CASİYE SURESİ Bu sûre-i celile Mekke'de nazil olmuştur. Kur'ân-ı Kerim'in 45. sûresi olup 37 âyettir. Hâ, Mîm ile başlayan sûrelerin altıncısıdır. 28. âyette her milletin kıyamet günü yerlere serileceğini ifade eden «Casiye» kelimesi geçtiği için, bu sûreye «Casiye Sûresi» ismi verilmiştir. 18. âyette Şeriattan, 24. âyette «Dehir»den bahsedildiği için «Şeriat Sûresi, Dehir Sûresi» de denmiştir. Sûrenin ihtiva ettiği başlıca hususlar şunlardır: 1- Allahü teâlâ'nın varlığını, kudret ve azametini gösteren hilkat eserlerine nazarları celb etmek. 2- îlâhî âyetlerin ehemmiyetine ve onlara karşı kâfirlerin aldıkları tavır. 3- İsrailoğullarına verilen ilâhî ihsan ve bilâhare onların nankörlüklerine işaret. 4- Kıyamet gününün dehşeti ve o gün insanların amel defterlerinin kendilerine şehadet edeceğini ihtar. 5- Mü’minlere âhirette nail olacakları nimetleri tebş'r. 6- Kıyamet günü kâfirlerin uğrayacakları azabı ihtar. 7- Allahü teâlâ'nın azametini, bütün varlıklar üzerindeki hâkimiyetini, kudret ve hikmetini beyan. 1 «Hâ, Mîm.» 2 «Kitabın indirilmesi Aziz ve Hakim olan Allah tafafmdandır.» Hâ, Mim'in mânâsı yukarda geçmiştir. Kur'an Aziz ve Hakim olan Allah katından indirilmiştir. O, mutlak Hakim'dir, kelâmını dilediğine indirir. O, bunu âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberine indirmiştir. O'nun hükmüne kimse karışamaz. 3 «Muhakkak ki göklerde ve yerde mü’minler için âyetler vardır.» Gökteki yıldızlarda, ayda, güneşte, gezegenlerde, yerdeki nehirlerde, dağlarda, ırmaklarda, çeşit çeşit bitkilerde, çiçeklerde, sebze ve meyvelerde, meralarda mü’minler" için ibretler ve hikmetler vardır. Bütün bunlar Allahü teâlâ'nın varlığına, birliğine, kudretine, azametine delildir. 4 «Ve sizin yaratılmanızda, yeryüzüne yayılan canlılarda kesin olarak inanan topluluklar için âyetler vardır.» Her varlık Allahü teâlâ’nın varlığının, birliğinin delilidir. Ey insanlar, sizin bir damla sudan meydana gelmeniz ve yeryüzünde çeşit çeşit, renk renk canlıların oluşması, herbirinin ayrı ayrı bir güzellikte olması, gittikleri yerde rızıklarmı bulmaları hep Allahü teâlâ’nın varlığının, birliğinin, kudretinin eseridir. Bütün bunlarda inananlar için ibretler, âyetler vardır. Bütün bunlar Allah'ın kudretinin eseri değil midir? Allah'tan başka kim bunları yaratabilir? 5 «Gece ve gündüzün değişmesinde ve Allah'ın gökten indirmiş olduğu rızıkla ölümünden sonra yeri diriltmesinde, rüzgarları değiştirmesinde akıllarını işleten topluluklar için âyetler vardır.» Gece ile gündüzün değişmesinde ve Allah'ın gökten indirdiği yağmur ile ölü yeri diriltip çeşit çeşit bitkilerin, mahsullerin, meyve ve sebzelerin, bağ ve bahçelerin, rengârenk çiçeklerin oluşmasında, rüzgârların değişik yönlerden esmesinde akıllarını kullanacaklar için, Allah'ın azamet ve kudretine delâlet eden âyetler, alâmetler vardır. Bütün bunlar Allahü teâlâ'nın varlığını isbat etmektedir. 6 «İşte bunlar Allah'ın âyetleridir. Onları sana hak olarak okuyoruz. Artık Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra hangi söze inanırlar?» Yukarda zikredenlerin her biri Allahü teâlâ'nın varlığına, birliğine, kudretine ve azametine delâlet eden âyetlerdendir. Yüce Halik onları sevgili Peygamberine hak olarak bildirmiştir. Allah'ın birliğine, kudretine, azametine delâlet eden bunca âyetleri gördükten sonra hâlâ kâfirler iman etmeyecekler mi? Onlar Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra hangi söze inanırlar? Onun sözünden daha doğru söz mü vardır? Bu âyetlerden ibret alıp iman etmeyenler elbette cezalarını göreceklerdir. 7 «Vay hâline yalancı ve günahkâr her kişinin.» 8 «Kendilerine okunan Allah'ın âyetlerini dinleyip, sonra onları hiç duymamış gibi büyüklük taslamakta direnir. Ona can yakıcı bir azabı müjdele.» Allahü teâlâ'nın âyetlerini inkâr edip, Peygamberlerini yalanla- yanların vay hâline. Kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğu halde dinleyip, sonra onları hiç duymamış gibi büyüklük taslayarak inkâr edip imandan yüz çevirmişlerdir. İşte onlar için, içinde ebedî kalacakları can yakıcı bir azab vardır. Hâlik-ı Zülcelâl, bunu şöyle beyan ediyor: «Vay hâline yalancı ve günahkâr her kişinin. Kendisine okunan Allah'ın âyetlerini dinleyip, sonra onları hiç duymamış gibi büyüklük taslamakta direnir. Ona can yakıcı bir azabı müjdele.» Bu âyet şu hususa işaret eder: Bir kimse Allah'ın âyetlerini okur, onun emir ve yasaklarına uymazsa ve Allah'tan korkmazsa âyetleri hafife almış olur. Âyetleri hafife almak ise küfürdür. Mü’min bundan ibret alıp Allah'ın kelâmını işittiği zaman ona hürmet edip emirlerine sarılıp yasaklarından sakınmalı, günahlardan el çekip tevbe istiğfar ederek afvını dilemelidir. 9 «Âyetlerimizden bir şey öğrendiğinde onu alaya alır. İşte onlara horlayıcı bir azab vardır.» Kâfirler Allah'ın âyetlerinden bir şey öğrendikleri zaman «bu eskilerin masallarıdır, bunu Muhammed uydurdu» diyerek alaya almışlardır. Bazıları da Kur'ân-ı Kerîm'in hükmünü hiçe saymalardır. İşte onlar için, içinde ebedî kalacakları elim bir azab vardır. Bu, onların inkâr ve küfürlerinin cezasıdır. Allah katında iman edenler mükâfatını, iman etmeyenler de cezasını göreceklerdir. 10 «Arkalarından cehennem. Kazandıkları şeylerde, Allah'ı bırakıp edindikleri dostlar da onlara bir fayda vermez. Ve onlar için büyük bir azab vardır.» Allah'ın âyetlerini inkâr edip alaya alanların gidecekleri yer cehennemdir. Onları cehennem azabından malları, çocukları, eş-dostları ve Allah'ı bırakıp taptıkları ilâhları asla kurtaramaz. Çünkü onlar Allah'ın âyetlerini inkâr edip alaya almışlardı. İşte onlar kıyamet günü bu inkâr ve zulümlerinin cezasını göreceklerdir. 11 «Bu hidâyettir. Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere gelince, onlara tiksindiren, can yakan bir azab vardır.» Ey insanlar, bu Kur'an hidâyettir. Hakkı bâtıldan, imanı küfürden, hayrı şerden, iyiyi kötüden, helâli haramdan ayıran bir rehberdir. Onun hükmüne uyanlar kurtulur, uymayanlar ise helak olur. Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere gelince, onlara can yakıcı bir azab vardır. Bu, onların inkâr ve zulümlerinin cezasıdır. Aklı olan lar Kur'an'a uyup hidâyete ve kurtuluşa ererler. Allah'ın âyetlerinden uzaklaşıp şeytana uyanlar ise helak olup gider. Zira şeytan daima isyana götürür, boş şeylerle insanı oyalar, sonunda her şeyden mahrum eder. 12 «Allah'dır o ki, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri ve lütfedip verdiği rızkı aramanız için denizi size müsahhar kılmıştır. Belki artık şükredersiniz.» Ey insanlar, yeryüzünde rızkınızı aramanız, kolayca istediğiniz yerlere gitmeniz, arzu ettiğiniz şeyleri elde etmeniz için şükredesiniz diye Allahü teâlâ emri gereğince denizde yüzen gemileri ve denizi emrinize müsahhar kırmıştır. Bütün bunlar şükretmeniz için Allahü teâlâ'nın lütfudur. Şayet O, denizi sizin emrinize müsahhar kılmasaydı, onun azgınlığını kim önleyebilirdi? Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Allah'dır o ki, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri ve lütfedip verdiği rızkı aramanız için denizi size müsahhar kılmıştır. Belki artık şükredersiniz.» 13 «Göklerde olanları, yerde olanları, hepsin' size müsahhar kılmıştır. Elbette ki düşünen kimseler için bunda âyetler vardır.» Ey insanlar, Allahü teâlâ göklerde ve yerde olanların hepsini sizin emrinize müsahhar kılmıştır. Gökler, güneş, ay, yıldızlar, gezegenler, yerdeki her çeşit bitkiler, sebzeler, meyveler, meralar, ormanlar, madenler, ırmaklar, bağlar, bahçeler, denizler ve içindekilerin hepsi sizin için yaratılmıştır. Bunlarda düşünen kimseler için ibretler vardır. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) «siz mahlûkatı tefekkür ediniz, fakat Hâlik'ı tefekkür etmeyiniz» buyurmuştur. Bütün bunlar şükredesiniz diye sizin emrinize verilmiştir. İşte bunlar Allahü teâlâ'nın birliğine, kudretine ve azametine delildir. Bunlardan ibret alıp iman edenlere mükâfatı, iman etmeyenlere de mücâzatı verilecektir. Ey insanlar, göklerdeki ve yerdeki nimetlerin sizin emrinize verilmesi şükretmeniz içindir. 14 «İman edenlere de ki: Allah'ın onları cezalandıracak günlerinin geleceğini beklemeyen kimseleri bağışlayıp geçsinler. Allah her kavmi ameline göre cezalandıracaktır.» Bu âyet-i celîlenin nüzul sebebi şudur: Mekke müşriklerinden birisi Hazret-i Ömer'e küfreder. Ömer (radıyallahü anh), bu küfründen dolayı onu cezalandırmak ister. Bunun üzerine Allahü teâlâ bu âyeti inzal edip şöyle buyurur: «Ey Muhammed, iman edenlere de ki: «Allah'ın odları cezalandıracak günlerinin geleceğini beklemeyen kimseleri bağışlayıp geçsinler. Allah her kavmi ameline göre cezalandıracaktır.» Yüce Halik onlardan önceki kavimleri suçları yüzünden helak etmiştir. Allah kıyamet günü herkesi ameline göre- cezalandıracaktır. Bu âyetin hükmü (müşrikleri gördüğünüz yerde öldürün) âyeti ile nesh edilmiştir. Ancak onlarla sulh yapılı, haraç verirlerse o zaman serbest bırakılır, görüldükleri yerde öldürülmezler, Af sadece kâfirler hakkında değil, asıl af mü’minler hakkında vârid olmuştur. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu şöyle beyan ediyor: «Kim bir mü’min kardeşinin suçunu afvedip, zulmüne sabrederlerse Allahü teâlâ da o kulunu kıyamet günü afveder ve kederini giderir.» Bir kimsenin kendisine kötülük yapanı bağışlaması güzel ahlâktan gelir. Güzel ahlâk da sahibini Allah'a yaklaştırır. Allah'a yakın elan insanların gideceği yer cennettir. 15 «Her kim sâlih amel işlerse kendinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir, Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.» Ey insanlar, kim sâlih amel işlerse onun mükâfatı kendisinedir, kim de kötü amel işlerse onun da cezası kendisinedir. Bu âyetle hayır yapanların da, şer yapanların da amellerinin asla zayi olmayacağı bildirilmiştir. Kıyamet günü herkese amelinin karşılığı verilecektir. Hayır yapan mükâfatını, şer yapan da cezasını görecektir. Allah kullarının amellerine muhtaç değildir. O, herşeyden münezzehtir. Sâlih amel işleyenlerin ameli O'nun Allah'lığını artırmaz, kötü amel işleyenlerin ameli de O'nun Allah'lığından bir şey eksiltmez. Herkesin amelinin mükâfatı da, cezası da kendisine aittir, iyi amel işleyenler mükâfatını görür, kötü amel işleyenler de cezasını görür. Ey insanlar, sonunda Rabbinize döndürüleceksiniz. İşte o zaman zerre kadar hayır yapan mükâfatını, zerre kadar şer yapan da cezasını görecektir. 16 «Yemin olsun ki biz İsrailoğullarına kitabı, hüküm ve nübüvveti verdik. Ve temiz şeylerden rıziklandırdık. Ve onları dünyalara üstün kıldık.» Allahü teâlâ İsrailoğullarının dedesi olan Yakub (aleyhisselâm)'un soyundan Hazret-i Musa'yı, Dâvud (aleyhisselâm)'u ve Hazret-i İsa'yı peygamber olarak göndermiş ve onlara Tevrat'ı, Zebur'u, İncil-i de kitap olarak vermiştir. Onlar bu kitaplarla kavimleri arasında hükmetmişler ve onları Allah'a imana davet ederek kendilerine tâbi olmalarını istemişlerdir. Yüce Halik inzal buyurmuş olduğu bu kitaplarla imanı, küfrü, hakkı bâtılı, iyiyi kötüyü, hayrı ve şerri, helâli ve haramı, iyi ameli ve kötü ameli, cennet ve cehennemi beyan etmiştir. İsrailoğullarını zamanındaki bütün kavimlerden ve milletlerden daha üstün kılmış, onları temiz şeylerden rızıklandırmıştır. Buna rağmen İsrailoğulları yine isyan etmişlerdir. 17 «Din konusunda onlara burhanlar verdik. Ama onlar aralarındaki çekememezlikten dolayı kendilerine ilim geldikten sonra ayrılığa düştüler. Elbette ki Rabbin ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.» Allahü teâlâ, İsrailoğullarına imam küfrü, hakkı bâtılı, hayrı şerri, iyiyi kötüyü, helâli ve haramı beyan eden kitap göndermiştir. Fakat onlar aralarındaki çekememezlikten dolayı kendilerine ilim geldikten sonra ayrılığa düşmüşlerdir. Halbuki kendilerine gelen kitapta Hazret-i Muhammed'in sıfatı beyan edilmiştir. Böyleyken onlar Hazret-i Muhammed'in peygamberliğini inkâr etmişlerdir. Elbette Allahü teâlâ kıyamat günü ayrılığa düştükleri şeyler hakkında aralarında hükmedecektir. İşte o zaman kimin haklı, kimin haksız olduğu ortaya çıkacaktır. 18 «Sonra seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. O halde sen ona tâbi ol. Bilmeyenlerin heveslerine sakın uyma,» Hâlik-ı Zülcelâl, sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor: «Ey Muhammed, sonra seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. O halde sen ona tâbi ol. Bilmeyenlerin hevesine sakın uyma. Sana vahyolunan hükümleri, farzları ve hadleri hakkıyle yerine getir.» Bu emir Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şahsında ümmetinedir. Peygamberler Allah tarafından kendilerine vahyolunandan başkasına asla uymazlar ve kendi heva-i nefislerinden konuşmazlar. Yukarda da ifade edildiği gibi bu emir Peygamberimizin şahsında ümmetinedir. 19 «Muhakkak ki onlar Allah'a karşı sana hiçbir fayda veremezler. Doğrusu zalimler birbirlerinin dostudurlar. Allah da müttekilerin dostudur.» Hâlik-ı Mutlak, sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor: «Ey Muhammed, eğer sen kavmine tâbi olur, dini elden bırakırsan muhakkak ki onlar Allah'a karşı sana hiçbir fayda veremezler. Doğrusu zalimler birbirinin dostudurlar. Allah da müttekilerin dostudur.» Ey iman edenler, kâfirler birbirinin dostudur. Sizin dostunuz da Allah'tır. Siz, Allah'ı bırakıp da kâfirleri ve zalimleri asla dost edinmeyin. Eğer onları dost edinirseniz üzerinizden Allah'ın yardımı kalkar. İşte o zaman helak olursunuz. Çünkü kişi sevdiği ile beraberdir. 20 «(Bu Kur an) insanlar için kalb gözüdür, kesin olarak inanan bir kavim için de hidâyet ve rahmettir.» Ey insanlar, bu Kur'an sizin için kalb gözüdür. İman edenler için de h'dâyettir, kurtuluştur ve rahmettir. Onunla amel edenler saadete, kurtuluşa, rahmete kavurur. İman etmeyenler ise "helak olurlar. «Bu (Kur'an) insanlar için kalb gözüdür, kesin olarak inanan bir kavim için de hidâyet ve rahmettir.» buyurulmuştur. 21 «Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, iman edip sâlih amel işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar.» Kâfirler, sağlıklarında ve ölümlerinde kendilerini, iman edip sâlih amel işleyen mü’minler gibi mi sanıyorlar? Eğer kendilerini iman edenler gibi sanıyorlarsa ne kötü hüküm veriyorlar. Onlar Allah katında inkâr ve zulümlerinin cezasını göreceklerdir. İman edenler ise mükâfatlarını göreceklerdir. İmam-ı Mücahid şöyle demiştir: Mü’min dünyada da, ölümünde de, âhirette de imam iledir. Çünkü imanı onu dünyada küfürden korur ve iman ile dünyadan göçer. Kıyamet günü de iman ile dirilir. Böylece onu imanı ebedî saadete, rahmete ve kurtuluşa kavuşturur. Kâfir de dünyada küfür üzere devam ettiği için ölümü de küfür üzere olur ve kıyamet günü kâfir olarak dirilir Böylece hem dünyasını, hem âhiretini yıkmış olur. Nitekim Hazret-i Cabir'in Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivayet ettiği hadis buna deridir: Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) «kıyamet günü her insan öldüğü şekilde dirilir, îman ile giden, imanlı, küfür üzere ölen de, kâfir olarak dirilir» buyurmuştur. 22 «Allah gökleri ve yeri hak olarak yaratmıştır. Ta ki herkes kazancına göre karşılık görsün. Ve onlara zulmedilmez.» Ey insanlar, Allah gökleri ve yeri boş yere yaratmamıştır. Onların yaratılışında sizin için hikmetler vardır. Göklere ve yere bakıp yaratanın azametini, kudretini anlayıp, O'na iman edip ibadet etmeniz ve kıyamet günü haksızlığa uğramamanız için yaratılmıştır. Çünkü sizin için kıyamet günü ancak kazancınızın karşılığı vardır. O gün kimseye zulmedilmez, herkese amelinin karşılığı verilir. Hâlik-ı Zülcelâl bunu şöyle beyan ediyor: «Allah gökleri ve yeri hak olarak yaratmıştır. Ta ki herkes kazancına göre karşılık görsün. Ve onlara zulmedilmez.» 23 «Gördün mü o kimseyi ki, heva ve hevesini kendisine tanrı edinmiş, bilgisi olduğu halde Allah onu şaşırtmış, kulağını ve kalbini mühürlemiş ve gözüne perde çekmiştir. Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir onu? Hâlâ ibret almayacak mısınız?» Yüce Halik, sevgili Peygamberine şöyle buyuruyor: «Ey Muhammed, gördün mü o kimseyi ki, heva ve hevesini kendisine tanrı edinmiş, bilgisi olduğu halde Allah onu şaşırtmış, kulağını ve kalbini mühürlemiş ve gözüne perde çekmiştir. Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir onu? Hâlâ ibret almayacak mısınız?» Nefislerinin arzusuna uyup Allah'ı bırakıp putlarını ve varlıklarını ma'bud edinenler yok mu? Onların kulakları ve kalbleri mühürlenmiş ve gözlerine perde çekilmiştir. Onlar asla Hakk'a dönemezler. Ey insanlar, bundan ibret alıp hâlâ Hakk'a dönmeyecek misiniz? Baştacı yaptığınız putlarınız ve servetiniz sizi helake götürmektedir. Nitekim Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) «altın ve paranın kullan helak oldu» buyurmuştur. Bir çok insanı serveti, altın ve gümüşü Allah'ın kudret ve azametini düşünmektan alıkoyar, kendisine taptırır. O servetin sevinci ile ibadeti unutur ve helak olur gider. 24 «Ve dediler ki: 'Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Ve bizi ancak zaman helak eder.' Bu hususta onların bir bilgisi de yoktur. Başka değil, onlar sadece zannederler.» Kâfirler, öldükten sonra tekrar dirilmeyi inkâr ederek «hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Öldükten sonra tekrar dirilmek diye bir şey yoktur. Yaşar ve ölürüz, bizi ancak zaman öldürür.» demişlerdir. Halbuki bu hususta onların bir bilgisi de yoktur. Bilmedikleri halde cehaletlerinden dolayı öldükten sonra dirilmeyi inkâr ederler. Bunlar inkar ve zulümlerinin cezasını göreceklerdir. 25 «Âyetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman 'doğru sözlü iseniz babalarımızı getirin bakalım' demekten başka hüccetleri yoktur.» İmam küfrü, hakkı bâtılı, helâli haramı, hayrı şerri, iyiyi kötüyü, mükâfatı ve mücâzatı, cenneti ve cehennemi apaçık bildiren Allah'ın âyetleri kendilerine okunduğu zaman, ondan yüz çevirip kâfir olanlar şöyle demişlerdir: «Doğru sözlü iseniz babalarımızı getirin bakalım.» Onların ellerinde hiç bir delilleri olmadığı halde öldükten sonra tekrar dirilmeyi inkâr etmişlerdir. 26 «De ki: Allah diriltir sizi, sonra öldürür, sonra şüphe götürmeyen kıyamet gününde sizi toplar. Ne var ki insanların çoğu bilmezler.» Ey insanlar, sizi bir damla nutfeden yaratan Allah, Öldükten sonra kıyamet günü tekrar sizi diriltmeye kadir değil midir? O, kıyamet günü sizi diriltip hesaba çekmek üzere mahşer yerine hepinizi toplayacaktır. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. Öldükten sonra tekrar dirilmeyi inkâr ederler. Yüce Halik bunu sevgili Peygamberine şöyle beyan ediyor: «Ya Muhammed, de ki: Allah diriltir sizi, sonra öldürür, sonra şüphe götürmeyen kıyamet gününde sizi toplar. Ne var ki insanların çoğu bilmezler.» 27 «Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyametin kopacağı gün işte o gün, bâtıla saplananlar hüsranda kalırlar.» Ey insanlar, göklerin ve yerin sahibi, mâliki, halikı Allah'tır. Kıyametin kopacağı gün bâtıla sapanların hüsrana uğrayacakları gündür. İşte o zaman bâtılda olduklarını anlayacaklardır. Fakat o günkü pişmanlık asla fayda vermeyecektir. 28 «Her ümmeti diz üstü çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağırılır. Bugün yaptığınızın karşılığı size verilecektir.» Kıyamet günü her ümmet diz üstü çöker. O gün herkese amel defteri verilir ve ona göre hesaba çekilirler. Kimseye zerre kadar haksızlık yapılmaz. Ve onlara şöyle seslenilir: «Ey insanlar, bugün size dünyada yaptığınızın karşılığı verilecektir.» İmam-ı Ebû'l-Leys'in rivayet ettiği hadiste Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: «Allahü teâlâ varlıkları yaratırken kalemi de yarattı ve 'kullarımın hayır ve şerden işlediklerini yaz' dedi. Her insanın sağında ve solunda bir melek vardır, onun yaptıkları hayır ve şerri yazarlar. Kıyamet günü herkesin amel defteri eline verilir ve 'oku kitabını' denir. Ona göre herkese amelinin karşılığı verilir, kimseye zerre kadar haksızlık yapılmaz. Çünkü her şey o kitapta yazılıdır.» İbn Abbas'ın rivayetine göre, Allahü teâlâ her zaman Levh-i Mahfuz'da yazılı olanlara melekleri tayin eder ve onlar ramazanın ilk perşembe günü ikindiden sonra ramazanın sonuna kadar insanların amellerini yazarlar ve insanlardaki meleklerin yazdıklarıyle karşılaştırırlar. Bunlarda ne fazlalık ve ne de noksanlık olur. İnsanların yaptıkları ameller hem Levh-i Mahfuz'da kayıtlıdır, hem de kendi amel defterlerinde kayıtlıdır. Kıyamet günü bu amel defteri ellerine verilecek, ona göre mükâfat ve mücâzat göreceklerdir. 29 «Bu kitabımız sizin aleyhinize hak ile konuşuyor. Biz yaptıklarınızı şüphesiz bir bir kaydediyoruz.» Ey insanlar, kıyamet günü amel defterleriniz aleyhinize ve lehinize konuşup şehadet edecektir. Zira dünyada yaptıklarınızın hepsi onda yazılıdır. O gün hiç bir şey gizli kalmayacaktır. Herkes amelinin karşılığını görecektir. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «Bu kitabımız sizin aleyhinize hak ile konuşuyor. B'z yaptıklarınızı şüphesiz bir bir kaydediyoruz.» 30 «İman edip sâlih amel işlemiş olanlara gelince, Rableri onları rahmetine garkeder. İşte bu apaçık kurtuluştur.» İman edip sâlih amel işleyenler kıyamet günü Rablerinin rahmetine, nimetine kavuşacaklardır. O gün onlar mahzun da olmayacaklar ve kendilerine vaad edilen cennet nimetleriyle mükâfatlandırılacaklardır. İşte bu apaçık bir kurtuluştur. Bu, onların iman ve amellerinin karşılığıdır. İman edenler mükâfatını, etmeyenler de cezasını göreceklerdir. 31 «Küfreden kimselere gelince, âyetlerimiz size okunmuş, siz de büyüklenip mücrim bir kavim olmuşsunuz değilmi?» Kıyamet günü kâfirlere Rableri tarafından şöyle denecektir: «Dünyada iken âyetlerimiz size okunmuş, siz de büyüklenip imandan yüz çevirerek mücrim bir kavim olmuştunuz değil mi?» Kendilerine peygamber gelip Allah'ın âyetlerini okuduğu halde onu kabul etmeyerek kâfir olmuşlardır. İşte onlar kıyamet günü inkâr ve zulümlerinin karşılığını göreceklerdir. 32 «Allah'ın vaadi haktır. Ve kıyamet günü şüphe götürmez denildiği zaman siz demiştiniz ki, kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz. Ancak bir takım tahminlerde bulunuyoruz. Onun hakkında kesin bir bilgi elde etmiş değiliz.» Ey insanlar, Allah'ın iman edenlere cennet vaadi, iman etmeyenlere de cehennem vaadi haktır. İman edenler kıyamet günü cennet nimetleriyle mükâfatlandırılacak, iman etmeyenler de cehennem azabı ile cezalandırılacaktır. Kâfirlere «kıyamet kopacak, onun kopacağında asla şüphe yoktur» denildiği zaman, onlar «kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz. Ancak bir takım tahminlerde bulunuyoruz. Onun hakkında kesin bir bilgi de elde etmiş değiliz» demişlerdir. Fakat kıyamet günü hesaba çekildikleri zaman anlayacaklardır, yaptıklarına pişman olacaklardır ama, o günkü pişmanlık fayda vermeyecektir. 33 «Onlara işledikleri işlerin kötülükleri belli oldu. Ve alaya aldıkları şeyler kendilerini mahvettiler.» Kıyamet günü kâfirlere kötü amelleri gösterilir ve açığa çıkarılır. Alaya aldıkları şeyler kendilerini mahvederler. O gün inkâr edip alaya aldıklarının cezasını göreceklerdir. Çünkü onlar dünyada iken Allah'ın âyetlerini alaya alıp peygamberlerini yalanlamışlardı. 34 «Denilir ki: Siz nasıl ki bugüne kavuşacağınızı unutmuştuysanız biz de sizi unuttuk. Barınağınız ateştir, yardımcılarınız da yoktur.» Kıyamet günü cehennem bekçileri kâfirlere «ey kâfirler, siz bugüne kavuşacağınızı nasıl dünyada unuttunuzsa, biz de bugün sizi ateşin içinde unuttuk. Siz ebedî olarak burada kalacaksınız. Bugün sizin hiç bir yardımcınız da yok.» diyeceklerdir. İşte kâfirler o zaman mercekten helake uğradıklarını anlayacaklardır. 35 «Bunun böyle olmasının sebebi 'sizin Allah'ın âyetlerini alaya almanız ve dünya hayatının sizi aldatmış olmasıdır O gün oradan çıkarılmayacaklar ve özür de aranmayacaktır onlardan.» Kıyamet günü kâfirlere şöyle denecektir: «Ey kâfirler, sizin azaba uğramanızın sebebi, dünyada iken Allah'ın âyetlerini alaya alarak âhireti inkâr edip dünyanın sizi aldatmış olmasıdır. Bugii artık siz asla buradan çıkarılmayacaksınız ve hiç bir özrünüz de kabul edilmeyecektir. Çünkü size peygamberler gelip bunları habe verdi, siz ise bugüne kavuşacağınızı inkâr ettiniz, işte bu sizin inkar ve küfrünüzün cezasıdır. Ebedî olarak bu cezanızı çekin.» 36 «Bütün hamd, hem göklerin Rabbî, hem yerin Rabbi, hem âlemlerin Rabbi Allah'adır.» Ey insanlar, bütün hamd edenlerin hamdı, göklerin, yerin ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Yaratan, koruyan, besleyen, rızıklandıran, var eden ve yok eden yalnız O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. Her şey O'na muhtaçtır. O, hiç bir şeye muhtaç değildir. 37 «Göklerde ve yerde bütün büyüklük O'nundur. Ve O, mutlak kadirdir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.» Ey insanlar, göklerde ve yerde azamet, kudret ve saltanat sahibi ancak Allah'tır. Bütün büyüklük O'na aittir. O, her şeye kadirdir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. İstediğini istediğine verir, istediğini de istediğinden alır. Kimse O'nun işine müdahale edemez. |
﴾ 0 ﴿