TAHRİM SÛRESİ 1 "Ey peygamber, Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, zevcelerinin hoşnutluğunu arayarak, niçin (kendine) haram ediyorsun? Allah çok yarlığayıcı, çok merhamet edicidir." Bu âyet-i kerîmenin sebeb-i nüzulü şuydu: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)' in dokuz hanımı vardı. Hepsini nöbetleşe geceleyin dolaşırdı. Sıra Hazret-i Âişe (radıyallahü anh) ya gelmişti. Buna rağmen kiptî asıllı "Mâriye" adlı câriye de fazla eğleşti. Onunla beraberken Hazret-i "Harsa" onları gördü. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), ona şöyle dedi: "Yâ Hafsa! Bu gördüğünü gizle. Aişeye bildirme ki artık bu Mâriye bana haram olsun. Bununla bir daha başbaşa kalmam." Hazret-i Hafsa bu sırrı saklayamadı. Hem de Hazret-i Âişe'ye anlattı. Bu durumu da Allahü teâlâ Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a bildirdi. Bunun üzerine Rasûlullah Hafsa'yı bîr talakla boşadı. Yüce Allah Cebrail (aleyhisselâm)'i gönderdi, şöyle buyurdu: "Helâl olan Mariyeye yanaşmamaya yemin etmenden ötürü keffâret verirsin. Allahü teâlâ'nın sana helâl kıldığını sen kendine haram kılamazsın." Bir iddet-müddet bekledikten sonra Hafsa'ya tekrar döndü. Hafsa, çok oruç tutan çok namaz kılan biridir. "Ehlin Âişe'nin de gönlünü alırsın. Bütün bu geçici yanılmana rağmen Rabbin Allah çok bağışlayıcıdır. Mârîyeyi kendine haram kılmanı bağışladı. Rahimdir. Bundan dolayı sana ceza yoktur. Ayrıca Hafsanın da saklayamadığı sırrın cezasını affetti. Onu da esirgedi de cezaya çarptırmadı. Bu hâdisenin başka türlü de rivayeti vardır. Söyle ki: Karısı Zeynep bint-i Cahşın yanında bir "bal şerbeti" içiyor. Onun yanında fazla kalışından Hazret-i Âişe kıskançlığa düşüyor. Hazret-i Hafsa'yı kurarak Efendimizin ağzının koktuğunu ona söyletiyor. Bunun üzerine Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) de bal şerbeti içmemeye yemin ediyor. 2 "Allah, yeminlerinizin (keffâretle) çözülmesini size farz kılmıştır. Allah, sizin yardımcımızdır ve O, hakkıyle bilendir. Tam hüküm ve hikmet sahibidir." Hak teâlâ antlarınızdan dolayı size and kefaretlerini beyân kıldı. O sizin mevlânızdır. Sizi saklayıcıdır. Âlîmdir. Hafsa'nın Mâriye hakkında Âise'nin dediklerini bilendir. Hakimdir. Hüküm ederek yeminin keffâretiyle günahından kurtarandır. 3 "Hani peygamber, zevcelerinden birine (Hazret-i Hafta) gizli bir söz söylemişti. Bunun üzerine o bunu haber verip de Allah da ona bunu açıklayınca (peygamber) bunun (ancak) bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Artık bunu kendisine söyleyince o (zevce) 'Bunu sana kim haber verdi?' dedi. (Peygamber de): 'Bana herşeyi bilen her şeyden haberdar olan (Allah) haber verdi,' dedi:" Rasûlullah Hazret-i Hafsaya bir sır vermişti. O söyleme dediği halde Hazret-i Âişe'ye haber verdi. Allah da bu sırrı söylediğini peygamberine bildirdi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) durumu bildirince Hazret-i Hafsa "Bunu sana kim haber verdi, yâ Rasûlallah?" diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Alîm ve habîr olan Allah," dedi. Bütün işler Ona malumdur. Onun cezasını iyi ve kötü olarak verendir. 4 "Eğer her ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz (ne âlâ, çünkü) hakîkaten sizin kalbleriniz kaymıştır. (Yok) onun aleyhinde birbirinize arka verirseniz hiç şüphesiz Allah bizzat onun yardımcısıdır. Cebrail de, mü’minlerin sâlih olanları da. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır.'"Ey Hafsa, ey Âişe! O peygamber hakkında konuştuğunuz o sözlere eğer tevbe eder dönerseniz, şüphesiz gönülleriniz Haktan yana yönelir de Hak teâlâ da tevbenizi kabul eder. Suçlarınızı bağışlar. Fakat sizler Rasûl (sallallahü aleyhi ve sellem)'i inciltmek hususunda birbirinizle yardımlaşırsanız, ona isyan ederseniz, bu halde siz Nuhun hanimi ile Lût'un hanımına benzemiş olursunuz. Onlar da Allah'ın peygamberlerini incitmişlerdi. Siz de Peygamberi incitmeyi sürdürürsenîz, iyi bilin ki, onun dostu Allah'tır. Cebrail (aleyhisselâm) de onun yardımcısıdır. Mü’minler de -ki Ebûbekir, Ömer, Osman Ali ve Ashâb- onun yardımcısıdır." Abdullah b. Abbas (radıyallahü anh) şöyle diyor: "Ben Ömer (radıyallahü anh) ile hacca gittim. Kimi yerlerde oturduk. Ben "Ey mü’minlerin Emîri! Bu iki kadın kim ki bunlar hakkında (eğer tevbe ederseniz...) âyeti onlar için geliyor?" Ömer (radıyallahü anh) bunu hoş karşılamadı. Ama "Ey İbn Abbas! Aciblerin sünnetidir, dedi. Bilmez misin onun biri benim kızım Hafsa'dır, Biri de Ebûbekir'in kızı Âişe'dir. Ya Abdullah! Biz kureyşliler olarak kadınlara hâkimdik. Onlar bizim emrimizdeydi. Ama Medîneye geldik. Gördük ki burda da kadınlar erkeklerine hâkim olmuşlardı. Erkekler onların emrindeydi. Onlar kadınlarımızı etkilediler. Bir gün hanımının bile bana öfkeli konuştuğunu gördüm. 'Bana karşı mı geliyorsun?' dedim. Dedi ki: 'Beni bırak. Rasûlullah'ın hanımları da ona böyle konuşuyorlar. Onlardan birisi Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan ayrı tek başına duruyor, nöbetinde yerinde durmadı.' Bunun üzerine ben Hafsanın yanına vardım. Bu sözü ona söyledim. 'Bu söz gerçek mi?' dedim, Hafsa 'Gerçektir' dedi. Ben dedim ki: 'Siz onu incitince Allah'ın da size gadap etmeyeceğine emin olabilir misiniz? Ona yerici bir cevap verirsiniz... Ben senin nâmına isterseniz onunla konuşayım. Sakın sen inciltici bir cevap verme. Ne ihtiyacın varsa gel benim malımdan al. Sen ona (Âişe'ye) özenme. Çünkü o senden güzeldir. Onun yanında da itibarı daha çoktur.' Sonra akrabam olan Ümmü Seleme'ye vardım. Ondan durumu soruşturdum. Dedi ki: 'Ya İbn Hattab! Sen garip bir adamsın! Herşeye karışıyorsun. Şimdi de Rasûlullah'ın hanımlarına mı karışıyorsun?' Bu söz canımı sıktı. 'Rasûlullah hanımlarını boşadı' sözünü işitince ben 'eyvah Hafsa ve Âişe helak oldu' dedim." Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarına katı davranmaya başladı. Onun sırrı dilden dile dolaşmıştı. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı incitmişti. Onlarla bir ay biraraya gelmemeye andiçti. Bu sûrenin ilk âyetleri bu sebeblerle indi. Ama keffâret emredilmişti. Hafsa ve Âişe hakkında da tevbe etmeleri emredilmiştir. 5 "Eğer o, sizi boşarsa yerinize -Allah'a itaatle teslim olan Allah'ın birliğini tasdik eden, namaz kılan, günahlardan tevbe ile vazgeçen, İbâdet eyleyen, oruç tutan, kadınlar, dullar ve kız-oğlan kızlar olmak üzere- Rabbinin ona sizden hayırlılarını vermesi umulur." Hak teâlâ o Rasûlün hatunlarına Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den ayrılmak tehdidiyle buyurdu ki: Ey Peygamber hanımları! Siz Rasûlümü inciltirseniz o sizi boşar ve siz de ondan ayrılmış olursunuz. Onun Mevlâsı ve Rabbi, ona sizden daha yakındır. Hatunlarına düşen ona yardımcı olmaktır. Dini emirlerinde özellikle eksiksiz yerine getirmek gerekir. Allah'tan korkmanız gerekir. Gündüzleri oruç tutmanız uygundur. Kiminizin er görmüş, kiminizin de bekâr olmanız tabiîdir. Allah sizden daha hayırlısının her türlüsünü ona nasîb eder. Allahü teâlâ'nın bu şekilde (dul-bekâr) ifâde etmesi, cennette olacak bir lutfa işarettir diye müfessirler yorum yaparlar. Biri Firavvun'un karısı (Asiye), kız-oğlan kız olan da İsa peygamberin anası (Meryem) dir. Cennetlikleri hurilerle evlendirdiğinde Rasûlü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)'i de bu ikisiyle evlendirecektir. 6 "Ey iman edenler, gerek kendinizi, gerek ailelerinizi öyle bir ateşten koruyun ki onun yakacağı kısanla taştır. (O ateşin) üzerinde iri gövdeli, sert tabiatlı melekler vardır. Onlar Allah'ın kendilerine emrettiği şeylere asla isyan etmezler. Neye de memur edilirlerse (onu) yaparlar." Ey mü’minler, Allah'a ve Rasûlüne itaat ederek kendinizi ateş azabından kurtarınız. Emriniz altındaki hanımınızı-çocuklarınızı da Allah'a isyandan sakındırarak cehennem yakacağı olmaktan onları da kurtarın. Onlara edeb ve terbiye öğretin. İnsan o ateşe girmeden "kibrit taşları" onun tutuşrurucusu olacaktır. O ateşin odunu -Allah korusun- insanoğludur! O kâfirlerle mü’minlerin tevbe etmeden büyük günahları işlemiş bir şefaate de kavuşmamış olan âsileri de onun yakıtıdırlar. Mü’minler günahları kadar azap çekerler ve çıkarlar. O cehennemle görevli iri gövdeli, haşin tabiattı melekler vardır. Vazifelerini yaparlar. Ellerinden ve ayaklarından tutup tutup kâfirleri-âsileri, münafıkları oraya atarlar. Dünya âmirleri-memurları gibi rüşvet alarak kimilerini bırakmazlar. İltimas da geçmezler. Allah'ın buyruğunu eksiksiz yerine getirirler. 7 "Ey kâfirler! Bugün özür dilemeyin. Siz ancak yapmakta olduğunuzun cezasını çekeceksiniz (denilir)." Kıyamet gününde o kâfirler binbir dereden su getirerek özür dilerler. Melekler onlara derler ki: "Dünyâda Allah'ı ve Rasûlünü onun getirdiklerini inkâr etmiştiniz. Bugün boş yere özür diliyorsunuz. Çünkü asla sizin özrünüz kabul edilmeyecektir. O işlediğiniz küfür ve onun gereği günahlarla cezalandırılacaksınız. Sonu gelmez azap sizin içindir." 8 "Ey îman edenler tam bir samimiyetle tevbe ediniz. Allah'a dönün. Olur ki Rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah peygamberini ve îman edip onunla beraber olanları rüsvay etmeyecek- Nurları önlerinde ve sağlarında koşacak. Ey Rabbimiz, diyecekler, bizim nurumuzu tamamla. Bizi yarlığa. Şüphesiz ki Sen herşeye hakkıyle kadirsin." Ey îmanla şereflenen ve tevbe ederek Allah'a yönelen kullarım! Nasûh tevbesiyle pişman olunuz. Bu tevbe şekli şudur: Bütün işlenilen günahlara gönülden çok samimî bir hava ile pişman olmaktır. Dil ile istiğfar edildiği gibi günahdan dönme sıtk ile olmalıdır. Artık o günahlara bir daha dönüp bakmaya. Eliyle-diliyle istediyse elini, dilini bütün bütün o işlerden çeke... Hem de tâ ölünceye dek... umulur ki Rabbiniz günahlarınızı bağışlar. O cennetlerine kavuşturur. Köşkler var. Ağaçlar var. Bir de altlarından nehirler akıyor. Peygamberine "şefaat" hakkı verilecek. Mü’minlerin de nûrlart sırat köprüsünde önlerini, sağlarını aydınlacak. Böylece (Sırat)ı hızla geçecekler. O münafıklara da amellerine uygun ceza verecek. Nitekim, dünyada İslâmlarla alay ederlerdi. İçleri kâfir, dışları mü’mindi. Sıratta bu ikili tutumlarına, çifte standart karekterlerine uygun ceza verilecek. Bir ışık gösterilecek, onlar adımlarını atacaklar. Fakat peşinden hemen ortalık kararacak. Böylece "cehennemin en alt tabakasına" düşecekler. Bunu gören mü’minler de nurlarının sönmesinden korkacaklar. Sonra: "Ey Rabbimiz! Nurumuzu sönmekten koru, tamamla, Günahlarımızı bağışla. Bizi yarlığa. Sen herşeye kadirsin. Bizi yarlığamaya da gücün yeter. Nurumuzu da tamamlamaya kadirsin" diyecekler. 9 "Ey peygamber, kâfirlerle, münafıklarla savaş. Onlara karşı sert davran. Onların barınacakları yer cehennemdir. O, ne fena gidiştir!" Bu kâfirlerle kılıçla gaza, eyle. Münafıklara ise sert davran. Kılıcı da onlara göster. Onları hep tehdîd et. Belki îmana gelirler. Şayet inanmazlar sa varacakları yer cehennemdir. 10 "Allah, küfredenlere Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misâl olarak gösterdi. Onlar kullarımızdan iki iyi kulun (nikâhı) altında idiler. Böyle iken hainlik ettiler. O (İki zevç) onları Allah (in azabın) dan hiçbir şeyle kurtaramadılar. O (İki kadına): 'Ateşe girenlerle beraber siz de girin', denildi." O Mekke müşrikleri Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı alaya alıp derlerdi ki: "Muhammed bizim kumamızdır (hemşehrimizdir). Kıyamet günü bizi kurtaracak" Hak teâlâ buyurdu ki: "Mekke kâfirleri Muhammed'in şefaatını umuyorlar. Bu, Nuh'un-Lût'un hanımlarının kocalarından şefaat beklemelerine benziyor. Onlar iki sâlih kulumuzun nikâhhsıydılar. İkisi de onlara (kocalarına ve peygamberlerine) muhalefet ettiler. Din de hâin oldular. Lût (aleyhisselâm) in hanımının ihaneti şuydu: Eve gelen misafirleri hemen müşriklere haber verirdi. Onlar da gelirler Lût (aleyhisselâm) dan o konuklarla düşmek-kalkmak için onları utanmadan isterlerdi. Nuh (aleyhisselâm)'ın hanımının ihaneti ise şudur: Halka gider, kocasının mecnun-deli olduğunu söylerdi. Onları kocaları dünya-ukbâ azabından kurtaramadılar. Bu Mekkeliler bile Rasûlün Ehlibeytine muhalefet ettiler. Kendisine isyan ettiler. Bir de utanmadan onun şefaatini umuyorlar. Fayda yok ondan onlara. Bilâkis ebedî azaba mübtelâ olacaklar. 11 "Allah, îman edenlere de firavunun karısını bir misâl olarak verdi. O vakit (bu kadın): 'Ey Rabbim, bana katında, cennetin içinde bir ev yap. Beni Firavundan ve Onun (fena) amelinden kurtar. Beni o zâlimler güruhundan selâmete çıkar.' demişti." Allahü teâlâ kâfirler elinde zahmet çeken mü’minlere şu darbımeseli verdi: Onlar bizim yolumuzda belâ ve musibet çeken şu (Âsiye)'ye benzer. Firavun taşkınının nikâhlısıydı. Firavun dininden dönmesi için ona baskı uyguladı. Dört mıh-çivi çakarak iki eli-iki ayağıyla "çarmıha gerdi". Gözüne de ateş koru yaklaştırdı ki gözleri görmesin diye. Bütün bunlara sabretti. Allahü teâlâya şöyle niyaz eyledi: Ey Rabbim! Hâlimi görüyorsun. Cennette bir ev benim için yaptır. Firavundan ve zâlim kavminden beni kurtar. Hak teâlâ duasını kabul etti. Gözünden gaflet perdelerini kaldırdı. Cennet içindeki bütün makamları ona gösterdi. O da bunları görünce çektiği dayanılmaz işkenceleri unutuverdi. Onlar "bu delidir" dediler. İşkenceci Firavunun işkencesi altında cân verdi. Ebedî saadete kavuştu! Bütün din yolunda giden, Allah rızasını başka her şeye tercih eden kimselerin de mertebesi buna benzer. 12 "Namusunu muhkem bir kale gibi muhafaza eden İmran kızı Meryemi de (Allah misâl verdi). Biz bundan dolayı ona Ruhumuzdan üfledik. O, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. (Rabbine) itaat edenlerdendi o..." Ya Muhammed! Yahudilerin işkencelerine katlanan İmran kızı Meryem'i de iyi örnek olarak an. Namusunu korudu. Fuhuştan son derece sakındı. Cebrail (aleyhisselâm)'i gönderdik, yakasından aşağı bizim Ruhumuzu üfledi. O İsâ (aleyhisselâm) in ruhudur. Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik eyledi. Allah'a itaat edenlerden oldu. Bu âyetler hem mü’minlere müjdedir. Hem de ilâhî tuzaktır. Allah yolunda yürürken sağlam adımlar atmak gerekir. Münafıkların ve kâfirlerin işkencelerine sabretmek lâzımdır. Ebedî saadete erişeler. Hazırladığımız nîmetlere bu hâs kullar ulaşalar... Übeyy b. Kaab (radıyallahü anh) in nakline göre Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) "Kim Tahrîm sûresini okursa, Allahü teâlâ ona (nasûh tevbesi) ihsan eder," buyurmuştur. |
﴾ 0 ﴿