FETİH SURESİ

Bu sûre-i celîle Kur'an-ı Kerimin 48. suresi olup, Cuma sûresinden sonra, Hudeybiye seferinden dönüşte, Medine-i Münevverede nazil olmuştur. 29 âyettir. Bu mübarek sürede fethin, ilahi yardamın zuhura geldiği, mağfiret-i ilâhinin vuku bulduğu tebşir edilmektedir. Bu münâsebetle adına "Fetih Sûresi" denmiştir. Sûrenin ihtiva ettiği hususlar şunlardır:

1- Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bir çok fethe nail olacağı ve İslâm dininin izzetini tebşir.

2- Allah Resulü ile ağaç altında biat edenlerin Allah'ın rızasına ve nusret-i sübhaniyeye nailiyederini ilân.

3- Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)in Arap kavmine mükellef oldukları cihad vazifesini tebliğ, bundan yüz çevirenlerin Allah'ın azabına uğrayacaklarını ihtar.

4- Hazret-i Peygamberin, mü’minlerin Mescid-i Harama emniyet içinde gireceklerine dair gördüğü rüyanın tahakkuk edeceğini tebliğ.

5- Mescid-i Harama mü’minleri girmekten men eden müşriklerin cehaletini izhar.

6-Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hak dini ile gönderildiğini beyan.

1

"Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik."

İmamı Mukatil'e göre Ahkaf Sûresinin 9. âyeti" De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilmem. "Nazil olunca Mekkeli müşrikler müslümanlan zemmederek "Siz neden kendisine ve size ne yapılacağını bilmeyen birisine tabi oluyorsunuz" demişlerdir. Mü’minler Mekke'den Medine'ye geldikleri zaman, Medine'li müşrikler de aynı şekilde mü’minleri zemmetmişlerdir. Bunlardan çok üzülen mü’minlerin Allahü teâlâ, üzüntülerini gidermek için" Biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik" buyurmuştur. Bu müjdeden sonra mü’minlerin yüzü gülmüştür.

2

"Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru yola eriştirir."

3

"Ve sana şerefli bir zaferle yardım eder."

Allahü teâlâ Hazret-i Muhammed'e Peygamberlik tacını giydirmiş, onun geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır. Üzerindeki nimetini, yardımını tamamlamış ve hidayet üzere sabit kılmıştır. Bir çok şehirlerin fethini sevgili Peygamberine müyesser kılmıştır. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: "Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru yola eriştirir. Ve sana şerefli bir zaferle yardım eder."

4

"Odur mü’minlerin imanlarını kat kat artırmaları için kalblerine güven indiren. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir."

Ey iman edenler, Allah imanlarınızı kat kat artırmanız için kalblerinize güven ve sükun indirmiştir. Göklerin ve yerin orduları O'nundur. Allah kullarının yaptığı her şeyi bilir, ona göre mükâfat ve mücâzatını verir. Hakimdir, mü’min kutlarına nimetiyle, kâfirlere de gazabiyle muamele eder. O, dilediğini yapar. Allah'ın göklerdeki ordusu melekler, yerdeki ordusu da mü’minlerdir. Ali ibn Talha'nın ibn Abbas'dan rivayetine göre, âyette geçen imanlarınızı kat kat artırmanız için" cümlesinin mânâsı şudur: Allahü teâlâ kullarına Kelime-i Tevhid'i farz kılmıştır. Arkasından bu kelime ile kullarını imana davet etmek için, peygamberini göndermiştir. Bu kelimeyi kabul edip farzı yerine getirenlere namaz, oruç, zekât haca ve cihadı farz kılmıştır. Bunların herbirini kabul edenlerin imanı kat kat olmuştur.

5

"Ta ki, mümin erkeklerle, mümin kadınları içinde ebediyen kalacakları ve altlarından ırmaklar akan cennetlere koysun ve onların günahlarını örtsün. Ve işte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur."

Yüce Halik mü’min erkeklerle mü’min kadınları, içinde ebedî olarak kalacakları ve altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar ve onların günahlarını bağışlar, kusurlarını affeder. İşte bu, Allah katında iman edenler için büyük bir kurtuluştur. Allah katında iman edenler mükâfatını, etmeyenler de cezasını görecektir.

6

"Ve münafık erkeklerle, münafık kadınlara, Allah hakkında sui zanda bulunan müşrik erkeklerle, müşrik kadınlara azap etsin. Kötülük onların başına dönsün. Allah onlara azap etmiş, lanet etmiş ve cehennemi kendileri için hazırlamıştır. Bu ne kötü dönüştür."

Allahü teâlâ'nın münafık erkeklerle, münafık kadınlara, Allah hakkında suizanda bulunan müşrik erkeklerle müşrik kadınlara azap etmesinin sebebi, onların hakkı inkâr edip Allah'a ortak koşmalarıdır. Bununla beraber onlar Allah hakkında büyük bir zanda bulunarak "Eğer biz Muhammed'i tasdik edersek Allah Muhammed'e yardım etmez, düşmanları onu helak eder ve bizi de yok ederler, bu bakımdan biz onu tasdik edemeyiz" diyerek küfürlerini açığa vurmuşlardır. Allah da düşündüklerini başlarına getirmiş, onları hem dünyada, hem de ahirette zillete düşürmüştür. Dünyada başlarına çeşitli musibetler, felâketler verip helak etmiştir, ahirette ise içinde ebedi kalacakları cehennem azabı ile onları cezalandıracaktır. Bu, onların inkârlarının ve zulümlerinin cezasıdır. İman edenler mükâfatını, küfredenler de cezasını görecektir.

7

"Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Ve Allah mutlak kadirdir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir."

Ey insanlar, göklerin, yerin sahibi, mâliki, hâliki Allah'tır. Bunların içindekilerin hepsi Allah'ın ordularıdır. O, ordularına dilediğini yaptırır. Hiç bir güç, kuvvet O'nu asla aciz bırakamaz. O, iman etmeyenlerden ve emirlerine isyan edenlerden intikamını alır. Çünkü yegâne hüküm ve hikmet sahibi O'dur.

8

"Muhakkak ki biz seni şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik."

9

"Ki Allah'a ve peygamberine iman edesiniz, O'na saygı gösteresiniz ve yardım edesiniz. Sabah akşam O'nu tesbih edesiniz."

Yüce Halik sevgili Peygamberini, iman edenleri şahid, cennetle müjdeleyici iman etmeyenleri cehennem azabı ile korkutucu, uyarıcı ve insanları imana davet edici olarak göndermiştir. Kıyamet günü insanlar "Biz bunları duymadık, neye iman edeceğimizi bilmiyorduk, kimse bize cennet ve cehennemi haber vermedi, biz imanı küfrü, hakkı batılı, hayrı şerri, iyiyi kötüyü, helâli ve haramı bilmiyorduk" demesinler diye Allahü teâlâ her kavme bir peygamber göndermiştir. Nitekim İsra Sûresinin 15. âyetinde "Biz peygamber göndermedikçe kimseye azap etmeyiz" buyurulmuştur. İşte peygamberler bunun için gönderilmiştir. Ey insanlar, siz Allah ve Resulünün emirlerine saygı gösterin ve dinine yardım edin. Ve her zaman O'nu tesbih edin. Çünkü sonunda O'na döndürüleceksiniz.

10

"Muhakkak ki sana biat edenler Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Onun için kim bu ahdi bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse ona Allah büyük bir ecir verecektir."

Hudeybiye muahedesinde Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e biat edenler, muhakkak ki Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın rahmeti, yardımı, kudreti eli onların üzerindedir. İşte onlar ve iman edip salih ameller işleyenler, Allah'ın rızasını kazanmışlardır. Kim Allah'a verdiği sözü bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse ona Yüce Halik büyük bir ecir ve mükâfat verecektir. Onlar için korku ve hüzün yoktur. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

11

"Bedevilerden geri kalmış olanlar sana diyeceklerdir ki: "Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile." Kalblerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki "Allah size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir. Hayır Allah yaptıklarınızdan haberdardır.!"

Bu âyet-i celilenin nüzul sebebi şudur: Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Hudeybiye ismi ile bilinen Mekke seferine çıkmıştı. Mekke ile Medine arasinda bulunan ve münafıkların ileri gelenlerinden Eşlem, Eşcaa ve Gıfar oğullarının da bu sefere iştirak etmesini istemiştir. Onlar aralarında anlaşarak çeşitli bahaneler uydurup Allah Resulüne şöyle demişlerdir: "Ey Allah'ın Resulu, bizim silahımız ve azığımız yok, şu anda sefere hazır değiliz. Siz gidin, biz hazırlığımızı yaptıktan sonra arkanızdan geliriz. "Böylece nifaklarını ortaya çıkarmışlardır. Allah Resulü gittikten sonra "Eğer bunlar dönerse mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı iste" demek suretiyle de nifaklarını örtmek istemişlerdir. Allahü teâlâ, sevgili Peygamberi Hudeybiye'den dönmeden bu âyeti inzal ederek, onların nifaklarını açığa çıkarmış ve şöyle buyurmuştur: "Bedevilerden geri kalmış olanlar, sana diyeceklerdir ki: "Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile." Kalblerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: "Allah size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir. Hayır Allah yaptıklarınızdan haberdardır. "Ey insanlar, Allah yaptıklarınızdan ve kalbterinizde gizlediklerinizden haberdardır. O, size bir musibet veya bir nimet gönderirse, onu kim önleyebilir? Allah'tan gelene kimse karşı koyamaz. Her şey O'nun dilemesiyle olur. Çünkü her şeyi var eden, tanzim eden, koruyan, yok eden odur.

12

"Aslında siz peygamberin ve mü’minlerin ailelerine bir ilaha dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin kalblerinize güzel göründü de kötü zanda bulundunuz. Ve helake mahkum bir kavim oldunuz."

Münafıklar, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile mü’minlerin Mekke'den geri dönmeyeceklerini, müşrikler tarafından hepsinin öldürüleceklerini zannederek, onlarla sefere çıkmamak için çeşitli bahaneler uydurmuşlar, Allah ve Resulü hakkında kötü zanda bulunmuşlardır. Böylece helake uğrayan kendileri oldu. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: "Aslında siz peygamberin ve mü’minlerin ailelerine bir daha dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin kalblerinize güzel göründü de kötü zanda bulundunuz. Ve helake mahkûm bir kavim oldunuz."

13

"Kim Allah'a ve Resulüne iman etmezse muhakkak ki, biz o kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışadır."

Hâlik-ı Zülcelâl, iman etmeyenler için, içinde ebedî kalacakları çılgın bir ateş hazırlamıştır. Münafıkların durumu da böyledir. Çünkü onlar kalben iman etmemişler, sadece iman ettiklerini dil ile söylemişlerdir. Bu bakımdan onlar da ebedî azaba uğrayacaklardır.

14

"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırtr. Allah çok yarlığayıcı, çok merhamet edicidir."

Ey insanlar, göklerin ve yerin mülkü ve hazineleri Allah'ındır. O, dilediğine lûtfu ile bunlardan bağışlar verir. Dilediğini de günahlarından ötürü azaplandırır. O, çok yarlığayıcıdır, tevbe edenlerin tevbesini kabul eder, günahlarını bağışlar, rahimdir kendisine yalvaranları esirger, korur. Aklı olanlar O'ndan isteyip talep eder. Çünkü göklerin ve yerin hazineleri O'nundur. Başkasından isteyenler ve güvenenler her zaman hüsrana uğramışlardır.

15

"Siz ganimetleri almak için gittiğinizde geri kalanlar diyeceklerdir ki: Bırakın biz de arkanıza düşelim. Onlar Allah'ın kelâmını değiştirmek isterler. De ki: Bize uymayacaksınız. Allah daha önce böyle buyurmuştur. 'Size hayır bizi çekemiyorsunuz' diyeceklerdir. Bilâkis onlar ancak pek az anlayan kimselerdir."

Yüce Halik, sevgili Peygamberine onlar hakkında şöyle buyurmuştur; "Ey Muhammed, sizin ganimetleri almak için gittiğinizde geri kalanlar diyeceklerdir ki: "Bırakın biz de arkanıza düşelim." Onlar Allah'ın kelâmını değiştirmek isterler. De ki: "Bize uymayacaksınız. Allah daha önce böyle buyurmuştur." Size "hayır bizi çekemiyorsunuz" diyeceklerdir. Bilâkis onlar, ancak pek az anlayan kimselerdir." Hudeybiye muahedesine gitmek istemeyen münafıklar, peygamber ordusunun zaferi kazanıp ganimet mallarını taksim etmek istedikleri zaman, onlar da bu ganimetlerden hak almak istemişlerdir. Fakat Allahü teâlâ onların ganimetten pay almasına müsaade etmemiştir. Çünkü onların bu ganimetlerde haklan yoktur. Ancak savaşa iştirak edenler hak sahibidir. Zira savaşa iştirak edenler bu uğurda canlarını ve mallarını ortaya koyuyorlar. Bu bakımdan elbette ganimet onların hakkıdır. Münafıklar her devirde nifaklarını saçtıkları gibi bu günde aynı şekilde nifak tohumlarını ekmektedirler. İslâmın doğuşundan beri İslâm toplumları, onlardan çok zarar görmüş ve hâlâ da görmektedir.

16

"Bedevilerden geri kalmış olanlara de ki: Güçlü kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlar müslüman olana kadar savaşacaksınız. Şayet itaat ederseniz Allah size güzel bir ecir verir. Ama daha önce döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi elim bir azaba uğratır."

Allahü teâlâ sevgili peygamberine şöyle buyurmuştur: "Ey Muhammed, bedevilerden geri kalmış olanlara de ki: Güçlü kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlar müslüman olana kadar savaşacaksınız. Şayet itaat ederseniz Allah size güzel bir ecir verir. Ama daha önce döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız, sizi elim bir azaba uğratır." Allah'ın emirlerine itaat etmeyip yasaklarından sakınmayanlar elim bîr azaba uğrayacaklardır. Fakat iman edip salih ameller işleyenler ise ebedi mükâfat görecekler ve altlarından ırmaklar akan cennetlere gireceklerdir. Bu, onların imanlarının ve amellerinin karşılığıdır. Allah katında iman edenler mükâfatını, etmeyenler de cezasını göreceklerdir.

17

"Gözü kör olana vebal yoktur. Topala da vebal yoktur. Hastaya da vebal yok. Kim Allah'a ve peygamberine itaat ederse, onu altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa, onu elim bir azap ile azaplandınr."

Ey iman edenler, körler, topallar ve hastalar savaşa iştirak etmezlerse savaşa gitmediklerinden ötürü kendilerine bir vebal yoktur. Çünkü onların bu durumları savaşa gitmelerine manidir. Kim Allah ve Peygamberinin emirlerine itaat eder, yasaklarından sakınırsa Allah onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Bu, onların iman ve amellerinin karşılığıdır. Kim de Allah ve Resulünün emrinden yüz çevirirse onu elim bir azaba uğratır.

18

"Yemin olsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah mü’minlerden razı olmuştur. Kalblerinde olanı bilmiş de onlara güven indirmiş ve onları pek yalan bir fetihle mükafatlandırmıştır."

Yemin olsun ki, Ümmü Gaylan ağacı altında Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e biat eden mü’minlerden Allah razı olmuştur. Allah onların kalblerinde olanı bilmiş ve kalblerine güven indirip yakında Mekke'nin mü’minler tarafından fethedileceğini müjdelemiştir. Bu, onların iman ve peygambere olan sadakatlarının mükâfatıdır. Allah, halis kullarını her zaman nimetiyle ve rahmetiyle mükâfatlandırır. Allah iman edip salih amel işleyen kullarını mükâfatlandırdığı gibi, iman etmeyenleri de cezalandırır.

19

"Ve alacakları bol ganimetlerle Allah mutlak galiptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir."

Allahü teâlâ, iman edip peygamberine yardım eden mü’minlere Hayber kalesinin fethini mazhar kılmış ve onları bol ganimetlerle mükafatlandırmıştır. Çünkü Allah, her şeye galiptir. O, iman edenleri hem dünyada ve hem de âhirette sayısız nimetler ve rahmetlerle mükâfatlandırır. İman etmeyenleri ise elim bir azap ile cezalandrır. O, yegâne hüküm ve hikmet sahbidir. Göklerde ve yerde hüküm ancak O'nundur.

20

"Allah size ele geçireceğiniz bol ganimetler vaad etmiştir. Bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir ki, mü’minlere bir âyet olsun ve sizi doğru yola çıkarsın."

Hâlik-i Zülcelâl, sevgili peygamberine ve mü’minlere bol ganimetler vaad emiş, bunu da Hayberin fethi ile hemen vermiş ve düşmanların ellerini mü'minlerin üzerinden çekmiştir. Bu onlar için bir âyet olsun ve kendilerini doğru yola çıkarsın. Bu, Allah'ın mü’min kullarına yardımıdır. Allah iman edip salih amel işleyen kullarının her zaman yardımcısıdır. O, iman edenlere mükâfatını, etmeyenlere de cezasını verecektir.

21

"Bundan başka sizin gücünüzün yetmediği, ama Allah'ın sizin için sakladığı ganimetler de vardır. Ve Allah her şeye kadir olandır."

Allahü teâlâ her zaman mü’min kullarının dostu ve yardımcısıdır Onları beklemedikleri yerden rızıklandırır, mükâfatlandırır. Çünkü O her şeye kadirdir. Bunu sevgili peygamberine şöyle beyan ediyor: "Bundan başka sizin gücünüzün yetmediği, ama Allah'ın sizin için sakladığı ganimetler de vardır. Ve Allah her şeye kadir olandır. "Hayberin fethinden sonra, Allah mü’min kullarına Mekke'nin fethini mazhar kılmıştır. Bu vesile ile onların eline bir çok ganimet geçmiştir. İşte Allah iman edenleri böyle mükâfatlandırır.

22

"O küfredenler sizinle savaşsalardı, mutlak arkalarını dönerlerdi. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı."

Ey mü’minler, eğer kâfirler Hudeybiye günü sizinle savaşsalardı, savaş alanından arkalarını dönüp kaçarlardı. Sonra kendilerine yardım edecek bir dost ve yardımcı da bulamazlardı. Kâfirler her zaman korkak olur, hiç bir zaman mü’minlerle savaşa cesaret edemezler. Ancak mü’minler Allah yolundan ayrılıp aralarında ihtilâfa düşerlerse, işte o zaman Allah'ın üzerlerindeki yardımı kalkar, düşmanları kendilerine karşı cesaretlenir. Kâfirlerden korkmaya başlarlar ve savaştıktan zaman da hezimete uğrarlar. Tarihte bunun bir çok örneği vardır. Çünkü Allah ve Resulünün yolundan ayrılanlar daima hezimete uğramışlardır.

23

"Önceden beri cari olan Allah'ın kanunudur bu. Ve sen Allah'ın kanununda asla değişiklik bulamazsın."

Allahü teâlâ'nın mü’minlere yardım edip kâfirler üzerine galip kılması, kâfirleri ise kahretmesi öteden beri cari olan kanunudur. Ey insanlar Allah'ın kanununda asla değişiklik bulamazsınız. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: "Önceden beri cari olan Allah'ın kanunudur bu. Ve sen Allah'ın kanununda asla değişiklik bulamazsın.

24

"O'dur sizi onlara muzaffer kıldıktan sonra Mekke'nin karnında olanların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çeken. Allah yaptıklarınızı görendir."

Bu âyet-i celilenin nüzul sebebi şudur: Hudeybiye seferinde kâfirlerle anlaşma yapılmadan önce, Mekke'li müşriklerden bir gurup peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'i yakalamak için gelirler, onların kötü niyetini anlayan peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerini yakalatır. Bunun üzerine Yüce Halik bu âyeti inzal ederek şöyle buyurur: "O'dur sizi onlara muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin karnında onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çeken.

Allah yaptıklarınızı görendir, "Böylece Allah Resulüne hile düşünenler, kendi kazdıkları kuyuya düşerler. Hainler daima hüsrana uğrayacaklardır.

25

"Onlar küfredenlerdir. Sizi Mescidi Haramı ziyaretten ve alıkonulmuş hediyelerin mahalline ulaşmasından menedenlerdir. Eğer orada henüz bilmediğiniz mü’min erkeklerle, mü’min kadınları bilmeyerek ezmek suretiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı, Allah savaşı önlemezdi. Dilediklerine rahmet etmek için Allah böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılmış olsalardı o küfredenleri elim bir azaba uğratırdı."

Mekke'li müşrikler, peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ile iman edenleri Hudeybiye antlaşmasından önce Harem-i Şerifi ziyarete müsaade etmemişler ve kurbanlarını Minada kesmeye de izin vermemişlerdir. Yüce Halik, onlar hakkında şöyle buyurmuştur: "Onlar küfredenlerdir. Sizi Mescid-i Haram'ı ziyaretten ve alıkonulmuş hediyelerin mahalline ulaşmasından menedenlerdir. Eğer orada henüz bilmediğiniz mü’min erkeklerle, mü’min kadınları bilmeyerek ezmek suretiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı, Allah savaşı önlemezdi. Dilediklerine rahmet etmek için Allah böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılmış olsalardı o küfredenleri elim bir azaba uğratırdı."

Allahü teâlâ Hudeybiye günü müşriklerin içindeki imanını gizleyen mü’minlerin yüzünden savaşı önlemiştir. Eğer müşriklerle savaşılsaydı içlerindeki mü’minler de zarara uğrayacaklar, belki de bir çoğu helak olacaktı. Onların zarara uğramaması için, Allah savaşı önlemiştir. O, dilediklerine rahmet eder. Şayet iman edenler müşriklerden ayrılmış olsalardı, Allah küfredenleri elim bir azaba uğratırdı. O, daima mü’minlerin dostu ve yardımcısıdır. O'nun katında iman edenler mükâfatını, îman etmeyenler de cezasını göreceklerdir.

26

"O küfredenler katblerine taassubu, cahiliye taassubunu ateşlendirdiklerinde Allah peygamberine ve mü’minlerin üzerine sükûnet ve itminanı indirdi. Ve onları takva sözü üzerinde durdurdu. Onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir."

Bu âyet-i celilenin nüzul sebebi şudur: Mekkeli müşrikler "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) bizim kardeşlerimizi, akrabalarımızı, babalarımızı öldürdü. Şimdi de yerlerimizi, yurtlarınızı almak için uğraşıyor, vallahi biz onu bu memleketimize sokmayız" diyerek gönüllerindeki cahiliye dönemi düşmanlığını ve taassubunu ateşlemişlerdir. Yüce Halik onların bu düşmanlıklarını sevgili peygamberine haber vererek şöyle buyurmuştur: "O küfredenler kalblerine taassubu, cahiliye taassubunu ateşlendirdiklerinde Allah peygamberine ve mü’minlerin üzerine sükûnet ve itminanı indirdi. Ve onları takva üzerinde durdurdu. Onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir." O, herkese lâyık olduğunu verir. Kimseyi haksızlığa uğratmaz.

27

"Yemin olsun ki, Allah, Resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etmiştir. Allah dilerse, siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş veya saçlarınızı kısaltmış olarak korkmadan Mescidi Haram'a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. Bundan başka size yakın zamanda bir fetih verecektir."

Bu âyet-i celilenin nüzul sebebi şudur: Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Hudeybiye seferine çıkmadan önce, rüyasında sahabesiyle beraber Mekke'ye gelip Beytullahı tavaf ettiğini görür ve bunu mü’minlere nakleder. Mü’minler buna çok sevinir, münafıklar ise çok üzülür. Bir müddet sonra Allah Resulü, sahabesiyle Beytullah'ı ziyaret için yola çıkar, müşrikler bunları Mekke'ye sokmazlar ve meşhur Hudeybiye antlaşmasını yaparlar, Bunun üzerine münafıklar hemen faaliyete geçerek "Muhammed'in rüyası çıkmadı, eğer gerçek olsaydı müşrikler onları Beytullah'ı ziyaretten ve Mekke'ye girmekten men etmezlerdi" diyerek sevinirler. Onların sevincine mü’minler çok üzülür. Allahü teâlâ bu âyeti inzal ederek münafıkların iddiasını reddedip sevgili peygamberine şöyle buyurur: "Yemin olsun ki, Allah, Resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etmiştir. Allah dilerse, siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş veya saçlarınızı kısaltmış olarak korkmadan Mescid-i Harama gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. Bundan başka size yakın zamanda bir fetih verecektir. "Bu âyet ile Mekke'nin fethi Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e müjdelenmiştir. Hudeybiye sulhünden bir müddet sonra Mekke fethedilmiştir.

28

"O'dur bütün dinlerden üstün kılmak üzere peygamberini hidayet ve bak din ile gönderen. Şahit olarak Allah yeter."

Ey insanlar, bütün dinlerden üstün olan hak dinle peygamberini gönderen Allah'tır. O din insanlar için hidayet ve kurtuluştur. Allah katında İslâm dininden başka din yoktur. Ona tabi olanlar kurtuluşa, hidayete, saadete erip huzura kavuşmuşlar, uymayanlar ise helak olup gitmiştir. Şayet kâfirler Hazret-i Peygamberi kabul edip peygamber olduğuna inanmazlarsa, onun peygamber olduğuna şahit olarak Allah yeter. Hâlik-ı Mutlak bunu şöyle beyan ediyor; "O'dur bütün dinlerden üstün kılmak üzere peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen. Şahit olarak Allah yeter."

29

"Muhammed Allah'ın Resulüdür. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onlar yüzlerindeki secde izinden tanınırlar. İşte onların Tevrattaki vasıfları budur. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Onlar filizini yarıp çıkarmış gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki, bu ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah iman edip salih amelde bulunanlara hem mağfiret, hem de büyük bir mükâfat vaadetmiştir."

Ey insanlar, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) Allah'ın Resulüdür. Kelime-i Tevhidi yaymak için Allah tarafından hak peygamber olarak gönderilmiştir. Ona iman edenler hidayete, kurtuluşa, saadete ermiş, iman etmeyenler de helak olmuştur. Mü’minler kâfirlere karşı çetin, azametli, vakur, cesur, kendi aralarında ise merhametli, şefkatlidirler. Birbirlerini severler, Allah yolundan asla ayrılmazlar, ibadetlerini tam olarak yaparlar ve Allah'ın rızasını kazanmak için çalışırlar. Bütün arzulan Allah'ın rızasını kazanmaktır.

Mü’minler yüzlerindeki secde izinden tanınırlar. Zira secde edenlerin secde izleri yüzlerinden belli olur, secde eden yüzlerde Allah'ın nuru parlar. İşte onların Tevrat'taki vasıflan da budur. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardır: Onlar filizini çıkarmış gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler. Bir tane gibi biten Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)' dir. O yalnız başına İslâm bayrağını açmış, insanları Allah'a imana davet etmiştir. İşte bu davete ilk olarak uyma şerefine nail olan Ebubekir (radıyallahü anh) olmuş, onu takiben tıpkı bir fidan misali, her geçen gün İslâmın mensubu çoğalıp, kuvvetlenmiş, her bölgeye kök salmıştır. Allah Resulü de ümmetinin çoğalmasından sevinç duymuştur. Müslümanların çoğalıp islamın kuvvet bulması kâfirlerin üzüntüsüne sebep olmuştur. Gece kuşunun güneşin ziyasından korktuğu gibi, onlar da islamın nurundan korkmuşlardır. Halbuki Allahü teâlâ iman edenlerin geçmiş bütün günahlarını bağışlayacağını vaadediyor. İşte onlar bu rahmetten korkuyorlar. Rivayete göre, her kim günde bir defa namazda veya namazın dışında Fetih Sûresini okursa Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Mekke'nin fethine iştirak etmiş gibi sevap alır.

0 ﴿