu şöyle beyan ediyor: «Eğer onlara dua ederseniz, duanızı işitmezler. İşitseler bile size cevap vermezler. Kıyamet gününde sizin eş koşmanızı inkâr ederler. Her şeyden hakkıyle haberdar olan Allah gibi sana hiç kimse haber vermez.» 15 «Ey insanlar, siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise her şeyden müstağnidir, övülmeye lâyık olandır.» 16 «Eğer dilerse sizi yok eder, yeniden başkalarını yaratır.» 17 «Bu, Allah'a göre zor değildir.» Ey insanlar, hepiniz Allah'ın sizi korumasına, rızıklandırmasına, beslemesine, muhafazasına, büyütmesine, afvına, bağışlamasına muhtaçsın. O ise hiçbir şeye muhtaç değildir. Ganidir. Bütün şükür, hamd ve övgü yalnız O'na mahsustur. O'nun benzeri, yardımcısı, ortağı, eşi yoktur. İbadete lâyık olan da O'dur. Eğer dilerse sizi yok eder, yerinize itaatkâr, ibadet ehli, nimetlerine şükreden bir toplum getirir. Bunları yapmak Allah'a çok kolaydır. Çünkü O, her şeye kadirdir, kimse O'nun emrine muhalefet edemez, dilediğini var eder, dilediğini de bir anda yok eder. Yüce Halik, bunu şöyle beyan ediyor: «Eğer dilerse sizi yok eder, yeniden başkalarını yaratır. Bu, Allah'a göre kolaydır.» 18 «Günah işleyen hiçbir kimse, başkasının günahını çekmez. Günah yükü ağır olan kimse, onun taşınmasını istese, yakını bulunsa bile, yükünden bir şey taşınmaz. Sen ancak, görülmediği halde Rablerinden korkanları, namazı dosdoğru kılanları sakındıracaksın. Kim temizlenirse ancak kendisi için temizlenmiş olur. Nihayet dönüş Allah'adır.» Günah işleyen kimse kıyamet günü başkasının günahını asla çekmez. Herkes kendi günahının cezasını çeker. Günahı çok ve ağır olan kimse onu hafifletmek için en yakınına bile yükleyemez. Herkes günahını kendisi taşır ve ona göre cezasını görür, İkrime (radıyallahü anh)'nin rivayetine göre, kıyamet günü ebeveyn oğluna «ey oğlum, biz senin atanız, sevabından bir hardal tanesi kadar bize ver de, bu sıkıntıdan ve azabtan kurtulalım. Şayet vermezsen kurtulamayız» diyeceklerdir. Bunun üzerine oğlu da şöyle cevap verir: «Ey baba, istediğiniz kolay bir şeydir. Fakat onu size vermeye gücüm yetmez. Eğer onu sana verirsem, sizin uğradığınız azaba uğramaktan korkarım. Bunun için onu size vermem.» Oğlundan çare olmadığını görünce, babasına müracaat eder, ondan da aynı cevabı alır. Bu defa ailesine döner, «ben, senin dünyada helâlindim. Sana o kadar iyilik yaptım. Şimdi benim hardal tanesi kadar sevaba ihtiyacım var, onu verirsen bu sıkıntıdan ve azabtan kurtulurum» der. Hanımı da şu cevabı verir: «Senin istediğin kolay yalnız bunu sana verirsem, senin uğradığın azaba ben de uğrarım Onun için sana bir şey veremem, sen dünyada yaptıklarına dön. Çünkü sen orada Allah'a isyan ettin, asi oldun, emirlerini dinlemedin. Şimdi sana hardal tanesi kadar sevabın ne faydası olacak ki?» Kıyamet günü günahkâr insanların en yakınından bile alacağı cevap işte budur. Dünyada iken hesaba çekileceklerini unutup Allah'ın emirlerine isyan edenlerin hali kıyamette böyle olacaktır. Yüce Halik sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor: «Yâ Muhammed, sen ancak, görülmediği halde Rablerinden korkanları, namazı dosdoğru kılanları sakındıracaksın. Kim temizlenirse ancak kendisi için temizlenmiş olur. Nihayet dönüş Allah'adır.» Allah'ın azabından ancak iman sahipleri korkar. Çünkü onlar sonunda Allah'a döneceklerini biliyorlardı. Her canlı mutlaka Allah'a döndürülecektir. İşte o zaman iman edenler mükâfatını, etmeyenler de cezasını görecektir. 19 «Ne kör ile gören müsavi olur,» 20 «ne karanlıklarla nûr,» 21 «ne de gölge ile sıcaklık.» 22 «Dirilerle ölüler bir olmaz. Şüphesiz ki Allah kimi dilerse ona duyurur. Sen kabirlerde olanlara da işittirecek değilsin ya.» 23 «Sen gelecek tehlikeleri haber verenden başkası değilsin.» Ey insanlar, kör ile gören, karanlıklarla nür, gölge ile sıcaklık bir olmadığı gibi, mü’min ile kâfir de bir değildir. Mü’min hidâyette, kâfir ise dalâlettedir. Allahü teâlâ, mu mini görens, nura, gölgeye, diriye; kafiri ise köre, karanlığa, ölüye benzetmiştir. Mü’min gerçekleri görür, iman eder, hidâyete, nura, saadete, huzura, rahmete kavuşur; kâfir ise kördür, dalâlettedir, sapıklıktadır, gerçekleri göremez, saadete, huzura, rahmete kavuşamaz. Tıpkı bir ölü gibidir, ölüye ne söylersen söyle, hiç bir zaman işitmez, duymaz. Kâfirler de öyledir, hakkı duymazlar, işitmezler ve söylemezler. İman nurdur, sahibini aydınlatır, tehlikelerden uzaklaştırır, Allah'a yaklaştırır, rahmete kavuşturur, nimetlere nail eder. Küfür ise, zulümdür, karanlıktır, tehlikedir, felâkettir, sahibini Allah'tan uzaklaştırır, şeytana yaklaştırır, azaba götürür, rahmet kapılarını kapatır, helak eder. Yüce Halik, peygamberlerini insanları imana ve hidâyete davet için göndermiştir. İnsanların bir kısmı onlara iman etmiş, bir kısmı iman etmemiştir. Allah, tevbe edenlerin tevbesini kabul eder, şükredenlerin derecelerini artırır. Herkese amelinin karşılığını verir. 24 «Şüphesiz ki biz seni müjdeci, korkutucu olarak hidâyetle gönderdik. Hiçbir ümmet müstesna olmamak üzere mutlaka içinde bir uyarıcı geçmiştir.» 25 «Eğer seni yalanlıyorlarsa kendilerinden öncekiler de yalanlamışlardir. Halbuki onların peygamberleri kendilerine açık açık mucizeler, sahifeler ve nurlu kitaplar da getirmişlerdi.» 26 «Sonra ben o küfredenleri yakaladım. Beni inkâr etmek nasıl olur?» Allahü teâlâ, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i Peygamber olarak Kur'ân-ı Kerîm ile iman edenleri cennet nimetleriyle müjdeleyici, iman etmeyenleri ise cehennem azabı ile korkutucu olarak göndermiştir. Yüce Halik her ümmete bir peygamber göndermiş, o peygamberleri vasıtasıyle onları hakka ve imana davet etmiştir. Peygamberler kavimlerinden iman edenleri cennet nimetleriyle müjdelemiş, etmeyenleri ise cehennem azabı ile korkutmuştur. Fakat her peygamber kavminin iler) gelenleri tarafından yalanlanmıştır. Ancak -içlerinden bir kısmı peygamberlerine iman etmişlerdir. İman edenler helak olmaktan kurtulmuş, etmeyenler ise ilâhî azaba uğrayarak, helak olmuşlardır. Yüce Halik, sevgili Peygamberine bunu şöyle beyan ediyor: «Yâ Muhammed, eğer seni yalanlıyorlarsa, kendilerinden öncekiler de yalanlamışlardır. Halbuki onların peygamberleri kendilerine açık açık mucizeler, sahifeler ve nurlu kitaplar da getirmişlerdi.» Hazret-i Muhammed, Peygamber olarak gönderildiği zaman, kendisinden önceki peygamberler kavimleri tarafından yalanlandığı gibi, o da kavmi tarafından yalanlanmıştır. O, kavminin kendisini yalanlamasına çok üzülmüştür. Onu teselli için «eğer seni yalanlıyorlarsa, kendilerinden öncekiler de yalanlamışlardır.» buyurulmuştur. Allah, kâfirleri küfürlerinden dolayı yakalamış, onlara lâyık oldukları cezayı vermiştir, Âhirette ise onlar için elim bir azab hazırlamıştır. Bu, onların inkâr ve zulümlerinin cezasıdır. 27 «Allah'ın gökten su indirdiğini görmez misin? Biz onunla türlü türlü renkte meyveler yetiştirmiş, dağlarda da beyaz, kırmızı, siyah ve türlü renkte yollar var etmişizdir.» 28 «İnsanlar, yerde yürüyenler ve davarlar da böyle türlü türlü renktedirler. Allah'ın kullan arasında O'ndan korkan, ancak âlimlerdir. Şüphe yok ki Allah azizdir, gafurdur.» Yüce Halik, sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor: -Yâ Muhammed, sen Allah'ın gökten su indirdiğini görmez misin?» Bu hitap Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şahsında bütün insanlaradır. Allahü teâlâ bulutlar vasıtasıyle gökten su indirip, o su ile yeryüzünde çeşit çeşit meyveler, bitkiler, bağlar, bahçeler, çiçekler, mahsuller, otlaklar, meralar, ormanlar, akar sular meydana getirmiş; dağlarda da beyaz, kırmızı, siyah ve türlü renkte yollar var etmiştir. Hattâ yeryüzünde yürüyen canlılar, hayvanlar ve insanlar da böyle türlü türlü renktedirler. Bunların hiçbiri diğerine benzemez, işte bütün bunlar Allah'ın kudretinin eseridir. O, her şeye kadirdir. Bütün varlıklar içersinde şüphesiz ki, Allah'tan en çok korkanlar âlimlerdir. Onlar yaratana hakkıyle kulluk yaparlar, görevlerini asla aksatmazlar. İlimlerini Allah'ın rızasını kazanmak için harcarlar, ilimlerini Allah'ın rızasını kazanmak için değil de, şan şöhret kazanmak ve dünyalık elde etmek için harcayanların vay hâline. Onlar bütün ilimlere sahip olsalar da bunun Allah katında kendilerine hiçbir faydası yoktur. Çünkü ilimleri onların cehlini artırmıştır, öyle bir ilim, sahibini Allah'a yaklaştıramaz, bilâkis O'ndan uzaklaştırır. Zira o dünyayı âhirete tercih etmiştir. İlmini basamak yaparak dünyada şan şöhret sahibi olup mal biriktirmiştir. Böylece fiili ameline muhalif olmuştur. Şeytanın da fiili ameline muhalif olduğu için Allah'ın rahmetinden kovulup tard edilmiştir, Fiilleri ameline muhalif olan âlimlerin durumları da böyledir. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'den halkın içinde en şerlisinin kim olduğu sorulur, o «Ey Rabbim, âlimleri bağışla. Yeryüzünde fesat çıkaran âlimden daha şerli kimse yoktur. Zira bir âlimin bozulması, fesadı, bir âlemin fesadına sebeb olur» buyurmuştur. Görülüyor ki, bir âlimin fesadı bir bölge halkının fesadına sebeb olmaktadır. Çünkü âlim rehberdir, halk onu kendisine örnek almaktadır. Yüce Allah, azizdir, gafurdur, tevbe edenlerin tevbesini kabul eder, günahlarını bağışlar. 29 «Allah'ın kitabını okuyanlar, namazını kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık sarfeden)er, tükenmeyen bir kazanç umabilirler.» 30 «Çünkü Allah bu kimselerin ecirlerini tam verir ve lütuf ile artırır. Doğrusu O, çok yarlığayıcıdir, şükrün karşılığını bol bol verendir.» 31 «Sana kendilerinden öncekilerin doğrusunu meydana çıkarmak üzere vahyettiğimiz kitap hakikatin ta kendisidir. Şüphesiz Allah kullarından hakkıyle haberdardır. Her şeyi hakkıyle görendir.» Kur'ân-ı Kerîm'i okuyup hükmüyle amel edenler, namazlarını dosdoğru kılanlar, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği şeylerden gizli ve aşikâr tasadduk edenler ebedî mükâfata, kazanca nail olurlar. Çünkü Allah bu kimselerin kazancını tam verir ve lütfü ile kat kat artırır. Şükredenlere nimetlerini bol bol verir. Çünkü O, çok yarlığayıcı, çok merhamet edicidir. Peygamberine vahyettiği kitap kendisinden önceki kitapların doğrusunu meydana çıkarmak üzere gönderilmiş olup hakikatin ta kendisidir. Şüphesiz Allah kullarından hakkıyle haberdardır. Her şeyi hakkıyle görendir. O'nun bilgisinden hiçbir şey gizli kalmaz. O, kullarının yaptığı bütün amellerden haberdardır. Ona göre kullarına mükâfat ve mücâzat verir. 32 «Sonra bu kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere miras bırakmışızdır. İşte onlardan kimi nefsine yazık eder, kimi mutedildir, kimi de Allah'ın izniyle iyiliklere koşar, işte büyük lütuf budur.» Allahü teâlâ, Kur'ân-ı Kerim'i, önceki peygamberlere göndermemiş, son peygamberi olan Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vahyedip onun ümmetine göndermiştir. Onun zamanına yetişen ve ondan sonra gelen insanların çoğu bu nimetin kıymetini idrak edememişlerdir. Bundan dolayı da üç kısma ayrılmışlardır. Bunlardan bir kısmı kendilerine zulmedenler, bir kısmı mutedil olanlar, bir kısmı da hayırlara koşanlar ve onları öğretenlerdir. Kendilerine zulmedenler kâfirlerdir. Muktasıd olanlar münafıklardır. Hayra koşanlar mü’m inlerdir, İbn Abbas (radıyallahü anh)'a göre bu üç sınıf da mü’minlerdendir. Hayra koşanlar ve onu öğretenler, hicretten önce islâm'ı kabul edenlerdir, Muktasıdlar hicretten sonra İslâm'ı kabul edenlerdir. Kendilerine zulmedenler ise Mekke'nin fethinden sonra İslâm'ı kabul edenlerdir. Ebû'd-Derdâ (radıyallahü anh) bu üç sınıf insanı Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'den şöyle rivayet etmiştir. Hayra koşanlar, kıyamet günü hesaba çekilmeden cennete girenlerdir. Muktasidlar, kıyamet günü hesabı kolay olanlardır. Kendi nefislerine zulmedenler ise kıyamet günü hesabı çetin olanlardır. Bu hususta dördüncü görüş Hazret-i Ömer'den rivayet edilmiştir. O, bizim sapıklarımız günahkâr olup Allah lütfü ile onların günahlarını bağışlamıştır. Beşinci görüş Hazret-i Osman'dan rivayet edilmiştir. O, hayra koşanlar, savaşa iştirak edenlerdir. Muktasıdlar şehirlerde oturup cuma ve vakit namazlarını cemaatle kılanlar, savaşa iştirak etmeyenlerdir. Kendilerine zulmedenler ise, dağlarda, ovalarda oturup cemaata ve savaşa iştirak etmeyenlerdir. Altıncı görüş, Hazret-i Âişe validemizden rivayet edilmiştir. Ona bu âyetten sorarlar, o şöyle cevap verir: «Sabık, yani hayra koşanlar ve onu öğretenler Peygamberimizdir, muktasıd Ebû Bekir (radıyallahü anh)'dir. Zalim, bizim ve sizin gibi olanlardır.» Bu hususta yedinci görüş, Mücahid (radıyallahü anh) 'den rivayet edilmiştir. Zalimler solculardır, muktasıdlar sağcılardır. Hayra, koşanlar Allah'a yakın olanlardır ki, Yüce Halik onları Vakıa sûresinde beyan etmiştir. Sekizinci görüş Hasan-ı Basrî (radıyallahü anh)'den rivayet edilmiştir. Zalimler münafıklardır. Muktasıdlar tâbilerdir. Hayra koşan sabıklar Peygamberimizin sahâbesidirler. Dokuzuncu görüş, sabıklar günahı sevabından az olanlardır. Muktasıdlar günahı ile sevabı müsavi olanlardır. Zalimler ise günahı sevabından fazla olanlardır. Onuncu görüşe göre sabıkların (hayra koşanların) gizli halleri aşikâr hallerinden daha iyidir. Muktasıdların gizli halleri aşikâr halleriyle bir olandır. Zalimlerin ise gizli ve aşikâr hali bulunmayan, hakka isyan edip muhalif olanlardır. Onbirinci görüş ise, hayra koşan sabıklar, bütün işlerini Allah'a emanet edip O'nun rızasını kazanmak için çalışırlar, Muktasıdlar ise günlük rızka kanaat edenlerdir. Zalimler ise az rızka kanaat etmeyip, malının mülkünün herkesten çok olmasını ister ve Allah'ın verdiğine kanaat etmez. On ikinci görüşe göre, hayra koşanlar, âhiret meşgalesinden dünyayı aklına hiç getirmeyenlerdir. Muktasıd ise, âhiret meşgalesi dünya düşüncesinden daha üstün olanlar, zalimler ise âhireti unutup dünya ile meşgul olanlardır, âhireti hiç düşünmeyenlerdir. On üçüncü görüş ise, hayra koşanlar kıyamet günü kendisi azabtan kurtulduğu gibi, başkalarına da şefaat edenlerdir. Muktasıd ise, Allahü teâlâ'nın fazl-ı keremiyle azabtan kurtulanlardır. Zal’ın ise, kendi ameliyle değil, başkasının şefaati ile azabtan kurtulanlardır. Ders almak isteyenlere bu kadar yeter. Ders ve ibret almak istemeyenlere ne kadar anlatılsa yine azdır, fayda vermez. Âyette niçin Allahü teâlâ zalimi önce zikretti de, hayra koşan sabıkları sonra zikretti, bunun hikmeti nedir? diye sorulsa şöyle cevap vermek gerekir: Hayra koşan sabıklar, Allah'ın rahmetinden ümitlerini kesmezler. Zalimler ise Allah'ın rahmetinden ümitlerini keserler, bundan dolayı önce zalimler zikredilmiştir, ikinci olarak, önce zalimlerin zikredilmesinin sebebi, zulümleri ve günahları kendilerini Allah'ın rahmetinden uzaklaştırdığını bildirmektir. Sabıkların sonra zikredilmesinin sebebi ise, üzerlerindeki rahmetin Allah'tan olduğunu bilmeleri içindir. 33 «Bunların mükâfatı «Adn» cennetleridir. Oraya girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipektir.» 34 «Derler ki: Bizden üzüntüyü gideren Allah'a hamd olsun. Doğrusu Rabbimiz gafurdur, şekûrdur.» 35 «Bizi lütfuyla, temelli kılınacak cennete O yerleştirir. Orada bize ne bir yorgunluk gelecek ve ne de halsizlik gelecektir.» Yüce Halik, iman edip sâlih amel işleyen kullarını «Adn» cennetlerine koyacaktır. Bu onların mükâfatıdır. Orada ebedi kalacaklardır. Zinet olarak da altın bilezikler takınacaklar ve incilerle süsleneceklerdir, elbiseleri de ipekten olacaktır. Onlar cennette bu nimetlerle taltif edildikleri zaman -bizden üzüntüyü, sıkıntıyı, kederi gideren Allah'a hamd olsun. Doğrusu Rabbimiz gafurdur, şekûrdur. Bizi lütfuyle içinde temelli kalacağımız cennete yerleştirdi. Orada bize ne bir yorgunluk gelecek ve ne de halsizlik gelecektir- derler. İşte Allah, iman edip sâlih amel işleyenleri böyle mükâfatlandırır. Cennete girenler her türlü sıkıntıdan, üzüntüden, yorgunluktan kurtulurlar ve arzu ettikleri her şeye nail olurlar. Bu, onların amellerinin karşılığıdır. 36 «Küfredenlere cehennem ateşi de vardır. Ölümlerine hükmedilmez ki, ölsünler. Kendilerinden cehennemin azabı da hafifletilmez. İşte biz küfürde ileri giden herkesi böyle cezalandırırız.» Kâfirler, kıyamet günü cehenneme atılacaklar ve orada ebedî olarak kalacaklardır. O şiddetli azabı gördükleri zaman ölümü temenni edecekler, bir an önce o azabtan kurtulmak isteyeceklerdir. Fakat üzerlerine ölüm de hükmedilmeyecek o azabı ebedî olarak çekeceklerdir. Onların hiçbir isteği kabul edilmeyecek, kendilerinden cehennem azabı da asla hafifletilmeyecektir. Allah küfürde ileri giden herkesi böyle cezalandırır. Kâfirlerin cehennemde azabları arttıkça bağrışarak şöyle derler: «Rabbimiz, bizi buradan çıkar, tekrar dünyaya getir, küfrü terk edip iman ederek sana görülmemiş amel yapalım» derler. Allah tarafından onların bu isteklerine şöyle cevap verilir: 37 «Onlar orada bağrışırlar: 'Rabbimiz, bizi çıkar, yapmış olduğumuzdan bambaşka iyi amelde bulunacağız.' Size iyice düşünebilecek kimsenin düşünebileceği öğüt kabul edebileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmişti. Artık azabı tadınız. Zalimlerin yardımcısı olmaz.» «Size iyice düşünebilecek kimselerin düşünebileceği, Öğüt kabul edebileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyarıcı peygamber de gelmişti. Artık azabı tadınız. Zalimlerin yardımcısı olmaz.» Kıyamet günü kâfirlere şiddetli bir azab vardır. Onların isteklerinin hiçbirisi kabul edilmeyecektir. Çünkü onlara dünyada iken peygamberler gönderilip cennet ve cehennemi bildirmiş, iman etmeyenlerin elim bir azaba uğrayacağını haber vermiştir. Buna rağmen onlar, peygamberlerini yalanlamışlar, âhireti inkâr etmişler, Rablerinin emirlerine muhalefette bulunmuşlardır. Bu, onların inkâr ve küfürlerinin cezasıdır. İman edenler Allah katında mükâfatını, etmeyenler de cezasını göreceklerdir. 38 «Şüphesiz ki Allah göklerin ve yerin gaybım bilir. Muhakkak ki O, kalblerde olanı bilendir.» 39 «O, sizi yeryüzünde halifeler kılandır. Artık kim küfrederse, küfrü kendi zarannadır. Kafirlerin küfrü kendilerine Rableri katında şiddetli buğzdan başka bir şey artırmaz. Kâfirlerin küfrü kendilerine hüsrandan başka bir şey artırmaz.» Yüce Halik göklerde ve yerde olanların hepsini bildiği gibi, kalblerde gizlenenleri de bilir. O'nun bilgisinden hiçbir şey gizli kalmaz. Ey insanlar, Allah sizi yeryüzünde halifeler kılmıştır. Sizden önceki ümmetlerden küfredip azanları helak ederek, sizi onların yerine halef kılmıştır. Artık kim küfrederse, küfrü kendi zarannadır. Kafirlerin küfrü Rableri katında ancak buğzlarmı artırır. Allahü teâlâ, bunu şöyle beyan ediyor: «O, sizi yeryüzünde halifeler kılandır. Artık kim küfrederse küfrü kendi zarannadır. Kâfirlerin küfrü kendilerine Rableri katında şiddetli buğzdan başka bir şey artırmaz. Kâfirlerin küfrü kendilerine hüsrandan başka bir şey artırmaz' Görüldüğü gibi, Allah katında her fert amelinin karşılığını görecektir. Salih amelde bulunanlar mükâfatını, küfredenler ise cezasını göreceklerdir. 40 «De ki; Allah'ı bırakıp taptığınız ortaklarınıza bir baktınız mı? Yerden herhangi bir şey yarattıklarını bana gösterin. Yoksa onların göklerde bir ortaklığı var mı? Yahut biz onlara bir kitap vermişiz da kendileri bundan apaçık bir hüccet üzerinde inidirler? Hayır, o zalimler birbirlerini aldatmaktan başka bir vaadde bulunmuyorlar.» Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor: «Yâ Muhammed, kâfirlere de ki: Allah'ı bırakıp taptığınız ortaklarınıza bir baktınız mı? Yerden herhangi bir şey yarattıklarını bana gösterin. Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yahut biz onlara bir kitap vermişiz de kendileri bundan apaçık bir hüccet üzerinde midirler? Hayır, o zalimler birbirlerini aldatmaktan başka bir vaade bulunmuyorlar.» Kâfirler, Allah'tan başkasına ibadet etmekle ancak kendlerini aldatırlar. Zira göklerde ve yerde O'ndan başka ibadete lâyık yoktur. Çünkü her şeyi yaratan O'dur. 41 «Şüphesiz ki Allah gökleri ve yeri zeval bulmasın diye tutmaktadır. Eğer onlar zeval bulurlarsa and olsun ki, O'ndan sonra kimse bunları tutamaz. Hakikaten O, halimdir, çok yarlığayıcıdır.» Hâlik-ı Zülcelâl, gökleri ve yeri zeval bulup yok olmasın diye tutmaktadır. Şayet onlar zeval bulsalardı kimse onları zeval bulmaktan koruyamazdı. Onları zeval bulmaktan, yok olmaktan koruyan, muhafaza eden ancak Allah'tır. Kâfirlerin Allah'a evlât isnad etmelerinden dolayı gökler titremiştir. Çünkü O, her şeyden münezzehtir. Ortağı, benzeri, çocuğu yoktur. Buna rağmen Allah, tevbe edenlerin tevbesini kabul eder, günahlarını bağışlar, kusurlarını afveder. Çünkü O, halimdir, çok yarlığayıcıdır. Kendisine şirk koşanların, isyan edenlerin cezasını hemen vermez, belki tevbe edip dönerler diye onlara, mühlet tanır. 42 «Onlar, kendilerine azab ile korkutucu bir uyarıcı gelirse her halde, diğer ümmetlerden herhangi birinden daha ziyade doğru yolu tutacaklarına yeminlerinin bütün hızıyle Allah'a andetmişlerdi. Fakat onlara azab ile korkutan bir Peygamber gelince bu, onların haktan uzaklaşmalarından başka bir şey artırmadı.» Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem). Peygamber olarak gönderilmeden önce Mekkeli müşrikler, Yahudiler ve Hıristiyanlar önceki kavimlerin, milletlerin peygamberlerini yalanladıklarını işitmişler ve «Allah onlara lanet etsin. Niçin peygamberlerini yalanlamışlardır?» diye konuşmuşlar, şayet kendilerine bir peygamber gelecek olursa, ona iman edip herhangi bir ümmetten daha ziyade hidâyete ereceklerine bütün güçleriyle Allah'a yemin etmişlerdir. Fakat onlara Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderilince bu yeminlerini unutmuşlar, haktan uzaklaştıkça uzaklaşmışlardır. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Onlar, kendilerine azab ile korkutucu bir uyarıcı gelince, her halde, diğer ümmetlerden herhangi birinden daha ziyade doğru yolu tutacaklarına yeminlerinin bütün hızıyle Allah'a andetmişlerdi. Fakat onlara azab ile korkutan bir Peygamber gelince bu, onların haktan uzaklaşmalarından başka bir şey artırmadı.» Fakat onlar, Hazret-i Peygamber'i inkâr etmekle kalmamışlar, onun mübarek vücudunu ortadan kaldırmak için hileler kurmuşlardır. Allah bu hilelerini kendi başlarına çevirmiştir. Hâlik-i Mutlak, bunu şöyle beyan ediyor: 43 «Çünkü onlar yeryüzünde büyüklenmek, fena ve hileli tuzaklar kurmak istiyorlar. Hâlbuki fena düzen ancak sahibinin başına geçer, öncekilere uygulanagelen kanundan başkasını mı bekliyorlar? Sen Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın. Sen Allah'ın kanununda asla bir döneklik bulamazsın.» Görülüyor ki, hileli iş yapanların ve hileli tuzak kuranların hileleri kendi aleyhlerînedir. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik, bir döneklik olmaz. Kimse de O'nun hükmünü değiştiremez. 44 «Yeryüzünde gezip kendilerinden öncekilerin akıbetinin nasıl olduğunu görmezler mi? Onlar, kendilerinden daha kuvvetliydiler. Ne göklerde, ne yerde hiçbir şey Allah'ı acia bırakamaz. Şüphesiz ki, O hakkıyle bilendir, her şeye kadirdir.» Kâfirler, yeryüzünde gezip-dolaşıp kendilerinden önce geçen inkarcıların, isyancıların nasıl helak olduklarını görüp onlardan ibret almazlar mı? Şimdi onların yerlerinde-yurtlarında baykuşlar ötmektedir. Onlar küfür ve isyanları yüzünden helak olmuşlardır. Halbuki daha önce helak olanlar, bunlardan daha güçlü, daha kuvvetli, daha uzun ömürlü, daha zengin idilsr. Böyleyken hiçbiri Allah'ın azabından kaçıp kurtulamamıştır. Onları Allah'ın azabından kurtaracak bir yardımcıları da yoktur. Çünkü göklerde ve yerde olan her şey Allah'ındır. Hiçbir şey O'nu aciz bırakamayacağı gibi, kâfirleri de azabından koruyamaz. O, kullarının ne yaptığını hakkıyle bilir, ona göre mükâfat ve mücâzatını verir. Zira O, her şeye kadirdir. 45 «Eğer Allah insanları kazandıkları yüzünden hemen muahaze etseydi, yeryüzünde bir tek canlı bırakmazdı. Fakat O, bunları muayyen bir müddete kadar geciktiriyor. Nihayet vakitleri gelince gerekeni yapar. Muhakkak ki, Allah kullarını hakkıyle görmektedir.» Şayet Allah insanları işledikleri günahları yüzünden hemen muahaze etseydi, yeryüzünde hiçbir canlı kalmazdı, hepsini helak ederdi. Gökten yağmur indirmez, yerden de hiçbir şey bitirmezdi. O zaman bütün canlılar, günahkârlar yüzünden helak olup giderdi. Fakat günahkârları hemen helak etmemiş, belki ıslâh olup tevbe ederler diye ukubetlerini geciktirmiştir. Çünkü O, çok yarlığayıcı, çok merhamet edicidir. O, kullarının ne yaptıklarını görür ve bilir, ona göre mükâfat ve mücâzat verir. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) «bu sûreyi okuyana cennetin sekiz kapısı açılır, o kapıların hepsinden melekler tarafından 'gel benden cennete gir' diye çağrılır. O dilediğinden girer» buyurmuştur. |
﴾ 0 ﴿