TALÂK SÛRESİ

Mekke -i Mükerremede inmiştir. On iki ayettir.

1

"Ey peygamber, kadınları boşayacağınız vakit iddetlerine doğu boşayın..."

Yani, Hak teâlâ Rasûlünü muhatap alıyor, fakat ümmeti de kasdediliyor. Çünkü "kadınları boşayacağınız vakit..." buyrulmakla, cem'i çoğul siğası-kipi kullanılmasından anlaşılıyor. Sen de ümmetin de talakda kadınların iddetlerinden temizlendikleri zamanı gözetin. Fakat cinsî yaklaşım olmadan önce bu gerçekleşsin. Hazret-i Ali (radıyallahü anh) der ki: "İnsanlar talak-boşanmak hususunda ilahî ölçüleri gözetseler, hiçbir kimse onları boşadığına pişman olmaz. Kadın temizlik halindeyken onunla cinsî birleşim olmayacak. Şayet kadını boşamağı haketmişse o kadını boşar. Her halükârda sünnete uygun davranmış olur. İkrime, İbn Abbas (radıyallahü anh)’ın şu sözünü rivayet ediyor; "Bu boşamak dört şekilde olur. İkisi helâl, ikisi, haramdır. Helâl olanın ilki: Temizlenince kadını cinsî birleşim olmadan boşamaktır. Diğeri ise, kadını hâmile olduğu halde boşamak. Haram olanın ilki şu: Hayızlı bir vazıyette iken boşamak. Diğeri ise, onunla boşandıktan sonra cima etmek (birleşmek)."

Devamla

"O iddeti de sayın. Rabbiniz olan Allah'tan korkun. Onları evlerinden çıkarmayın. Kendileri de çıkmasınlar. Meğer ki apaçık bir kötülük (meydana!) getirmiş olsunlar. Bunlar Allah'ın hudududur. Kim Allah'ın hududunu aşarsa muhakkak ki kendisine yazık etmiş olur. Bilmezsin, olur ki Allah bunun arkasından bir iş peyda ediverir. (Birleşiverirler)"

Ehlinizi boşadığınızda onların iddetini gözetin. Zîra onların akılları nakıs, gaflederi ise meşhurdur. İddetlerini doğru saysınlar. Gizlemesinler. Allah'tan korkun da emirlerine uyun. Ehlinizi helâl bir yolla boşayın. Hayızlı olarak ve cima yaparak haram olan bir yolu tercih etmeyin. Bu yolla fakihlerin ittifakıyla hanımı boş olur. Günahkâr olur. Yine Allah'tan korkun da onu evlerinden çıkarmayın, iddetini evlerinizde geçirsinler. Böylece kadın kendini daha iyi korumuş olur. Ve nafakası temin edilmiş olunur. Çünkü, kendi üzerinde bir borçtur. Ona üzüntü vermesi ve zulüm etmesi haramdır. İddeti bitince evden çıkarılır. Önce çıkması için dört şahitle veya kendi itiraflarıyla zina ettikleri ispat edilmiş olursa vaktinden (iddetten) önce çıkarılır... Çünkü ceza uygulanacak. Şa'bî ve Katâde böyle yorumlamazlar. Evden çıkarılmayı kocanın bir günâhı görürler. Müfessirlerden Tavus (radıyallahü anh): "İddetinden önce boşar," der. Ona: "îddetinden önceden kastın nedir?" denilince şöyle cevap verir: "Temiz hâlinde ve cima (cinsî vaklaşım) olmaksızın" diye.

Sünnet üzere boşamak ve iddetini beklemek Hak teâlâ'nın hukmündendir. Bunun dışına çıkan kendi aleyhine hareket etmiş olur. Kayıptadır. Hak teâlâ'nın kendine ne takdir ettiğini bilmez. Talâk olunca bari "net talak-bir kere boşamak" olsun. Böylece dönme yolunu kapatmasın. Karısına dönmek istediğinde dönebilsin. Kimse duymadan ve nikah kıymak gerekmeden "iddet içinde" karısına dönebilsin. O kadın razı olsun veya olmasın "net talakla dönebilir. Şehvetle karısına sarılsa veya onu öpse dönüş tamamdır. Kendinin nikâhlı hanımı olmuş olur. Geçici mahzur kalkar. Ama "bâin talak" oldu ise, kesin ayrılma niyetiyle üç talak da kullandıysa çarelerin hepsi biter. Yalnız başka bir kocaya gidecek, nikâhlanacak; sonra o kişi boşarsa onunla boşanabilir.

Bir iddet bekledikten sonra karısına dönebilir...

2

"Sonra (o kadınlar) müddetlerini doldurdukları zaman, onları ya güzellikle tutun. Yahut güzellikle kendilerinden ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de şahit tutun. Allah için şahitliği yerine getirin..."

İddet müddeti bitince onlan güzellikle tutun. Üç temizlik müddeti iddetidir. Üçüncüsünden temizlenmeden önce bu işi yapın. Yeniden bir nikâh tazeleyin. Bir veya iki talak boşama vukûbulduysa böyle yapın. Üç temizlik müddeti veya üç ay geçtiği halde onlara muhabbetiniz yoksa, zarar vermeden hoşlukla ayrılın. Ama birleşeceksentz, iki müslüman tanıklığıyle birleşin. Ric'at edin. Bu şekilde yapmanız müstehâptır. Nikâh tazelemekte şahit vacip olup şahitsiz nikah sahîh olmaz. Allahu Teâlâ "yerine getiriniz" diye hitap ediyor. Bu hitap tanıklaradır. "Ey tanıklar topluluğu! Hâkimler huzurunda yaptığınız şahitliklerinizde Allah için adaletten ayrılmayınız. Onun emrine itaat ediniz," buyrulmaktadır.

"İşte bu (yok mu?) Allah'a ve âhiret gününe îman etmekte olanlara onunla öğüt verilir. Kim Allah'tan korkarsa (Allah) ona bir (kurtuluş) çıkış yeri ihsan eder."

Allah'a, öte dünyaya inananlara bu öğütleri veriyor. Böylece tanıklığı gizlemeyesiniz. Allah'tan korkunuz da talâktan uzak durunuz. Ama ayrılmadan başka meşru yol kalmayınca da karılarınızı sünnet üzere boşayıntz. Hayızlı ve iddet halinde cinsî yaklaşım yaparak boşamayınız. Bu, haramdır. Bir kimse hanımıyla bütün anlaşma köprülerini atmazsa, yıkmazsa, anlaşma iyiniyetini taşırsa, keremi bol Allah onu ummadığı biçimde rızıklandırır. Ona huzur verir. Aralan da düzelir. Ayrıca bu dünyada çektiği zahmetlerin karşılığını öte dünyada "sabredenlerin ecri cinsinden" verir. Dünyada da mutlu bir aile olarak, maddî bakımdan da tutumlu davranırsa, kanaatkârlık ihsan eder. Bu da umulmadık bir maddî-manevî rızıktır.

3

"Onu hatıra hayâle gelmeyecek bir cihetten de rızıklandırır. Kim Allah'a güvenip dayanırsa O, kendisine yetişir. Şüphesiz ki Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü tâyin etmiştir."

Bir mü’min Allah'ın "Rezzâk" olduğuna tam inanırsa ve "hakîki rızkın kefilinin O olduğuna" inana tam olursa Allah, onun rızkını sürpriz gelişmelerle ihsan eder. Şiddet ânında sabrederse rızkını genişletir. Savaş anındaki zorluklara katlanırsa "ganimet ve yeni ülkeler" ihsan ederek rızkını genişletir.

Salim b. Ca'der rivayet ediyor: Eşcâ' kabilesinden bîr kişi düşmana esîr oldu. Babası geldi oğlunun durumunu peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bildirdi. Kâfirlerden şikâyet etti. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Sabret, işi Allah'a havale et." Adam da sabretti. Allah da oğlunu kurtardı. Hem de "ganimetlerle" döndü.

Abdullah b. Abbas (radıyallahü anh)'ın rivayeti biraz değişik şöyle ki: Avf b. Mâlik Eşcaî Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldi ve: "— Ya Rasûlallah! Oğlumu düşman esir aldı. Annesi yana-yakıla ağhyor-sızlıyor. Bana ne buyurursun? dedi. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "— Sen de hanımın da çokça (Lâhavlevelâkuvvete illâbillahilaliyyilazîm) deyiniz." buyurdu. Avf (radıyallahü anh) evine geldi ve durumu hanımına da bildirdi. Hanımı: "—Çok kıymetli öğüt vermiş," dedi. Gece-gündüz karı-koca bu zikri çekmeye devam ettiler. Sonunda Hak teâlâ oğullarını tutsaklıktan kurtardı. Hem de o, "bir sürü koyun ganîmetiyle" döndü. Bu âyet-i kerîmenin de gelmesine sebeb oldu bu hâdise. Sanki şöyle buyruluyor: "Hak teâlâ'dan gelen savaş ve benzeri sabrı gerektiren hâdiselere kim sabreder ve şikâyet etmezse üstelik Ona hamdüsenâ ederse Allah onu düştüğü sıkıntıdan kurtarır. Hikâyede geçtiği gibi ummadığı yerden rızıklandırır. Her kim de, işini, üzerine düşeni yaptıktan sonra, Allaha ısmarlarsa, O, onun işini dünyevî ve uhrevî bakımdan onun lehine çevirir. O, ona tek başına yeter! Buna göre belâdan kurtulmak iki türlü olur.

1- Belâyı doğrudan doğruya Allah'ın ondan alması,..

2- Belâya karşı sabretmek ihsan eder. Sonunda yine o sıkıntılardan kurtulmayı ikram etmesi...

Acılan veren Allah'a isyan etmemesi. Onun da razı olması. Allah hükmünü kullan üzerinde icra edendir. Huzuru da zahmeti de, belâyı da rahatı da belli bir dönem veren O'dur. Belâyı O dilemedikçe kimse kaldıramaz. Huzuru da Ondan başkası gerçekleştiremez. Onun verdiği rahatı kimse bozamaz. Kimse vaktinden önce de sonra da ölmez. Hak teâlâ'nın dilemesiyle hepsi bir ölçü dâhilinde gerçekleşir.

4

"Kadınlarınız içinden artık âdetten kesilmiş olanlarla henüz âdetini görmemiş bulunanlar (in iddetlerin)de, eğer şüphe ederseniz, onların iddeti üç aydır. Yüklü kadınların iddetleri ise yüklerini doğurmalarıyledir."

Muaz ibn Cebel (radıyallahü anh) Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sordu:

"— Yâ Rasulallah! Hayızdan-nifasdan kesilen bir yaşlı kadın kaç ay iddet bekliyecek?"

Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nazil oldu.

Sizden birisi âdetten kesilmiş bir kadın alır da iddetinde şüphe ederse onun bekleme müddeti üç aydır. Bunu işiten bir sahabî ise şöyle sordu: "—Ya Rasulallah! Balığa olmamış bir kızın iddeti ne kadardır?" demesiyle de âyetin devamı geldi. Onlar da âdetten kesilmiş kadınlar gibi üç ay bekler. -Bir başka kişi de: "—Ya Rasûlallah! Hâmile olunca acaba bir kadının iddeti ne kadar?" dedi. Âyet-i kerîmenin devamında belirtildiği gibidir. Yâni çocuğun doğumuyla iddetlerini bitirmiş olurlar. Boşandığı gün dünyaya çocuk gelirse kadın bir başka ere varabilir. Çünkü "çocuk doğumu ile kadının iddeti sınırlıdır.

5

"Kim Allah'tan korkarsa O, kendisine (her) işinde bir kolaylık verir, İşte bu Allah'ın size indirdiği emridir. Kim Allah'tan korkarsa (Allah) Onun kusurlarını örter, onun mükâfatını büyütür."

Her kim Allah'tan korkup itaatlerin ve ibâdetlerin zahmetine katlanır ve mâsiyederden kaçınmak hususunda sabrederse, onun işlerini kolaylaştırır. Bu, Allah'ın değişmez, değiştirilmez emridir. Fara kıldığı buyruklarıdır. Bunları kitabında belirtmiştir. Her kim Allah'tan korkar, bu hükümleri doğru olarak uygularsa, günahlarını Allah bağışlar. Âhirette de Cennete ve Cemâlullah'a kavuşur.

6

"(Boşanan) o kadınları, gücünüzün yettiği kadar ikâmet ettiğiniz yerin bir kısmında oturtun. (Evleri) başlarına dar etmek için kendilerine zarar vermeyin. Eğer onlar yüklü iseler yüklerini koyuncaya kadar nafakalarını verin."

Boşadığınız kadınların evlerinizden hemen çıkmalarını istemeyin. Bu hususta onları taciz etmeyiniz. Eğer boşadığınız kadın hâmile ise çocuk doğuncaya dek onun nafakasını verin. Bundan dolayı ulemâ ittifak etti ki boşanan kadının doğan çocuğuna da nafaka verilir diye. Fakat hâmile değilse, hem de ric"î talak (dönüşü olan boşama) olduysa onun iddet müddeti bitince evden çıkarılır. İrak fakîhlerine göre bâin talak (Dönüşü ancak bir başkasıyle evlendikten sonra mümkün) olduysa yine iddetini o evde geçirir. Ama nafaka verilmez.

"Eğer sizin faydanıza (evlâtlarınızı) emririrlerse onlara ücretlerini veriniz. Aranızda güzelce müşavere ediniz. Eğer güçlüğe uğrarsanız o halde (çocuğu) onun (hesabına) başka (kadın) enızirecektir.

Çocuklarınızı emziren kadına ücret vermeniz, nafakanın babaya ait olduğu prensibinden dolayıdır. O da nafakadandır. O da baba üzerine bir borçtur. Talâk gerçekleşince bu hüküm geçerlidir. Bu noktalarda Hak'tan sapmayın. Onun üzerine işlerinizi dayandırın. İstişare yapınız. Nafakayı eksik verenden kadının fazlasını isteme hakkı vardır. Ama kadın enızirmek istemez, adam da çocuğunu ona emzirtmek istemezse başka bir "süt annesi" tutarlar. O öz annesinden eksik emzirirse ve annesi de buna (emzirmeye) razı olursa tekrar ona çocuk verilir.

7

"(Hail vakti) geniş olan, nafakayı genişliğine göre versin. Rızkı kendisine daraltılmış bulunan (fakir) de nafakayı Allah'ın ona verdiğinden versin. Allah hiçbir nefse, ona verdiğinden başka yüklemez. Allah, güçlüğün arkasından kolaylık ihsan eder."

Hanımını boşayan kimse zenginse kadının nafakasını artırsın. Ama fakirse gücünü zorlamasın. Çünkü Allah zorluk dilemez. Allah'ın hükümlerine itaat ederseniz, güçlüklerden sizi kurtarır, sîze çok yönlü kolaylık ve bolluk lütfeder.

8

"Rabbi'nin ve Onun peygamberlerinin emrinden uzaklaşıp azmış olan nice memleket vardır ki biz onları en çetin bir hesaba çekmiş, onları akıllara şaşkınlık verecek bir azaba duçar etmişizdir."

9

"Öylece küfürlerinin cezasını taddılar ve işlerinin sonu bir hüsran oldu. (Âhirette de bir perişanlık içindeler.)"

Âhiretteki bu dayanılmaz, çekilmez, bitmez ve da akılları başlardan uçuran işkenceye ek olarak bir de dünyâda rüsvây olma vardır. Düsturlarımıza ihlâsla uyanların cemiyete hâkim olan maddî manevî sultanlarına karşı âdeta yok olan rezillik içinde olurlar dünyâda. İki dünya rüsvâylığı onların. Bizim herkese açık ihsanlarımızdan, rûh dünyalarını bize kapadıkları için, mahrumdurlar.

10

"Allah onlar (in benzerleri) için de pek çetin bir azap hazırladı. O halde ey îman etmiş olan salim akıl sahipleri, Allah'tan korkun. Allah size hakiki bir zikir (Kur'an) İndirmiş"

Onlara iki dünyâda da pişmanlık yazılmıştır. Belâ ve mihnet onlar için. Günahları bağışlanmadığı için âhiretteki azabı da bakidir. Günahlarının başı "küför"dü. Onlar dönmediler. Âhirette bitmez azaba duçar olacaklar. Ey mü’minler Allah'ın verdiği aklı güzelce kullanın. Allah'tan korkun. Allah'a ve Rasûlüne itaat ediniz. Onun azabından dünyâdaki ve uhrâdaki görünümlerinden kurtulmak için tam bir zikir olan Kur'an'ı iyi anlayın. Uygulayın. Dünyada izzeti ve şerefi bu sayede kazanın.

11

"îman edip de güzel güzel amellerde bulunanları karanlıklardan nura çıkarmak için, bir (de) peygamber (göndermiştir ki) o, Allah'ın (herseyl) açık açık bildiren âyetlerini size karşı okuyup durmaktadır..."

O kimseler ki Allah'a bütün şartlarını hâvi bir îmanla inanırlar; bir de Onun gönderdiği Rasûlünü itirazsız kabul ederlerse... Bunların tabiî sonucu olarak Allah'ın indirdiği Kur'an'a şüphesiz inanırsa... Bu îman gereği onun mü’minlere müjdelerini, kâfirlere tehditlerini de can kulağı ile dinler, değerlendirirse... Helâli-haramı açıklayan, insanları küfür karanlığından îman aydınlığına kavuşturan peygamberler Allah'ın insanlara bir lûtfu'dur. İnananlar onlar vasıtasıyla ebedî saadetler ererler.

"... Kim Allah'a îman eder, iyi amelde de bulunursa (Allah) onu altlarından ırmaklar akan cennetlere hepsi de içlerinde ebedî ve sermedi kalıcı olarak sokar. Allah ona hakikat ne güzel rızık vermiştir!"

Bir kavim ki sarsılmaz bir îmana dayalı muhkem salih ameller ve doğru-dürüst işler yaptı. Yüce Allah âhirette altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Ordan hiç çikmamacasına nîmedenirler. O akıl almaz nimetler onlarındır. Gözün görmediği, hayalin ermediği nimetler onlar içindir.

12

"Allah, yedi göğü ve yerden de onların mislini yaratmış olandır. Emri bütün bunların arasında durmadan iner. Allah'ın (bunları yaratması Onun) hakikaten herşeye kadir olduğunu, ilmiyle hakîkaten herşeyl kaplamış bulunduğunu bilmeniz içindir."

Bu ahkâmı size bildiren ve İslama çağıran O'dur. O Allah yedikat gökleri yarattı. Yedi kat yeri de yarattı. Gökten yere vahiyle hükümlerini de indirdi. Onun hükmü yerlerde de geçerlidir. Kimse engel olamaz. Bütün bunlara bakarak Allahü teâlâ'nın herşeye kadir olduğunu iyice anlamalısın. Yerde-gökte ona itaatkâr olanlara cennet ve cemâlullah bahşetti. Kendine-peygamberine isyankâr kullarına da ateş azabı hazırladığı kullarının bilhassa bilmesini murâd eyledi.

O Allah ilmiyle herşeyi kuşatmıştır. Bilmediği bir varlık yoktur. Göklerde ne varsa bilir. Yerlerde ne varsa bilir. Bir çöp hareketi bile Onun ilminin dışında değildir. Sükûn halinizi de hareket halinizi de en iyi bilendir. Kullarının bütün işlediklerini bildiği gibi, bütün sözlerini de hangi niyetle söylediklerini ancak O bilir. Hem kâfirlerden intikam almaya kadirdir. Hem de mü’minleri akla-hayale sığmayacak cennet ve cemâlullahla ödüllendirmeye gücü yeter. Lutûf sahibidir. Hem dünyada hem âhirette kâfirleri cezalandıracaktır. Mü’minleri günahları sebebiyle dünyâda günahlarından, arınmaları ve olgunlaşmaları için cezalandırır. Allah'ın dilemesi olmadan hiç kimse hiç kimseye yardım edemeyecektir. Şefaat de onun izniyledir. "Kim Talâk sûresini (vird olarak) okursa Peygamberimizin sünneti üzerine ölür." (Übeyy ibn Kaab, Efendimizden böyle nakletmiştir.)

0 ﴿