MÜMİN SURESİ Bu sûre-i celile, Mekke'de Zümer Sûresi'nden sonra nazil olmuştur ve 58 âyettir. Yalnız 35, 56, 57. âyetlerinin Medine'de nazil olduğu rivayeti de vardır. Firavun'un ailesi arasında kahraman bir mü'min zat bulunup, onu korkmadan imana davet ettiğini bildirdiği için, o zata bir işaret olsun diye ve mü’minlerin de şerefini yükseltmek için sûreye «Mü’min Sûresi» ismi verilmiştir. Bir ismi da «El-gafur» dur. Bir de bu sûre ile bunu takip eden altı sûreye Hâ, Mim harfi ile başladıkları için, bunların yedisine de «Hâ, Mim» sûresi unvanı verilmiştir. Bu yedi sûre birbirini müteakip ve Mushaf'taki tertip üzere nazil olmuştur. Faziletleri hakkında birçok rivayetler vardır. Bunlar «Lübabü'l-Kur'an» Kur'an'ın güzide halis sûreleri, «Dibâcü'l Kur'an» Kur'anın çok kıymetli atlası, «Arisetül-Kur'an» Kur'an'ın unvanı diye de isimlendirilmişlerdir. Bu mübarek sûrenin ihtiva ettiği başlıca hususlar şunlardır: 1- Kur'ân-ı Kerîm'in ulviyeti, Allah'ın vahdaniyeti, gafur ve azabının şiddetli olduğu. 2- Nûh kavminin ve benzerlerinin peygamberlerine karşı yaptıkları ve nasıl azaba uğradıkları. 3- Arşı yüklenen meleklerin vasıfları ve mü’minler için yaptıkları duâ. 4- Kâfirlerin cehennemdeki azabları ve bu azabı gördükleri vakit tekrar dünyaya dönmek için temennide bulunmaları. 5- Allahü teâlâ'nın varlığı ve birliği hakkındaki deliller. 6- Mûsâ (aleyhisselâm)'ınn, Firavun'u dine davet etmesi ve onun kavminden olan mü’min zatın Firavun'un Hakk'a dönmesi için ihtarı. 7- Firavun gibi dinsizlere uyanlarla, uymayanların arasındaki fark ve akıbetleri. 8- Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sabırla insanları imana davet mükellefiyeti. 9- Allahü teâlâ'nın kulları hakkındaki sonsuz nimetleri. 10- Kâfirlerin kıyamet günü pişmanlıklarının bir fayda vermeyeceği. 1 «Hâ, Mim.» Hâ, Mim'ler hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. İbn Abbas'ın rivayetine göre bunların hepsi Mekke'de nazil olmuştur. İmam-ı Katade'ye göre Hâ, Mim'ler Kur'ân-ı Kerîm'in isimlerinden biridir. Bazıları «İsm-i Âzam» olduğunu, bazıları kasem olduğunu, bazıları da müteşâbihattan olduğunu söylemişler ve «bunlardan maksadın ne olduğunu ancak Allahü teâlâ bilir. Bize vâcib olan bunların Allah kelâmı olduğuna imandır» demişlerdir. 2 «Kitabın indirilmesi, Aziz ve Âlim olan Allah katındandır.» Ey insanlar, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) tarafından size getirilip okunan bu Kur'an Allah tarafından indirilmiştir. Onun Allah tarafından gönderildiğine şek ve şüphe yoktur. O, öyle bir kitaptır ki, mülkünde Aziz, her şeyi yoktan var eden, göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilen Hâlik-ı Zülcelâl tarafından kulu Muhammed'e indirilmiştir. 3 «O, günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası şiddetli, lütfü bol olandır. O'ndan başka tanrı yoktur. Dönüş ancak O'nadır.» Allah, günahları bağışlayan, kusurları örten, şirkten ve küfürden dönüp ihlâsla tevbe edenlerin tevbesini kabul edendir. İhlâsla yapılmayan amelleri ve tevbeleri asla kabul etmez. İmandan yüz çevirip küfür ve isyan edenlere karşı azabı çok şiddetli olandır. Küfürden dönüp iman edenlere karşı da lütfü ve merhameti bol olandır. Ey insanlar, Allah'tan başka tanrı yoktur. O'ndan başkasını tanrı edinenler, en büyük hüsrana uğramışlardır. Dönüşünüz ancak O'nadır. O, iman edenlere mükâfatını, etmeyenlere de cezasını verecektir. Aklı olanlar, bundan ibret alıp hiçbir zaman amellerinin ve ibadetlerinin çokluğuna güvenmemelidirler. Günahkâr olanlar da, hiçbir zaman Allah'ın rahmetinden ümidini kesmesinler. Tevbe istiğfar ederek yaptıklarına pişman olup Allah'tan af dilesinler. Çünkü O'nun rahmeti her şeyi kaplamıştır. O, herkesin ameline göre mükâfat veya mücâzatını verecektir. 4 «Allah'ın âyetleri hakkında küfür ve inkâr edenlerden başkası mücadele etmez. Onların memlekette gezip dolaşması seni aldatmasın.» Allahü teâlâ'nın sevgili Peygamberine indirdiği âyetler hakkında ancak imandan yüz çevirip küfür ve inkâr edenler mücadele ederler. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Allah'ın âyetleri hakkında küfür ve inkâr edenlerden başkası mücadele etmez. Onların memlekette gezip dolaşması seni aldatmasın.» Mekkeli müşrikler ticaret yapmak için çeşitli memleketlere gidip gelirlerdi. Fakat İslâm'ın ilk yıllarında müslüman olanlar bunu yapamazlardı. Müşrikler ise varlıklarına ve çokluklarına güvenerek Peygamberimize ve müslümanlara karşı zor kullanıyorlardı. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) onların, kendisine ve müslümanlara karşı böyle hareket etmelerine çok üzülüyordu. Hâlik-ı Mutlak, Peygamberini teselli için şöyle buyurur: «Onların memlekette gezip dolaşması seni aldatmasın. Zevk ve eğlence içinde yaşasınlar. Benim azabım onları ansızın yakalar ve hepsiyi yok eder.» İmandan yüz çevirip Allah'ın âyetlerini ve Peygamberini yalanlayanları hiç beklemedikleri bir anda ansızın ilâhi azab yakalar ve kimse onları bu azabtan kurtaramaz. 5 «Onlardan önce, Nûh milleti, ardından, peygamberlere karşı gelen topluluklar da peygamberlerini yalanlamış, her ümmet, peygamberini cezalandırmaya azmetmişti. Bâtılı hakkın yerine koymak için mücadele etmişlerdi. Bunun üzerine ben onları yakaladım. Cezalandırmam nasılmış?» Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'den önce geçen Nûh ve ondan sonra gelen diğer toplumlar da peygamberlerini yalanlamışlardır. Onlar peygamberlerini yalanlamakla da kalmamışlar, bâtılı hakkın yerine koymak için mücadele etmişlerdir. Daha da ileri giderek, peygamberlerini öldürmeyi veya cezalandırmayı kasdetmişlerdir. Ancak peygamberlerin kavimleri içinden bazıları iman etmiş, çoğunluk ise iman etmemiştir. Peygamberlerin davetine uyup iman edenler, helak olmaktan kurtulmuş, iman etmeyenler ise helak olup ebedî azaba uğramışlardır. Çünkü Allah'ın cezalandırması çok şiddetli, çok elimdir. Hâlik-ı Zülcelâl, bunu şöyle beyan ediyor: «Onlardan önce, Nûh millet"', ardından, peygamberlere karşı gelen topluluklar da peygamberlerini yalanlamış, her ümmet, peygamberini cezalandırmayı azmetmiştir. Bâtılı hakkın yerine koymak için mücadele etmişlerdi. Bunun üzerine ben onları yakaladım. Cezalandırmam nasılmış?» Allah'ın âyetlerini ve peygamberlerini yalanlayan kavimler mutlaka azaba uğrayıp helak olmuşlardır. Şimdi onların meskenlerinde, beldelerinde baykuşlar ötmektedir. 6 «Kâfirlerin cehennemlik olduklarına dair Rabbinin sözü işte böylece gerçekleşti.» Yüce Halik, sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor: «Yâ Muhammed, sen bunların iman etmediklerine üzülme. Ezelde kâfirlerin cehennemlik olduklarına dair Rabbinin sözü haktır. Allah vaadinden asla dönmez.» Cennet ile cehennem haktır. İman edenler mükâfatlarını görmek üzere cennete, etmeyenler de ebedi olan cezalarını çekmek üzere cehenneme gireceklerdir. Allah'ın vaadi budur. Allah vaadinden asla dönmez. 7 «Arşı yüklenen, bir de onun etrafında bulunan melekler Rablerini hamd ile tesbih ederler. O'na iman ederler. Mü’minlerin de bağışlanmasını - şöylece - isterler: Ey Rabbimiz, senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe edenleri, senin yoluna uyup gidenleri bağışla. Onları cehennem azabından koru.» Arşı yüklenen ve onun etrafını tavaf eden melekler, bunların hepsi Allahü teâlâ'yı hamd ile tesbih ederler ve O'nun varlığına, birliğine iman ederler. Melekler, mü’minlerin afvı ve bağışlanması için Rablerine şöyle dua ve niyaz ederler: «Ey Rabbimiz, senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe edenleri, senin yoluna uyup gidenleri bağışla. Onlar şirkten, küfürden dönüp senin dinini kabul ettiler. Sen onları cehennem azabından koru.» Bu âyet-i celîleden anlaşılıyor ki, mü’minin Allah katında büyük fazileti ve üstünlüğü vardır. Dolayısıyla arşı yüklenen ve onun etrafını tavaf eden meleklerin duasına mazhar olmuşlardır. Melekler, mü’minlerin afvı ve bağışlanması için her zaman dua etmektedirler. Mü’minin, Allah'ın rahmetine ve meleklerin duasına mazhar olması için, O'nun emirlerine itaat edip, yasaklarından sakınması lâzımdır. İşte o zaman meleklerin duasına ve Allah'ın afvına mazhar olurlar. Melekler mü’minlere şöyle dua ederler. 8 «Rabbimiz, mü’minleri ve onların atalarından, zevcelerinden, nesillerinden iyi olanları kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz ki, yegâ,ne galip, hüküm ve hikmet sahibi olan sensin, sen.» Allahü teâlâ’nın arşı yüklenen ve onun etrafında tavaf eden mukarrep melekleri, mü’minler için şöyle duâ ve niyaz ederler: «Rabbimiz, mü’minleri ve onların atalarından, zevcelerinden, oğullarından, kızlarından iman edip sâlih amel işleyenleri, yeryüzünde fesad çıkarmayanları, bâtıl şeylerden sakınanları, emirlerine itaat edip, yasaklarından kaçınanları kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Sen, mülkünde aziz, hükmünde galip olansın. Kimse senin hükmüne müdahale edemez.» Onlar yine mü’minler için duâ ve niyaza devam ederler. 9 «Bir de onları her türlü kötülüklerden koru. Sen kimi kötülüklerden korursan o gün muhakkak ki, onu rahmetine mazhar etmiş olursun. Bu, en büyük kurtuluştur.» Melekler, sadece mü’minlerin afvı için duâ etmezler. Allahü teâlâ'nın onları bütün kötülüklerden koruması için de şöyle niyazda bulunurlar: «Rabbimiz, bir de onları her türlü kötülüklerden, şirkten, küfürden, masıyetten koru. Sen kimi kötülüklerden korursan, o gün muhakkak ki onu rahmetine, afvına mazhar etmiş olursun. Mü’min kullarını kötülüklerden koruyup, rahmetine mazhar etmen en büyük kurtuluştur.» Ey mü’minler, meleklerin sizin için etmiş olduğu duâ ve niyaza bakın. Onlar sizin afvınız ve kötü yola düşmemeniz için duâ ediyorlar. Acaba siz, kendi nefsiniz için hangi tedbiri alıp Rabbinizden afvınızı istediniz? Mü’min bundan ibret alıp ameline ve ibadetine güvenmeyerek, her zaman tevbe istiğfarda bulunmalı, afvı için Rabbine niyaz etmelidir. 10 «Küfredenlere, 'Allah'ın azabı, sizin birbirinize olan öfkenizden daha büyüktür. İmana çağırıldığınızda inkâr ederdiniz' diye seslenilir.» Kıyamet günü kâfirler cehenneme sevkedilip azabı gördükleri zaman, kendi nefislerine ve birbirlerine öfkelenip kızacaklar ve «buraya beni sen düşürdün» diyerek birbirlerini suçlayacaklardır. O vakit cehennemin bekçileri onlara «Allah'ın azabı, sizin birbirinize olan öfkenizden daha büyüktür. İmana çağırıldığınızda Allah'ın âyetlerini ve peygamberlerini inkâr ederdiniz» diye sesleneceklerdir. Kıyamet günü kâfirlere zerre kadar fayda yapılmayacak, inkâr ve küfürlerinin cezasını ebedî olarak göreceklerdir. 11 «Onlar: 'Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de suçlarımızı itiraf ettik. Bir daha çıkmaya yol var mıdır?' derler.» Kıyamet günü kâfirler cehennem azabını gördükleri vakit şöyle derler: «Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de suçlarımızı itiraf ettik. Bizim için bu azaptan çıkmaya bir daha yol var mıdır? Bu azabtan çıkıp dünyaya dönelim. Biz de iman edip sâlih amel işleyerek iyi kullarından olalım.» İşte kıyamet günü kâfirler içine düşecekleri cehennem azabım gördükleri zaman böyle feryat edecekler, fakat onların bu feryatlarına asla kulak verilmeyecektir. Çünkü dünyada onlara peygamberler gelmiş, Allah'ın âyetlerini okumuş, cennet ve cehennemin hak olduğunu bildirmiştir.- Fakat onlar bunların hepsini yalanlayarak, hiç aldırmamışlar, öldükten sonra dirilmeyi de inkâr etmişlerdir. Bu, onların inkâr ve küfürlerinin cezasıdır. Tefsirciler iki defa ölme ve iki defa dirilme hususunda ihtilâf etmişlerdir. İbn Mes'ud'un rivayetine göre, insan ana rahmine düştüğü zaman bir damla nutfe idi. Allahü teâlâ ona can verip dünyaya getirdi. Sonra öldürdü, yarın kıyamet günü tekrar diriltecektir. Ölü olarak ana rahmine düşen nutfenin canlı olarak çıkışı, birinci ölüm ve diriliş, öldükten sonra tekrar dirilmesi ikinci ölüm ve diriliştir.» Nitekim Bakara Sûresi'nin 28. âyetinde şöyle buyurulmustur: «Nasıl oluyor da Allah'ı inkâr ediyorsunuz? Halbuki siz ölüler iken O diriltti. Sonra sizi öldürür, sonra tekrar diriltir. En sonunda yalnız O'na döndürüleceksiniz.» 12 «Onlara: 'Yalnız Allah'a duâ edildiği zaman inkâr ederdiniz de, O'na eş koşulunca inanırdınız. Bugün hüküm yücelerin yücesi Allah'ındır' denir.» Kıyamet günü cehennem bekçileri tarafından kâfirlere, bu azabta ebedî kalmanızın sebebi «peygamberlerin davetine uymadınız. Onlar, size 'lâ ilahe illallah' deyin, dediler siz, bunları inkâr edip putlara taptınız ve onları ilâh kabul ettiniz. İşte ebedî azaba uğramanızın sebebi budur» denir. Bugün hüküm yücelerin yücesi olan Allah'ındır. O, herkesi ameline göre mükâfatlandırır veya cezalandırır. Kimse O'nun hükmüne müdahale edemez. Kıyamet günü kâfirler ebedî olarak cezalarını görmek üzere cehenneme atılacaklardır. 13 «Size âyetlerini gösteren, sizin için gökten rızık indiren O'dur. Allah'a yönelenden başkası ibret almaz.» Ey insanlar, Allah size âyetlerini, kudretini, azametini gösterir. Sizin için gökten yağmur indirip yerden çeşitli rızıklar çıkarır. Ay), güneşi, yıldızları yörüngelerinde seyrettirir. Gece ile gündüzü var eder. Bunların hepsini sizin istifadeniz için yaratmıştır. Bunlardan ancak Allah'a yönelip emirlerine itaat eden ve yasaklarından sakınanlar ibret alır. Onlardan başkası ibret almaz. 14 «Ey iman edenler, kafirlerin hoşuna gitmese de, Allah a, Onun dininde ihlâs erbabı olarak ibadet edin.» Ey iman edenler, sizin yaptığınız ibadetler, ameller, iyilikler, hayır ve hasenat kâfirlerin hoşuna gitmese de, Allah'a ve O'nun dininde ihlâsla ibadet edin. O'na asla isyan etmeyin, yasaklarından sakının. Gösterişten ve riyadan uzak durun. Zira Yüce Allah riya ile yapılan amelleri asla kabul etmez. 15 «Arş sahibi, varlıkların en yücesi olan Allah, kavuşma gününü ihtar etmek için kullarından dilediğine emriyle vahiy indirir.» Ey mü’minler, siz Allah'a ihlâsla ibadet edin. O, arşın sahibi ve varlıkların en yücesidir. Çünkü bütün varlıkları yaratan, koruyan, muhafaza edsn, besleyen, rızıklandıran, ortağı ve şeriki olmayan O'dur. O, indirmiş olduğu Kur'an'da imanı küfrü, hakkı bâtılı, hayrı şerri, iyiyi kötüyü, helâli ve haramı, cenneti ve cehennemi, azabı ve mükâfatı bildirmiştir. Kur'an'a tâbi olanlar hidâyete, kurtuluşa ermiş, tâbi olmayanlar ise helak olup ebedî azaba uğramışlardır. 16 «O gün onlar meydana çıkarılır. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz.» «Bugün hükümranlık kimindir? Kahhar olan tek Allah'ındır.» Kıyamet günü yer ve gök ehlinin bütün amelleri meydana çıkar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. Allah kullarının yapmış olduğu ve gönüllerinden geçirmiş olduğu şeylerin hepsinden haberdardır. Hiçbir şey O'nun bilgisinden gizli kalmaz. Birinci sûra üfürülüp bütün mahlûkat öldükten sonra Yüce Halik şöyle nida eder: «Bugün mülk kimindir?» Hiç kimse cevap vermez. Sonra yine kendisi «Kahhar olan tek Allah'ındır» diye cevap verir. Bazı tefsire ilsr,e göre Allahü teâlâ bütün mahlûkatı mahşer yerine topladıktan sonra «Bugün mülk kimindir?» diye sorar. Orada toplanmış olarak hazır bulunan bütün mahlûkat «Bugün mülk kahhar olan tek Allah'ındır» diye cevap verirler. Dünyada hükümranlık yapıp, ilâhlık iddiasında bulunanların hiçbiri «Bugün mülk benimdir» diyemezler. Çünkü o gün herkes kendi derdine düşmüştür ve «Nefsi nefsi» diye feryat etmektedir. Dünya saltanatıyla öğünenler, varlıklarına güvenip Allah'a isyan edenler, ibadetten uzaklaşıp nefislerinin esiri olanlar, bundan ibret alsınlar. 17 «Bugün herkese, kazandığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz ki, Allah, hesabı çarçabuk görendir.» Kıyamet günü herkese amelinin karşılığı verilecektir. Kimseye zerre kadar haksızlık yapılmaz. Zerre kadar hayır yapan mükâfatını, zerre kadar şer yapan da cezasını görür. Şüphesiz ki, Allah, hesabı çarçabuk görendir. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Bugün herkese, kazandığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz ki, Allah, hesabı çarçabuk görendir.» 18 «Ey Muhammed, onları, yaklaşan gün ile, yüreklerin ağıza geleceği, tasadan yutkunacakları kıyamet günü ile uyar. Zalimlerin ne dostu ne de dinlenecek şefaatçisi olur.» Kıyamet günü öyle bir gündür ki, o günün dehşetinden ve şiddetinden yürekler ağıza gelir, korkudan hamile kadın çocuğunu bırakır. O gün kâfirlerin ve zalimlerin kendilerini azabtan kurtaracak ne bir dostları ve ne de bir yardımcıları vardır. Yüce Halik bunu sevgili Peygamberine şöyle beyan ediyor: «Yâ Muhammed, onları, yaklaşan gün ile, yüreklerin ağıza geleceği, tasadan yutkunacakları kıyamet günü ile uyar. Zalimlerin ne dostu ne de dinlenecek şefaatçisi olur.» Hâlik-ı Mutlak, Kur'ân-ı Kerîm'de kıyametin dehşetini- bildirmiş ve Peygamberine de bu yaklaşan günü insanlara haber vermesini ve onları uyarmasını emretmiştir. Fakat insanların çoğu hâlâ bu yaklaşan dehşetli günden habersiz olup gaflet içindedirler. 19 «Allah, gözlerin hain bakışım, gönüllerin gizleyeceği her şeyi bilir.» Ey insanlar, hiçbir şey Allahü teâlâ'dan gizli kalmaz. Gözlerin hain bakışını da, gönüllerin gizlediklerini de bilir. Herkesin nazarına göre mükâfat veya mücâzat verir. Kem gözle başkalarının namusuna bakanlar, o bakışlarının cezasını görecekler, merhamet nazarıyla bakanlar ise mükâfatını göreceklerdir. Mü’min bundan ibret alıp Allah'ın haram kıldığı şeylere, kem nazarla bakmamalıdır. Kalbini de her türlü kötülüklerden arındırmahdır. Çünkü Allah, kalblerin içinde gizli olanları da, gözün hain bakışlarını da bilir, ona göre mükâfat ve mücâzat verir. 20 «Allah, hakla hükmeder, O'nu bırakıp taptıkları ise hiçbir şeye hükme demezler. Şüphesiz Allah, hakkıyla işiten ve görendir.» Ey insanlar, Allahü teâlâ hakla hükmeder. Kıyamet günü kimseye haksızlık yapılmaz. Herkese amelinin karşılığı verilir. Allah'ı bırakıp da kâfirlerin taptıkları putlar ise hiçbir şeye hükmedemezler. Şüphesiz Allah hakkıyla işiten ve görendir. O, kullarının yaptıklarını görür ve bilir. 21 «Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden evvelkilerin akıbetinin nice olduğunu görsünler? Onlar kuvvet ve yeryüzündeki eserleri itibariyle bunlardan daha üstündü. Böyleyken Allah onları günahları yüzünden yakaladı. Onları Allah'ın azabından bir koruyan da olmadı.» Allah'ın âyetlerini ve peygamberlerini inkâr edenler, yeryüzünde gezip dolaşıp da, kendilerinden evvelkilerin inkâr ve küfürleri güzünden nasıl bir azaba ve akıbete uğradıklarını görmediler mi? Halbuki onlar kuvvet bakımından da, yeryüzündeki eserleri bakımından da, çokluk bakımından da bunlardan daha üstündü. Böyleyken Allah onları inkâr ve küfürleri yüzünden yakalayıp helak etmiştir. Onları Allah'ın azabından ne varlıkları, ne güçleri kuvvetleri ve ne de yeryüzündeki eserleri koruyamadı, helak olup gittiler. Ancak iman edenler kurtuldular. Ey kâfirler, bundan ibret alıp küfür ve inkârınızdan hâlâ vazgeçmeyecek misiniz? İmandan yüz çevirip küfre dalanlar dünyada da, âhirette de mutlaka cezalarını göreceklerdir. 22 «Bunun sebebi, peygamberleri kendilerine apaçık mucizeler getirdikleri halde inkâr etmeleri idi. Allah da kendilerini tutup yaka-Iayiverdi. Doğrusu O, her şeye kadirdir, azabı şiddetlidir.» Kâfirlerin azaba uğramasının sebebi, peygamberleri kendilerine apaçık mucizeler ve âyetler getirdikleri halde, onlara iman etmeyip inkâr etmeleridir. Allah da kendilerini inkâr ve küfürleri yüzünden tutup helak etmişti. Bu, onların inkâr ve zulümlerinin cezasıdır. Allah her şeye kadirdir, azabı çok şiddetlidir, iman etmeyenlerden intikamını alacaktır. 23 «Yemin olsun ki, biz Musa'yı, mucizelerimiz ve apaçık delillerle göndermişizdir.» 24 «Firavun, Haman ve Karun'a . Onlar: 'Bu, çok yalancı sihirbazın biridir' demişlerdi.» Allahü teâlâ, Mûsâ (aleyhisselâm)'yı çeşitli mucizeler ve delillerle Mısır kralı Firavun, başkomutanı Haman ve servetiyle şımaran Karun'a peygamber olarak göndermiştir. Mûsâ (aleyhisselâm) gelip onları imana davet etmiş, onlar bu daveti kabul etmeyerek büyüklük taslamışlar ve Mûsâ (aleyhisselâm)’nın mucizeleri karşısında âciz kalınca, ne yapacaklarını şaşırmışlar, «bu, çok yalancı sihirbazın biridir» diyerek iftira etmişlerdir. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Yemin olsun ki, biz Mûsâ'yı mucizelerimiz ve apaçık delillerle Firavun, Haman ve Karun'a göndermişizdir. Onlar: 'Bu, çok yalancı sihirbazın biridir' demişlerdi.» 25 «İşte o, tarafımızdan kendilerine hakkı getirince: 'Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün. Kadınları sağ bırakın.' dediler. Ama kâfirlerin düzeni elbette boşa gider.» Mûsâ (aleyhisselâm), apaçık mucizelerle Firavun ve kavmine gelip, onları imana davet edince, bu daveti kabul etmezler. Önce onun yalancı ve sihirbaz olduğunu ileri sürerler. Fakat Mûsâ (aleyhisselâm)’nın göstermiş olduğu mucizeler karşısında âciz kalınca fena halde şaşırırlar. Bu şaşkınlık karşısında halkın iman ettiklerini görünce, hem onları imandan -alıkoymak ve hem de iman edenleri cezalandırmak için şöyle derler: «Onunla beraber iman edenlerin oğullarını ve kızlarını öldürün. Yalnız kadınları sağ bırakın.» Akıllarınca bu sert tedbirleri iman edenlerin gözünü korkutacak, onları tekrar kendi dinlerine çevirecekti. Fakat onların bu tehditleri iman edenleri asla inançlarından vazgeçirmemiş, bilâkis imanlarını daha da artırmıştır. Allah, kâfirlerin düzenini, tuzaklarını, hilelerini elbette boşa çıkartacaktır. Çünkü Allah iman edenlerle beraberdir. 26 «Firavun: Bırakın beni, dedi, Musa'yı öldüreyim. Varsın Rabbine yalvaradursun. Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde fesad çıkaracağından korkuyorum.» Firavun, Mûsâ (aleyhisselâm)'nın göstermiş olduğu mucizeler karşısında âciz kalınca şiddete baş vurur ve kavmine şöyle der: «Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim. Benim memleketimin ıslâhı onu öldürmekte veya buradan çıkarıp kovmaktadır. Varsın Rabbine yalvarsın bakalım, Rabbi onu benim elimden kurtarabilececek mi? Eğer ben onu öldürmezsem dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde fesad çıkaracağından korkuyorum.» Firavun böylece küfrünü daha da artırır. 27 «Mûsâ da: 'Ben hesap gününe inanmayan kibirlenenlerin hepsinden benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığınırım' dedi.» Mûsâ (aleyhisselâm), Firavun'un tehdidini duyunca Rabbine sığınıp onlara şöyle derr «Ben, hesap gününe inanmayan kibirlenenlerin hepsinden benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığınırım. O, beni sizin şerrinizden korur. Hesap günü herkes dünyada yaptığının karşılığını görecektir.» Firavun, kavminin ileri gelenleriyle beraber Mûsâ (aleyhisselâm)'yi öldürme kararı alır. Firavun'un kavminden mü’min bir genç bu karardan, onları vazgeçirmeye çalışır. 28 «Firavun'un ailesinden olup imanını gizlemekte bulunan bir mü’min de şöyle dedi: Siz bir adamı, Rabbim Allah'tır demesiyle öldürür müsünüz? Halbuki o, Rabbinizden size apaçık mucizeler de getirmişti. Bununla beraber o, bir yalancı ise, yalanı kendisine, eğer doğru sözlü ise sizi tehdit edegeldiği azabın bir kısmı olsun sîzi çarpar. Şüphesiz Allah, haddi aşan, yalancı olan kimseyi muvaffak etmez.» Firavun ve kavminin ileri gelenleri Mûsâ (aleyhisselâm)'yi öldürmeye karar verince gizlice Mûsâ (aleyhisselâm)'ya iman etmiş olan Firavun'un amcasının oğlu Harmil onlara şöyle der: «Ey kavmim, siz bir adamı, Rabbim Allah'tır demesiyle öldürür müsünüz? Halbuki o, Rabbinizden size apaçık mucizeler de getirmişti. Bununla beraber o, bir yalancı ise yalanı kendisine, eğer doğru sözlü ise sizi tehdit edegeldiği azabın bir kısmı olsun sizi çarpar. Şüphesiz Allah, haddi aşan, yalancı olan kimseyi muvaffak etmez. Hem siz görmüyor musunuz, o elni yakasının içine sokup çıkardığı zaman nûr gibi parlıyor. Yalancılar, sihirbazlar bunu yapamazlar.» O kavmine şöyle der. 29 «Ey kavmim, bugün memlekette hükümranlık sizindir, başta olanlar sizsiniz. Ama Allah'ın hışmı bize gelip çatarsa, kim bize yardım eder? Firavun: 'Ben size kendi görüşümden başkasını söylemiyorum. Ben, size ancak doğru yolu gösteriyorum.' dedi.» Harmil, Firavun ve kavmine şöyle der: «Ey kavmim, bugün Mısır şehrinde hükümranlık sizindir, başta olanlar da sizsiniz. Mûsâ'yı öldürdüğünüzden dolayı Allah'ın hışmı bize "gelip çatarsa, bu azabtan bizi kim kurtarır veya bize kim yardım eder? Öyleyse bu işten vazgeçin.» Bunun üzerine Firavun: «Ben, size kendi görüşümden başkasını söylemiyorum. Ben, size ancak doğru yolu gösteriyorum.» der. 30 «İman etmiş olan o adam dedi ki: Ey kavmim, doğrusu ben sizin için, peygamberleri yalanlayan toplulukların uğradıkları bir günün benzerinden korkuyorum.» 31 «Nûh milletinin, Âd, Semûd ve onlardan sonra gelenlerin durumu gibi. Allah, kullarına bir zulüm dileyecek değildir.» Firavun, amcasının oğlu Harmil'in Mûsâ (aleyhisselâm) 'ya iman ettiğini bilmiyordu. O, Mûsâ (aleyhisselâm)'yi onların şerrinden kurtarmak için elinden geleni yapıyordu. Firavun ve kavmine şöyle der: «Ey kavmim, doğrusu ben sizin için, Nûh milletinin, Âd, Semûd ve onlardan sonra gelenlerin durumu gibi, peygamberleri yalanlayan toplulukların uğradıkları bir günün benzerinden korkuyorum. Siz de Musa'yı yalanladığınız için aynı onların uğradıkları azaba uğrayacaksınız. Allah, suçu olmayan kullarına asla zulmetmez. Ancak kullarını günahları ve zulümleri yüzünden helak eder, azaba uğratır. Siz de inkâr ve zulmünüzün yüzünden azaba uğrayacaksınız.» 32 «Ey kavmim, âh u figan gününden sizin hesabınıza korkuyorum.» Harmil kavmine şöyle der: «Ey kavmim, her milletin ameliyle çağrılacağı kıyamet gününden sizin hesabınıza korkuyorum. O öyle bir gündür ki, herkes dünyada yaptığı amelin karşılığını görecektir. O gün kimsenin kimseye hiçbir faydası olmayacak, herkes kendi derdine düşecektir.» O, kavmini iman etmeye zorlar. Fakat kavmi büyük bir gaflet,ve küfür içinde olduğu için bu gerçekleri anlayamazlar ve küfürde ısrar ederler. 33 «Arkanıza dönüp kaçacağınız gün Allah'a karşı sizi himaye eden bulunmaz. Allah'ın saptırdığını doğru yola getirecek yoktur.» Harmil, Firavun ve kavmine şöyle der: «Ey kavmim, kıyamet günü cehennem azabını gördüğünüz zaman arkanıza dönüp kaçacaksınız. O azabtan kimse sizi kurtaramadığı gibi; Allah'a karşı sizi himaye edecek de bulunmaz. Ancak iman edenler müstesnadır. Allah'ın saptırdığım doğru yola getirecek de yoktur. Mûsâ, sizi Allah'ın dinine çağırıyor, kurtuluşunuz da ondadır.» Mûsâ (aleyhisselâm)'ya gizlice iman eden Harmil, kavmini gafletten uyarmak için onlara şu hakikatları anlatmaya devam ediyor. 34 «Yemin olsun ki, Yûsuf da, size apaçık burhanlarla gelmişti. O vakit de onun size getirdiği şeyler hakkında şüphe edip durmuştunuz. Hattâ o vefat edince de dediniz ki: 'Bundan sonra Allah asla bir peygamber göndermez.' İşte Allah, o haddi aşan şüphecileri böyle şaşırtır.» Bütün gerçekleri kavmine anlatmasına rağmen, onları küfür ve inatlarından vazgeçiremeyen Harmil şöyle der: «Ey kavmim, and olsun ki, Yûsuf da, apaçık burhanlarla gelmişti. O vakit de onun size getirdiği şeyler hakkında şüphe edip durmuştunuz. Hattâ o vefat edince de, dediniz ki: 'Bundan sonra Allah asla bir peygamber göndermez. İşte Allah, o haddi aşan ve haktan sapan şüphecileri böyle şaşırtır.» Firavun ve kavmi Yûsuf (aleyhisselâm)'u görmemiştir. Yûsuf (aleyhisselâm) onlardan önce Mısır'da peygamber idi. O, apaçık mucizelerle, burhanlarla geldiği halde dedeleri de şüphe edip durmuştu. O mü’min zat bunu bildiği için Firavun ve kavmin: ikaz ederek, Mısırlıların Yûsuf (aleyhisselâm)'a yaptığını siz, Mûsâ (aleyhisselâm)'ya yapmayın ve hattâ o vefat edince de, dediniz ki: «Bundan sonra Allah asla bir peygamber göndermez. Halbuki Allah, Musa'yı size peygamber olarak göndermiştir. Allah, yalan uydurarak haddi aşan şüphecileri böyle şaşırtır. O'nun şaşırtmış olduğunu kimse hidâyete erdiremez.» 35 «Onlar, kendilerine gelmiş hiçbir hüccet olmaksızın Allah'ın âyetleri hakkında mücadele edenlerdir. Bu, Allah katında da, insanların yanında da öfkeyi artırır. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini bundan dolayı mühürler.» Kâfirlerin elinde hiçbir delil ve hüccet olmadığı halde Allah'ın âyetleri hakkında mücadele etmişlerdir. Bu, mücadeleleri Allah katında da, mü’minlerin katında da öfkeyi ve düşmanlığı artırır. Allah, imandan yüz çevirip büyüklük taslayarak zorbalık yapanların kalblerini mühürler. Artık onlar daha imana dönemezler. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Onlar, kendilerine gelmiş hiçbir hüccet olmaksızın Allah'ın âyetleri hakkında mücadele edenlerdir. Bu, Allah katında da, insanların yanında da öfkeyi artırır. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini bundan dolayı mühürler.» 36 «Firavun: 'Ey Haman, bana yüksek bir kule yap, belki yollara,» 37 «göklerin yollarına erişirim de Musa'nın tanrısına yükselip çıkarım. Doğrusu ben onu yalancı sanıyorum' dedi. Firavun'a bu suretle kötü ameli süslendirildi ve yoldan saptırıldı. Firavun'un düzeni elbette boşa gidecekti.» Firavun, küfürde zirveye ulaşarak veziri Haman'a şöyle demiştir: «Ey Haman, bana yüksek bir kule yap, belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Musa'nın tanrısına yükselip çıkarım. Musa'nın peygamber olup olmadığını öğrenirim. Doğrusu ben, onu yalancı sanıyorum. O, yalandan peygamber olduğunu söylüyor.» Şaytan, böylece Firavun'a yaptıklarını güzel gösterip imandan ve hak yoldan saptırmıştır. Allah, onun kurmuş olduğu bütün tuzakları boşa çıkarmıştır. Onu hem dünyada hüsrana uğratmış, hem âhirette hüsrana uğratacaktır. 38 «O iman eden kimse: 'Ey kavmim, siz bana uyun, size doğru yolu göstereceğim' dedi.» İmanı kalbine yerleştirip onun lezzetiyle yaşayan Harmil, Firavun ve kavmine şöyle der: «Ey kavmim, siz bana uyun, size hak yolu, doğru yolu göstereyim. Sizin gittiğiniz yol bâtıldır. O yoldan asla hayır gelmez. Sizin kurtuluşunuz ancak bana tâbi olmakladır.» Sonra onlara şöyle seslenir. 39 «Ey kavmim, bu dünya hayatı ancak tam bir eğlencedir. Âhiret hayatı ise o, asıl durulacak yurdun ta kendisidir.» Harmil kavmine şöyle der: «Ey kavmim, bu dünyanın lezzetlerine aldanıp kibirlenerek gururlanmayın. Ebedi olan âhiret yurdunu da unutmayın. Çünkü bu dünya bulutun gölgesi gibi geçicidir, sonu yoktur. Tıpkı uykuda görülen rüya gibidir. O rüyaya güvenip aldananlar ne kadar ahmaksa, dünyanın varlığına ve lezzetlerine güvenenler de o kadar ahmaktır. Halbuki âhiret yurdu ise ebedîdir. Nimetleri de, azabı da sonsuzdur. Ey kavmim, siz ebedî kalacağınız âhiret yurdu için hazırlık yapın. Bana uyun ki, ben sizi doğru yola götüreyim.» Harmil, kavmine gerçekleri böyle sıralıyordu. Fakat onlar, bütün bu gerçeklere rağmen inat ve küfürlerinden dönmüyorlardı. 40 «Kim bir kötülük işlerse onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, mü’min olarak iyi amelde bulunursa, işte onlar içinde hesapsız rızıklara kavuşturulmak üzere, cennete girerler.» Ey insanlar, kim imandan yüz çevirip kâfir olursa veya bir kötülük yaparsa, kendisine ancak yapmış olduğunun karşılığı verilir. Kâfirlerin cezası, içinde ebedî kalacakları cehennem ateşidir. Kötü amel işleyenlere ise ancak yaptıkları amelin karşılığı kadar ceza verilir, îman edip sâlih amel işleyenler ise, işte onlar, içinde ebedî kalacakları cenne'tlere girerler ve orda hesapsız rızıklara ve nimetlere kavuşurlar. Bu, onların iman ve amellerinin karşılığıdır. İman edenler mükâfatını, etmeyenler de cezasını görecektir. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Kim bir kötülük işlerse onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, mü’min olarak iyi amelde bulunursa, işte onlar, içinde hesapsız rızıklara kavuşturulmak üzere, cennete girerler.» 41 «Ey kavmim, nedir bu hal? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz.» 42 «Siz beni Allah'ı inkâr etmeye, hiç tanımadığım nesneleri O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi O mutlak kadir, O çok yarlığayıcı olan Allah'a davet ediyorum.» Firavun'un kavminden gizlice iman eden Harmil, onlara bütün gerçekleri iman etmeleri için anlatır ve şöyle der: «Ey kavmim, nedir bu haliniz? Ben sizi kurtuluşa, Allah'a imana ve cehennem azabından kurtulmaya çağırıyorum. Siz de beni Allah'ı inkâr etmeye, hiç tanımadığım ve bilmediğim nesneleri O'na ortak koşmaya, cehennem ateşine, ve helak olmaya çağırıyorsunuz. Sizin hiç mi aklınız yok? Kim, imanı bırakıp küfre dalarsa, işte o ebedî azaba uğrayacaktır. Halbuki ben sizi O mutlak kadir, O, iman edip tevbe edenleri çok yarlığayıcı, afvedici Allah'a davet ediyorum. Şayet bunu kabul etmezseniz sonunuz helaktir, ebedî cehennemdir.» 43 «Beni kendisine çağırdığınızın bu dünyada da, âhirette de çağırabilecek kabiliyette olmadığında, hepimizin Allah'a döneceğinde, aşırı gidenlerin ateşin yârânı olduklarında şüphe yoktur.» «Harmil kavmine şöyle der: «Ey kavmim, siz beni putlara tapmaya çağırıyorsunuz, beni kendisine çağırdığınızın bu dünyada da, âhirette de asla bize bir faydası olmaz. Çünkü onların elinden hiçbir şey gelmez. Sonunda hepimiz Allah'a döneceğiz. İşte o zaman hepimiz Allah'ın huzurunda toplanıp hesaba çekileceğiz. Aşırı gidenlerin ateşin yârânı olduklarında şüphe yoktur. Onlar cehennemde ebedî olarak kalacaklardır.» 44 «Size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a ısmarlıyorum. Çünkü Allah kullarını çok iyi görendir.» Firavun'un amcasının oğlu olan ve gizlice iman eden Harmil kavmine şöyle der: «Ey kavmim, size söylemiş olduğum hakikatları yakında hatırlayacaksınız. Şimdi bunları kabul etmiyorsunuz ama yakında bunların hak olduğunu göreceksiniz. Ben işimi, sizin beni davet ettiklerinize değil, Allah'a ısmarlıyorum. Sonunda söylediklerimin hak olduğunu anlayacaksınız ama o zaman da size hiçbir fayda vermeyecektir. Bu tıpkı ölüye tedavi için ilâç vermek gibidir, ölüye ilâç vermek nasıl ki fayda vermezse, kıyamet günü sizin bu gerçekleri bilmeniz de size asla fayda vermez. Fakat Allah kullarının yaptıklarını çok iyi görendir.» Firavun ve kavmi, bu sözlerden Harmil'in iman ettiğini anlarlar ve onu da öldürmeye karar verirler. O. kavminin niyetini anlar aralarından kaçar. Firavun, onu yakalamak için her tarafa adamlarını gönderir, fakat onu bulamazlar. Allah da onların hilelerini ve tuzaklarını kendi başlarına çevirir. 45 «Nihayet Allah onların kurdukları tuzakların fenalıklarından bu kimseyi korudu. Firavun'un kavmini ise bu azab kuşatıverdi.» Allahü teâlâ, Harmil'i Firavun ve kavminin şerrinden korumuştur. Onların kurmuş oldukları tuzakları ve hileleri kendi başlarına çevirmiş, Kızıldeniz'de Firavun ve kavmini boğarak helak etmiştir. Hâlik-ı Zülcelâl iman etmeyenleri dünyada böyle rezil ve helak eder, âhirette ise ebedî azaba uğratarak intikamını alır. Yüce Allah bunu şöyle beyan ediyor: «Nihayet Allah onların kurdukları tuzakların fenalıklarından bu kimseyi korudu. Firavun'un kavmini ise bu azab kuşatıverdi.» Aklı olanların bundan ibret alması, gerekir. 46 «Onlar, sabah akşam ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de: 'Firavun hanedanını azabın en çetinine sokun' denir.» Kâfirler, sabah akşam cehennem ateşne sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de: «Cehennem bekçilerine 'Firavun ve hanedanını azabın en çetinine sokun' denir.» Cehennemin en aşağı tabakası ateşin en şiddetli olduğu yerdir. İşte Firavun ve onun yolundan gidenlerin yeri burasıdır. İbn Abbas (radıyallahü anh)'ın rivayetine göre, kâfirlerin ruhu günde iki defa sabah akşam cehennem ateşine sokulup çıkarılır. İbn Mes'ud'un rivayetine göre ise, kâfirlerin ruhu kara kuş gibi bir şeyin içine girer sabah akşam cehenneme sokulur çıkartılır. Bu, onların inkâr ve küfürlerinin cezasıdır. Kıyamete kadar kâfirlerin ruhları bu şekilde cezalandırılacaklardır. Şehitlerin Allahü teâlâ'nın sâlih kullarının ruhları ise beyaz bir kuşun içine girecekler, her gün cennete girip ziyaret ettikten sonra arşın altında aslı bulunan kandile dönerler. Burası onların makamıdır. Allah'ın sâlih kulları da kıyamete kadar böyle mükâfatlandırılacaklardır. 47 «Ateşin içinde birbirleriyle çekişirlerken zayıf olanlar o büyüklük taslayanlara: 'Biz, size uymuştuk. Şimdi ateşin birazını olsun bizden savabilir misiniz?' derler.» Kıyamet günü kâfirler hesaba çekilip cehennem ateşine atıldıktan sonra ateşin içinde birbirleriyle çekişmeye başlarlar ve zayıflar reislerine ve ileri gelen büyüklerine şöyle derler: «Biz, dünyada iken sizin dininize tâbi olup size uymuştuk. Sizin yüzünüzden hak dine girmedik, peygamberleri dinlemedik, yalanladık. Şimdi azaba uğradık. Bu azabı bizden biraz olsun kaldırabilir misiniz? Hiç olmazsa bir rahat nefes alalım.» Bu istek karşısında reisleri ve ileri gelen büyükleri «neden bize uydunuz, peygamberleri dinlemediniz» diyerek onlara karşı koyacaklardır. 48 «O büyüklük taslayanlar: 'Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz. Şüphe yok ki Allah kulları arasında vereceği hükmü verdi' derler.» Cehennemde kâfirler, reislerini ve ileri gelen büyüklerini suçlayınca onlar emri altındaki zayıflarına şöyle diyeceklerdir: «Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz. Bizim kendimize faydamız yok ki size de faydamız olsun. Şimdi siz bizden ne bekliyorsunuz? Neden bize uydunuz da, peygamberleri ve Allah'ın âyetlerini yalanladınız? Şüphe yok ki Allah kulları arasında vereceği hükmü verdi.» O zaman iman etmeyenler yaptıklarına pişman olurlar ama o günkü pişmanlık fayda vermez. Aklı olanların bundan ibret alması gerekir. 49 «Ateşte bulunanlar cehennemin bekçilerine: 'Rabbinize dua edin, bizden bir gün olsun azabı hafifletsin' diyecekler.» Kâfirler, cehennemde azaba uğradıkları vakit azabın şiddetinden kurtulmak için bekçilere şöyle derler: «Rabbinize duâ edin, bizden bir gün olsun bu azabı hafifletsin de biz de rahat edelim.» Cehennemin azabına dayanmak mümkün değildir. Kâfirler cehennemden çıkamayacaklarını anlayınca bu istekde bulunurlar. Cehennemin bekçileri de onlara şu cevabı verir. 50 «Bekçiler: 'Size peygamberleriniz açık açık deliller getirmedi miydi?' derler. Onlar da-. 'Evet getirdi' derler. Bekçiler: 'O halde kendiniz yalvarın' derler. Halbuki kâfirlerin duası heder olmaktan başka bir değeri haiz değildir.» Kâfirler, cehennemin bekçilerinden Rablerine duâ edip kendilerinden azabın hafiflemesini istedikleri zaman onlar şöyle cevap verirler: «Dünyada iken size peygamberler gelip cenneti ve cehennemi haber vermediler mi? İman edenlerin cennete, etmeyenlerin de cehenneme gideceklerini açık delillerle size bildirmediler mi? Onlar, sizi imana davet ettikleri halde, siz onları yalanladınız, bugünün varlığını inkâr ettiniz.» Bunun üzerine kâfirler de «evet bize peygamberler geldi. Fakat biz onların davetini kabul etmedik, Allah'a ortak koştuk, cennet ve cehennemi inkâr ettik.» derler. Cehennemin bekçileri de onlara şu karşılığı verirler: «O halde bugün kendiniz Rabbinize yalvarın, biz sizin için Rabbmize yalvaramayız.» Halbuki kâfirlerin o gün duası ve istekleri asla kabul olmaz. Çünkü kıyamet günü herkese amelinin karşılığı verilmiştir. 51 «Muhakkak biz peygamberlerimize ve iman edenlere hem dünya hayatında, hem şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.» Allahü teâlâ, peygamberlerine ve mü’min kullarına hem dünyada, hem de şahitlerin şahitlik edecekleri kıyamet günü yardım eder. Kâfirlere ise asla yardım etmez. Çünkü peygamberler açık deliller ve mucizelerle onlara gelip, kendilerini imana davet ettikleri halde onlar bu daveti kabul etmeyerek Allah'a ortak koşmuşlar ve peygamberleri, âhiret gününü yalanlamışlardır. Bunun için Allah onlardan intikamını alacaktır. Onlar küfürlerinin cezasını çekmek üzere ebedi olarak cehenneme gireceklerdir. İman edenler mükâfatını, etmeyenler de cezasını görecektir. 52 «O gün zalimlere, özür beyan etmeleri fayda vermez. Lanet onlarındır. Yurdun kötüsü de onlaradır.» Kıyamet günü kâfirlerin özür beyan etmeleri kendilerine asla fayda vermez. Çünkü o gün Allah'ın azabı onların üzerinedir. Onların içinde ebedî kalacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü bir duraktır. Kâfirlerin inkâr ve küfürlerinin karşılığı işte budur. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «O gün zalimlere özür beyan etmelsri fayda vermez. Lanet onlarındır. Yurdun kötüsü de onlaradır.» 53 «Yemin olsun ki biz Musa'ya hidâyet verdik. İsrailoğullarını da kitaba vâris kıldık.» 54 «akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberi olan» Allahü teâlâ, Mûsâ (aleyhisselâm)'ya Tevrat'ı vermiş ve İsrailoğullarını da ona vâris kılmıştır. O, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberidir. O, iman ile küfrü, hak ile bâtılı, hayır ile şerri, iyi ile kötüyü ayırdeder. Onda Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in özellikleri ve sıfatları beyan edilmiştir. 55 «Ey Muhammed, sabret. Çünkü Allah'ın vaadi gerçektir. Günahının bağışlanmasını dile, akşam sabah Rabbini hamd ile tesbih et.» Yüce Halik, sevgili Peygamberini teselli için şöyle buyuruyor: «Ey Muhammed, kâfirlerin seni üzmelerine, yalanlamalarına, size yaptıkları kötülük ve zulümlere sabret, üzülme. Çünkü Allah'ın vaadi gerçektir. Mutlaka onlardan intikamını alacaktır. Onlar isteseler de istemeseler de senin dinin bütün dinler üzerine galip gelecektir. Günahının bağışlanmasını dile ve ümmetinin günahlarının bağışlanması için de mağfiret talep et. Akşam sabah Rabbini hamd ile tesbih et.» Hâlik-ı Zülcelâl'in Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'e «günahının bağışlanmasını dile» buyurması (liyağfire lekallehü) âyetinin nüzulünden öncedir. (Fesebbihbihamdi Rabbike), yani «akşam sabah Rabbini hamd ile tesbih et» buyurması da ikindi ve sabah namazlarını kıl demektir. Bu hususta cumhurun görüşü ise, gece ve gündüz Allah'ı hamd ile tesbih et ki, sana yapılanlar karşısında mahcup olup üzülmeyesin. Çünkü Allah zalimlerden intikamını alıcıdır. Mazlumun hakkını zalimde asla bırakmaz. Aklı olanlar bundan ibret alıp her zaman Allahü teâlâ'yı hamd ile tesbih etmelidir. Allah kullarının hakkını asla zayi etmez. 56 «Kendilerine gelmiş kat'î bir delil olmaksızın Allah'ın âyetleri hakkında mücadele edenlerin görüşlerinde, hiç şüphe yok ki, asla yetişemeyecekleri bir büyüklük hevesinden başka bir şey yoktur. Sen Allah'a sığın. Çünkü O, şüphesiz işiten ve görendir.» Yahudiler Deccal hakkında mücadele edip şöyle demişlerdir: «Bizim sahibimiz kıyamete yakın gelecek. Onun öyle bir saltanatı ve kudreti var ki, denizler, nehirler ve ırmaklar onun izniyle akacaktır. Her şeye o hükmedecek ve yeryüzünün hükümranlığını da bize verecektir.» Bunun üzerine Allahü teâlâ bu âyeti inzal ederek şöyle buyurmuştur: «Kendilerine gelmiş kat'î bir delil olmaksızın Allah'ın âyetleri hakkında mücadele edenlerin görüşlerinde, hiç şüphe yok ki, asla yetişemeyecekleri bir büyüklük hevesinden başka bir şey, yoktur. Sen Allah'a» sığın. Çünkü O, şüphesiz işiten ve görendir.' Halbuki Deccal, Allahü teâlâ'nın alâmetlerinden biridir. Çünkü onun çıkışı kıyametin en büyük alâmetlerindendir. Yahudilerin ellerinde hiçbir delil olmadığı halde, Deccal'ın yeryüzünün hükümranlığını kendilerne bırakacağını söylemişlerdir. Bu iddiaları tamamen saçmadır, bâtıldır. Hâlik-ı Mutlak, sevgili Peygamberine «Ey Muhammed, Deccal’ın fitnesinden Allah'a sığın» buyurmuştur. Bu emir aynı zamanda Peygamber'in ümmetinedir. Kıyamete yakın Deccal çıktığı zaman fitnesi yeryüzünü saracaktır. İşte o zaman iman edenlerle etmeyenler ayrılacaktır. İman etmeyenler ona uyacaklardır. Allah, bizleri onun fitnesinden korusun. 57 «Göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından elbet daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.» Ey insanlar, göklerin ve yerin yaratılması, elbette insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. İnsanoğlunun sırlarına akıl erdiremediği gökleri direksiz ayakta tutan Allah ve bütün varlıkları yoktan var eden Halik, acaba öldükten sonra bu canlıları tekrar diriltmeye kadir değil midir? Hiç şüphesiz kadirdir. Allah göz açıp yumana kadar bütün mevcudatı yerli yerince yaratır. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. Çünkü her şey O'nun yaratması ve dilemesiyle meydana gelmiştir. O «ol» dedi mi, o anda oluverir. Kimse O'nun emrine müdahale edemez. Yoktan var eden ve bir damla suyun içine koskoca insanı yerleştiren Allah, öldükten sonra insanları tekrar diriltmeye elbette kadirdir. 58 «Körle gören, iman edip iyi amellerde bulunanla kötülük yapan bir olmaz. Ne kadar kısa düşünüyorsunuz?» Müşriklerin ileri gelen zenginleri Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'e şöyle demişlerdir: «Ey Muhammed, eğer dediğin gibi kıyamet kopar, insanlar tekrar dirilir Allah'ın huzurunda toplanırlarsa, biz orada da sizden daha üstün oluruz. Allah katında bizim gibi varlıklı insanların değeri olur. Biz burada nasıl sizden üstünsek orada da aynı olacağız.» Yüce Halik onların bu iddialarını reddederek şöyle buyurmuştur: «Körle gören, iman edip iyi amellerde bulunanla kötülük yapan bir olmaz. Ne kadar kısa düşünüyorsunuz?» Elbette kör, gören gibi olmaz. Hakkı görüp iman edenle, etmeyen hiç, bir olur mu? İman etmeyenler kör gibidir. Onlar iman ile küfrü, hayır ile şerri, hak ile bâtılı, iyi ile kötüyü, mükâfat ile cezayı, cennet ile cehennemi, helâl ile haramı birbirinden ayırdedememişlerdir. Bunun için Yüce Halik «körle gören, iman edip iyi amellerde bulunanla kötülük yapan bir olmaz» buyurmuştur. İman edip iyi amel yapan mükâfatını, iman etmeyip kötülük yapanlar da cezasını görecektir. İman edenler cennete, etmeyenler de içinde ebedî kalacakları cehennme gireceklerdir. İnsanların çoğu bu gerçekleri göremezler. 59 «Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Bunda şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu inanmazlar.» Ey insanlar kıyamet günü mutlaka gelecektir. Onun geleceğinde asla şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu onun geleceğine, Allah'ın huzuruna çıkıp hesaba çekileceklerine, iman edenlerin cennete, etmeyenlerin ise cehenneme gideceklerine inanmazlar. Her şeyin sonu olduğu gibi, bu dünya da son bulacak, kıyamet kopacak, bütün canlılar mezarlarından kalkıp mahşer yerinde toplanacak ve hesaba çekileceklerdir. İman edip sâlih amel işleyenler cennete, iman etmeyenler de cehenneme sevk edilecektir. 60 «Rabbiniz buyurdu: Bana duâ edin. Size icabet edeyim. Çünkü bana ibadetten büyüklük taslayıp uzaklaşanlar yarın hakir olarak cehenneme gireceklerdir.» Ey iman edenler, Rabbinize duâ edin. O, duanızı kabul etsin. Çünkü Allah'a ibadet etmekten, büyüklük taslayıp uzaklaşanlar kıyamet günü hor ve hakir olarak cehenneme atılacaklardır. Büyüklük taslayıp imandan yüz çevirenler ve O'na şirk koşanlar, isyan edenler, yeryüzünde fesad çıkaranlar kıyamet günü hor ve hakir olarak cehenneme gireceklerdir. Bu, onların inkâr ve amellerinin karşılığıdır. Hâlik-ı Zülcelâl «Bana dua edin, size icabet edeyim» buyurmuştur. Allah, duâ edenlerin duasını kabul eder. Ancak duanın şartlarına riâyet edilmesi gerekir. Şartlarına riâyet edilmeyen duâ kabul olmaz. Duanın şartları ise şunlardır: 1- Duanın kabul olması için yenilen, içilen ve giyilen şeylerin helâl olması gerekir. 2- Duâ namazdan sonra yapılmalıdır. Namaz kılmayanların duası kabul olmaz. 3- Duâ eşref saatte yapılmalıdır. 4- Duâ akşam ile yatsı arasında veya gecenin yarısından sonra yapılmalıdır. Şu vakitlerde yapılan dualar da kabule şayandır: 1- Sahur vaktinde yapılan duâ. 2- Cuma günü ve gecesi yapılan duâ. 3- Arefe günü ve gecesi yapılan duâ. 4- Beytullah görüldüğü vakit yapılan duâ. 5- Bayram günlerinde ve gecelerinde yapılan duâ. 6- Kandil gecelerinde yapılan duâ. 7- Ramazanda ve özellikle son on gününde yapılan duâ. 8- İtikafta iken yapılan duâ. 9- Receb ayının ilk cuma gecesi yapılan duâ. 10- Peygamberlerin ve velîlerin türbelerinde yapılan duâ. 11- Yolculuk esnasında yapılan duâ. 12- Hastanın duası. 13- Anne-babanın çocuklarına yaptığı duâ. 14- Velîlerin duası. İşte bu dualar kabule şayandır. Duâ ederken diz çöküp elleri yüzün hizasına kadar kaldırıp başı öne eğerek tevazu ile kalbi, dili ve düşünceyi birleştirip aynı noktaya yönelterek Rabbine yalvarmak gerekir. Bunlar da duânın âdâbındandır. Tefsirciler «Allahü teâlâ'nın «bana duâ edin» emrinde farklı görüşlere sahiptirler. Bazılarına göre bu emir, gafletsiz duâ yapılmasına işarettir. Bazılarına göre, ibadet ve itaatla duâ yapılmasına, günah ve masıyetten sakınarak duâ edilmesine işarettir. Yüce Halik «siz bana ihlâsla duâ edin, ben de duanızı kabul edeyim» buyurmuştur. İhlâsla yapılmayan dualar Allah katında makbul olmaz, geri çevrilir. Numan ibn Bişr, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'den şöyle rivayet etmiştir: «Dua ibadettir. Belki ibadetlerin hulâsasıdır.» Âyette önce «Bana duâ edin, duanıza icabet edeyim», sonra «kibirlik taslayıp ibadetimden uzaklaşanlar» buyurulmuştur. Fakat Allahü teâlâ «kibirlik yapıp duadan uzaklaşanlar» buyurmamıştır. Bu hüküm duanın ibadet olduğuna işarettir. 61 «Size, geceyi dinlenesiniz diye karanlık ve gündüzü çalışasınız diye aydınlık olarak yaratan Allah'tır. Doğrusu Allah insanlara karşı lütûfkârdır, ama insanların çoğu şükretmezler.» Ey insanlar, sizi yoktan var eden Allah, geceyi dinlenmeniz, istirahatinizi te’ınin etmeniz, eşlerinizle halvet etmeniz, Rabbinize ibadet edip yalvarmanız, gündüzü de geçiminizi te’ınin etmeniz ve ihtiyaçlarınızı gidermek için yaratmıştır. Bunlar Allah'ın varlığının, birliğinin ve kudretinin delilidir. Bunlardan ibret alın. Küfür geca gibi, ibadet ise gündüz gibidir. İman gündüz gibi sahibini aydınlatır, küfür ise gece karanlığı gibi sahibini karartır. Günah işlemek gecenin karanlığı gibi kalbi karartır, sâlih amel ise gündüzün aydınlattığı gibi kalbi aydınlatır, sahibini nûrlandırır. Allah, kullarına karşı çok lütûfkârdır. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler ve nimetlerine şükretmezler. Halbuki O, göklerde ve yerde olanların hepsini kullarının emrine vermiştir. Buna rağmen hâlâ insanların çoğu O'nun nimetlerine şükretmezler. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Size, geceyi dinlenesiniz diye karanlık ve gündüzü çalışasınız diye aydınlık olarak yaratan Allah'tır. Doğrusu Allah insanlara lütûfkârdır, ama insanların çoğu şükretmezler.» 62 «İşte her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah budur. O'ndan başka tanrı yoktur. O halde nasıl olup da döndürülüyorsunuz?» Ey insanlar, her şeyi yoktan var eden Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka yaratıcı yoktur. O, her şeyi sizin emrinize vermiştir. O halde nasıl olup da O'ndan başkasına ibadet ediyorsunuz? Ortak koşuyorsunuz? Halbuki her şeyi yaratan O'dur. 63 «Allah'ın âyetlerini inkâr edenler işte böyle döndürülür.» Allah'ın âyetlerini ve peygamberlerini inkâr edenler işte, O'nun dininden böyle döndürülür. İşte onlar inkâr ve küfürlerinin cezasını çekeceklerdir. İman edenler Allah katında mükâfatını, iman etmeyenler de cezasını görecektir. Kıyamet günü herkese amelinin karşılığı verilecektir. 64 «Sizin için yeri durak, göğü bina eden, size şekil verip de, şeklinizi güzel yapan, sizi temiz şeylerle rızıklandıran Allah'tır. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.» Ey insanlar, sizin için yeri durak, göğü de üzerinize bina eden, oradan yağmur indirip yeryüzünde çeşitli rızıklar halkeden, size şekil verip de, şeklinizi güzel yapan, sizi akü nimetiyle donatan, size tertemiz rızıklar veren, göklerde ve yerde olanların hepsini sizin emrinize müsahhar kılan Allah'tır. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Bundan başka ilâh yoktur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir. Her şeyi yaratan O'dur. O'nun ortağı, yardımcısı yoktur. 65 «O, daimî yaşayandır. O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O halde O'na, dinindo ihlâs ve samimiyet erbabı olarak, 'Hamd olsun, kâinatın Rabbi olan Allah'a diyerek duâ edin.» Ey insanlar, sizi yoktan var edip çeşitli nimetlerle rızıklandıran, göklerin ve yerin sahibi olan Allah daima diridir. O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. İhlâsla O'na ibadet edin. Ve «hamd olsun âlemlerin Rabbi olan Allah'a» diyerek duâ edin. O'ndan başka hamde, şükre, ibadete ve duaya lâyık yoktur. Hamd ve şükür yalnız O'na mahsustur. Çünkü her şeyin sahibi O'dur. 66 «Ey Muhammed, de ki: Sizin Allah'ı bırakıp da taptıklarınıza kulluk etmek bana yasak kılınmıştır. Zira bana Rabbimden apaçık deliller gelmiştir. Ben, kendimi âlemlerin Rabbine teslim etmekle emrolundum.» Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor: «Ey Muhammed, kâfirlere de ki: Sizin Allah'ı bırakıp da taptıklarınıza kulluk etmek bana yasak kılınmıştır. Zira bana Rabbimden apaçık deliller gelmiştir. Ben, kendimi âlemlerin Rabbine teslim etmekle emrolundum.» Peygamberler hiçbir zaman Allah'tan başkasına kulluk etmemişlerdir. Bu emir Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şahsında ümmetinedir. Ancak peygamber olmayanlar Allah'ı bırakıp başkalarına tapmışlardır. Çünkü peygamberler masumdurlar. Bu bakımdan onlar asla Allah'a isyan etmezler. 67 «Ki O, sizi bir topraktan, sonra bir meniden, sonra bir kan pıhtısından yaratıp sonra bebek olarak çıkaran, sonra sizi güçlü kuvvetli bir çağa erişmeniz için, sonra da ihtiyarlar olmanız için yaşatandır. İçinizden kimi de daha evvel öldürülmektedir. Allah, yaşatmayı muayyen bir vakte ulaşmanız ve olur ki aklınızı kullanmanız için yapar.» Ey insanlar, Allah sizin atanız Âdem'i topraktan, sonra sizi atalarınızın sulbünden gelen meniden, sonra ana rahminde uyuşmuş bir kan pıhtısından, sonra ona ruh verip çocuk olarak ana rahminden dünyaya çıkaran, sonra sizi güçlü kuvvetli bir çağa eriştiren, sonra da ihtiyarlar olmanız için sizi yaşatandır. O, içinizden kimini ihtiyarlamadan çocuk yaşta veya gençlik çağında iken öldürür. Kimini de ihtiyarlık çağma ulaştırdıktan sonra öldürür. Aklını kullananlar için bunlarda ibretler vardır. Kimse ömrünün uzunluğuna, servetinin çokluğuna, çocuklarının fazlalığına, makam ve mevkine güvenmesin. Bunların hepsi boştur. Sonunda dönüş Allah'adır. Fakat insanlar bu gerçekleri bildikleri halde birçoğu O'na ortak koşarlar, nimetlerine şükretmezler. Şayet insanoğlu kendi yaratılışını düşünecek olursa asla Allah'a ortak koşmaz ve her an nimetlerine şükreder. İnsan çok cahildir, çok nankördür. Bunun için Allah'a ortak koşup, nimetlerine şükretmiyor. 68 «O, hem dirilten, hem öldürendir. O, herhangi bir işin olmasını dilediği zaman yalnız «ol» der o da, oluverir.» Ey insanlar, sizi yoktan var eden Yüce Halik, hem diriltir, hem öldürür. O, herhangi bir işin olmasını dilediği zaman ona yalnız «ol» der o da, derhal oluverir. Çünkü her şey O'nun dilemesiyle vücuda gelmektedir. O, göz açıp kapayana kadar bütün mevcudatı var eder. Ve bir anda da yok eder. Kimse O'nun emrine müdahale edemez. 69 «Ey Muhammed, Allah'ın âyetleri hakkında çekişenlere bir bakmadın mı? Nasıl döndürülüyorlar?» Yüce Halik, sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor: «Ey Muhammed, Allah'ın âyetleri hakkında çekişenlere bir bakmadın mı? Nasıl döndürülüyorlar?» Kâfirler, Kur'ân-ı Kerîm'in Allah kelâmı olduğunu inkâr ederek «bu eskilerin masallarıdır. Muhammed, bunu kendisi uydurmuştur» demişlerdir. Kur'ân-ı Kerîm, onlara meydan okumuş. Onun bir sûresinin ve bir âyetinin benzerini bile getirememişlerdir. 70 «Onlar, kitabı ve peygamberlerimizle gönderdiğimiz şeyleri yalanlayanlardır. Artık bilecekler.» Kâfirler, Allah tarafından gönderilen kitapları ve peygamberleri yalanlamışlardır. Her peygamber ümmetini Allah'a imana davet etmiştir. Fakat onlardan birçoğu peygamberlerini ve Allah'ın âyetlerini yalanlamışlardır. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Onlar, kitabı ve peygamberlerimizle gönderdiğimiz şeyleri yalanlayanlardır. Artık bilecekler.» Kâfirler, kıyamet günü bunu bileceklerdir. 71 «Boyunlarında daimî halkalar ve zincirler olarak» 72 «kaynar suya sürülür. Sonra ateşte yakılırlar.» Allahü teâlâ'nın âyetlerini ve peygamberlerini inkâr edip kâfir olanlar, kıyamet günü demir halkalarla elleri boyunlarına bağlı olarak cehennemdeki kaynar suya atılırlar. Sonra oradan çıkarılıp ateşte yakılırlar. Bu, onların inkâr ve zulümlerinin cezasıdır. İman etmeyenler kıyamet günü böyle cezalandırılacaklardır. 73 «Sonra onlara: 'Koştuğunuz ortaklar nerededir?' denir.» 74 «'Allah'ı bırakıp da, 'Bizden uzaklaştılar, hayır, biz zaten önceleri hiçbir şeye kulluk etmiyorduk' derler. İşte Allah kâfirleri böyle şaşırtır.» Kıyamet günü cehennemin bekçileri, kâfirlere şöyle sorarlar: «Sizin Allah'ı bırakıp da taptığınız putlarınız, O'na ortak koştuklarınız şimdi nerededir? Onlar gelip sizi bu azabtan kurtarsalar ya, neden gelip kurtarmıyorlar?» Onlar da şöyle cevap verirler: «Allah'ı bırakıp da taptığımız putlarımız bizden uzaklaştılar, bizi terk ettiler. Hayır, biz zaten önceleri hiçbir şeye kulluk etmiyorduk.» İşte Allah kıyamet günü kâfirleri böyle şaşırtır. Gerçekleri olduğu gibi söylerler. 75 «Size olan bu azab şundandır: Siz yeryüzünde haksız yere şımarıklık ediyor ve taşkınlık gösteriyordunuz.» Kıyamet günü kâfirlere, cehennem bekçileri tarafından şöyle denir: «Sizin bu azaba uğramanızın sebebi, yeryüzünde taşkınlık yapıp, Allah'ın âyetlerini ve peygamberlerini yalanlamanızdır. Şayet siz şımarıklık yapıp Allah'ın âyetlerini ve peygamberlerini yalanlamasaydmız elbette bugün bu azaba uğramayacaktınız.» Kâfirler, kendilerine gelen peygamberleri yalanlamışlar, Allah'ın âyetlerini inkâr etmişler, öldükten sonra tekrar dirileceklerini ve kıyametin varlığını kabul etmemişlerdir. Onlar inkâr ve küfürlerinin cezası olarak azaba uğrayacaklardır. İşte o gün iman edenler mükâfatını, etmeyenler de cezasını göreceklerdir. 76 «Cehennem kapılarından, içinde ebedî kalıcı olarak girin. O kibirlenenlerin dönüp gidecekleri yer, ne çirkindir.» Kıyamet günü kâfirlere, cehennem kapılarından istediğinizden, içinde ebedi kalıcı olarak girin. Dünyada kibirlik taslayıp imandan yüz çevirenlerin dönüp gidecekleri yer ne kötüdür. Onlar küfür ve zulümlerinin cezasını çekmek üzere cehenneme girecekler ve bir daha oradan çıkmayacaklardır. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor-. «Cehennem kapılarından, içinde ebedî kalıcı olarak girin. O kibirlenenlerin dönüp gidecekleri yer, ne çirkindir.» 77 «Ey Muhammed, sabret. Şüphesiz Allah'ın vaadi bir gerçektir. Onlara söz verdiğimiz azabın bir kısmını sana gösteririz veya seni kendimize alırız. Nasıl olsa onların dönüşü bizedir.» Hâlik-ı Zülcelâl, sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor: «Ey Muhammed, kâfirlerin iman etmeyişlerine, sana yaptıkları zulümlere üzülme, sabret. Allah, onlardan intikamını alacaktır. Şüphesiz Allah'ın vaadi bir gerçektir. Onlara söz verdiğimiz azabın bir kısmını sana gösteririz veya seni kendimize alırız. Nasıl olsa onların dönüşü bizedir.» Peygamber'e düşmanlık besleyen kâfirlerin bir kısmını Allahü teâlâ onun eliyle helak etmiş ve mallarına, mülklerine müslümanları vâris kılmış, bir kısmını da Peygamber'inden sonra helak etmiştir. Çünkü Hâlik-ı Mutlak, iman etmeyenleri dünyada da, âhirette de elim bir azaba uğratacağını vaad etmiştir. Allah'ın vaadi haktır. O, asla vaadinden dönmez. 78 «Ey Muhammed, and olsun ki, senden evvel de peygamberler gönderdik. Onların içinden sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, sana bildirmediğimiz kimseler de var. Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmaksızın, herhangi bir âyeti kendiliğinden getiremez. Allah'ın emri gelince de hak ve adaletle hükmolunur. İşte o zaman boşa uğraşanlar hüsranda kalırlar.» Allahü teâlâ, emir ve yasaklarını bildirmek için her kavme bir peygamber göndermiştir. Allah peygamber göndermeden hiçbir kavme azab etmemiştir. Önce peygamber gönderip, onları imana davet etmişt'r. İman edenleri kurtarmış, iman etmeyenleri de helak etmiştir. Bu peygamberlerden kiminin kıssalarını Peygamber'ine anlatmış, kiminin kıssalarını anlatmamıştır. Sevgili Peygamber'ine önceki peygamberlerin bazılarının kıssalarını anlatması insanların bunlardan ibret alıp iman etmeleri içindir. Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmaksızın, herhangi bir âyeti kendiliğinden getiremez. Allah'ın emri gelince de hak ve adaletle hükmolunur. Kibirlenip imandan yüz çevirenler işte o zaman hüsranda kalırlar. Onlar Allah'ın âyetlerini ve peygamberlerini yalanladıkları için cezalarını göreceklerdir. Bu onların amellerinin karşılığıdır. Allah katında iman edenler mükâfatını, etmeyenler de cezasını görecektir. 79 «Allah, kimine binesiniz, kimini yiyesiniz diye, sizin için davarlar yaratandır.» 80 «Onlarda sizin için daha nice faydalar vardır. Gönüllerinizdeki arzulara, onlara binerek ulaşırsınız. Onlarla ve gemilerle taşınırsınız.» Ey insanlar, Allah sizin için kimine binip istediğiniz yere gitmeniz ve yükünüzü taşıtmanız için binek hayvanları, kiminin de etinden, sütünden, yağından, derisinden, yününden istifade etmeniz için davarlar yaratmıştır. Bunlarda sizin için daha nice faydalar ve menfaatler vardır. Arzu ettiğiniz yerlere onlara binerek gider-gelirsiniz. Hem onlarla, hem de gemilerle taşınırsınız. Bunların hepsi Allah'ın size nimetleridir. Siz hâlâ O'nun nimetlerine şükretmeyecek misiniz? 81 «Allah size âyetlerini gösteriyor. Siz Allah'ın âyetlerinden hangisini inkâr edersiniz?» Ey insanlar, Allah size âyetlerini böyle gösteriyor. Siz Allah'ın âyetlerinden hangisini inkâr ediyorsunuz? Allah göklerde ve yerde olanların hepsini sizin için yaratmış ve emrinize vermiştir. Bunların hepsi Allah'ın varlığına ve birliğine delâlet eder. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Allah size âyetlerini gösteriyor. Siz Allah'ın âyetlerinden hangisini inkâr ediyorsunuz?» 82 «Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden daha çok, daha kuvvetli, yeryüzünde bıraktıkları eserler daha sağlam olan öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğunu görmezler mi? Kazandıkları onlara bir fayda vermemiştir.» Ey insanlar, siz yeryüzünde gezip-dolaşıp sizden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna hiç bakmıyor musunuz? Onlar, sizden daha güçlü, daha kuvvetli, daha varlıklı, daha çok, daha uzun ömürlü, yeryüzünde bıraktıkları eserler daha sağlamdı. Buna rağmen .Allah'ın azabı onları yakalayıverdi de, güçleri, kuvvetleri, malları, varlıkları, çoklukları, eserleri, bilgileri onları Allah'ın azabından kurtaramadı. Ve kazandıkları da onlara asla fayda vermedi. Onların azaba uğramalarının sebebi Allah'ın âyetlerini ve peygamberlerini yalanlayıp kendilerine yazık etmeleridir. Allah'ın âyetlerini ve peygamberlerini yalanlayanlar dünyada da, âhirette de mutlaka azaba uğrayacaklardır. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden daha çok, daha kuvvetli, yeryüzünde bıraktıkları eserler daha sağlam olan öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğunu görmezler mi? Kazandıkları onlara bir fayda vermemiştir.» Aklı olanlar bundan ibret alıp, malına, mülküne, kuvvetine, çokluğuna, ilmine güvenmem elidir. Allah katında bunların hiçbirisinin değeri yoktur, sahibine de iman ve sâlih amelden başkası fayda vermeyecektir. 83 «Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getirince, kendilerinde olan bilgiden gururlandılar da, alaya aldıkları şey kendilerini sarıverdi.» Peygamberler kavimlerine apaçık mucizeler ve âyetler getirip, onları imana davet edince, kavimleri kısa akılları ve ilimleriyle gururlanıp peygamberlerini yalanlamışlar ve onları alaya almışlardır. Fakat onların alaya aldıkları azab kendilerini kıskıvrak sarıvermiş-t'r. Allah'ın âyetlerini ve peygamberleri yalanlayanlar, âhiret gününü, hesaba çekilmeyi, cennet ve cehennemi inkâr edenler mutlaka elim bir azaba uğrayacaklardır. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getirince, kendilerinde olan bilgiden gururlandılar da, alaya aldıkları şey kendilerini sarıverdi.» 84 «Vaktaki o çetin azabımızı gördüklerinde: 'Yalnız Allah'a inandık. O'na koştuğumuz eşleri inkâr ettik' dediler.» Kâfirler dünyada başlarına gelen azabı gördükleri zaman, taptıkları putları inkâr ederek hemen şöyle derler: «Biz, yalnız Allah'a inandık. O'na koştuğumuz eşleri inkâr ettk.» Firavun da Kızıldeniz'de boğulurken iman ettiğini itiraf ederken şöyle demişti: «İnandım. Hakikat İsrailoğullarının iman ettiğinden başka Tanrı yokmuş. Ben de müslümanlardan oldum.» Fakat Firavun'un o andaki imanı kendisine asla fayda vermemişti. Çünkü o, Allah'a değil, azabtan kurtulmak için iman etmişti. 85 «Fakat hışmımızı gördükleri zaman imanları fayda verecek değildi. Allah'ın kulları hakkında cari olagelen âdeti budur. İşte kâfirler burada hüsrana uğradı.» Kâfirler, başlarına gelen azabı gördükleri zaman iman etmeleri kendilerine asla fayda vermez. Çünkü onlar azabı görmeden iman etmemişler, azabı gördükleri vakit iman etmişlerdir. Bu iman korkudan dolayı yapılan imandır, Allah'a yapılan iman değildir. Bunun için Allahü teâlâ ye'is halindeki imanı asla kabul etmiyor. Hadîs ile sabittir ki, kâfirler ölüm anında cehennemde gidecekleri yeri gördükleri zaman iman ederler. Fakat onların bu imanı asla kabul edilmez. Çünkü onlar başlarına gelecek azabı gördükleri için iman etmişlerdir. Eğer Allah'a iman etmiş olsalardı, azabı görmeden iman ederler ve Allah'ın emirlerini yerine getirirlerdi. Halbuki onlar azabı gördükleri zaman, ondan kurtulmak için iman etmişlerdir. Böyle bir iman asla kabul olmaz. İşte kâfirler böylece dünyada da, âhirette de ebedî hüsrana uğrayacaklardır. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Fakat hışmımızı gördükleri zaman imanları fayda verecek değildi. Allah'ın kulları hakkında cari olagelen âdeti budur. İşte kâfirler burada hüsrana uğradı.» |
﴾ 0 ﴿