4

"Fakat kim (bunu) bulamazsa, (yine) birbiriyle temas etmezden evvel, aralıksız iki ay oruç (tutsun)."

Bu iki ay fasılasız oruç tutarken hanımına hiç dokunmaz. Bu âyet-i kerîme şunu da gösteriyor: Karısı da bu süre içinde kocasının cinsî temas isteğine itaat etmeyecek. O kendini kollayacak. Ondan sakınacak. Ama temas olmaksızın sohbet edebilir. Âlimler "burada yasaklanan cinsî temas başta olmak üzere her türlü yakınlaşmadır," diye ittifak ettiler. Bu iki ay içinde orucunu birgün bile serî özürsüz yerse, tekrar baştan tutmak gerekir. Bir hastalık ve dince makbul özür (hayız ve nifas gibi) sebebiyle yerse bu hususda âlimlerin ihtilâfı vardır. Şöyle ki:

Müfessirlerden Atâ (radıyallahü anh) dedi ki: Özürle yerse Allah kerîmdir. Onun özrünü affeder. Sil baştan orucu tutmaz. Fakat Ebu Hanîfe (radıyallahü anh) der ki: Gerek özürlü ve gerekse özürsüz peşpeşe orucu tutmayanlar tekrar başa dönmek zorundadır. İmam Âzamin diğer arkadaşları da aynı içtihada varırlar.

Devamla yüce Allah buyurdu ki:

"Buna da güç yetiremezse altmış yoksulu (doyursun)..."

Medîneliler: Bir batman buğday veya bir batman hurma yoksula verir, derler. Amma Iraklı âlimlere göre: "İki batman" buğday "bir sa" arpa veya hurma vermeleri gerekir. Bunları hergün için uygun görürler, Sabahlı-akşamlı altmış fakiri birgün veya bir fakiri altmış gün doyurmaktır.

Bu konuda Seleme ibn Sahrülensârî (radıyallahü anh) diyor ki: "— Bana verilen cinsî güç, sanırım başka bir erkeğe verilmemişti. Ramazan ayı gelince karıma yaklaşmamak için zıhâr (onu anamın sırtına benzeterek) yaptım. Kendime böylece haram ettim. Fakat gece hizmet ederken karımın mahrem yerinden biraz açıldı. Şehvetimi kabarttı. Hemen dayanamadım, onunla temas yaptım. Sabah olunca da durumu kavmime anlattım. "Gelin Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e beraberce gidelim," diye rica ettim. Onlar: "Hayır vallahi biz gelmeyiz. Çünkü hakkımızda bir âyetin inmesinden veya Rasûlullahın hakkımızda bir söz söyleyip de üzerimizde ar kalmasından korkarız. Sen kendin git, ne hâlin varsa gör," dediler. Ben de tek başıma Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gittim. Durumu olduğu gibi anlattım. O (sallallahü aleyhi ve sellem)

Sen böylesin ha?! Buyurdu.

Evet ben böyleyim, dedim. Bunu üç kere tekrarladı. Sonuncusunda ise:

— Ya Rasulallah! Allah'ın hükmü ne ise onu tatbik et. Herhalde sabrederim, dedim.

— Öyleyse bir köle âzât et, buyurdu. Ben elimi boynuma vurarak dedim ki:

—Seni hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin olsun ki, ben kendi boynumdan başkasına sahip değilim.

— O halde iki ay aralıksız oruç tut, dedi.

Yâ Rasulallah, dedim, şu başıma gelen şey oruçtan dolayı değil midir?

Öyleyse sadaka dağıt, buyurdu.

Ya Rasulallah! Yemin ederim ki akşama yiyeceğimiz yoktur, dedim.

— O halde Benîrezîk zekâtına memur olan zâta git, o, sana yetecek kadar hurma versin de onunla altmış yoksulu doyur, buyurdu.

— Ben de öyle yaptım. (Ebu Davud- İbn Mâce- Tirmizî) İmam Mâlik ve Şafii'ye göre altmış fakiri bulmak şarttır. İmam Ebu Hanîfe'ye göre ise bir fakiri sabahlı-akşamlı doyurmak da yeterlidir.

"Bu (hafifletme) Allah'a ve peygamberine îman etmekte olduğunuz içindir. Bu Allah'ın hadleri (hükümleri) dîr. Kâfirler için ise elem verici azap vardır."

Hak teâlâ'nın size emrettiği bu cezalar, sizin gizli yaptığınız işleri de bildiğini gösterir. Öyleyse Allah'a tam inanın ve Peygamberi de candan doğrulayın. Bunların hepsi Allah'ın farzları ve hükümleridir. Terk etmemelidir. Allah'a ve Rasûlüne inanmayan kâfirlere ise âhirette dayanılmaz, çekilmez, yaktcı azap vardır.

4 ﴿