DUHAN SURESİ

Bu sûre-i celile, Kur'ân-ı Kerim'in 44. sûresi olup 59 âyetten ibarettir. Mekke'de Zuhruf Sûresi'nden sonra nazil olmuştur. «Hâ, Mim» ile başlayan sûrelerin beşincisidir. Kıyamet alametlerinden olan bir dumanın, bir kuraklığın zuhur edeceğini bildirdiği için, bu sûreye «Duhan Sûresi» ismi verilmiştir. Sûrenin ihtiva ettiği başlıca konular şunlardır:

1- Kur'ân- Kerim'in nasıl mübarek bir gecede nazil olduğunu ve o gecenin ehemmiyetini beyan.

2- Allahü teâlâ'nın Rubûbiyetini izhar ederek, iman etmeyenlerin nasıl bir azaba uğrayacaklarını ihtar.

3- Mûsâ (aleyhisselâm) ile Firavun ve kavminin kıssalarını beyan.

4- Kâfirlerin bâtıl iddialarını reddederek, onları takbih etmek.

5- Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Peygamber olduğunu isbat eden delilleri ortaya koymak.

6- Mü’minlerin nail olacakları nimetleri tebşir, kâfir ve münafıkların uğrayacakları azabı ise bildirmek.

7- Kur'ân-ı Kerim'in Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in lisanı olan Arapça olarak inmesinin hikmetleri.

1

«Ha, Mim.»

2

«Açıkça bildiren kitaba and olsun ki.»

Hâ, Mîm'in izahı yukarda geçmiştir, oraya müracaat edilsin. İmanı küfrü, hayrı şerri, iyiyi kötüyü, haramı helâli, hakkı bâtılı, cenneti ve cehennemi, mükâfatı ve cezayı bildiren bu Kur'an'a and olsun.

3

«Gerçekten biz onu mübarek bir gecede indirdik. Doğrusu biz uyarıcı idik.»

Kur'ân-ı Kerim gerçekten Kadir gecesi indirilmiştir. O gecenin mü’minler üzerinde bereketi çoktur, o gece Allah'ın rahmeti akar da akar. O gece mü'minler mağfiret ve merhamet olunur. Kur'ân-ı Azimüşşan, Kadir gecesi, Levh-i Mahfuz'dan dünya semasına indirilmirtir. Orada kıymetli, sevgili, takva sahibi melekler tarafından yazılmıştır. Sonra Cebrail tarafından âyet âyet, sûre sûre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e getirilmiştir. Bu müddet yirmi üç yıl sürmüştür.

Başka bir rivayete göre, o gece bir yıl içinde meydana gelecek olan bütün olaylar Levh-i Mahfuz'dan dünya semasına indirilir. Oradan da zamanı geldikçe yeryüzüne gönderilir. Yüce Halik «gerçekten biz onu mübarek bir gecede indirdik. Doğrusu biz uyarıcı idik.» buyurmuştur. İnsanların öğüt alıp küfürden imana dönmeleri, hakkı bâtılı, iyiyi kötüyü, hayrı şerri, helâli ve haramı, cenneti ve cehennemi, mükâfatı ve mücâzatı öğrenmeleri için Kur'an, Allah tarafından âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamberine indirilmiştir. O, insanlar için bir hidayet, bir kurtuluş, bir öğüttür. Ona uyanlar kurtulur, uymayanlar ise helak olur.

Diğer bir rivayete göre Kur'ân-ı Kerîm, Kadir gecesi veya Şaban ayının on beşinci gecesi olan Berat gecesinde Levh-i Mahfuz'dan dünya semasına toptan indirilmiştir. Sonra oradan da Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e âyet âyet, sûre sûre, zaman zaman, kısım kısım yirmi üç yılda, Cebrail vasıtasıyle gönderilmiştir. O gecenin mübarek olması bundandır. Yahut bu mübâreklik o gece meleklerin dünyaya inmesinden, ilâhi rahmetin insanlar üzerine inmesinden, duaların kabul ve icabet bulmasından, nimetlerin taksim ve kazaların tefrik olmasındandır. Hâlik-ı Zülcelâl Kadir Sûresi'nde Kur'ân-ı Kerîm'in Kadir gecesinde, bu âyette de mübarek bir gecede indirildiğini beyan ediyor. Bakara Sûresi'nin 185 âyetinde de Kur'ân-ı Kerîm'in Ramazan ayı içinde indirildiği ifade ediliyor. İbn Abbas (radıyallahü anh) 'in rivayetine göre Allahü teâlâ Şaban ayının 15. gecesi bir yıllık bütün işleri görevli meleklere teslim eder. Ölümler, kazalar, afatlar, doğumlar, yağmur, güneş, bolluk, kıtlık, rızık, rahmet, her şey o gece görevli meleklere teslim edilir. Zamanı geldikçe onlar uygulamaya koyarlar. Berat gecesine has beş özellik vardır:

1- Her mühim iş o gece ayrılır.

2- O gece yapılan ibadetin fazileti büyüktür.

3- O gece ilâhî rahmet coşar, feyezan eder.

4- O gece mü’minlerin mağfiret gecesidir.

5- O gece Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'e şefaat hakkının tamamı verilmiştir. Zira Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Şaban ayının 13. gecesi ümmeti hakkında şefaat istemiş, şefaatin üçte biri verilmiştir. 14. gece yine şefaat hakkı istemiş, üçte biri daha verilmiştir. 15. gece yine şefaat hakkı istenvş, bu gece şefaatin tamamı kendisine verilmiştir. Allah'ın lütfü olarak bu gece Zenızem kuyusunun suyu artar. Bundan dolayıdır ki, o mübarek su hiç bir zaman bitmez, tükenmez. Bu geceye mübarek, berâet, berat, ferman ve rahmet gibi isimler verilmiştir.

4

«O gece her hikmetli iş ayrılır.»

5

«Katımızdan bir emirle. Muhakkak ki biz, peygamberler göndermekteyiz.»

6

«Şüphe yok ki, O, hakkıyle işitenin, kemâliyle bilenin ta kendisidir.»

Allahü teâlâ o gece Kur'ân-ı Azîmüşşan'ı Levh-i Mahfuz'dan dünya semasına indirmiş ve o gece bütün işler ayrılmıştır. Hepsinin boratı bu gece yazılıp kimi Cebrail'e, kimi Mikâil'e, kimi Azrail'e teslim edilir. Onlar ellerindeki listede yazılı olan hükümleri zamanı geldikçe yerine getirirler. Ey insan, sen ne zaman bu dünyadan göçeceğini bilmezsin. Her zaman dünyadan göçecekmiş gibi hazırlıklı ol. Hayatını ve ömrünü boşuna geçirme. Bal ansı gibi faydalı ol. Her zaman Allah'ın rızasını kazanmak için çalış. O'na göre aklını başına at. Bu dünyada misafir olduğunu unutma.

7

«Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbinden, şayet kesin olarak inanırsanız.»

8

«O'ndan başka ilâh yoktur. Diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir.»

9

«Belki onlar şüphededirler de bunu eğlenceye alırlar.»

Ey insanlar, göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların halikı, mâliki, Rabbi, rızıklandıranı ve besleyeni, koruyanı, bir olan Allah'tır. O'ndan başka ilâh yoktur. Dirilten de, öldüren de O'dur. Sizin ve sizden öncekilerin Rabbi de O'dur. O, her şeye kadirdir, şeriki, benzeri, ortağı yoktur.

10

«Göğün gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü gözle.»

11

«İnsanları bürüyecektir. Bu elim bir azabtır.»

Bu âyet-i celilenin nüzul sebebi şudur: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyşlileri durmadan İslâm'a davet ederdi. Onlar bu daveti kabul ötmeyerek, Allah Resulünü yalanlayıp alaya almışlardı. Daha da ilori giderek çeşitli işkenceler yapmaya başlamışlardı. O, bunların işkencesine dayanamayarak beddua edip Rabbine şöyle niyazda bulunmuştu: «Rabbim, bu muzır kavim üzerindeki azabını artır.» Bunun üzerine Allahü teâlâ onlara Yûsuf (aleyhisselâm) zamanındaki gibi büyük bir kıtlık vermiştir. Açlıktan köpek eti ve ölü hayvan eti yemeye başlamışlardır. Bu duruma tahammül edemeyen Kureyş'in ileri gelenleri Peygamberimize gelerek «ya Muhammed, Rabbine dua et de bu azabı üzerimizden kaldırsın. Şayet bu azab üzerimizden kalkarsa biz de iman edeceğiz» demişlerdir. Yüce Halik «kuraklık ve kıtlığı «duhan» diye belirtmiştir. Burada kuraklığı dumana ve buhara benzetmiştir. Kuraklık iki yönden buhara ve dumana benzer:

1- Çok acıkan bir adam yer ile gök arasını duman gibi görür. Gökyüzü sanki ona duman gibi gözükür. 2- Uzun müddet kurak olduğu zaman otlar ve yer kupkuru kesilir, her taraf toz bulutuna döner. Hayvanların ve insanların ayaklarından kalkan toz bulutu göğü duman bulutuna çevirir. O toz bulutu her geyi etkiler. Bunun için Yüce Halik, sevgili Peygamberine «göğün gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü gözle. İnsanları bürüyecektir. Bu elim bir azabtır.» buyurmuştur. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) kavminin ızdırabma dayanamayarak dua eder.

12

«Rabbimiz, bu azabı bizden kaldır. Doğrusu biz artık mü’minleriz.»

13

«Nerde onlarda öğüt almak? Onlara gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti.»

Azaba uğrayanlar «Rabbimiz, bu azabı bizden kaldır. Doğrusu biz artık mü’minler'z» demişlerdir. Allah Resulü de kavminden bu açlık azabının kalkması için Rabbine dua eder. Bunun üzerine Yüce Halik, sevgili Peygamberine şöyle buyurmuştur: «Ya Muhammed, nerde onlarda öğüt almak? Onlara gerçeği açıklayan bir peygamber gelmiştir.» Buna rağmen onlar yine iman etmemişlerdir.

14

«Ve ondan yüz çevirmişler. 'Öğretilmiş delinin biri' demişler.»

15

«Biz az bir süre için azabı kaldıracağız. Yine de siz eski halinize döneceksiniz.»

16

«Onları çarptıkça çarpacağımız gün şüphesiz intikam alırız.»

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekkelileri imana davet ettiği zaman onlar bu daveti kabul etmeyerek hakkında «Muhammed öğretilmiş delinin biridir. O, olur olmaz konuşur. Eskilerin masallarını Hayberli Yesâr'dan öğrenmiş, onları bize anlatıyor» demişlerdir. Fakat başlarına bir musibet, bir kıtlık geldiği zaman, hemen dua etmesi için Peygamberimize koşmuşlardır. Buna rağmen davetini kabul etmemişlerdir. Allah Resulü onların iman etmemelerine çok üzülmüştür. Onlar Peygamberin davetini kabul etmeyince, Yüce Halik, sevgili Peygamberine şöyle buyurmuştur: «Biz az bir süre için, azabı kaldıracağız. Yine de siz eski halinize döneceksiniz. Onları çarptıkça çarpacağımız gün şüphesiz intikam alırız.» Allahü teâlâ geçici zaman için onlardan açlık ve kıtlık azabını kaldırmıştır. Fakat onlar yine imandan yüz çevirip putlara tapınışlardır. Allah, hem dünyada, hem de kıyamet günü onlardan intikamını alacaktır. Onlar inkâr ve zulümlerinin cezasını mutlaka göreceklerdir.

17

«Yemin olsun ki kendilerinden önce Firavun kavmini denemiştik. Ve onlara değerli bir peygamber gelmişti.»

18

«Demişti ki: Hey Allah'ın kulları, bana gelin. Doğrusu ben sîze gönderilmiş bir peygamberim.»

Hâlik-ı Mutlak, sevgili Peygamberine şöyle buyurmuştur: «Yemin olsun ki kendilerinden önce Firavun kavmini denemiştik. Ve onlara değerli bir peygamber gelmişti. Demişti ki: Hey Allah'ın kulları, bana gelin. Doğrusu ben size gönderilmiş emin bir peygamberim.» Mûsâ (aleyhisselâm), Firavun ve kavmine peygamber olarak gönderilmiş, o, bunları imana davet ederek «hey Allah'ın kulları, bana tâbi olun, Allah'a iman edip ibadet edin. O'ndan başkasına asla tapmayın. Doğrusu ben size Allah tarafından gönderilen bir peygamberim- demiştir. Fakat onlar bu daveti kabul etmedikleri gibi, Mûsâ (aleyhisselâm)'yı da yalanlamışlardır. O, Firavun ve kavmini imana davet ederek şöyle der.

19

«Allah'a karşı kabarmayın. Doğrusu ben size en açık burhanları getirdim.»

Mûsâ (aleyhisselâm), Firavun ve kavmini imana davet edip şöyle demiştir: «Allah'a karşı kabarıp şımarmayın. O'na iman edip ibadet edin, yeryüzünde fesad çıkarmayın. Doğrusu peygamber olduğuma dair ben size en açık burhanları ve derileri getirdim.» Onlar Mûsâ (aleyhisselâm)'nın peygamber olduğuna dair mucizeleri gördükleri halde, davetini kabul etmeyerek, onu öldürmeyi planlamışlardır.

20

«Beni taşlamanızdan ötürü benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım.»

21

«Bana iman etmezseniz başımdan çekilin.»

Firavun ve kavmi, Mûsâ (aleyhisselâm)'nın davetini kabul etmeyerek onu taşla öldürmek istemişlerdir. O, bunun üzerine onlara şöyle der: «Beni taşlamanızdan ötürü benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım. Bana iman etmezseniz başımdan çekilin. Şayet iman ederseniz iki cihan saadetini kazanırsınız.» Onlar Mûsâ (aleyhisselâm)'nın bütün davetlerini reddederek onu öldürmeyi kasdetmişlerdir. O, Firavun ve kavminin imanından ümidini kesince Rabbine şöyle niyaz etmiştir.

22

«Bunlar suçlu bir kavimdir diyerek Rabbine dua etti.»

Mûsâ (aleyhisselâm), Firavun ve kavminin iman etmeyeceklerine kanaat getirince Rabbine niyaz edip şöyle duâ eder: «Rabbim, bunlar günahkâr, mücrim kavimlerdir. Bana itaat edip, sana iman etmezler, beni bu zalimlerden kurtar.»

23

«Öyle ise kullarımla geceleyin çıkıp git, muhakkak siz takip olunacaksınız.»

Firavun ve kavmi imandan yüz çevirip Müsâ (aleyhisselâm)'ya karşı cephe alınca, o «Rabbim, beni bu kavmin içinden çıkar» diye dua eder. Yüce Halik vahyedip şöyle buyurur: «Öyle ise kullarımla geceleyin çıkıp git, muhakkak siz takip olunacaksınız.» Bunun üzerine Mûsâ (aleyhisselâm) İsrailoğullarını alır, Firavun ve kavmi uyuduktan sonra geceleyin Mısır'dan çıkıp Şam istikametine doğru yola koyulurlar. Kızıldeniz'in kenarına geldikleri zaman, Hâlik-ı Mutlak, vahyedip asasını denize vurmasını emreder. Mûsâ (aleyhisselâm) asasını denize vurur, denizden on iki yol açılır. Çünkü Mûsâ (aleyhisselâm)’nın kavmi on iki kola ayrılmıştı. Her kol ayrı ayrı yollardan geçer. Firavun sabahleyin Mûsâ (aleyhisselâm)'nın kavmiyle beraber şehirden gittiğini öğrenince, askerleriyle beraber hemen arkasından onları yakalamak için yola koyulurlar. Firavun ve kavmi Kızıldenz'in kenarına gelene kadar Mûsâ (aleyhisselâm) kavmiyle beraber denizi geçer. Fakat denizden açılan yollar kapanmaz.

24

«Denizin sakin iken geride bırak. Doğrusu onlar suda boğulacak bir ordudur.»

Mûsâ (aleyhisselâm) kavmiyle beraber denizden geçince açılan yolların kapanması için asasını tekrar denize vurmamıştır. Şayet asasını tekrar denze vursaydı yollar kapanacaktı. Bunun için Yüce Halik «denizi sakin iken geride bırak. Doğrusu onlar suda boğulacak bir ordudur» buyurmuştur. Firavun ve kavmi denizde açılan yollan görünce bir müddet tereddüt ederler. O anda Cebrail, insan suretine girer, bir hayvana binip yanlarına gelir ve açılan yollardan den'ze girer, onları da girmeleri için teşvik eder. Böylece Firavun ve kavmi de aynı yollardan denize girerler. Onların tamamı denize girdikten sonra derhal denz kabarır, yollar kapanır ve hepsi boğulur. Böylece kâfirler cezasını, iman edenler de mükâfatını görürler. Yüce Halik onların meskenlerini, bağ ve bahçelerini, yerlerini ve yurtlarını iman edenlere miras bırakmıştır.

25

«Onlar nice nice dağları, pınarları bırakmışlardı.»

26

«Nice nice ekinleri, muhteşem konakları da.»

27

«Zevk ve sefa sürdükleri nice nimetleri de.»

28

«Bu böyle oldu. Biz de onları başka bir kavme miras bıraktık.»

Firavun ve askerleri denizde boğularak helak olmuşlardır. Onların bağları, su kaynakları, muhteşem sarayları, meskenleri, nics nice nimetleri, yerleri yurtları, kadınları kızları İsrailoğullarına miras kalmıştır. Allahü teâlâ İsrailoğullarını onların yerlerine yurtlarına, kadınlarına miras kılmıştır. İşte ,O, iman etmeyenlerden intikamını böyle alır. Çünkü onlar varlıklarına güvenip imandan yüz çevirmişler, Müsâ (aleyhisselâm)'yı yalanlayarak öldürmeye teşebbüs etmişlerdir. Sonunda onlara hiç bir şey fayda vermedi. Aklı olanların bundan ibret alıp varlığına, mevkiine, çokluğuna güvenip zevk ü sefaya dalarak Allah'ı unutmamalıdır. Böyle olanlar mutlaka cezalarını göreceklerdir.

29

«Gök ve yer onların helakine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.»

İbn Abbas (radıyallahü anh) bu âyetin mânâsını şöyle tefsir etmiştir: Her mü’minin gökte bir kapısı vardır. O kapıdan yukarı mü’minin ameli, itaati, yaptığı hayırlar çıkar ve oradan da rızkı iner. Mü’min öldüğü zaman kırk gün gök ağlar. Fakat, fâsık, münafık öldüğü zaman ise sevinir. Bunun için Hâlik-ı Mutlak «gök ve yer onların helakine ağlamadı» buyurmuştur. Bazı tefsirciler ise, mü'min öldüğü zaman gök ve yer ehli onun ölümünden duydukları üzüntüden dolayı ağlarlar. Çünkü onun namaz kıldığı ve zikir yaptığı yerler be;, kalır, ameli göğe yükselmez. Fakat kâfir, fâsık ve münafığın ölümünden de sevinirler. Ve «yeryüzünde bir kâfir, bir fâsık ve bir münafık yok» oldu diyerek sevinirler. Bu âyetten anlaşılıyor ki, bir mü’min öldüğü zaman onun ölümünden duydukları üzüntüden dolayı gök ve yer kırk gün mahzun olur ve ağlar. Kâfir, fâsık ve münafığın ölümünden dolayı ise sevinirler ve «yeryüzünde bir kâfir, bir fâsık ve bir münafık eksildi, bir ma'siyet ve isyan kapısı kapandı» diyerek sevinirler.

30

«Yemin olsun ki, biz İsrailoğullarını o zillet verici azabtan kurtardık,»

31

«Firavun'dan. Hakikat o azgın bir zorba idi.»

Hâlik-ı Zülcelâl iman eden İsrailoğullarını Firavun ve kavminin zulmünden kurtarmıştır. Firavun onların erkek çocuklarını öldürtüyor, erkeklerini de en ağır işlerde ve işkence altında çalıştırıyordu. Firavun ve askerleri denizde boğulduktan sonra, onların yerlerine, yurtlarına ve kadınlarına Allahü teâlâ İsrailoğullarını vâris kılmıştır. Böylece iman edenler mükâfatını, etmeyenler de cezasını görmüşlerdir. O, bunu şöyle beyan ediyor: «Yemin olsun ki, biz İsrail oğullarını o zillet verici azabtan, Firavun'dan kurtardık. Hakikat o azgın bir zorba idi.»

32

«Ve and olsun ki, bile bile onları dünyaların üzerinde seçkin kıldık.»

33

«Onlara âyetlerden öylelerini verdik ki, her birinde açıkça bir imtihan vardı.»

Yüce Allah, İsrailoğullarını zamanındaki milletlerin hepsinden üstün kılmıştır. Onlara öyle âyetler, alâmetler vermiştir ki, her birinde açıkça bir imtihan vardır. Meselâ Mûsâ (aleyhisselâm)'nın asasının ejderha olması, elini koynuna sokup çıkardığı zaman bembeyaz kesilmesi, denizden yol açılıp geçmeleri, taştan su akıtması gibi, bir çok alâmetler ve âyetler verilmiştir. Bütün bunlar kimin iman edip kimin iman etmediğini meydana çıkarmak içindir. Bunca alâmetleri gören Firavun ve kavmi, iman etmeyerek helak olmuşlardır. İsrailoğulları ise iman edip felaha kavuşmuşlardır. İşte böylece iman edenler mükâfatını, iman etmeyenler de cezasını görür. Bundan sonra Mekke kâfirlerinin durumu belirtilmiştir.

34

«Bunlar gerçekten derler ki:»

35

«Ölüm bir defadır. Tekrar diriltilmeyeceğiz.»

36

«Doğru sözlü iseniz bize babalarımızı getirsenize.»

Mekkeli kâfirler, öldükten sonra tekrar dirilmeyi inkâr ederek şöyle demişlerdir: «Ölüm bir defadır. Öldükten sonra tekrar dirilmek diye bir şey yoktur. Ölünce her şey biter. Şayet doğru sözlü iseniz babalarımızı ve dedelerimizi diriltip getirin. Eğer onları diriltip getirirseniz, o zaman b'z de öldükten sonra tekrar dirileceğimize inanırız.»

37

«Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübbâ kavmi ile onlardan evvel gelenler mi? Onları günahkâr oldukları için helak etmişizdir.»

Mekkeli müşrikler mi daha hayırlı, daha kuvvetli ve daha güçlü, yoksa Yemen hükümdarlarından olan Tübbâ'nın müşrik olan kavmi mi daha güçlü, daha kuvvetli ve daha hayırlıdır? Ve kendilerinden evvel geçen Eyke, Semûd ve Âd kavimleri mi daha güçlü, daha kuvvetlidir? Elbette bunlar Mekkeli müşriklerden daha güçlü, daha kuvvetli ve daha varlıklıdırlar. Allah onları inkâr ve zulümleri yüzünden helak etmiştir. Fakat onları güçleri, varlıkları, kuvvetleri asla kurtaramamıştır. Mekkeli müşriklerden daha kuvvetli olan kâfir toplumları helak eden Allahü teâlâ, elbette onları da helâk etmeye kadirdir. Bu âyette Tübbâ kavminin zikredilmesi zaman itibariyle Mekkelilere daha yakındır. Mekkelilerin bunlardan ibret alıp onların düştükleri hataya düşüp helak olmamaları içindir.

Tübbâ, Şuayb (aleyhisselâm)'e iman edip müslüman olmuştur. Fakat kavmi kendisine tâbi olmamış, Allah'a şirk koşup kâfir olmuşlardır. Onlar küfür ve zulümleri yüzünden helak olmuşlardır.

38

«Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları oyun olsun diye yaratmadık.»

39

«Biz onları ancak ve ancak hak ile yarattık. Ne var ki onların bir çoğu bilmezler.»

Ey insanlar, Allahü teâlâ gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri oyun olsun diye boş yere yaratmamıştır. Bunlar Allah'ın birliğini, azametini, kudretini insanoğlunun bilip, niçin yaratıldıklarını anlamaları içindir. Fakat onların bir çoğu bunu bilmezler. Nefislerinin arzusuna uyarak Allah'a şirk koşarlar. Bunlar göklere ve yere bakıp ibret alarak Allah'a kulluk etmezler. Boş yere ömürlerini geçirirler. İman et meyenler küfür ve isyanlarının cezasını mutlaka göreceklerdir.

40

«Muhakkak ki hüküm günü hepsinin bir arada bulunacağı vakittir.»

Göklere ve yere bakıp ibret alarak iman etmeyenler o hüküm günü bir araya toplanıp herkese amelinin karşılığı verilecektir. Âyette fasıl günü zikredilmesinin sebebi, o gün babanın oğuldan, ananın kızdan, kardeşin kardeşten, dostun dosttan, akrabanın akrabadan ayrıldığı gündür. O gün herkese amelinin karşılığı verilecektir.

41

«O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz, yardım da göremezler.»

42

«Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler müstesnadır. Muhakkak ki O, kadirdir, çok merhamet edicidir.»

O hüküm günü dostun dosta, babanın oğula, ananın kızına, akrabanın akrabaya, kardeşin kardeşe asla faydası olmaz, yardım da göremezler. Ancak Allahü teâlâ'nın merhamet ettiği kimseler müstesnadır. Onlar iman ehline şefaat edeceklerdir. Allah Aziz'dir, kâfirlerden intikamım alır. Rahîm'dir mü’min kullarının günahlarını afveder, kusurlarını bağışlar. Onları cennet nimetleriyle mükâfatlandırır. Kâfirleri ise, inkâr ve zulümleri yüzünden elim bir azap ile onları cezalandırır.

43

«Muhakkak ki zakkum ağacı»

44

«günahkârların yiyeceğidir.»

45

«Erimiş maden gibidir. Karınlarında kaynar.»

46

«Suyun kaynaması gibi.»

Cehennemde kâfirlerin y'yeceği zakkum meyvesidir. Onların karınlarında erimiş maden suyunun kaynadığı gibi kaynar. İşte kâfirler böyle cezalandırılacaklardır. Bu, onların inkâr ve küfürlerinin cezasıdır. Çünkü onlar dünyada iken Allah'ın âyetlerini inkâr edip, peygamberlerini yalanlamışlardı. Allah katında iman edenler mükâfatını, iman etmeyenler de cezasını göreceklerdir.

47

«Onu yakalayın, cehennemin ortasına sürükleyin.»

48

«Sonra azab olarak başına kaynar su dökün.»

49

«Tad bakalım, hani şerefli olan, değerli olan yalnız sendin.»

50

«İşte bu, doğrusu şüphelenip durduğunuz şeydir.»

Kıyamet günü cehennem zebanileri şöyle derler: «Şu kâfirleri yakalayın ve cehennemin ortasına atın. Sonra azab olarak başlarına kaynar su dökün. 'Bu azabı tadın bakalım' deyin. Hani dünyada şerefli ve değerli olduğunuzu söylüyordunuz. Dünyada büyüklük taslayıp imandan yüz çevirmiştiniz. Şimdi inkâr ve küfrünüzün cezasını çekin. İşte iman etmeyenlerin cezası budur.»

51

«Müttakiler ise muhakkak ki emin makamdadırlar.»

52

«Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.»

53

«İnce ipekten ve parlak atlastan giyerler, karşılıklı otururlar.»

İman edip sâlih amel işleyenler kıyamet günü emin makamdadırlar. Onlar cennet bahçelerinde ve pınar başlarında otururlar. Çeşit çeşit meyvelerden ve nimetlerden yerler. Her istedikleri önlerine gelir. İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerler ve sedirler üzerine oturup karşılıklı muhabbet ederler.

54

«İşte böylece onları iri siyah gözlülerle eşlendiririz.»

55

«Orada emniyet içersinde olarak her meyveyi isteyebilir.»

Mü’minler cennette iri gözlü, güzel, endamlı huri kızları ile evlenirler. Orada istediklerini yerler, arzu ettikleri önlerine gelir. Mü’minler cennette boş bir söz işitmezler, kendilerine bir kötülük de isabet etmez. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

56

«Orada ilk ölümden başka bir ölüm tadmazlar. Ve onları cehennem azabından Hak teâlâ korumuştur.»

57

«Rabbinden bir lütuf olarak. İşte bu büyük kurtuluştur.»

Mü’minler cennette ebedi olarak kalacaklardır. Orada ölüm olmadığı gibi bir daha çıkmak da yoktur. Allah lütfü ile onları cehennem azabından korum aş ve cennet nimetleriyle mükafatlandırmıştır. Bu, onların iman ve amellerinin karşılığıdır. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Orada ilk ölümden başka bir ölüm tadmazlar. Ve onları cehennem azabından Hak teâlâ korumuştur. Rabbinden bir lütuf olarak. İşte bu büyük kurtuluştur.» Allah iman edenlerin mükâfatını, iman etmeyenlerin de cezasını verecektir. Bu, mü’minler için büyük kurtuluştur.

58

«Biz onu öğüt alırlar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık.»

59

«Öyle ise bekle, onlar da beklemektedirler.»

Allahü teâlâ Kur'ân-ı Kerim'i insanların öğüt alıp iman etmeleri için kolayca anlaşılsın diye Arapça olarak Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'e indirmiştir. İnsanların çoğu bu gerçeği görüp iman etmemişedir. Ve Peygamber'e cephe alarak ona düşmanlık yapmışlardır. Yüce Halik, sevgili Peygamberine «öyle ise bekle, onlar da beklemektedirler» buyurmuştur. Kim Peygamber'e kötülük yapar veya hakkında kötü bir söz söylerse Allahü teâlâ onun hakkından gelir ve cezasını verir.

Abdullah ibn İsa şöyle rivayet etmiştir: Cuma gecesi Duhan Sûresi'ni okuyanın ve sevabını Allah'tan bekleyenin günahını Allahü teâlâ bağışlar.

0 ﴿