SÂF SURESİ Nurlu Medine'de inmiştir. Ondört âyettir. 1 "Göklerde ne var, yerde ne varsa (hepsi) Allah'ı tesbîh (ve tenzih) etmektedir. O, galib-i mutlaktır. Yegâne hüküm ve hikmet sahibidir." 2 "Ey îman edenler, yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz?" 3 "Yapamayacağınızı söylemeniz, en şiddetli bir buğz(u çekmesi) bakımından, Allah katında büyüdü" İbn Abbas (radıyallahü anh) nın bildirdiğine göre, bu âyet-i kerîmenin sebeb-i nüzulü şöyledir: "Biz Allah katında amellerin en sevimlisi ve üstünü hangisi bilebilsek onu yapardık?!" demeye başladı bâzı kişiler. Bunun üzerine Uhûd Savaşına katılmaları gerekti. Katıldılar da. Ancak sonuna kadar cihâdı sürdürmediler. Allah onlan imtihandan geçirdi. Çünkü bu savaşta Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı birkaç sahabî ile yalnız bırakıp bozguna uğramışlardı. Âhiretlerine vefalı olamadılar. Allah bunu ayıplıyor... Mealinden anlaşıldığı gibi "yapmadıklarını söylemek, bilhassa nasihat edenlere uyarıdır. Halka öğüt verip kendileri tutmayanlar buna dâhildir. Şöyle ki: Vaiz efendinin gönlünü akrep manevî bakımdan sokmuştur. Gönlü günahlarla yaralıdır. Bunu bilmez ve görmez. Fakat halka o tür işleri yapmaktan uzak durun, diye konuşur. Veya yanan bir muma benzer; kendi biter ama etrafı aydınlatır. İlmiyle âmil olmayan, söylediğinin tersini yapan âlimler buna benzer. Bunda anlayana çok ders vardır. 4 "Şüphesiz ki Allah, kendi yolunda, birbirine kenetlenmiş bir bina gibi, saf (lar) bağlayarak çarpışanları sever." Allah'ın sevdiği kavim, düşman karşısında "kale gibi" saf tutanlardır. Hiçbir boşluk bulamazsın. Zarar ulaşmaz. Allahü teâlâ mü’minlerin düşman karşısında saf tutuşlarını "kale, duvar gibi" benzetişiyle bizlere bildirmiştir. Birbiriyle ittifaklarının tam, ihtilâflarının hiç olmadığı için böyle benzetmiştir. Allah yolunda ideal olan saf düzenine bir ilahî mesajdır. Olması gereken budur. Bir rivayete göre bu âyet-i kerîme Ensâr hakkında özellikle mûte muharebesinde sancaktar olan "Abdullah ibn Revâhâ" içindir. O, öleceği günde komutandı. Dedi ki: "Ey mücâhitler! Size Rabbiniz savaşırsanız cennet müjdeliyor. Siz buna koşuyordunuz. N'oldu size de gevşediniz?" dedi ve yürüdü. Peşinden de onlar ilerlediler. Kendisi öldürüldü (şehîd oldu). İşte bunda bu olaya da işaret vardır. Tabiî böyle yiğitçe çarpışınca Allah katında da makbul olur. 5 "Hani Musa, kavmine: 'Ey kavmim, benim, size hakîkaten Allah'ın peygamberi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni cezalandırıyorsunuz?' demişti. İşte onlar (Haktan) sapıp egrildikleri zaman Allah da onların kalplerini dönderdl. Allah fâsıklar güruhuna hidâyet etmez." Hazret-i Musa kâfir olan kavmine: "Beni niçin incitiyorsunuz? Beni yalanlıyorsunuz? Siz de iyi biliyorsunuz ki ben Peygamberim. Size gönderildim," dedi. Onlar gerçekten batıla meylettiler. Hak yoldan çıktılar. Yüce Allah onların gönüllerini hidâyet yolundan dönderdi. Onları hüsranda kılıp o yahudilik üzere sâbit-kadem kıldı. O yalancıları Allahü teâlâ İslama kavuşturmaz. Onların Hakka ulaşmak için ayn bir gayretleri de yoktur. 6 "Meryem oğlu İsâ da bir zaman (şöyle) demişti: Ey İsrâiloğulları, ben size Allah'ın peygamberiyim. Benden evvelki Tevrâtı tastik edici, benden sonra gelecek bir peygamberi de -ki ismi Ahmed'tir- müjdeleyici olarak (gönderildim). Fakat o, kendilerine açık açık burhanları getirince: 'bu apaçık bir büyüdür,' dediler." Meryem oğlu îsâ İsrail oğullarına: "Gerçekten ben size peygamber gönderildim. Sizi İslama çağırıyorum. Benim size Allah'tan aldığım bir kitabı (incili) getirdiğimi de iyi bilin. O önce gelen Tevrata mutabıktır, uygundur. Allah'ın birliğine o kitap yol göstermektedir. Onun bir kısım ahkâmı şöyledir: İyiliği emredendir. Kötülükleri yasak' layandır Mü’minlere cennet ve cemâlullah vaadidir. Kâfirlere de cehennem azabı vaîdidir. İbâdetlere rağbet edenler Allah'ın manevî civarında mutluluğa nail olacaklardır. Fakat kâfirlerin, isyancıların ise bundan mahrum olacağını o hükümler açıklar. Ben size, benden sonra gelecek, adının da Ahmed olduğunu bildirdiğim bir peygamberden bahsediyorum. Onu size müjdeliyorum. Bütün peygamberlerin efendisidir. Alemlerin Rabbinin sevgilisidir. Mutluluk ve talihli olmak onundur. Ona inanan ebedî mutluluğa erer. Bunlar onun emirlerine itaat ederler." îsâ (aleyhisselâm) nice açık açık delillerle o İsrâiloğullarına geldi. Yapmaktan âciz kaldıkları mûcizelerle geldi. Meselâ ölüleri diriltmek gibi. Sağırları işittirmek gibi. Körlerin gözlerinin açılması gibi. Alaca hastalığı olanların kurtarılmaları vb. gibi. Bütün bunları yalanladılar. Bir de "bu apaçık bir büyücüdür!" dediler. Ashabdan Halid ibn Sağdan (radıyallahü anh) şöyle dedi: "— Ya Rasûlallah! Biraz kendinizden bahsetseniz!" —"Ben atam İbrahim'in duasıyım. Kardeşim İsanın müjdesiyim. Annemin hayırlar getiren rüyâsıyım. O bana hâmile iken onun sırtından bir nûr çıktı. Tâ Şam'a, Basraya oraların köşklerine, saraylarına kadar o nûr ulaştı, aydınlattı." dedi. 7 "Kendisi İslama davet edilip duruken, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zâlim kimdir? Allah zâlimler güruhunu muvaffak etmez." O kimseler ki, bir takım yalanlar uydurup Allah'a, Onun peygamberlerine, kitaplarına aykırı sözler söyleyerek çok zâlim bir duruma düşüyorlar. Bunlar bu kitapda; din-i İslâm'ı, son peygamber Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) olduğunu müjdelediğini inkar ederek "en zâlim" bir vaziyete düşüyorlar. Böyle olanları Allah esirgeyip hidâyet yoluna eriştirmez." Bu âyetlerin hepsi şuna da işaret ediyor: —Bir kimse halkı Allah yoluna davet etse fakat söylediğini kendi tutmasa o, Allah katında ulu düşman tutulmuşlardan olur. Onlar o kimseyi "mürşid" sayacak olsalar çok tehlikelidir. Ve fakat "gerçek mürşid" olsalar o kimseler de Hazret-i îsâ ve Hazret-i Musa gibi onlara nasîhatçıdırlar. Buna rağmen bu öğütçülere uymayanlar zâlimlerden, fasıklardan olurlar. Müslüman olduğu halde, şeriata aykırı da birşey emretmediği halde, onu inkâr edenlerin "neûzûbillah" (Allah'a sığınırız) son nefeslerini îmanla vermemelerinden korkulur... İmansız giderler. Bundan Allah'a sığınırız. 8 "Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmeye yelteniyorlar. Halbuki Allah, kendi nurunu (bizzat) tamamlayıcıdır. Kâfirler hoş görmemeler de" Zâlimler dilleriyle Allah'ın dinini bâtıl kılmak isterler. Ağızlarından ulu-orta sözler çıkar. Dinin aleyhine konuşurlar-yazarlar. Bizzat Allah'ın gücü kendi varlığını ve birliğini, dininin hak olduğunu elbette ispatlayacaktır. Yahudiler ve Hıristiyanlar bunu hoş görmeseler de, gerçek böyledir. Bunların bizatihi ne güçleri var ki İslâm'ın nurunu söndürebileceklerdir. Bilâkis kendileri mahvolur. Bunlar dinle alay etmek isterler. Halleri şuna benzer: Yerden yukarı, göğe çıkıp 6 nuru söndürmek. Bu nasıl muhal (gerçek-dışı) ise, bâtıl sözlerle Hak dini mahvedelim demeleri de öyle ham hayaldir. Gerçekleşemez. Allah nurunu bizzat tamamlayandır. 9 "O, peygamberini hidâyet ve hak din ile gönderendir. Çünkü o, bunu diğer bütün dinlerden üstün kılacaktır. Müşriklerin hoşuna gitmese de." Yâni O Allah der ki: Rasûlünü hidâyetle ve Kelime-i Tevhidi aşikâra kılmak için gönderdi. Bütün dinler üzerine İslâmı üstün tutmayı diledi. Kesinlikle bu böyle olacaktır. Müşrikler bunu pek tabii hoş görmeyeceklerdir... Bunlar, şimdi hepsi gerçekleşmiştir. Hiçbir din yoktur ki İslâm onlara galip olmamış olsun. İslâmı yaşayan ve yaşatan tarihte "Asr-ı Saadet Dört Halife Dönemi gibi ve Osmanlı yükselme devri gibi" nice İslâm milletleri diğerlerini kahretmişlerdir. Onları cizye alarak hüsrana uğratmışlardır. 10 "Ey iman edenler, -sizi elem verici bir azaptan kurtaracak- bir ticâret (yolunu) göstereyim mi size?" Allahü teâlâ bu kullarının âhirette ebedî kalıcı ticârete önem vermeye itibar etmediklerini biliyor. Bu manevî ticâreti çoğunluğu terkettiler. Fâni ticâretle daha çok meşgul oldular. Ömür sermâyesini çarçur ettiler. Bunlar özellikle acıyıp tam bîr inayetle onları uyardı ve buyurdu! Ey imanlılar, size çok kâr getirecek bir ticâret göstereyim mi? Bunda azap yok, pişmanlık yok. Bu ticârette kazanmak için doğru sözlü olunuz. Terazide eksik-artık tartmayın. Kimseyi aldatmayın. Müslümanlara hüsnüzân ediniz. Yoksa "elîm" (yakıcı) azaba duçar olursunuz. Bunu unutmayınız! 11 "Allah'a ve peygamberine iman (da sebat) eder, mallarınızla, canlarınızla da Alan yolunda çarpışırsınız. Bu, sizin için, eğer bilirseniz, çok hayırlıdır." O azaptan sizi ancak şu tutumunuz kurtarır: 1- îman ettiğiniz Allah'a ve Rasûlüne bütün benliklerinizle sarsılmaz bir îmanla inanınız... Tartışma konularını Kitaba ve Sünnete göre halledin. 2- Günah işlemekten özellikle sakının. Takva bundadır. 3- Zekât vererek, Haccederek, infâk yaparak nefse muhalefet ediniz. Namaz kılıp oruç tutunuz. Bütün bunlarla Allah size Cennet vaadedendir. Buna, itikadınız tam ise 12 "(Böyle yaparsanız) O, sizin günâhlarınızı yarlığar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki çok güzel saraylara sokar. İşte bu en büyük kurtuluş (saadet) tir." O Âhiret ticâretinin aslı şu ki: Rabbîniz tevbe edince -şirkin dışında- günahlarınızı bağışlar. O bahçelerde, ağaçların altında, köşklerin içinde ebedî kalacaksınız. Oradaki nimetleri insan hayali bu dünyada canlandıramaz. Bütün bunlar, yüce Allah'ın bu insanlara sonsuz mutluluklar, tam kârlı ticâretler ve ihsanlarıdır. 13 "(Sizin için) seveceğiniz diğer (âcil bir nimet) daha (var ki o da) Allah'tan nusret ve yakın fetih (dir). (Habîbim) sen mü’minlere (bu fethi) müjdele" O cennetteki binbir çeşit nimetler, bol sevaplar, günahlardan arınmışlık lûtuflan yanında bir de dünyada seveceğiniz "Allah'ın yardımını görmek" de Onun nîmetlerindendir. Düşmanlarınıza karşı galip olmanız da Onun ihsanlarındandır. Âhiretteki muradımızın gerçekleşmesi de dünyâda cihâd emrine yapışarak ilâhî yardım ve fethi celbetmemiz, üzerimize çekmemizdir. Yâ Muhammed! O mü’minleri sununla müjdele ki îmanları üzerine sabit olsunlar. Cihat etsinler. Bu vaadlerimizi yerine kesinlikle getiririz. Bizim sözümüzden döneceğimiz bile düşünülemez. 14 "Ey îman edenler, Allah'ın yardımcıları olunuz. Nitekim Meryem oğlu îsâ (da) havarilerine "Allah'a (yönelerek) benim yardımcılarını kim (olacak)?" demiş. Havariler de "Allah'ın yardımcıları biziz" (diye) söylemişlerdi, İşte İsrâiloğullarından bir zümre (ona) îman etmiş, bir zümre de küfürde kalmıştı. Nihayet biz, o îman edenleri düşmanlarına karşı destekledik de bu suretle galip (olarak) çıktılar." Ey mü’minler! Siz Allah rızası için Onun dinine yardımcı oldunuz. O peygamberine de yardım ettiniz. Nitekim îsâ (aleyhisselâm) in Havarileri de Hak dine yardımcı olmuşlardı. O "kim benim yardımcılarım?" demişti. Bir kısmi: "Biz senin yardımcınız. Allah'ın yardımı bizimledir. Hak dinini en üstte tutmaya, batılları aşağıya indirmeye (Hak dinin emrine sokmaya) yardımcılarız. Bunlara "Havâriyyûn" denilmesinin sebebi (bembeyaz) olmaları dolayısıyladır. Günahlardan da temizlenmişlerdi. Kepekten, esmerlikten ak ekmeğe de (havârî) denir. İşte bu vasıftakiler Hazret-i İsaya iman ettiler. Bir kısmı da inanmadılar. İman edenlere nûsret-yardım ettik. Onları güçlü kıldık, îman getirmeyenlere yardımımız, hüccetimizle galip kıldık. Onlar ise hüsrana uğradılar. Allah'ın sünnetullahı budur; Hakka inanan, Hakkı tutan, dinine yardımcı olan kimseleri iki cihanda saadet kapısını ona açıverir. Dünya-âhiret muratlarına kolayca erişirler. İhsanı, fazlı sonsuzdur. Sınırlanamaz. |
﴾ 0 ﴿